Darbeleri mazur
gören veya gösteren herkesi kınıyor, darbecileri lanetliyoruz
RUSYA’DA BEŞİNCİ KOL, BAŞARISIZ DARBE TEŞEBBÜSÜ AKABİNDE TÜRK-RUS
İLİŞİKLERİNİ NASIL BOZMAYA ÇALIŞTI
Gunnar Bjornson (Makale
yazarının ismi müstear olabilir)
Katehon, 27.7.2016 (Alexandr
Dugin’i danışma kurulunda yer aldığı Avrasyacı düşünce kuruluşu)
Tercümeler:
Zahide Tuba Kor
Türk kalkışması: Dış politika
paradigmasındaki değişime bir tepki
(…)
Kalkışma, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rusya’dan özür
dileyerek Türk dış politikasını radikal bir şekilde değiştirmesinin akabinde
gerçekleşti. (…) Yine Başbakan Yıldırım da Suriye ve Irak da dahil tüm komşu
ülkelerle iyi ilişkiler kurma sürecine gireceklerini dillendirmişti.
Bundan evvel ise yeni Osmanlıcılık doktrininin sorumlusu
ve geçtiğimiz on yılda Türk dış politikasının mimarı olan, ayrıca ABD, Katar ve
Müslüman Kardeşler’le çok yakından bağlantıları bulunan eski başbakan Ahmet
Davutoğlu istifa etmişti. Ardından Erdoğan, tüm dış politika stratejisini
yeniden gözden geçirmeye ve Türkiye’nin bağımsız bir şekilde gelişmesini
savunan Kemalistlerin ısrarcı olduğu realist pragmatizm çizgisine dönmeye
başladı.
Davutoğlu’nun yayılmacılığa ve devrim ihracı
girişimlerine yol açan küresel İslamcı projesinin merkezinde yer alan
neo-emperyal Türkiye anlayışı yerine Erdoğan ve Yıldırım, fiilen Türkiye’yi her
şeyden evvel bir ulus-devlet olarak gören Kemalist paradigmaya döndü. Dış
politika stratejisindeki bu değişim, Avrasyacı Kemalistlerle temasların
artırılmasıyla başladı. Bu noktada Vatan Partisi lideri Doğu Perinçek, Moskova
ve Şam’la gayriresmi bağlar kurmak suretiyle özel bir rol oynadı. Rus
stratejisi ve ittifakı tam ilk meyvelerini vermeye başlamıştı ki darbe
teşebbüsü başladı.
Rus medyasının dezenformasyonu
Türkiye’deki darbe sırasında ve akabinde Rus medyası
dezenformasyonlarla doldu. Darbe tertipçileri, onların özellikleri ve
arkalarındaki güçler hakkındaki bilgiler kasten çarpıtıldı. Böyle bir kitlesel
ve koordineli bir hareket, Rus uzmanların yetersizliğinden ziyade,
Türkiye-Rusya yakınlaşmasını engellemeye dönük saldırgan bir stratejinin ürünü
demek mümkün. Bu dezenformasyon stratejisi özetle şu tezleri yayıyordu:
o Darbe, Erdoğan’ın (Suriye’de milli
olmayan politikalardan tutun Rusya’yla ilişkilere kadar) politikalarındaki
İslamcı temayülden rahatsızlık duyan Kemalistler tarafından örgütlendi tezi…
Oysa bu darbe, yeni Osmanlıcılıktan vazgeçilerek vatanperver Kemalistlerle
yakınlaşıldığı bir dönemde meydana geldi.
o Kemalistler Atlantikçi ve Amerikan
destekçisi tezi... Oysa bugünün Türk Kemalistlerinin çoğu, büyük ölçüde ABD’nin
tehdit ettiği Türk milli egemenliğinin destekçisi konumunda.
o Darbe geçmişteki baskılara karşı
ordunun bir intikamıydı iddiası… Oysa darbeyi tertipleyenler, -Erdoğan’ın
Gülencilerle ittifak halinde ordu komuta kademesindeki Kemalistler yerine
kendisine sadıkları geçirmeye çalıştığı dönemde- Ergenekon ve benzeri davalarla
Avrasyacı Kemalistleri bertaraf etmek için elinden gelen her şeyi yapan gruptu.
o Darbe falan yok, bütün herşeyi
Erdoğan kendisi tertipledi iddiası... Aslında bu iddia, Gülen destekçilerinin
resmi görüşü olup bizzat Fethullah Gülen tarafından dile getirildi ve Batı
medyası da bunu yaydı.
Putin’e ve Erdoğan’a etki
Medya ve uzman düzeyindeki bu dezenformasyonun amacı,
Türkiye’de yaşanan süreçle ilgili yanlış bir resim sınarak Rus liderliğini ve
halkı yanıltmak ve ardından da Rusya’yı yanlış yapmaya veya uygun olmayan
adımlar atmaya sevk etmekti. Başarısız darbe teşebbüsünün akabinde
Türkiye-ABD-NATO arasındaki münakaşa sırasında Rusya, durumu gerektiği şekilde
anladı ve Beşinci Kolla mücadelesinde Moskova, Erdoğan’ı destekleyerek ve
NATO’yla ilişkilerinin bozulması halinde Türkiye’ye yardımcı olma istekliliğini
göstererek durumdan azami derecede istifade etmeyi başardı.
Ayrıca Rus medyasında Türk cumhurbaşkanına yönelik
olumsuz hissiyatın yaratılması sırasında Gülen destekçilerinin görüşlerini
dillendirmelerine ve ayrıca Rus uzmanlar üzerinden Batı’nın ve Gülen’in
propagandasının yapılmasına fırsat tanındı. (…) Böylece asıl hedef, Rusya’nın
resmi pozisyonu hakkında yanlış bir intiba uyandırmak, Rus pozisyonunu gönülsüz
ve kısmen Batı’yla uyumlu gibi sunmak ve Rus liderliğinin Erdoğan’ın bir
müttefiki olamayacağını, Washington’la Ankara’nın çatışması halinde ona destek
çıkamayacağını göstermekti.
SVOP ve Atlantikçi Ağı
Uzman düzeyindeki dezenformasyon kampanyasının ana
merkezlerinden biri, Dışişleri ve Savunma Politikası Konseyi (Rusça
kısaltmasıyla SVOP) ve onunla bağlantılı Rusya Uluslararası İlişkiler Konseyi
idi. 1990’larda Amerikan küreselci Dış İlişkiler Konseyi (CFR)’nin bir şubesi
olarak 1990’larda kuruldu. Bu konsey, gerek liberal Batıcıları gerekse
1990’lardaki taklitçi yurtseverler olan liberalleri bir araya getirdi.
SVOP’un kurucusu ve eski başkanı Sergey Karaganov,
darbecilerin Gülen destekçileri değil de Kemalistler olduğunu ilk ilan
edenlerdendi. Bu dezenformasyon Türkiye’deki darbe öncesi ve sırasında gerçek
güç dengelerini çarpıtmak anlamına geliyor. Karaganov Interfax’a şunları
söyledi: “Türkiye’de işler her zamanki gibi. Askeri elit geleneksel olarak
İslamcılık karşıtı bir temayülde. Geçen sene Rus uçağının düşürülmesi Türk elit
içinde bir iç mücadele olduğunu göstermişti. Bu elit içi çatışmanın ve ordunun
İslamcı temayülden duyduğu rahatsızlığın mevcut duruma yol açtığı çok açık.”
Türk hükümetini desteklemek yerine Karaganov beklemeyi
önerdi: “Moskova beklemeli; çünkü kontrolü ele geçirebilecek durumdaki ordunun
ne teklif edeceğini anlamak önemli.” [Z.T.K. Karaganov’un Interfax’a yaptığı
açıklamaların ayrıntılarına http://ortadogugunlugu.blogspot.com.tr/2016/08/rus-uzmanlar-darbeyi-nasil-gordu.html
linkinden ulaşabilirsiniz]
SVOP’un şu anda başında bulunan Fyodor Lukyanov
da darbenin huzursuz Kemalistlerce yapıldığına atıfta bulundu. Darbede Amerikan parmağına dair kanıtlardan bahsetmemeyi tercih etti
ve yine Türkiye’nin Rusya’yla yakınlaşmasının, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın
Avrasyacı Kemalistlerin desteğini kazanmasını sağladığına hiç değinmedi. Bunun
yerine olan biten sanki İslamcılarla laik ordu arasında bir çatışmaymış gibi
yanlış bir resim çizdi: (…)
Lukyanov, Rus-Türk yakınlaşmasına ilişkin şüpheciydi. Resmi Rus
Gazetesi’ndeki makalesinin son paragrafında Türkiye’ye olumsuz bir tavır
takındı: “Ancak Moskova’nın son olayları unutup yeni bir stratejik işbirliği
sayfası açmaya hazır olduğunu pek de beklememek lazım. Hele de Türk siyasi
sisteminin istikrarının ispatlanması gerekirken.” [Lukyanov’un “Russia in
Global Affairs” için kaleme aldığı ve Türkiye’deki darbenin Rusya için ne
anlama geldiğini analiz ettiği makaleye http://ortadogugunlugu.blogspot.com.tr/2016/08/flukyanov-turkiyedeki-darbe-rusya-icin.html
linkinden ulaşabilirsiniz.]
SVOP’un diğer bir üyesi ve Rus Dünyası Vakfı Başkanı Vyacheslav
Nikonov, diğerleri gibi darbe tertipçilerinin Kemalistlerle bağlantılı
olduğuna inanıyor. Aynı zamanda (tıpkı Gülen’in dilinden konuşarak) darbenin
Erdoğan tarafından tertiplenen bir komplo olduğunu iddia ediyor. (…)
Diğer SVOP mensupları gibi o da liberal taifeden (…)
Rus Dışişleri Bakanlığı himayesindeki Rusya Dış İlişkiler Konseyi
Genel Başkanı Andrei Kortunov da darbeyi Erdoğan’ın tertipletmiş
olabileceği görüşünün önde gelen destekçilerinden. (…)
Ayrıca Kortunov, Türk Kemalistlerinin Batı’yla yakınlaşmayı
desteklediğini ve darbeye katıldığını söyleyerek kamuoyuna ve hükümete yanlış
bilgi verdiği çok açık: (…)
(…) Kortunov ayrıca USAID tarafından finanse edilen Amerikan Ulusal
Vakfı’nın bir kolu olan Yeni Avrasya Fonu’nu yönetmeye devam ediyor.
(…)
Rusya ve İsrail’in yurtseverleri
Gülen’in ve Rus uzmanları arasında
Batı yanlısı nüfuz ağlarının görüşlerinin, Ortadoğu Enstitüsü (daha evvelki
ismiyle İsrail Araştırmaları Enstitüsü) başkanı ve Rusya’daki en önemli İsrail
lobilerinden biri olan Rus Yahudi Kongresi eski başkanı Yevgeny Satanovsky
tarafından da paylaşılması hiç şaşırtıcı olmadı. [Z.T.K. Satanovsky ve başında bulunduğu
Ortadoğu Enstitüsü yıllardır büyük paralar dökerek Türkiye aleyhine –içinde yalan
ve iftiraların da olduğu- yazılar yazdırtmaktadır.] Satanovsky, bu darbeyi istenmeyen
kişileri bastırmak için bizzat Erdoğan’ın kendisinin tezgâhladığı hikayesini
pazarlayanların en başında geliyordu. Histerik yorumları darbenin
başarısızlığından etkilendiğini gösteriyor. Bunun sebebi General Akın Öztürk’ün
bir zamanlar askeri ataşe olarak görev yaptığı İsrail’le eski yakın bağları
olabilir. Satanovsky’nin histerisi yazdığı şu satırlardan da görülebilir:
“Kurulmakta olan diktatörlüğün ülkeyi Atatürk Türkiye’sinden bir İslami
cumhuriyete çevireceğine şüphe yok. Bir zamanlar Avrupa’da Almanların Führer’i
vardı, şimdi de Türklerin Führer’i olacak.”
Şaşırtıcı olan ise Rusya Stratejik
Araştırmalar Enstitüsü (RISS)’nün en önemli uzmanı Adzhar Kurtov’un da
liberaller, İsrail lobicileri ve Batılı vakıfların çalışanlarıyla aynı
pozisyonu alması: “Özellikle Türk meclisinin ülke siyasetinde hiçbir etkisi
bulunmuyordu, hal böyleyken ona saldırmaya gerek yoktu ki… Darbecilerin
insafsızlığını göstermek, itibarını sarsmak amacıyla birilerinin Türk devletini
hedef alıp vurduğu teorisini dikkate almalıyız.”
Uluslararası İlişkiler Federasyon
Konseyi Başkanı Konstantin Kosaçev, darbe gecesi kalkışmanın
Kemalistlerle Erdoğan’ın İslamcıları arasındaki ihtilaftan kaynaklandığını
söyleyip Rusya’ya bu ihtilafa müdahale etmeme çağrısı yaptı: (…)[Z.T.K.
Kosaçev’in Interfax’a yaptığı açıklamaların ayrıntılarına http://ortadogugunlugu.blogspot.com.tr/2016/08/rus-uzmanlar-darbeyi-nasil-gordu.html linkinden ulaşabilirsiniz]
Kremlin’in propagandacısı olarak nam salan Nikolai
Starikov bile yanlış bilgiler yaydı. Gülen’in darbedeki izlerini göz ardı
etti. (…) Darbeden evvel Türk dış politikasındaki büyük ölçekli değişimi
görmezden gelerek “Türkiye Rusya’nın bir dostu değil” diye yazdı.
Hatta açıkça yalan söyleyerek darbecilerin ordu içinden
Erdoğan’ın Rusya’yla ilişkileri bozmasından rahatsızlık duyan bir ekip olduğunu
dahi yazdı: “Darbenin sebepleri çok daha derin. Ordu genel olarak Erdoğan’ın
adımlarından rahatsız. Bence Rusya’yla çatışma rahatsızlıkların nedenlerinden
biri.”
Düzmece darbe hikayesini ilk yayanlardan biri olan St.
Petersburg Modern Ortadoğu Merkezi Başkanı ve İstanbul’daki (muhtemelen Gülen
ağıyla da bağlantıları bulunan) Rus Araştırmaları Enstitüsü Başkanı Gumer
Isayev açıkça Gülencileri destekledi. Darbe gecesi Komersant gazetesine
verdiği “uzman görüşü” bakın nasıldı: “Her şey adeta bir komedi, hükümetin
bizzat kendisinin sahneye koyduğu bir tiyatro. Bundan Erdoğan kazançlı çıkıp
anayasayı değiştirecektir. Eğer ki bu gerçek bir darbe teşebbüsü olsaydı daha
iyi bir hazırlık yapılırdı.”
Medya’nın işleri
Devlet medyası da “Kremlin yanlılığı”yla meşhur
olanlar da dahil genel olarak Rus medyası kamu menfaatleri noktasında en iyi
şekilde çalışmadı.
Darbe gecesi Russia Today (RT) kanalı
baş editörü Margarita Simonyan neşesini hiç saklamadan twitter
hesabında şunları yazdı: “Türkiye’de darbe teşebbüsü var, bir başka deyişle
darbe bahanesi altında iktidarın dizginleri daha da sıkma teşebbüsü...”
(...)
RT internet sitesindeki yazısında uzman Semen Bagdasarov, isyancıları “yurtsever subaylar” olarak niteledi: “Yurtsever subaylar her
şeyi göze aldılar ve ya hep ya hiç ilkesiyle hareket ederek bir darbeye
kalkıştılar. Ama tabii ki çok güçlü değillerdi.”
Dahası RT Gülen’in yayın organı gibi çalıştı. Gülen’in Amerikan
gizli servisiyle bağlantılarına dair tek bir söz dahi sarf etmeyip onu dinler
ve kültürler arası diyalogun savunucusu bir vaiz olarak sundu.
RT yayınları Türk-Amerikan ilişkilerinin
bozulmasına şüpheyle yaklaştı. Buna iyi bir örnek “Kalkışma Sonrası” başlıklı
makaleydi.
RT internet sitesi bu konuda beş makale yayınladı
ve hepsi yanlış bilgilerle doluydu.
Birisinde Erdoğan’ın akli dengesi olmadığı ve isyancıların yurtsever
saiklerle harekete geçtiği yazıyordu. Darbeyi bastırmanın Türkiye’ye olumsuz sonuçları
olacağı, “demokrasinin tehdit altında olduğu” değerlendirmesi yapıldı.
(...)
Bir diğeri Semen Bagdasarov’un Erdoğan
karşıtı söylemiydi ve Türkiye’de Atatürk heykellerinin toplu olarak yıkıldığı
yalan haberini yaydı. Gerek Semen Bagdasarov gerekse Fyodor Lukyanov
Türkiye’nin Rusya ve İran’a yakınlaşma ihtimali konusunda şüpheci yorumlar
yaptılar. “Kremlin yanlısı siyasi uzman” olduğu zannedilen Abzalov, çok
açık olmasına rağmen darbeyi Batı’nın tertiplemediği ısrarıyla dikkat çekti.
ABD’nin Erdoğan’a bir şekilde muhtaç olduğu iddiasında bulundu.
Bir diğer yazı ise Gülen’in Atatürkçü
prensipleri savunduğu argümanıyla Gülencilerle Kemalistleri birbirine
karıştırdı. Gülen’in çizgisinden giderek darbeyi Erdoğan’ın kendisinin
tertiplettiği argümanı da tekrarlandı.
Komsomolskaya Pravda muhabiri Daria Aslamova isyancıları
destekleyerek sıkı bir Türkiye karşıtı duruş sergiledi. Amerikan yanlısı
komplocu grubun teşebbüsünü tüm Türk ordusunun Erdoğan’dan rahatsızlığına
indirgedi. “(...) Bir diktatörden kurtulmak için ordu kullanılır. Bu, sözkonusu
güçlerin çaresiz bir girişimiydi. İstanbul’un bu darbeye destek vermemesine çok
şaşırdım, çünkü İstanbullular Erdoğan’dan fena halde nefret ederler.”
Birçok vatanperver medya kuruluşu Uluslararası
Bilimsel Kalkınma İşbirliği Enstitüsü Başkanı Arif Asalıoğlu’nun görüşlerini
yayınladı. Aldığımız bilgilere göre Asalıoğlu, Rusya’daki Gülen ağının temsilcisi
[Z.T.K. Eski Türk-Rus Kültür Merkezi genel müdürüymüş]. (...)
Asalıoğlu’nun Gülen’in resmi duruşunu destekleyen bir makalesi, Modest
Kolerov’un Regnum Haber Ajansı internet sitesinde yayınlandı.
Rusya medyasındaki diğer “yurtsever” yayınlar
gibi nakanune.ru
internet sitesi de düzmece darbe teorisini aktif şekilde savundu. Resmi
haber servisi Vesti de buna dahil.
Hatta Rus haber ajansı TASS dahi
provokatörlerin oyunlarına gelerek darbe gecesi Erdoğan’ın Türkiye’den kaçtığı
yalanını yaydı.
(...)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder