30 Ekim 2016 Pazar

F.BALANCHE:SURİYE’DE EL-BAB’I IŞİD'DEN KİM ALACAK



SURİYE’DE EL-BAB’I IŞİD'DEN KİM ALACAK? TÜRKLER, KÜRTLER, ESED?

Fabrice Balanche (Lyon 2 Üniversitesi’nde doçent ve araştırma müdürü, Washington Enstitüsü’nde misafir araştırmacı)
Washington Yakın Doğu Araştırmaları Enstitüsü, 7.10.2016

Tercüme: Zahide Tuba Kor

Özet: İslam Devleti’nin sözde başkenti Rakka’nın batısındaki elinde kalan son kalesi olan el-Bab da düşmek üzere. Bunun Kürtler, Türkiye, Suriyeli isyancılar ve diğer aktörler için muhtemel büyük stratejik sonuçları dikkate alındığında bunlardan herhangi biri hızlı davranarak ilçenin ve sürecin kaderini belirleyebilir. 

(…) Birçok aktör el-Bab’a çok yakın bir mesafede; peki ilçeyi kim fethedebilecek? Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’a göre Suriyeli isyancılar Türk ordusunun desteğiyle el-Bab’ı kurtarmalı. Ancak sahadaki askeri gelişmeler farklı bir senaryo sunuyor. Kürtlerin baskın olduğu Suriye Demokratik Güçleri (SDG)’nin bir kısmı 3 Ekim’de Menbic tarafından el-Bab’ın 20 km doğusundaki Arima’yı ele geçirirken diğer bir kısmı da ilçenin 20 km. batısına kadar ilerledi. Bu arada Suriye ordusu 10 km güneyde duruyor.

Savaş sırasında el-Bab
2011 yılında el-Bab’da 100 bin kişi yaşıyordu. İlçe savaştan fazla etkilenmediğinden Halep’in diğer kesimlerinden gelen mülteciler buraya sığındı.(…) Esed rejiminin idari personeli ve polis gücü 2012 ilkbaharında ilçeyi terk ederken kontrol isyancılara geçti. İslam Devleti (İD) Ocak 2014’ten beri el-Bab’ın kontrolünü elinde tutuyor. 

İlçenin savaş öncesi geçmişine bakılırsa nüfusunun önemli bir kısmı İD’in radikal itikadına sempati besliyor olabilir. Zira 2003’ten itibaren birçok el-Bablı genç Amerikan birlikleriyle savaşmak üzere Irak’a gitmişti. Daha yakın dönemde İD, el-Bab’da –mesela İD’in yerel halkı silahaltına alma çabasının büyük bir isyan dalgasını ve baskıyı tetiklediği- Menbic’e kıyasla daha az muhalefetle karşılaştı. 

Öte yandan İD her ne pahasına olursa olsun el-Bab’ı elinde tutmaya kararlı değil. Türkiye sınırında ve Menbic’de aldığı yenilgilerden sonra el-Bab, İD için stratejik önemini yitirmiş durumda ve ARA News gibi medya kuruluşları İD’li askerlerin ailelilerinin, ayrıca yerel polis teşkilatının, eğitim kamplarının, askeri ikmal depolarının ve İslami mahkemenin Rakka’ya gitmeye başladığına dair haberler veriyor. İD (…) şu anda Rakka ve Fırat Nehri’ni savunmaya odaklanmış gibi görünüyor.

El-Bab’a en yakın olan Suriye ordusu 
(…) Kasım 2015’ten beri Esed birlikleri el-Bab’ın güneyinden 10 km uzaklıkta bekliyor. (…) Zira ordunun baş önceliği Halep şehrini geri almak. (…)

Rejim ve müttefiklerinin Türkiye destekli isyancılar girmeden evvel el-Bab’ı ele geçirmeleri her türlü çıkarlarına. Her ne kadar Suriyeli ve Türk askeri yetkililer geçen ay Bağdat’ta bir araya gelerek Halep’in kuzeyinde Türkiye’nin rolüne dair bir “mutabakat”a varmış olsalar da Şam ile Ankara Suriye’nin kuzeyinin kaderi noktasında hala rekabet içindeler. Eğer ki isyancılar, el-Bab’ı ele geçirirlerse, sadece Halep’e yönelik bir tehdit teşkil etmekle kalmayıp aynı zamanda İD’in gerilemesini Rakka ve Fırat Vadisi’nin diğer noktalarına ilerleme fırsatı olarak kullanabilirler. Ayrıca Suriye ordusunun el-Bab’a sadece birkaç km uzaklıktayken tutup da isyancıların bölgeyi ele geçirmelerine izin vermesi sembolik anlamda bir zafiyet işareti olacaktır. Tıpkı Palmira’da olduğu gibi ordunun el-Bab’ı kuşatmasıyla İD birlikleri ilçeyi hemen terk edebilir ve böylece nispeten kolayca rejimin kontrolüne geçebilir.  

Veyahut rejim SDG birliklerinin ilçeyi geri almasına izin verebilir. Nitekim Menbic’ten el-Bab’a ve Afrin’e kadar uzanan küçük bir SDG –daha doğrusu Kürt- koridoru, Halep’in kuzeyinde Türkiye yanlısı isyancıların Esed ordusuna saldırılarını caydırabilecek türden bir savunma hattı olarak işlev görebilir. Rejim ayrıca el-Bab’daki yerel Sünni Arap çoğunluk orduyu ve ona bağlı Şii milis kuvvetlerini bir işgalci olarak göreceğinden bölgeyi kolayca kontrol edemeyeceğini düşünebilir; buna karşı Sünni Arap ve Kürt savaşçılardan müteşekkil SDG’nin çok daha kabul edilebilir olması mümkün. Bu senaryoda Rusya’nın el-Bab’a ilerleyebilmeleri için Amerikan destekli silahlı SDG’ye hava desteği verme ihtimalini kimse göz ardı edemez. Nihayetinde bir Kürt koridorunun oluşumunu kolaylaştırmak, Türkiye destekli Arap isyancıları İD’e karşı daha fazla ilerleme kaydetmelerini engelleyecek ve böylece Washigton’ın isyancıları destekleme arzusunu azaltacaktır. 

“Fırat Kalkanı”
Ağustos ayından itibaren “Fırat Kalkanı” adıyla bir Arap isyancılar koalisyonu hızlıca Cerablus’u ve sınır hattındaki diğer bölgeleri Türk ordusunun desteğiyle ele geçirdi; ardından daha yavaş ve dikkatli bir ilerleme kaydetmeye başladılar. Bu şemsiye grup Türkmen köylerini kolayca özgürleştirdi, ama sıra Arap köylerine geldiğinde birçok zorlukla karşılaştı. Bunun ilk nedeni, savaşçı sayısının sadece 1000-1500 kadar olması. İkincisi, Türkmen olan Sultan Murad Tugayları dışındaki koalisyon savaşçılarının çoğu İdlib bölgesinden gelmiş olup yerel Arap nüfusla hiçbir bağlantıları yok. Buna mukabil İD 2013’ten beri yerli savaşçıları kendi saflarına katıp beyinlerini yıkadı ve şu anda bunların birçoğu kendi topraklarını kurtarmak ve İslamcı isyancıların muhtemel kanlı misillemelerini önlemek için savaşmaya hevesli.

Ayrıca Fırat Kalkanı, Türkiye’nin hava ve topçu desteği olmaksızın ilerleyemez ve Ankara’nın buna ne ölçüde hazır olduğu da net değil. (…) İlçede ilerlemek, Kürtlerin batıdaki Afrin ile doğudaki Kobani kantonlarını birleştirerek Türkiye’nin güney sınırı boyunca bütünleşmiş bir bölge oluşturma çabalarına da engel olacak. Aslında Erdoğan’ın Suriye’ye girmekteki temel nedeni de bunu engellemek gibi görünüyor. 

Öte yandan bazı Türk yetkililerle yaptığımız özel görüşmelerden aldığımız intiba, Ankara’nın Suriye’nin derinlerine askeri birlik yollamak istemeyebileceği yönünde. Belki de Erdoğan ile Putin nereye kadar ilerleyecekleri noktasında bazı kırmızı çizgiler üzerinde anlaşmış olabilirler. Putin’in geri almaya kararlı olduğu Halep’e çok yakın bir bölge olan el-Bab’da Türk varlığından memnun olması muhtemel görünmüyor. Ayrıca El-Bab, Moskova’nın Türkiye ve SDG’ye karşı elindeki en iyi kozu. 

Kürt hedefleri
SDG’nin en büyük gücünü teşkil eden PYD hala kantonlarını birleştirme ümidinde. Dolayısıyla SDG birlikleri el-Bab’a batıdan ve doğudan ilerlemekte. Türkiye’nin Ağustostaki müdahalesinden bu yana ilk kez 3 Ekim’de ilçenin 20 km batısına kadar ilerlediler. Doğuda da Afrin’den gelen SDG birlikleri (…) rejimin ve Rus operasyonlarının desteğiyle ilerleyerek el-Bab’a yine 20 km’e kadar yaklaştılar. 

Ekim 2015’te Washington’a gelen bir PYD heyeti, Rusya’nın Rojova’yı tanımayı ve Kobani ile Afrin’in birleştirilmesine yardım etmeyi önerdiğini söylemişti [Z.T.K. Tarihe dikkat ediniz; Rus uçağının düşürülmesinden tam bir ay evvel!]. ABD’den de benzer bir söz ve aynı zamanda askeri destek almak istiyorlardı. Bundan sonra ABD birlikleri Menbic’e yönelik Kürtlerin öncülüğündeki bir saldırıyı destekledi ki PYD bunu ABD birleşik bir Rojova’yı kabul etti diye yorumladı. Amerikan Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın ağustos ayında Türkiye’yi ziyaretinde (…) SDG içindeki Kürt unsurların Menbic’in kontrolünü Arap müttefiklerine bırakması gerektiğini söylemesi (…) PYD’yi çok sinirlendirdi. Bu durum sadece ve sadece Putin’in PYD’yi kendi yanına çekme ümidini artıracaktır. 

İslam Devleti’nin hesabı
İD “halife”si Bağdadi, birliklerinin Rakka’ya odaklanmak üzere el-Bab’ı terk etmesini çıkarına görebilir; zira elindeki toprakları kurtarabilme yolunun düşmanları arasındaki çelişkilere odaklanmak olduğunun farkında. Bu düşmanlardan bazıları açısından İD’in Rakka’daki kontrolünü sürdürmesi aslında kısa vadeli çıkarlarına hizmet ediyor: İD’in varlığı, PYD açısından birleşik bir Rojova kurma hedefini gerçekleştirme noktasında stratejik bir koz; yine Esed rejiminin içerideki savaşı teröristlere karşı bir savaşmış gibi göstermesine yardımcı oluyor. 

Eğer ki el-Bab düşecekse, isyancılardansa Suriye ordusunun ve/veya SDG’nin kontrolüne geçmesi Bağdadi’nin çıkarına. Zira rejim ordusunun kısa süre içinde Fırat Nehri’nin doğusuna doğru bir saldırı başlatabilmesi için gücü çok çok zayıf; zaten ordunun temel önceliği (İD’in düşmanı olan) isyancıları Suriye’nin batısından temizlemek. SDG’ye gelince, onlar da kendileri için hiçbir değer ifade etmeyen Rakka’nın ele geçirilmesindense Afrin-Kobani koridorunu Türkiye’ye karşı savunmakla daha fazla meşgul olacaklardır.

Sonuç

2011’den bu yana Batılı (ve Rus) uzmanların çoğu, İran’ın ve Moskova’nın Şam’a desteğini ve –Suriye ordusunun insan gücü eksikliğinin aşılamaz bir handikap olduğu iddiasıyla- Esed rejiminin direncini hafife aldılar. Ancak bir kez daha rejim ve müttefikleri, el-Bab da dâhil, yeni yeni saldırılar başlatacak kadar güçlü görünüyor. Amerikan-Rus ateşkes görüşmelerinin başarısızlığa uğraması ışığında Halep kuşatmasının başarıya ulaşmak üzere olduğunu söyleyebiliriz; bu da kısa süre sonra yeni saldırılar için daha fazla askeri birliğin elinin serbestleşeceği anlamına gelir. Hama ve Şam gibi şehirlerde isyancı tehdidiyle yüzleşilmeye devam edileceği aşikâr; ancak bu, muhtemelen kısa vadede askeri birlikleri kuzeyden çekecek kadar hayati bir tehlike olmayacak. Ve eğer ki Suriye ordusu ve Şii müttefikleri el-Bab’ı geri alacak kadar güçlü değilse Esed ve Putin’in çıkarı SDG’nin ilçeyi almasına müsaade etmekte ve hatta onlara yardım etmekte olabilir. Bu senaryolar Washington’a sadece dikkat çekici iki alternatif sunuyor: Türkiye’yle arayı açma pahasına SDG’nin el-Bab’a ilerleyişini desteklemek veyahut şimdiye kadar İD’e karşı ABD’nin baş ortağı olan Kürtlerle ilişkilere zarar verebilecek olmasına rağmen Türkiye destekli isyancılar tarafından güçlü bir saldırıyla ilçenin geri alınmasını istemek. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder