SURİYE’DE EL-BAB’I IŞİD'DEN KİM ALACAK? TÜRKLER, KÜRTLER, ESED?
Fabrice Balanche (Lyon 2 Üniversitesi’nde doçent ve araştırma müdürü, Washington
Enstitüsü’nde misafir araştırmacı)
Washington Yakın
Doğu Araştırmaları Enstitüsü, 7.10.2016
Tercüme: Zahide Tuba Kor
Özet: İslam Devleti’nin sözde başkenti Rakka’nın batısındaki elinde kalan
son kalesi olan el-Bab da düşmek üzere. Bunun Kürtler, Türkiye, Suriyeli
isyancılar ve diğer aktörler için muhtemel büyük stratejik sonuçları dikkate
alındığında bunlardan herhangi biri hızlı davranarak ilçenin ve sürecin
kaderini belirleyebilir.
(…) Birçok aktör
el-Bab’a çok yakın bir mesafede; peki ilçeyi kim fethedebilecek? Türkiye
Cumhurbaşkanı Erdoğan’a göre Suriyeli isyancılar Türk ordusunun desteğiyle
el-Bab’ı kurtarmalı. Ancak sahadaki askeri gelişmeler farklı bir senaryo
sunuyor. Kürtlerin baskın olduğu Suriye Demokratik Güçleri (SDG)’nin bir kısmı
3 Ekim’de Menbic tarafından el-Bab’ın 20 km doğusundaki
Arima’yı ele geçirirken diğer bir kısmı da ilçenin 20 km.
batısına kadar ilerledi. Bu arada Suriye ordusu 10 km güneyde
duruyor.
Savaş sırasında
el-Bab
2011 yılında
el-Bab’da 100 bin kişi yaşıyordu. İlçe savaştan fazla etkilenmediğinden
Halep’in diğer kesimlerinden gelen mülteciler buraya sığındı.(…) Esed rejiminin
idari personeli ve polis gücü 2012 ilkbaharında ilçeyi terk ederken kontrol
isyancılara geçti. İslam Devleti (İD) Ocak 2014’ten beri el-Bab’ın
kontrolünü elinde tutuyor.
İlçenin savaş
öncesi geçmişine bakılırsa nüfusunun önemli bir kısmı İD’in radikal itikadına
sempati besliyor olabilir. Zira 2003’ten itibaren birçok el-Bablı genç Amerikan
birlikleriyle savaşmak üzere Irak’a gitmişti. Daha yakın dönemde İD, el-Bab’da
–mesela İD’in yerel halkı silahaltına alma çabasının büyük bir isyan dalgasını
ve baskıyı tetiklediği- Menbic’e kıyasla daha az muhalefetle karşılaştı.
Öte yandan İD her
ne pahasına olursa olsun el-Bab’ı elinde tutmaya kararlı değil. Türkiye
sınırında ve Menbic’de aldığı yenilgilerden sonra el-Bab, İD için stratejik
önemini yitirmiş durumda ve ARA News gibi medya kuruluşları
İD’li askerlerin ailelilerinin, ayrıca yerel polis teşkilatının, eğitim
kamplarının, askeri ikmal depolarının ve İslami mahkemenin Rakka’ya gitmeye
başladığına dair haberler veriyor. İD (…) şu anda Rakka ve Fırat Nehri’ni
savunmaya odaklanmış gibi görünüyor.
El-Bab’a en yakın
olan Suriye ordusu
(…) Kasım 2015’ten
beri Esed birlikleri el-Bab’ın güneyinden 10 km uzaklıkta
bekliyor. (…) Zira ordunun baş önceliği Halep şehrini geri almak. (…)
Rejim ve
müttefiklerinin Türkiye destekli isyancılar girmeden evvel el-Bab’ı ele
geçirmeleri her türlü çıkarlarına. Her ne kadar Suriyeli ve Türk askeri
yetkililer geçen ay Bağdat’ta bir araya gelerek Halep’in kuzeyinde Türkiye’nin
rolüne dair bir “mutabakat”a varmış olsalar da Şam ile Ankara Suriye’nin
kuzeyinin kaderi noktasında hala rekabet içindeler. Eğer ki isyancılar,
el-Bab’ı ele geçirirlerse, sadece Halep’e yönelik bir tehdit teşkil etmekle
kalmayıp aynı zamanda İD’in gerilemesini Rakka ve Fırat Vadisi’nin diğer
noktalarına ilerleme fırsatı olarak kullanabilirler. Ayrıca Suriye ordusunun el-Bab’a
sadece birkaç km uzaklıktayken tutup da isyancıların bölgeyi ele geçirmelerine
izin vermesi sembolik anlamda bir zafiyet işareti olacaktır. Tıpkı Palmira’da
olduğu gibi ordunun el-Bab’ı kuşatmasıyla İD birlikleri ilçeyi hemen terk
edebilir ve böylece nispeten kolayca rejimin kontrolüne geçebilir.
Veyahut rejim SDG
birliklerinin ilçeyi geri almasına izin verebilir. Nitekim Menbic’ten el-Bab’a
ve Afrin’e kadar uzanan küçük bir SDG –daha doğrusu Kürt- koridoru, Halep’in
kuzeyinde Türkiye yanlısı isyancıların Esed ordusuna saldırılarını
caydırabilecek türden bir savunma hattı olarak işlev görebilir. Rejim ayrıca
el-Bab’daki yerel Sünni Arap çoğunluk orduyu ve ona bağlı Şii milis
kuvvetlerini bir işgalci olarak göreceğinden bölgeyi kolayca kontrol edemeyeceğini
düşünebilir; buna karşı Sünni Arap ve Kürt savaşçılardan müteşekkil SDG’nin çok
daha kabul edilebilir olması mümkün. Bu senaryoda Rusya’nın el-Bab’a
ilerleyebilmeleri için Amerikan destekli silahlı SDG’ye hava desteği verme
ihtimalini kimse göz ardı edemez. Nihayetinde bir Kürt koridorunun oluşumunu
kolaylaştırmak, Türkiye destekli Arap isyancıları İD’e karşı daha fazla
ilerleme kaydetmelerini engelleyecek ve böylece Washigton’ın isyancıları
destekleme arzusunu azaltacaktır.
“Fırat Kalkanı”
Ağustos ayından
itibaren “Fırat Kalkanı” adıyla bir Arap isyancılar koalisyonu hızlıca
Cerablus’u ve sınır hattındaki diğer bölgeleri Türk ordusunun desteğiyle ele
geçirdi; ardından daha yavaş ve dikkatli bir ilerleme kaydetmeye başladılar. Bu
şemsiye grup Türkmen köylerini kolayca özgürleştirdi, ama sıra Arap köylerine
geldiğinde birçok zorlukla karşılaştı. Bunun ilk nedeni, savaşçı sayısının
sadece 1000-1500 kadar olması. İkincisi, Türkmen olan Sultan Murad Tugayları
dışındaki koalisyon savaşçılarının çoğu İdlib bölgesinden gelmiş olup yerel
Arap nüfusla hiçbir bağlantıları yok. Buna mukabil İD 2013’ten beri yerli
savaşçıları kendi saflarına katıp beyinlerini yıkadı ve şu anda bunların
birçoğu kendi topraklarını kurtarmak ve İslamcı isyancıların muhtemel kanlı
misillemelerini önlemek için savaşmaya hevesli.
Ayrıca Fırat
Kalkanı, Türkiye’nin hava ve topçu desteği olmaksızın ilerleyemez ve Ankara’nın
buna ne ölçüde hazır olduğu da net değil. (…) İlçede ilerlemek, Kürtlerin
batıdaki Afrin ile doğudaki Kobani kantonlarını birleştirerek Türkiye’nin güney
sınırı boyunca bütünleşmiş bir bölge oluşturma çabalarına da engel olacak.
Aslında Erdoğan’ın Suriye’ye girmekteki temel nedeni de bunu engellemek gibi
görünüyor.
Öte yandan bazı
Türk yetkililerle yaptığımız özel görüşmelerden aldığımız intiba, Ankara’nın
Suriye’nin derinlerine askeri birlik yollamak istemeyebileceği yönünde. Belki
de Erdoğan ile Putin nereye kadar ilerleyecekleri noktasında bazı kırmızı
çizgiler üzerinde anlaşmış olabilirler. Putin’in geri almaya kararlı olduğu
Halep’e çok yakın bir bölge olan el-Bab’da Türk varlığından memnun olması
muhtemel görünmüyor. Ayrıca El-Bab, Moskova’nın Türkiye ve SDG’ye karşı
elindeki en iyi kozu.
Kürt hedefleri
SDG’nin en büyük
gücünü teşkil eden PYD hala kantonlarını birleştirme ümidinde. Dolayısıyla SDG
birlikleri el-Bab’a batıdan ve doğudan ilerlemekte. Türkiye’nin Ağustostaki
müdahalesinden bu yana ilk kez 3 Ekim’de ilçenin 20 km batısına
kadar ilerlediler. Doğuda da Afrin’den gelen SDG birlikleri (…) rejimin ve Rus
operasyonlarının desteğiyle ilerleyerek el-Bab’a yine 20 km’e kadar
yaklaştılar.
Ekim 2015’te
Washington’a gelen bir PYD heyeti, Rusya’nın Rojova’yı tanımayı ve Kobani ile
Afrin’in birleştirilmesine yardım etmeyi önerdiğini söylemişti [Z.T.K. Tarihe
dikkat ediniz; Rus uçağının düşürülmesinden tam bir ay evvel!]. ABD’den de
benzer bir söz ve aynı zamanda askeri destek almak istiyorlardı. Bundan sonra
ABD birlikleri Menbic’e yönelik Kürtlerin öncülüğündeki bir saldırıyı
destekledi ki PYD bunu ABD birleşik bir Rojova’yı kabul etti diye yorumladı.
Amerikan Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın ağustos ayında Türkiye’yi ziyaretinde
(…) SDG içindeki Kürt unsurların Menbic’in kontrolünü Arap müttefiklerine
bırakması gerektiğini söylemesi (…) PYD’yi çok sinirlendirdi. Bu durum sadece
ve sadece Putin’in PYD’yi kendi yanına çekme ümidini artıracaktır.
İslam Devleti’nin
hesabı
İD “halife”si
Bağdadi, birliklerinin Rakka’ya odaklanmak üzere el-Bab’ı terk etmesini
çıkarına görebilir; zira elindeki toprakları kurtarabilme yolunun düşmanları
arasındaki çelişkilere odaklanmak olduğunun farkında. Bu düşmanlardan bazıları
açısından İD’in Rakka’daki kontrolünü sürdürmesi aslında kısa vadeli
çıkarlarına hizmet ediyor: İD’in varlığı, PYD açısından birleşik bir Rojova
kurma hedefini gerçekleştirme noktasında stratejik bir koz; yine Esed rejiminin
içerideki savaşı teröristlere karşı bir savaşmış gibi göstermesine yardımcı
oluyor.
Eğer ki el-Bab
düşecekse, isyancılardansa Suriye ordusunun ve/veya SDG’nin kontrolüne geçmesi
Bağdadi’nin çıkarına. Zira rejim ordusunun kısa süre içinde Fırat Nehri’nin
doğusuna doğru bir saldırı başlatabilmesi için gücü çok çok zayıf; zaten
ordunun temel önceliği (İD’in düşmanı olan) isyancıları Suriye’nin batısından
temizlemek. SDG’ye gelince, onlar da kendileri için hiçbir değer ifade etmeyen
Rakka’nın ele geçirilmesindense Afrin-Kobani koridorunu Türkiye’ye karşı
savunmakla daha fazla meşgul olacaklardır.
Sonuç
2011’den bu yana
Batılı (ve Rus) uzmanların çoğu, İran’ın ve Moskova’nın Şam’a desteğini ve
–Suriye ordusunun insan gücü eksikliğinin aşılamaz bir handikap olduğu
iddiasıyla- Esed rejiminin direncini hafife aldılar. Ancak bir kez daha rejim
ve müttefikleri, el-Bab da dâhil, yeni yeni saldırılar başlatacak kadar güçlü
görünüyor. Amerikan-Rus ateşkes görüşmelerinin başarısızlığa uğraması ışığında
Halep kuşatmasının başarıya ulaşmak üzere olduğunu söyleyebiliriz; bu da kısa
süre sonra yeni saldırılar için daha fazla askeri birliğin elinin
serbestleşeceği anlamına gelir. Hama ve Şam gibi şehirlerde isyancı tehdidiyle
yüzleşilmeye devam edileceği aşikâr; ancak bu, muhtemelen kısa vadede askeri
birlikleri kuzeyden çekecek kadar hayati bir tehlike olmayacak. Ve eğer ki
Suriye ordusu ve Şii müttefikleri el-Bab’ı geri alacak kadar güçlü değilse Esed
ve Putin’in çıkarı SDG’nin ilçeyi almasına müsaade etmekte ve hatta onlara
yardım etmekte olabilir. Bu senaryolar Washington’a sadece dikkat çekici iki
alternatif sunuyor: Türkiye’yle arayı açma pahasına SDG’nin el-Bab’a
ilerleyişini desteklemek veyahut şimdiye kadar İD’e karşı ABD’nin baş ortağı
olan Kürtlerle ilişkilere zarar verebilecek olmasına rağmen Türkiye destekli
isyancılar tarafından güçlü bir saldırıyla ilçenin geri alınmasını istemek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder