MUSUL HAREKÂTININ ERTESİ
Jack Keane (Emekli general ve Amerikan
ordusunun eski genelkurmay başkan vekili; şu anda GSI Müşavirlik firmasının
başkanı, Savaş Araştırmaları Enstitüsü başkanı, savunma şirketi General
Dynamics’in müdürü ve Amerikan Savunma Bakanlığı Savunma Politikası Kurulu
üyesi)
The Cipher Brief, 16.10.2016
Tercüme: Zahide Tuba Kor
(…)
Peki, bu aşamada Sünni aşiret güçleri sayıca ne kadarlar, ne derece
etkinler ve iyi eğitimliler?
Sayıca en küçük grup onlar. Asıl can sıkıcı olan şu: Bu gücü biz 2007’de
kurmuştuk ve o dönemde sayıları 109 bin kadardı. Bugün ise iyice azlar, tahminlerime
göre 10 bin kadarlar. Bu moral bozucu gerçekten. Bunun temel nedeni, büyük
ölçüde, Irak hükümetinin askeri harekâta katılmanın siyasi riskini kabullenmesi
noktasında Sünnilere ciddi ve kucaklayıcı bir şekilde el uzatmaktaki
başarısızlığı.
Sünniler daha evvel 2006’da ve özellikle 2007’de el-Kaide’ye karşı
koymuşlardı. O dönemde Irak Başbakanı Nuri el-Maliki, Sünni güçlerin bu
mücadeleye dâhil olmasını memnuniyetle karşılamış, onlara siyasi temsil
noktasında sözler vermiş ve daha sonra sözlerini yerine getirmişti de. Ancak
Amerikan birliklerinin 2011 yılı sonunda geri çekilmesinin ardından aynı
Başbakan, muhalif olduğuna inandığı Sünni siyasi liderleri ve el-Kaide’ye karşı
mücadelede sivrilmiş birçok Sünni askeri lideri tasfiye etti. Dolayısıyla 2006-2007’de
üstelendikleri sorumluluğun ardından korkunç acılar çeken Sünni siyasi ve
askeri liderlik, siyasi riski bir kez daha üstlenmekte son derece isteksiz.
Bunu tersine çevirmenin tek yolu, İbadi hükümetinin gerçekten de ülkede
siyasi birliği sağlamaya çalıştığına dair bazı garantiler vermesi. Ancak şu
anda Sünniler buna ikna olmuyor. Bağdat’ta temsilcileri bulunan İran yönetimi
de bir daha bu tür bir siyasi birliğin kesinkes sağlanmaması için hararetle
çalışıyor. Bunun sebebi açık: İran, ABD’ye değil kendisine bağımlı ve
istikrarlı ama siyaseten zayıf bir Irak istiyor.
Yine son derece ümit kırıcı şeylerden biri, Amerikan yönetiminin ve
Bağdat’taki temsilcilerinin bu birliğin sağlanmasına yardımcı olma noktasındaki
iddiasızlığı. İki seneyi aşkın bir süredir ben ve bazı arkadaşlarım, 2007’de
Irak’ta birliğin sağlanmasına yardımcı olmuş emekli General David Petraeus ile
eski Büyükelçi Ryan Crocker’ın siyasi birliği yeniden tesis için Amerikan
Başkanımızın özel temsilcileri olarak Bağdat’a dönüşlerinin ABD’nin menfaatine
olacağını tavsiye edip durduk. Ancak şimdiye kadar bu olmadı. Dahası, Dışişleri
Bakanı John Kerry nadiren Irak’a gitmekte; bunun yerine vaktinin çoğunu
Ruslarla (Suriye konusunu) konuşmakla geçirmekte.
Niye buna odaklanıyorum? Çünkü Musul geri alınınca Irak’taki siyasi
bölünmüşlük daha da önem kazanacak ve merkezî hükümetin etkinliğine meydan
okuyacak. Ve şunu artık iyice idrak etmeliyiz ki İran’ın elleri siyasi birliğin
yeniden oluşumunu engelleyecek şekilde her yerde.
Sizce İran nasıl bir Musul görmek istiyor?
IŞİD’den temizlenmiş bir Irak istedikleri aşikâr, bu onların da menfaatine.
