İSLAM DEVLETİ’NİN ACABA GERÇEKTEN SONU MU?
George Friedman (Amerikalı siyaset bilimci, Stratfor’un kurucusu ve 2015 yılına
kadar başkanı, Geopolitical Futures’ın kurucusu ve yöneticisi)
Geopolitical Futures, 12.10.2016
Tercüme: Zahide Tuba Kor
(…)
Musul, Kürtleri ve Türkleri tehdit edebilecek bir Irak şehri. (…) İçinde
1 milyon insanın yaşadığı bir şehri almak askeri açıdan çok şiddetli olacaktır.
Amerikan ordusu, güçlü bir savunmanın olduğu bu büyüklükte bir şehri daha evvel
hiç geri almadı. Bir şehrin özellikleri, savunmadaki tarafın etkinliğini birkaç
kat artırabilir. Taarruz yapan kuvvet ileri harekât yapmak zorundadır.
Savunmadaki ise olduğu yerde bekleyip taarruz yapanı birçok noktadan pusuya
düşürebilir ve en iyi savunma hatları da topçu ateşleri ve hava saldırılarıyla
moloz yığınına dönüştürülen noktalardır. Bu noktalar ve saldırılar ne kadar
artarsa taarruz yapan tarafın ilerlemesi o kadar zorlaşır. İşte bu yüzden ABD,
konvansiyonel kuvvetlere karşı şehir savaşından hep kaçınmış; kuvvet kullanarak
geri almak yerine şehirleri ya kuşatmış ya da kendi haline bırakmıştır. Şehir
savaşına giren Sovyetler, Berlin için verilen nihai savaşta 300.000 askerini
kaybetmişti.
Bu yüzden ABD’nin büyük bir kuvvet yollamak suretiyle Musul’u geri alma
seçeneği masada değil. Hava desteği sağlanacak ve bu da moloz yığınlarına yol
açacaktır. Irak ordusu, savunma pozisyonundaki bir şehre girebilmek için
yeterince eğitimli, donanımlı ve motive değil. Çoğunlukla güçlü bir kuvvet gibi
görülen peşmergeler de aslına bakarsanız Kürt toplumundaki rekabetin bir
yansıması olarak kendi içinde birçok fraksiyona bölünmüş durumda. İlk kim
taarruza geçerse çok büyük zayiatlar vermesi kuvvetle muhtemel olup
savaşçılarını kaybedecektir. Kürt fraksiyonların dayandığı ana zemin askeri
kuvvetleri olduğundan hiçbir taraf ilk hamleleri yapan olmak istemeyecektir.
Geçen hafta Türkiye, Musul için askeri kuvvet yollamaya hazır olduğunu
ilan etti; buna mukabil Irak hükümeti, topraklarında Türkleri istemediğini
açıkça belirtti. Irak ordusunun çoğunluğu Şii askerlerden oluşup akıl hocaları
da İran’dır. Türkiye ise Sünni bir devlet. İşte bu rekabet, Musul’dan çok daha
fazla önem arz etmekte.
ABD Irak’ı işgal ettiğinde sahip olduğu avantajlardan biri, etkili bir
savunmayı imkânsızlaştıracak şekilde Sünnilerle Şiiler ve birçok aşiret
arasındaki bölünmeydi. Şimdi ise ABD, Musul’da kan kaybetmeye hazır bir
koalisyon kurmaya çalışırken, bu bölünmenin bedelini ödüyor. İslam Devleti
(İD)’in Musul’dan çıkmasını herkes istiyor; ama hiç kimse bunun bedelini
ödemeye hazır değil.
Şu sorunun cevabını vermeden İD’in zayıf olduğunu dillendirmek anlamsız:
İD kime kıyasla zayıf? Evet, İD’in hızlı ilerleyişi –en azından şimdilik– sona
erdi ve şu anda savunmaya çekilmiş durumda. Ama bu durum, an meselesi olan bir
çöküş haliyle karıştırılabilir. Disiplinli bir kuvvetle stratejik bir savunma
pozisyonu almak, düşmanı taarruza geçmeye zorlar ve İD’e savunmada kalmanın
avantajını verir, hele de şehirler gibi müstahkem hale getirilebilir
bölgelerde. Düşmanı çok büyük can kayıplarını sineye çekmeye zorlar. Ama çoğu
zaman koalisyon savaşlarında aşırı can kaybı tehdidi koalisyonun içeriden
patlamasına yol açar. Önce kim savaş alanına gidecek?
En çarpıcı boyut, koalisyonun birçok güçlü aktörü barındırmasına rağmen
İD’den geri alınan toprağın bu denli küçük olması. Evet, İD baskı altında
olduğu topraklardan ve şehirlerden geri çekildi. Ama geri çekilmeyi bir düzen
içinde gerçekleştirip savunma hatlarını yeniden kurdu. Geri çekilme sırasında
bir çöküş yaşamadı ve bu, askeri bir kuvvet için çok önemli bir kriterdir.
Zafer anında herkes ilerleyebilir, ama yenilgiyi sindirip hayatta kalmak bir
askeri kuvvet[in ayakta kalmasının] temel kriteridir.
İD hala hayatta. Elindeki topraklar dikkate alındığında öyle küçük bir
kuvvet değil, her ne kadar saflarındaki savaşçı sayısını tam olarak bilmesek
de. Askeri kuvvetini takviye edebiliyor; zira dışarıdan ikmal ve para sağlayan
destekçileri var. Yani İD’in yalnız olmaması ilave bir problem. Eğer
yalnızlaşsaydı kendisini takviye edemeden yok olup giderdi. Orada hala var
olduğuna göre henüz yalnızlaşmış değil.
Buna mukabil düşmanları kendi içinde tamamen bölünmüş durumda ve hiçbiri
Musul’a ilk giren kuvvet olarak koalisyona katkı vermek istemiyor. Herkes
saldırıya öncülük etme onuru geri çeviriyor. Amerikan Özel Kuvvetleri de uzun
süreli bir ev ev, sokak sokak çatışma için müttefik kuvvetlerden daha
hazırlıklı değil.
Bu aşamada asıl mesele, İD’in zayıflayıp zayıflamaması değil,
düşmanlarının zayıflığı ve bölünmüşlüğü. Musul’u iki senedir elinde tutan İD;
Irak ve ABD değil. İD’in çökmek üzere olduğuna dair sürekli gelen haberler bazı
hesaplamalar ışığında doğru olabilir; ama bana hiç de gerçekçi görünmüyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder