MICHAEL RUBIN’İN
DARBEYLE VE TÜRKİYE’YLE İLGİLİ 10 YAZISI
Türkiye’deki
hükümete yıllardır her vesileyle kin ve nefretini kusan Amerikan Neoconlarından
Michael Rubin’in hiçbir sözü kanaatimce ciddiye alınacak türden değil. Ancak mart
ayında kaleme aldığı Türkiye’de darbe olacağını dair yazısıyla son günlerde yeniden
gündeme oturdu. Öngörüleri çıkan Türkiye uzmanı(!) olarak ülkemizle ilgili
sözleri ve yazıları bundan böyle Batı’da daha da dikkatle takip edilebilir. Bu nedenle
son yazılarından geriye doğru giderek dört aydır (mart-temmuz) Türkiye’yle
ilgili yazıp çizdiklerinden bir derleme yaptım.
Michael Rubin (Amerikan Girişim Enstitüsü Ortadoğu ve Türkiye uzmanı; Amerikan
Donanması Askeri Akademisi öğretim üyesi ve Middle East Quarterly dergisinin
editörü)
TÜRKİYE’DEKİ
TERÖRİSTLER KİM?
Amerikan
Girişimcilik Enstitüsü, 21.7.2016
(…)
Gülen’le ilgili
değerlendirmeler farklılaşıyor. Destekçileri hoşgörüyü ve dinler arası diyalogu
telkin ediyor derken hasımları onun gizli gündemi olduğunu söylüyor. (…)
Peki ama Gülen bir
terörist mi? Hayır. Erdoğan, ithamlarını desteleyici hiçbir kanıt sunmadı.
Ama ortada bir
ironi var: Eğer Gülen ve takipçileri bir terör grubuysa o halde Erdoğan 2013
yılına kadar niye onunla çok yakın çalıştı?
Amerikalı politika
üretenler Türk hükümetinin terörizm adlandırmasına karşı uyanık olmalılar.
Mesela Gezi protestolarının ardından Erdoğan, İstanbul’un göbeğinde kalan tek
yeşil alanı korumak isteyen öğrencileri ve çevrecileri terörist ilan etmişti.
Tersinden
Erdoğan’ın terörist saymadıklarını da bir düşünün. Erdoğan sadece Hamas’ı
Türkiye’de sıcak karşılamakla kalmadı, son Wikileaks belgelerine göre
Erdoğan’ın partisi, Hamas’a roketleri nasıl İsrail’den saklayacağı konusunda da
tavsiyelerde de bulundu.
Eğer ki hedef
Türkiye’yi terör destekçilerinden temizlemekse Erdoğan aynadaki adamla işe
başlayabilir.
GÜLEN’İ İADE ETMEK?
GERÇEKTEN Mİ?
Amerikan
Girişimcilik Enstitüsü, 19.7.2016
(…)
Bütün olan biten
Türkiye’nin dışında yaşayan herkese çok komik geliyor, ama Erdoğan’ın
destekçileri onu körü körüne takip ediyor.
Mevcut darbe
teşebbüsüne bir bakın. Erdoğan her engelden/zorluktan, hayali entrikadan ve
gayrihukuki işten yaşlı vaizi suçluyor. Daha sis dağılmadan cuma günkü darbe
teşebbüsünün sorumlusu olarak yine ona işaret etti. Görünen o ki Obama
yönetiminin Türkiye cumhurbaşkanını gerçekten de ciddiye alma ihtimali var.
Biz bu yoldan daha
evvel de geçtik. İran İslam Devrimi sonrası Amerikan Başkanı Jimmy Carter
ABD-İran ilişkilerini tamir etme konusunda çaresizdi. Ayetullah Humeyni
defalarca onu başından def etti. Belki özel elçiler perde arkasında bir ümit
ışığıyla dönebilirdi. Ama bunun yerine Humeyni rejimi söylem olarak Amerikan
karşıtlığını yaydı ve bahtsız başkanı küçük düşürmeye çalıştı.
Carter, Tahran’ı
etkilemeyi başaramayınca daha fazlasını teklif etti. Soğuk Savaş boyunca
ABD’nin yanında duran ve o sıralar kanserle boğuşan devrik İran Şahını savunmak
yerine Carter, alelacele Panama’ya yollamaya çalıştı. Bununla kalmayıp
Panamalılara Şahı İran’a teslim ederlerse ABD olarak karşı çıkmayacaklarını ima
etmiş dahi olabilir. Bu jest İran’ın dini diktatörünü tatmin etmedi. Henry
Kissinger’ın eski yardımcısı Peter Rodman’ın işaret ettiği üzere, “uzlaşılması
mümkün olmayan bir hasma iyi niyeti ispat hevesi, paradoksal bir şekilde
uzlaşma ihtimalini daha da azalttı.”
Mesele sadece
adalet veya tek bir kişi meselesi değil. Baskı altında gidişatı tersine çevirme
istekliliği ve müttefiklere ihanet, zaten Carter’ı zayıf bir başkan olarak
gören dönemin Sovyet liderlerini Afganistan’ın işgali halinde Amerikan
tepkisinin çok sınırlı olacağına ikna etmiş de olabilir.
Yaşananlar Gülen’le
alakalı değil, bir güç gösterisi. Eğer bir insan hayal dünyasında yaşıyorsa
–bu, bir NATO müttefikinin lideri bile olsa- yapılabilecek en kötü şey, çıkar
için onun hayallerini tatmine çalışmaktır.
TÜRKİYE’DE NE OLDU
VE NE OLACAK?
Amerikan
Girişimcilik Enstitüsü, 17.7.2016
(…)
Darbe teşebbüsü
sırasında gerçekte neler olup bittiği halen belirsizliğini korusa da ortalıkta
komplolar dönüyor.(…) cevaplanması gereken 5 soru var:
Bu darbe niye
öncekilerden farklı? (…) Sabaha karşı başlamaması (…)
hava sahasının ve medyanın kapatılmaması (…) darbe liderlerinin muhtırayı
bizzat okumaması (…)
Kim sorumlu? 3 şüpheli var: Erdoğan (…) Gülen’i suçlamadan evvel henüz sis dağılmamıştı
bile. (…) Erdoğan eğer ki müttefiki Gülen’in yardımları olmasaydı iktidarda
gücünü asla konsolide edemezdi. (…) Gülen darbe teşebbüsünde rolü olduğu
iddiasını yalanladı. Zaten orduda Gülencilerin bir güç tabanı da hiçbir zaman
olmadı. Zira Genelkurmay Başkanlığı Gülen sempatizanlarının rütbeli subaylar
arasında yükselmesini engellemek için subay adaylarını çok sıkı elemeden
geçirmekte.
İkincisi, (…)
geleneksel Kemalistler. Erdoğan Türk ordusunun gücünü aşındırırken ve
İslamcıları ordu kademelerinde teşvik ve terfi ettirirken TSK içindeki
laiklerin Erdoğan’ın atadığı yüksek rütbeli komuta kademesiyle eşgüdüm
olmaksızın kendi başlarına hareket etmeleri mümkün. Erdoğan Türkiye’yi dini bir
cumhuriyete dönüştürmek istediğini gizlemiyor. Erdoğan gücünü konsolide ettikçe
Kemalistler bunu eski Türkiye’yi kurtarmak için en son ve en iyi şans olarak
görmüş olabilirler. Eğer öyleyse darbeye karışan birlikler planlarındaki
boşlukları kapatmak için halk desteğine bel bağlamış olabilirler. Nihayetinde
ordu Türkiye’den en güvenilir kamu kurumudur.
Üçüncü ihtimal,
tıpkı Almanya’da Hitler’i doğuran Reichstag’ın yakılması gibi, bu darbenin
fitilini ateşleyen de Erdoğan’ın bizzat kendisi olabilir. Darbe
planlayıcılarının beceriksizlikleri ve Erdoğan’ın elinde daha evvelden binlerce
kişilik tutuklanacaklar listesinin bulunması bu teoriyi güçlendiriyor. Darbe
teşebbüsünü “Allah’ın bir lütfu” olarak değerlendirmesi de bu komployu
besliyor. Yine Erdoğan’ın destekçileri silahları kuşanmış vaziyette onun
sokaklara çıkın çağrısıyla dışarı fırlamaya hazır haldeydi. Türkler
siyasetlerinde öyle kendiliğinden gelişen şeylerin çok az olduğunu bilirler.
Mesela Erdoğan Davos’ta Şimon Peres’e patladığında binlerce Türk havalimanında
ellerinde Filistin bayraklarıyla onu karşılamaya koşmuştu. Metronun saati gizemli
bir şekilde o gece uzatılmıştı. Gecenin 3’ünde binlerce Filistin bayrağı bulmak
normalde bu denli kolay olmasa gerekti.
Erdoğan’ın nihai
hedefi nedir? Bu darbeyi ister Erdoğan planlamış
olsun isterse olmasın, Makyavelciliğin çılgınlığı içinde kesin olan bir şey
var: Kazanan artık Erdoğan ve bundan sonra gücünü çok daha fazla konsolide
edecektir.
Erdoğan’ın nihai
hedefinin ne olduğu tartışmaya açık. 8 sene evvel onun Rus lider Putin’e
özendiği görülüyordu. Ama şimdi Türkler onun hedefinin çok daha büyük olduğunu
düşünüyor: Hilafet veya İslam cumhuriyeti. Erdoğan neyi planlıyor olursa olsun
güçler ayrılığı gündeminde hiç görünmüyor.
Bundan sonra
Türkiye’de ne olacak? Erdoğan savaş riskini göze almış
durumda. İçerideki ve belki de dışarıdaki düşmanlarını hedef almak için artık
açık çeke sahip olduğuna inanıyor. (…) Tehlike şu: Türk toplumu hala bölünmüş
durumda. Kürt isyanı giderek daha da şiddetleniyor. Son aylarda Türkiye’ye
yönelik terör saldırıları buzdağının sadece görünen yüzü olabilir. Benim asıl
korkum şu: Türkiye’de siyaset alanı kapandıkça yeni bir siyasi suikastlar
dönemi başlayabilir. Bir zamanlar seçimler birer emniyet supabı işlevi
görüyordu; ama Türklerin artık serbestçe kampanyalarını yürütemez hale geldiği
ve zulmün husumeti daha da alevlendirdiği bir ortamda muhalifler, ideologlar ve
şahsi veya siyasi meseleleri artık düzeltmek gerektiğini hissedenler silaha
başvurabilirler. Hedef sadece Erdoğan değil, tüm büyük siyasi partilerin
liderleri, gazetelerin yayın yönetmenleri, televizyon spikerleri ve sivil
toplumun liderleri olabilir.
Bu, ABD için ne
anlama geliyor? Washington’da ciddi bir iç muhasebe
zamanı geldi. Eğer ki darbe teşebbüsü Amerikan Dışişleri Bakanlığı ve
istihbaratı için bir sürpriz olduysa “niye?” diye kendilerini sorgulamaları lazım.
Acaba diplomatlar sadece birbirleriyle mi konuşuyorlar, yoksa Türklerle de
irtibat kuruyorlar mı? İrtibat kurdukları kesim, [toplumun farklı gruplarını
içeren] geniş ve uygun bir kesim mi yoksa salt elit kesime mi saplanıp
kaldılar? Amerikan istihbaratının gözünü kör eden temel varsayımlar nelerdi?
Erdoğan’ın adımları Amerikan politikasını değiştirecektir. (…)
Türk medyası, Gülen
Pensilvanya’da yaşadığından darbe teşebbüsünün arkasında ABD olmalı görüşünde.
Erdoğan Gülen’in iadesi için çağrılarını yineledi ve bunu ABD’nin İncirlik
Üssü’nü kullanabilmesinin önşartı yapmaya hevesli görünüyor. Bu da demek oluyor
ki Erdoğan İslam Devleti’ne karşı savaşı kendi iç siyasi hedeflerinin bir
tutsağı kılıyor. Bu arada Dışişleri Bakanı Kerry lafı dolandırıp duruyor.
Umarız ki Obama ve
Kerry tarihten ders almışlardır. Başkan Jimmy Carter, Humeyni’nin -tıpkı şu
anda Gülen gibi- ABD’ye tedavi görmek için gelen İran Şahını iade talebini
sorgusuz kabul etmeyi düşünmüş; ancak sonuç zannettiği gibi barış olmamış,
şantajın etkili bir araç olduğu hissiyatını beslemişti.
ERDOĞAN KENDİSİNDEN
BAŞKA KİMSEYİ DARBEDEN SORUMLU TUTAMAZ
Foreign Policy,
15.7.2016
(…) Bu darbe
başarısız olsa bile Erdoğan’ın siyasi hareketinin istikrarını sorgulatacaktır.
13 sene evvel iktidara bu vaatlerle gelen bir lider nasıl olur da bu denli
rayından çıkar?
(…)
Darbe kaçınılmaz
mıydı? Hayır. Ama darbeyi tezgahlayanlar büyük ihtimalle, giderek dünyanın
gidişatıyla irtibatını kaybeden ideolojik bir liderlikten Türkiye’yi
kurtaracaklarını düşündüler. Erdoğan
vaatlerinin hiçbirini gelinen noktada başaramamış görünüyor. (…) Aynı zamanda
darbeyi planlayanlar, Erdoğan’ın sürekli gücünü konsolide etmesinin bu darbeyi
kurtuluş için son şans haline getirdiğine inanıyor olabilirler.
Erdoğan iktidarda
kalsın kalmasın, burada eğitici bir hikaye var. Tüm liderler yağcıların
balonuna düşme riskiyle karşı karşıyadır. Özgür medya liderlerin gerçeklerle
yüzleşmesini sağlar. Ancak Erdoğan sadece Türkiye’ye değil, dünyaya açılan
penceresini de kaybetti. Ve şimdi gerçek tehlike geliyor. Eğer ki darbe
başarılı olursa Türkiye, hiçbir lider doğan boşluğu dolduramayacağından
bölünmüş bir ülke olarak kalacaktır. Ama darbeden sağ salim çıkması halinde
Erdoğan’ın bu defa da baskıyı ve tasfiyeyi artırması ve her türden komploya
inanması muhtemel.
TÜRKİYE’DE DARBE
NİÇİN BİR ÜMİT?
Amerikan
Girişimcilik Enstitüsü, 15.7.2016
(…)
Her darbe trajik
olsa da Türkiye’de bir ümit vardır: Ordu hiçbir zaman iktidarını sürdürmedi,
daha ziyade Türkiye’de demokrasiyi rayına sokmak için anayasal denge-denetleme
sistemini düzeltme arayışındaki bir bekçi rolünü oynadı.
Ümitlenmenin başka
nedenleri de var. Darbenin başarılı olup olmadığını bir-iki gün içinde
göreceğiz; ama şu anda devrilmiş gibi görünen başbakanlıktan gelen
cumhurbaşkanı Erdoğan bir diktatördü. Hamas, el-Kaide bağlantılı Nusra Cephesi
ve hatta İslam Devleti’yle flört etti.
Bazı rejimler radikal
İslamcılarla flörtün kısa vadeli politika hedeflerini gerçekleştireceğine
inanır; ama uzun vadede bunun bedeli her zaman ağırdır. Geçen sene Ankara ve
İstanbul’da meydana gelen saldırılar, Erdoğan’ın iç halkası dışındaki Türkleri
hesaplaşmanın yaklaştığına ikna etmiş olabilir.
(…)
İyi haber şu ki
Atatürk’ün laik siyasi hareketi dışında Türkiye’deki hiçbir parti, karizmatik
liderinin ölümünün ardından ayakta kalamadı. Erdoğan’ın alaşağı edilmesi,
fikirler piyasasında gerek dindar muhafazakarların gerekse liberallerin yeniden
rekabet edebilir hale gelmesinin önünü açabilir.
Bununla birlikte
Türkiye’nin geleceği güvence altında olmaktan çok uzakta. 13 yıllık iktidarı
boyunca Erdoğan bürokrasiyi dönüştürdü. Genç nesillerin beynini yıkamak için
eğitimi değiştirdi. İslamcı öğrencilerin en önde gelen üniversitelere
girebilmek için laik olma zorunluluğunu atlatmalarına izin verdi. Bütün
bürokratik kurumlara kendi partisinin kadrolarını doldurdu. O ve ailesi basını
ele geçirip Amerikan karşıtı ve antisemitik komploları yayınlarında biteviye
pompaladı.
Bunu tersine
çevirmek hiç de kolay olmayacak, hele de
Türkiye’nin yarısı körü körüne Erdoğan destekçisiyken.
Türk ordusu da
kendisini bir iç muhasebeden geçirmeli. Bu kadar uzun bir zamandır Türk
toplumunu yanlış okumayı nasıl başardı? Üst düzey subaylar birlikte yaşayıp
birbirleriyle sosyalleştiler; Türkiye’nin çoğuyla bağları kopuk kaldı.
Türk ordusu eğer ki
şiddetli bir temizliğe girişirse bunun yansımaları nesiller boyu sürebilir.
Darbe Türklerle Kürtler arasındaki asıl etnik problemleri de çözmeyecektir.
Gerçek bir reform
olmazsa darbe Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı Kürt isyanını çözmeyecektir.
Muhalefet de her derde deva değildir. Parti liderleri kendi partilerinin içinde
birer diktatörcük olarak hareket etmekte. Üstelik çok azı karizmatik.
Türkiye’nin bariz
bir kurtarıcısı yok. Zorlu bir gidişata hazır olun.
TÜRKİYE’NİN İSRAİL
KARŞITI DERİN KİNİ
Amerikan
Girişimcilik Enstitüsü, 29.6.2016
[Z.T.K. Türkiye’nin
İsrail’le Mavi Marmara krizini çözmesinden hareketle bu yazıyı yazmış.]
(…) Bu krizi büyük
ölçüde başlatan, -İsrail’den ve muhtemel Yahudilerden çok derin bir şekilde
nefret eden- dönemin başbakanı Erdoğan’dı.
(…)
[İsrail’le varılan
anlaşmaya CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve HDP Eş-Başkanı Figen
Yüksekdağ’ın parti grup toplantılarındaki eleştirilerini Hürriyet Daily
News’ten alıntılamış ve ardından yazıyı şöyle bağlamış:]
Türkiye bir zamanlar
teröre karşı dayanışma içinde olan demokrasiler topluluğunun bir üyesiydi. Ama
artık değil. Komplo teorileri ve İsrail karşıtı nefret Türkiye’yi Pakistan’a
dönüştürdü.
Kılıçdaroğlu’nun
inanmadığı halde bu tarz bir popülist söylem geliştirmesi gerektiği kanaatine
varması, Türkiye’deki kamuoyunun ne denli değiştiğinin bir göstergesi. (…)
Birçok Amerikalı
diplomat ve gurbetçi Türk, Türkiye’nin eski hoşgörü düzeyine ve nispi
liberalizme geri dönebilmesi için Erdoğan’ın görevi bırakması gerektiği
inancında. Oysa kendilerini kandırıyorlar. Türkiye artık eski benliğine
dönemez, tıpkı bir hamburgerin eski haline dönüp kesilmiş ineğin
canlanamayacağı gibi. Erdoğan’ın şahsi bakış açısını oluşturan dini ve mezhepçi
nefret muhtemelen Türk toplumunun dokusuna kalıcı olarak sindi.
İSRAİL’İN
TÜRKİYE’YLE BASİRETSİZ YAKINLAŞMASI
Amerikan
Girişimcilik Enstitüsü, 27.6.2016
(…)
Diplomatlar bunu
kazan-kazan durumu olarak sunacaklar. Ama öyle değil. Erdoğan, el-Kaide’yle
bağlantılı “yardım örgütü”nü [Z.T.K. İHH’yı kastediyor] kullanarak
krizi başlattı. (…) Hamas’a destek çıkıyor. (…)
İsrail’in Erdoğan’a
güvenemeyeceğini bir kenara bırakalım. Türkiye’nin lideri ani bir manevrayla
geçmiş yıllarda sayısız anlaşmaya ihanet etti. Bunu Türkiye’nin Kürtlerine
sormanız yeterli. Erdoğan’ın politikaları yüzünden Türkiye giderek yalnızlaştı.
(…) Türkiye aynı zamanda terörün bir destekçisi; sadece Hamas’ın değil, Nusra
Cephesi ve IŞİD’in de.
Erdoğan’ın
İsrail’le problemi hiçbir zaman öyle basitçe diplomatik olmadı, daha ziyade
ideolojik ve dini idi. (…)
Kısaca İsrail,
tıpkı daha evvel Çin’e askeri teknoloji satma arayışına girdiğinde (…) veya
ahlaken çökük Güney Afrika Cumhuriyeti’ni desteklediğindeki (…) gibi, bugün de
en az o dönemki kadar basiretsiz.
Açık açık
konuşalım: Netanyahu da riyakar. (…) Türkiye İsrail’e İsrail’in Türkiye’ye
olduğundan daha fazla muhtaç; hele de perde arkasından olsa dahi İsrail’in
Mısır, Ürdün, BAE ve Suudi Arabistan’la ilişkileri filizlenirken. İsrail,
Hamas’ın destekçisini güçlendirmek yerine, Erdoğan’ın bizzat kendisinin yaptığı
darağacında kendi kendisini asmasına izin vermesi çok daha iyi olurdu. Ve
Erdoğan Türkiye Kürtlerine yönelik yakıp yıkma operasyonunu uygularken
İsrail’in Kürtlerin tarafında durması daha tercihe şayandı. Erdoğan’ın Hamas’a
destek için söylediği her söz, Türkiye Kürtlerine desteği meşrulaştırmak için
aleyhinde kullanılabilirdi.
Bazen kısa vadeli
çıkarlar yerine ilkeli davranmak çok daha iyidir. Diplomatlar bugün anlaşmayı
kutlayabilirler; ama İsrailliler, Kürtler ve Türkiye’nin terörünün diğer
kurbanları yakında İsrail’in diplomatik basiretsizliğinin bedelini ödeyecekler.
TÜRKİYE’DE DEVRİM
KENDİ KENDİSİNİ YİYOR
Amerikan
Girişimcilik Enstitüsü, 3.5.2016
Uzunca bir süre
Başbakan Davutoğlu, tıpkı Rusya Başbakanı Medvedev gibi, cumhurbaşkanının
itaatkar kuklası rolünü oynamaktan memnun olageldi. Ama tıpkı geçmişte Türk
diktatörünü muktedir kılan ve savunan niceleri gibi Davutoğlu’nun da sonu
geldi.
Son haftalarda
cumhurbaşkanlığı sarayı Türkiye’nin şu anda yaşadığı nice başarısızlıkların
günah keçisi olarak Davutoğlu’nu tüm gücüyle hedef göstermeye başladı. (…)
(…)
(…) Şimdiye kadar
Erdoğan’la ittifak etmiş her kim varsa bir noktadan sonra hain ilan edildi.
Gülen’in hizmet hareketi (…) Abdullah Gül (…)
Davutoğlu’nun
ezilmesi ve aşağılanması ne anlama geliyor? Davutoğlu’nun Erdoğan iktidarının
ilk gününden itibaren Türk demokrasisi ve sivil toplumunun içinin
boşaltılmasına destek vermesi karşısında ona herhangi bir sempati beslemek zor.
(…) Onun başbakanlıktan düşüşü pek de fazla bir şey değiştirmeyecektir (…)
Ama bu sahnenin de
gösterdiği gibi Erdoğan iyice paranoyak ve intikam hisleriyle dolu durumda ki
başdanışmanları da dahil Türkiye’de hiç kimse güvende değil. (…) Erdoğan’ın
çöküşü sonrası toparlanma da öyle kolay olmayacak; zira Erdoğan, kendisinden
sonra yeni siyasi hareketlere dönüşebilecek bütün fraksiyonları toprağa gömmeye
kararlı görünüyor.
ERDOĞAN İKTİDARDA
KALDIĞI SÜRECE IŞİD’İ YENMEK NİÇİN İMKANSIZDIR?
Amerikan
Girişimcilik Enstitüsü, 31.3.2016
Türkiye’nin
diktatörü Erdoğan Washington’da İslam Devleti’ni yenme stratejilerinin
konuşulduğu bir konferansa katıldı. Bu, İran dini lideri Hamaney’i
antisemitizmle mücadele konferansına davet etmek gibi bir şey.
Erdoğan Türkiye’yi
“Akdeniz’in Pakistan’ı”na dönüştürdü. Diplomatlar nezaketen Erdoğan’ın terörle
savaşmaya istekli olduğu hikayesini kamuoyu önünde kabullenebilirler. Ama
yıllar gösterdi ki Türkiye’nin teröre karşı savaşı desteklemekten ziyade
baltaladığı konusunda artık genişçe bir uzlaşma var.
(…) Türkiye İslam
Devletine katkıda bulunan ülkelerin vatandaşlarına vize bile veriyor. (…)
Erdoğan’ın temel
problemi, radikal Sünni terörizmin varlığına dahi inanmaması. (…)
Sudan Devlet
Başkanı Beşir’i “Müslümanlar asla soykırım yapmaz” diye savunmuştu. (…)
(…)
Erdoğan’ın
Sünnilerin din üzerinden şiddeti meşrulaştırmalarını reddetmesi, hem Türkiye’yi
terörizm karşısında saldırıya açık hale getiriyor hem de daha geniş anlamdaki
terörizme karşı mücadele çabalarının değerini düşürüyor. (…) İroni şurada:
Erdoğan makamını Kürtleri, çevrecileri, akademisyenleri, gazetecileri, ılımlı
İslam Hareketi olan Gülencileri hiçbir kanıt veya yargı süreci olmaksızın
teröristlikle yaftalıyor ve onun güvenlik kuvvetleri –doğru düzgün bir kanıt
olmadan- Erdoğan’ın siyasi gündemine muhalefet edenleri veya kendi yakın
çevresinde giderek artan yolsuzlukları eleştirenleri tutuklayıp hapse atıyor.
(…) Erdoğan’a
problemin başı yerine çözümün bir parçası olarak muamele etmek kalburda su
tutmaya çalışmaya benziyor.
“Türk askerler Erdoğan'ı devirebilir”,
Sputnik Türkçe, 25.03.2016
ABD'nin Ortadoğu ve
Türkiye uzmanı eski Pentagon çalışanı Michael Rubin, Türkiye'de askeri
darbe olasılığının yüksek olduğunu savundu.
Michael Rubin,
Amerikan Girişim Enstitüsü (American Enterprise Institute) internet sitesinde
yayınlanan yazısında, halihazırda Türkiye'deki durumun acınacak olduğunu,
işlerin giderek daha kötüye gittiğini belirtti.
‘ÖZEL SEKTÖR BORCU
KONTROLDEN ÇIKTI'
Sorunun sadece yeni
terör dalgası bağlamında güvenlik sistemindeki açıkların olmadığını ifade eden
uzman, ülke içindeki bazı diğer sorunları da sıraladı. Rubin, "Türkiye'nin
kamu borcu istikrarlı olabilir ama özel sektör borcu kontrolden çıkıyor.
Ülkenin turizm sektörü oynak, Türk parasının zayıflaması ise vatandaşların alım
gücünü olumsuz yönde etkiledi" dedi.
‘DELİ SULTAN'
HIZIYLA SARAYLAR İNŞA EDİYOR'
Cumhurbaşkanı Recep
Tayip Erdoğan'ın da kontrolden çıktığını söyleyen Rubin, "Muhalifleri
hapse atıyor, basına baskı yapıyor ve ‘deli sultan' hızıyla saraylar inşa
ediyor" yorumunda bulundu.
‘ERDOĞAN'IN
DUYGUSAL PATLAMALARI ŞAŞKINLIK YARATIYOR'
Erdoğan'ın Anayasa
Mahkemesi'ni feshetmekle tehdit ettiğini hatırlatan uzman, "Onun ani
duygusal patlamaları Türkiye içinde olduğu kadar dışında da şaşkınlık
yaratıyor. Hatta iktidardaki partinin üyeleri bile onun artan paranoyası
hakkında fısıldaşıyor" ifadelerini kullandı.
‘ANKARA'NIN
KÜRTLERLE ÇATIŞMAYI KAZANMA ŞANSI YOK'
Erdoğan'ın
Kürtlerle çatışmasını da hatırlatan Rubin, "Erdoğan önce onlarla barış
görüşmelerine gitti, sonra yine onlara karşı savaş açtı. Ankara'nın bu
çatışmayı kazanma şansı yok, aksine ülkenin gerçekten bölünme olasılığı çok
yüksek" dedi.
‘TÜRK ASKERİ
DURUMUN FARKINDA'
Erdoğan'ın
Türkiye'yi uçurumun eşiğine getirdiğini Türk askerlerinin de farkında olduğunu
kaydeden yazar, "Eğer Türk askerler, Erdoğan'ı devirerek yakın çevresini
hapse atmayı düşünürse yanına kâr mı kalacak? Mantıksal analiz açısından
bakıldığında evet, ancak bu tür eylemleri onaylama açısından hayır"
yorumunda bulundu.
DARBE OLURSA ABD NE
DER?
"(ABD Başkanı
Barack) Obama idaresi başkanlık seçimleri arifesinde olası darbe liderlerine
yönelik eleştirinin ötesine gitmez, özellikle de bu liderler ülkede demokrasiyi
onarma yönünde net adımlar atarsa" diyen Rubin, bu konuda şu
değerlendirmede bulundu:
"Washington,
(2013'te devrilen Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed) Mursi'ye üzüldüğü gibi
Erdoğan'a üzülmeyecek. Eski Mısır liderinin demokrasiye bağlılığı hâlâ tartışma
konusu olabilir belki ama mevcut Türkiye cumhurbaşkanı durumunda bu konu aktüel
değil. Hem Demokratlar hem de Cumhuriyetçiler yeni rejimle çalışmaya hazır
olacak."
Türkiye'nin NATO
üyeliğinin olası askeri darbe için engel olmayacağını ifade eden Rubin, yeni
yönetimin batılı insan hakları savunucularının Türkiye'deki ihlallere ilişkin
eleştirileri azaltmak için hemen gözaltındaki gazetecileri serbest bırakacağı
ve Erdoğan'ın ele geçirdiği medya kuruluşlarını hak sahiplerine iade edeceği
tahmininde bulundu.
Uzman, "Bunun
yanında, eğer yeni olası iktidar samimi bir şekilde Kürtlerle işbirliği yapmaya
hazır olduğunu gösterirse Washington onları destekler" diye ekledi.
Rubin, "Şu iki
faktör, zaten kırılgan olan Türk politikasının daha da zayıflayacağını
gösteriyor: İç anlaşmazlıkların artması ve olası darbenin Türk askerleri için
ciddi sonuçlar doğurmayacak olması" iddiasında bulundu.
michael rubin'in what if pkk wins yazsını türkçeye çevirip yayınlar mısınız ? İngilizcem yetmiyor, zaten vaktim de yok oturup çevirmeye
YanıtlaSil