Tıpkı destekledikleri Şii Haşdi Şa’bi milisleri gibi onlar da Musul’un içine
yönelik taarruza katılmak istiyorlar. Bana yapılan bilgilendirmeye göre Haşdi
Şa’bi sadece destekleyici bir rol üstlenecek. Yani Musul’u geri alma görevi
büyük ölçüde Irak ordusunun olup Terörle Mücadele Kuvvetleri taarruza öncülük
edecek, tıpkı daha evvel başarılı bir şekilde Ramadi ve Felluce’de yaptıkları
gibi. Ancak İranlıların Haşdi Şa’bi’nin Musul şehrine yönelik taarruzun bir
parçası olması için çok büyük ısrarları var.
Haşdi Şa’bi’nin şehre girmesi konusunda herkesi durup düşünmeye sevk eden
şey, katıldıkları geçmiş taarruzlarda –ki bu şehirler çok daha küçüktü– Sünni
nüfusa karşı cinayetler işleyip katliamlar yapmış olmaları. Bu yüzden Haşdi
Şa’bi’nin Musul taarruzuna katılmaması konusunda Sünnilerin çok büyük bir
ısrarı var. Bu noktada ABD, Haşdi Şa’bi’nin katılımını engelleme hususunda Irak
hükümetiyle birlikte çalışırken sertleşiyor ve aslına bakarsanız Washington’ın
elinde oynayabileceği büyük bir kart da var: Amerikan hava gücü. Washington,
Bağdat yönetimine eğer ki Haşdi Şa’bi büyük bir varlık gösterirse Musul
taarruzunda havadan destek sağlamayacağını söylüyor. Nihai sonucu göreceğiz;
ama binlerce olmasa da yüzlerce masum Sünni’nin Haşdi Şa’bi’nin hiddetiyle
öldürülmesi ihtimalinden endişe duyuluyor, tıpkı daha evvel olduğu gibi.
Kürt peşmergelerin Musul taarruzundaki rolü ne olacak?
Bu, taarruzun fiiliyatta nasıl koordine edileceğiyle bağlantılı; ancak
onların da rolü destekleyici mahiyette olacak. Anladığım kadarıyla bazı
peşmerge birlikleri şehrin doğu veya güneydoğu kısmından girebilir ve bu iyi de
olacaktır. Onlar, daha evvel de olduğu gibi, bunu başarılması gereken bir askeri
görev olarak görüp sivil kayıpları asgari düzeyde tutmaya çalışarak işlerine
bakacaklardır.
(…)
Taktiksel açıdan Irak ve koalisyon kuvvetleri, Musul’daki hedeflerini
gerçekleştirmek için ihtiyaç duydukları şeylere sahipler mi? Bir de bu harekât
için zaman çizelgesi nedir?
Öyle zannediyorum ki başta ABD olmak üzere koalisyon kuvvetlerince
desteklenen Irak birlikleri Musul’u geri almak için gerekli kaynaklara
sahipler. Bunun ne kadar vakit alacağı ve bedeli, bir dizi gelişmeye bağlı.
Birincisi, Musul’da el yapımı bomba düzenekleri, mayınlar ve tünel
sisteminin çok yoğun olduğunu biliyoruz ve –tıpkı daha evvel Felluce ve
Ramadi’de gördüğümüz gibi– bunları aşmak biraz vakit alacaktır. İkincisi, bütün
bu mühendislik işlerine rağmen IŞİD’in ne kadar zorlu bir direniş göstereceği
bilinmiyor. En son Kobani’de gerçek bir savunma yapmışlar ve inanılmaz kayıplar
vermişlerdi. Bundan sonra bir daha gerçek anlamda herhangi bir yeri
savunmadılar. Ne Kuzey Irak ve çevresindeki yerleşimleri, ne Felluce’yi ne de
Ramadi’yi… Yaptıkları şey, hep bir miktar direnmek, ama kuvvetlerinin çoğunu
daha sonraki çatışmalar için geri çekmekti.
Zannediyorum ki IŞİD’i en çok korkutan şey, Irak kara birliklerinin yerden
açacakları ateşle onları manevra yapamayacakları şekilde kıstırmaları ve
ardından onları hava gücüyle yok etmeleri. Bu nedenle ne kadar direniş
gösterecekleri bilinmiyor.
Diğer bir değişken de şu: Musul halkından ne kadar destek alacaklarını
bilemiyoruz. IŞİD Musul’a ilk girdiğinde halkın çoğu onları hoşça karşıladı.
Zira Sünni toplum olarak Şiilerin hâkim olduğu merkezî hükümetin sunduğu
hizmetlerden ve kaynaklardan hep en son istifade etmek durumunda kalmaktan
artık bıkıp usanmışlardı. IŞİD’in Sünni toplumu yaşadığı ızdıraptan
kurtaracağını ve hayat kalitelerini arttıracağını düşündüler. Ama IŞİD’in
şeriat hukukunu son derece katı bir şekilde dayatmasının Musul halkının
gündelik hayat tarzını dramatik bir şekilde değişmesiyle tam aksi yaşandı.
Neler yaşandığını ve IŞİD’e yönelik tavırların nasıl değişmiş olabileceğini
bilsek dahi şehir halkının nerede duracağından ve nüfusun bir kısmının IŞİD’e
ne kadar destek sağlamaya istekli olduğundan emin değiliz. Eğer ki sivil halk,
aralarındaki teröristleri desteklerse şehir içindeki görev çok daha zorlu
olacaktır. Tabii ki bazıları korku ve ölüm tehdidi nedeniyle desteğe devam
edecektir; ama eğer ki bu destek seve seve gönüllü verilirse işte o zaman çok
daha güç olur.
HEDEF: MUSUL
Bennett Seftel (The Cipher Brief, deputy
director of editorial)
The Cipher Brief, 16.10.2016
Tercüme: Zahide Tuba Kor
(...)
Ancak Musul’u geri alma çabası askeri bir girişimin çok ötesinde. Eli
kulağındaki insani krize verilecek mukabele ve Musul’un kurtuluşunun ertesinde
ne olacağı başta olmak üzere birçok konu halen daha çözümlenebilmiş değil.
Cipher Brief uzmanı ve ABD’nin eski Irak ve
Türkiye Büyükelçisi James Jeffrey, yazısında “Musul savaşının sonucu ve
akabindeki gelişmeler, Irak’ın bir arada kalıp kalmayacağını ve IŞİD sonrası
ülkedeki Amerikan rolünü belirleyecek” diyor
(...)
Gerek harekât sırasında gerekse IŞİD’in püskürtülmesinin ardından Musul
taarruzuna katılacak farklı gruplar arasında önemli bir koordinasyona da
ihtiyaç var. Amerikalı ve Iraklı yetkililer bu grupların birbiriyle rekabet
eden çıkarlarını idare etmek zorunda; yoksa bunun yol açacağı kaos, şehri tekrar
eski haline sokabilir.
Cipher Brief uzmanı General Jack Keane ise,
“Musul geri alınınca Irak’taki mevcut siyasi bölünmeler daha da fazla önem
kazanacak ve merkezî Irak hükümetinin etkinliğine meydan okuyacak. Şunu çok iyi
idrak etmeliyiz ki İran’ın elleri siyasi birliğin yeniden oluşumunu
engelleyecek şekilde her yerde” diye yazmış.
(...)
Bu sorulara cevap verilse dahi Irak’ın ve daha geniş anlamda bölgenin
geleceği çetrefilli halde kalacak. ABD’nin eski Irak ve Afganistan Büyükelçisi Ryan
Crocker, Felluce’nin Irak kuvvetlerince ele geçirilmesinden hemen evvel
şöyle uyarmıştı: “ABD mümkün olan her yolla ve çatışmaya her kim katılmak
isterse hepsini dâhil ederek İslam Devleti’ni mağlup etmeye odaklandı. Geçmişte
Afganistan’da da benzer taktikleri Sovyetlere karşı kullanmıştık; araçların ne
olduğu hiç önemli değildi, tek ki sonuca ulaşılsın... Ancak Ortadoğu’da sonuç
diye bir şey yoktur. İslam Devleti, önce Felluce’de, ardından Musul’da
yenilgiye uğratılacak; ama sonuçlar muhtemelen bugünkünden daha da kötü
olacaktır.”
Bu konu daha iyi ele alınamazdı tamamen objektif bir yaklaşım olmuş
YanıtlaSil