MUSUL’DA TEK BİR SAVAŞ İÇİNDE ALTI AYRI MÜCADELE
James F. Jeffrey (ABD’nin eski Irak ve Türkiye
büyükelçisi; şu anda Washington Enstitüsü kıdemli üyesi)
The Cipher Brief, 16.10.2016
Tercüme: Zahide Tuba Kor
Musul savaşıyla ilgili iyi haber şu: (...)
Muhtemel kötü haber ise şu: Musul, kısa süre evvel yapılan Felluce’yi geri
alma savaşının çok daha büyük bir versiyonu. Savaşın kendisinin ve akabinde
yaşanacak mücadelelerin yanısıra devrede olan birbiriyle sıkı sıkıya bağlantılı
dört stratejik unsur sözkonusu: (i) Amerikan askerî inandırıcılığını yeniden
tesis, (ii) IŞİD’i tamamen yok etmek, (iii) İran’ı caydırmak, (iv) Irak’ı
kurtarmak. Dolayısıyla Musul’da neler olacağı meselesi altı mücadeleyle
bağlantılı.
Stratejik mücadeleleri anlamak için konuya Ortadoğu’ya dair temel bir
bilgiyle başlamak lazım: Devlet sistemini ve uluslararası düzeni tehdit eden
gerek radikal Sünni (IŞİD, el-Kaide) gerekse radikal Şii (İran ve müttefikleri)
aşırı İslamcı güçler tarafından sürüklenilen bölgesel kaos ve buna mukabil ya
bölgeyi yanlış anlayan (birinci Bush yönetimi, 2001-2004) ya da düzeni tesiste
başarısız olan (Obama yönetimi, 2009-2016) bir ABD.
Musul’da Amerikan öncülüğünde bir zafer, ilk stratejik mücadelenin
“kazanılması”nı sağlayacaktır: en etkili askerî oyuncu olarak ABD’nin itibarını
yeniden tesis. Bölgesel düzenin başarılı bir şekilde savunulması kuvvet
kullanımından daha fazlasını gerektirir: Diplomasi, enerji politikası, değerler
vs. Ancak kuvvet, diğer her şeyin olmazsa olmaz şartıdır. Obama yönetimi, Libya
dışında sadece terörist gruplara karşı kuvvet kullandı ve bu kuvvet
kullanımında da zaman zaman kararsız kaldı (Afganistan’dan geri çekilme planı ve
IŞİD’e karşı başlangıçtaki sönük tepki gibi). İran’ın bölgesel ihtiraslarını
kontrol altına almadı, Suriye Cumhurbaşkanı Esed’in hakkından gelemedi veya
Rusya’nın Suriye’ye girişine etkili bir mukabelede bulunmadı. Musul’da
kazanılan bir zafer, bütün bunları düzeltmeyecek; ancak Amerikan askerî
itibarını rehabilite edecek ve Suriye-İran-Rusya üçlüsünün Halep’teki korkunç
yıkımını “dengeleyecek”tir.
İkinci stratejik mücadele, IŞİD’e karşı verilen mücadeledir. Aslına
bakarsanız en büyük bölgesel mücadele IŞİD değil, Rusya’nın kendisine kuvvet
kattığı İran’dır. Ancak IŞİD en acil, uluslararası açıdan en popüler ve
Amerikan topraklarına yönelik en yakın tehdittir. Bu ayrıca ABD ve
müttefiklerinin hızlıca kazanacağı bir mücadeledir. Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nın
IŞİD koordinatörü Brett McGurk, kısa süre evvel ABD’nin IŞİD’e karşı mücadeleye
hız verdiğini söyledi. Musul zaferi IŞİD’in sonunu getirmeyecek, ama onu
sınırlayacak ve Suriye’deki başkenti Rakka’daki nihai savaşın zeminini
hazırlayacaktır.
Obama yönetimi üçüncü ve en önemli stratejik mücadeleye girişmedi:
Rusya’yla ittifak kuran İran’ı Ortadoğu’nun her yerinde çevreleme. Müstakbel
Amerikan başkanı İran’ı çevreleme meselesiyle uğraşmak zorunda kalacak; ancak
bunu yapabilmesi elindeki IŞİD işini bitirmesine bağlı. Terör kapasitesi
dikkate alındığında IŞİD’in daha az tehdit edici bir hale gelmesi ABD’nin
önceliği olmak durumunda. Ancak mevcut şartlarda örgüt, kendi önceliklerinin de
IŞİD’le savaş olduğunu yalan yere iddia eden ve Suriye’deki acımasız savaşlarını
kendilerine muhalefet eden herkesi “teröristlik”le damgalayarak meşrulaştırmaya
çalışan Rusya, Esed ve İran’ın elinde bir çocuk oyuncağına dönüştü. Bu yüzden
Musul işinin bir an evvel bitirilmesi lazım.
Dördüncü stratejik mücadele Irak için. Musul savaşı ve akabindeki
gelişmeler ülkenin bir arada kalıp kalmayacağını belirleyecek. Her üç grup da
–Sünni Araplar, Şii Araplar ve Kürtler– şehrin çevresinde birliklerini
konuşlandırdı. Bu aynı zamanda IŞİD sonrası ABD’nin Irak’taki rolünü de
belirleyecek. Petrol zenginliği ve demokratik anayasasıyla Irak, aslında bir
tarafta İran ve Rusya, diğer tarafta bölgenin Sünni Arap devletleri, Türkiye ve
İsrail arasındaki bölgesel mücadelenin kilidi konumunda. Eğer ki Irak, bir ve
bütün olarak kalır ve İran, ABD ve Sünni devletler arasındaki kırılgan
dengesini sürdürürse bölgenin bir Sünni-Şii kıyametine sürüklenmesini
engelleyebilir ve ABD’nin İran’ı çevrelemesine yardımcı olabilir. Ancak eğer
Irak’ın petrol zengini Şii güneyi İran’ın eline düşerse İran ve Irak’ın
birlikte toplam petrol ve doğalgaz üretimi Suudi Arabistan’ınkini gölgede
bırakabilir ve Tahran’ın istediği şekilde bölgenin yeniden dizaynını
tetikleyebilir.
Ancak bu dört stratejik mücadelede ABD’nin başarısının olmazsa olmaz şartı,
diğer iki operasyonel mücadelede başarılı olması: Öncelikle Musul’u kurtarmak,
ardından insani felaketi önlemek ve şehirde güvenliği sağlayıp işler bir
yönetim kurmak. Bunlardan ilkini başarmak daha kolay olabilir. Çok büyük bir
Irak askerî kuvveti ve Amerikan silah gücü, sayıları muhtemelen 5000’in altında
olan IŞİD savaşçılarına karşı bölgeye konuşlandırıldı. Buna rağmen IŞİD ölümüne
savaşabilir ve ayrıca Irak birlikleri de kendi içinde bölünmüş halde: Irak
ordusu ve polisi, İran destekli Şii milisler, Kürt peşmergeler, PKK/PYD
unsurları ve Türkiye destekli yerel Arap aşiretler. Bunların el ele vermeleri
kolay olmayacak. Az da olsa koalisyonun çökme ihtimali var.
Ancak sözkonusu bölünmeler Musul kurtarıldıktan sonra çok daha önemli bir
hale gelecek. İşte o noktada Amerikan ve Irak hükümetleri Musul’u IŞİD
isyancılarına karşı korumak, –her ne kadar hazırlıklar hala yetersiz olsa da–
yaklaşık 1 milyona yakın Iraklı için insani yardımda bulunmak, Türkleri ve
–muhtelif Kürt gruplar ve İran destekli Şii milisler de dâhil– diğer müttefikleri
dizginlemek zorunda. Gerek insani gerekse siyasi meydan okumalar cesaret kırıcı
olsa da üstesinden gelinemeyecek şeyler değil. Buradaki kilit husus, ABD’nin
bölgede uzun vadede “bütün enerjisi ve kaynaklarıyla sorumluluk üstlendiği”
inancını yaratmak. Dört stratejik mücadele ABD’nin Musul savaşını ve akabindeki
süreci hiç hatasız yürütmesine bağlı olduğundan Amerikan Başkanı her ikisine de
tüm dikkatini vermeli.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder