11 Ağustos 2016 Perşembe

B.NÂFÎ: DARBENİN AĞIR MALİYETİ VE TARİHİ FIRSAT


Darbeleri mazur gören veya gösteren herkesi kınıyor, darbecileri lanetliyoruz

TÜRKİYE’DEKİ BAŞARISIZ DARBENİN AĞIR MALİYETİ VE TARİHİ FIRSAT

Beşir Nâfî (El-Cezire Araştırmalar Merkezi kıdemli araştırmacısı)
The Middle East Eye, 28.7.2016

Tercüme: Zahide Tuba Kor

İki hafta evvel Türkiye’nin maruz kaldığı darbe teşebbüsü başarısızlığa uğradı. Bu, kelimelerin, sözlerin neler olup bittiğini anlatmaktan ve etkilerini değerlendirmekten aciz kaldığı nadir olaylardan biri.
Darbenin başarısızlığa uğradığını söylemek doğru olmakla birlikte yetersiz. Zira bununla geçtiğimiz on yıllarda Ürdün, Suriye, Irak ve Venezüella’daki diğer başarısız darbe teşebbüsleri arasında bir benzerlik söz konusu. Ancak şu bir gerçek ki Türkiye’deki teşebbüs devasa bir operasyondu, öyle devasa bir operasyondu ki başarısızlığa uğrayacağı hiç beklenmiyordu bile. Bunu sahneye koyanlar başarılı olacakları konusunda o denli kendilerine güveniyordu ki bir “B plan”ları bile yoktu.
(…) 15 Temmuz başarısız darbe girişimi, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin 1908, 1909 ve 1913’teki üç darbesiyle başlayıp Türkiye Cumhuriyeti tarihinde devam eden darbeler dizisinin son halkası. (…) Bütün bu darbeler, ister ordunun doğrudan iktidarı ele geçirmesi isterse seçilmiş hükümeti devirip yerine bir başkasını dayatması şeklinde olsun, hepsi başarıya ulaşmıştı.
15 Temmuz komplosu, sadece Türkiye’de değil, bütün Ortadoğu’da sahneye konup da başarısızlığa uğramış bu büyüklük ve kuvvetteki ilk darbe planı. Bütün general rütbelerinden ve silahlı kuvvetlerin bütün birimlerinden başarısız darbe teşebbüsüne karışıp tutuklananların sayısı 126. Bu rakam TSK’daki general sayısının üçte birine tekabül ediyor. (…)
Mesele bununla da bitmiyor. Cumhurbaşkanının ilk açıklamalarında darbenin arkasında Gülen grubu olduğu açıklaması ve ardından serbest kalan genelkurmay başkanının da bunu teyit eden beyanatı, Türkiye dışındaki çevrelerde bazı şüphelere yol açsa da, ilerleyen saatlerde tartışmasız bir hakikate dönüştü. Bu da Türk darbe geleneğinde bu girişimi sıradışı kılan bir diğer boyut.
(…)
Gülen tüm dünyayı ele geçirmeyi amaçlayan bir projeyi yürütüyor ve Türkiye’nin kontrolünü ele geçirmek küresel projesinin ilk aşaması. (…)

Gülen grubunu kökünden temizlemek
Bütün bunlar darbe teşebbüsünü, başarısızlığa uğramasının ardından dahi, aşırı maliyetli kılan şeyler. Gülen grubunun devlete ve hükümete sızmasına engel olabilmek için devletin bu gizli örgütü kökünden temizlemesi kaçınılmaz bir zorunluluk. Hiç şüphe yok ki bu temizlik sürecinin gerek devlet kurumları gerekse Türk toplumu ve Türk ekonomisi üzerinde birçok yansımaları olacaktır. 
Silahlı kuvvetlerde bazı kargaşalar çıkacaktır ve ordu kurumlarının eski kapasitesine yeniden kavuşabilmesi vakit alacaktır. Silahlı kuvvetlerin daha evvel hiç görülmemiş şekilde halkla çatışması nedeniyle aldığı ağır darbe yüzünden ordunun Türk toplumuyla ilişkilerini yeniden kurup imajını düzeltmesi hayati bir konu.
Darbe teşebbüsü eğitim sektörünü ve yüz binlerce öğrenciyi de derinden etkileyecektir. Aynısı yargı erki için de geçerli. Mali ve iktisadi sektör (…)
Bütün bunlara ek olarak, Türkiye’nin AK Partisi 2012’den bu yana stratejik, bölgesel ve uluslararası baskı altında. Sadece izlediği Ortadoğu siyaseti Ankara’nınkiyle çelişen bölgesel güçler değil, aynı zamanda -Türkiye’nin geleneksel müttefiki olan ABD de dahil- Batılı güçler de bu sürecin içine aktif bir şekilde müdahiller. İşte hem bu yüzden hem de darbe girişiminin ölçeği ve arkasındaki gizli örgütün büyüklüğü dikkate alındığında, -yıllardır süren sert siyasi kutuplaşmadan sonra Türkiye’nin içinde ve siyasi alanda bir uyum ve birlik imajı doğurmuş olmasına rağmen- darbe tertipçileriyle yaygın mücadele bir istikrarsızlık intibaı uyandıracaktır.

Tarihi fırsat
Öte yandan bu başarısız girişim, AKP hükümeti ve Erdoğan için devleti yeniden inşa etmek, devlet-toplum ilişkilerini düzenlemek ve Türkiye’nin bölgesel rolünü cesaretlendirmek babından tarihi bir fırsat da sunuyor. 2002’de iktidara geldiğinden beri AKP hükümetleri bütün devlet kurumlarında bir dizi reform sürecine girmişti.
Ancak Türkiye uzmanlarının ekseriyetinin de bildiği üzere, devlet otoriterliğe meyyal olup özgür bir demokratik sistem inşası yargı, ordu ve güvenlik teşkilatları da dahil tüm devlet kurumlarının radikal bir şekilde yeniden inşasını gerektiriyor. Yine bu, yönetim sisteminin yeniden inşasını ve yeni bir anayasanın yazılmasını da zaruri kılıyor.
Ancak bu denli kapsamlı bir reform projesi, darbe teşebbüsçülerine karşı kazanılan zafer örtüsü altında gizliden gizliye yapılamaz. Bu ancak halkın desteği ve siyasi mutabakatla başarılabilir. İşte bu, gerek AKP gerekse diğer muhalefet partilerinin liderliklerinin karşı karşıya olduğu bir meydan okuma. Erdoğan’ın iki muhalefet partisi lideriyle 25 Temmuz’da bir araya gelmesi, belki de oluşmakta olan yeni siyasi atmosferin son derece olumlu bir göstergesidir.  
Bu darbe, sadece Türkiye’yi hedef almadığından ve Ortadoğu’nun tamamında demokratik değişim dinamiklerinin köküne kibrit suyu dökmeyi hedeflediğinden, başarısızlığa uğraması da devrim ve değişim güçleri ile karşı-devrimci güçler arasındaki güç dengesizliğinin düzelmesine katkıda bulunacaktır. 
Bölgedeki karşı-devrimci güçlerin ve kontrollerindeki kitle iletişim araçlarının ilk elden darbecilerin başarısından duydukları memnuniyeti alelacele dile getirmeleri bir yanlışlık değildi. Keza halkların ve demokratik eğilimli insanların Türkiye’deki darbe teşebbüsünün başarısızlığa uğramasını sevinç içinde kutlamaları da bir hata değildi. Zira bu, basitçe bir Türkiye meselesi değil, geniş Ortadoğu’nun kaderiyle ve bölge halklarının kaderi ve geleceğiyle yakından bağlantılı bir meseleydi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder