Darbeleri mazur
gören veya gösteren herkesi kınıyor, darbecileri lanetliyoruz
TÜRKİYE’DEKİ
BAŞARISIZ DARBENİN AĞIR MALİYETİ VE TARİHİ FIRSAT
Beşir Nâfî (El-Cezire Araştırmalar Merkezi kıdemli araştırmacısı)
The Middle East
Eye, 28.7.2016
Tercüme: Zahide
Tuba Kor
İki hafta evvel
Türkiye’nin maruz kaldığı darbe teşebbüsü başarısızlığa uğradı. Bu,
kelimelerin, sözlerin neler olup bittiğini anlatmaktan ve etkilerini
değerlendirmekten aciz kaldığı nadir olaylardan biri.
Darbenin
başarısızlığa uğradığını söylemek doğru olmakla birlikte yetersiz. Zira bununla
geçtiğimiz on yıllarda Ürdün, Suriye, Irak ve Venezüella’daki diğer başarısız
darbe teşebbüsleri arasında bir benzerlik söz konusu. Ancak şu bir gerçek ki
Türkiye’deki teşebbüs devasa bir operasyondu, öyle devasa bir operasyondu ki
başarısızlığa uğrayacağı hiç beklenmiyordu bile. Bunu sahneye koyanlar başarılı
olacakları konusunda o denli kendilerine güveniyordu ki bir “B plan”ları bile
yoktu.
(…) 15 Temmuz
başarısız darbe girişimi, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin 1908, 1909 ve
1913’teki üç darbesiyle başlayıp Türkiye Cumhuriyeti tarihinde devam eden
darbeler dizisinin son halkası. (…) Bütün bu darbeler, ister ordunun doğrudan
iktidarı ele geçirmesi isterse seçilmiş hükümeti devirip yerine bir başkasını
dayatması şeklinde olsun, hepsi başarıya ulaşmıştı.
15 Temmuz komplosu,
sadece Türkiye’de değil, bütün Ortadoğu’da sahneye konup da başarısızlığa
uğramış bu büyüklük ve kuvvetteki ilk darbe planı. Bütün general rütbelerinden
ve silahlı kuvvetlerin bütün birimlerinden başarısız darbe teşebbüsüne karışıp
tutuklananların sayısı 126. Bu rakam TSK’daki general sayısının üçte birine
tekabül ediyor. (…)
Mesele bununla da
bitmiyor. Cumhurbaşkanının ilk açıklamalarında darbenin arkasında Gülen grubu
olduğu açıklaması ve ardından serbest kalan genelkurmay başkanının da bunu
teyit eden beyanatı, Türkiye dışındaki çevrelerde bazı şüphelere yol açsa da,
ilerleyen saatlerde tartışmasız bir hakikate dönüştü. Bu da Türk darbe
geleneğinde bu girişimi sıradışı kılan bir diğer boyut.
(…)
Gülen tüm dünyayı
ele geçirmeyi amaçlayan bir projeyi yürütüyor ve Türkiye’nin kontrolünü ele
geçirmek küresel projesinin ilk aşaması. (…)
Gülen grubunu
kökünden temizlemek
Bütün bunlar darbe
teşebbüsünü, başarısızlığa uğramasının ardından dahi, aşırı maliyetli kılan
şeyler. Gülen grubunun devlete ve hükümete sızmasına engel olabilmek için
devletin bu gizli örgütü kökünden temizlemesi kaçınılmaz bir zorunluluk. Hiç
şüphe yok ki bu temizlik sürecinin gerek devlet kurumları gerekse Türk toplumu
ve Türk ekonomisi üzerinde birçok yansımaları olacaktır.
Silahlı kuvvetlerde
bazı kargaşalar çıkacaktır ve ordu kurumlarının eski kapasitesine yeniden
kavuşabilmesi vakit alacaktır. Silahlı kuvvetlerin daha evvel hiç görülmemiş
şekilde halkla çatışması nedeniyle aldığı ağır darbe yüzünden ordunun Türk
toplumuyla ilişkilerini yeniden kurup imajını düzeltmesi hayati bir konu.
Darbe teşebbüsü
eğitim sektörünü ve yüz binlerce öğrenciyi de derinden etkileyecektir. Aynısı
yargı erki için de geçerli. Mali ve iktisadi sektör (…)
Bütün bunlara ek
olarak, Türkiye’nin AK Partisi 2012’den bu yana stratejik, bölgesel ve
uluslararası baskı altında. Sadece izlediği Ortadoğu siyaseti Ankara’nınkiyle
çelişen bölgesel güçler değil, aynı zamanda -Türkiye’nin geleneksel müttefiki
olan ABD de dahil- Batılı güçler de bu sürecin içine aktif bir şekilde
müdahiller. İşte hem bu yüzden hem de darbe girişiminin ölçeği ve arkasındaki
gizli örgütün büyüklüğü dikkate alındığında, -yıllardır süren sert siyasi
kutuplaşmadan sonra Türkiye’nin içinde ve siyasi alanda bir uyum ve birlik
imajı doğurmuş olmasına rağmen- darbe tertipçileriyle yaygın mücadele bir
istikrarsızlık intibaı uyandıracaktır.
Tarihi fırsat
Öte yandan bu başarısız
girişim, AKP hükümeti ve Erdoğan için devleti yeniden inşa etmek, devlet-toplum
ilişkilerini düzenlemek ve Türkiye’nin bölgesel rolünü cesaretlendirmek
babından tarihi bir fırsat da sunuyor. 2002’de iktidara geldiğinden beri AKP
hükümetleri bütün devlet kurumlarında bir dizi reform sürecine girmişti.
Ancak Türkiye
uzmanlarının ekseriyetinin de bildiği üzere, devlet otoriterliğe meyyal olup
özgür bir demokratik sistem inşası yargı, ordu ve güvenlik teşkilatları da
dahil tüm devlet kurumlarının radikal bir şekilde yeniden inşasını
gerektiriyor. Yine bu, yönetim sisteminin yeniden inşasını ve yeni bir
anayasanın yazılmasını da zaruri kılıyor.
Ancak bu denli
kapsamlı bir reform projesi, darbe teşebbüsçülerine karşı kazanılan zafer
örtüsü altında gizliden gizliye yapılamaz. Bu ancak halkın desteği ve siyasi
mutabakatla başarılabilir. İşte bu, gerek AKP gerekse diğer muhalefet
partilerinin liderliklerinin karşı karşıya olduğu bir meydan okuma. Erdoğan’ın
iki muhalefet partisi lideriyle 25 Temmuz’da bir araya gelmesi, belki de
oluşmakta olan yeni siyasi atmosferin son derece olumlu bir göstergesidir.
Bu darbe, sadece
Türkiye’yi hedef almadığından ve Ortadoğu’nun tamamında demokratik değişim
dinamiklerinin köküne kibrit suyu dökmeyi hedeflediğinden, başarısızlığa
uğraması da devrim ve değişim güçleri ile karşı-devrimci güçler arasındaki güç
dengesizliğinin düzelmesine katkıda bulunacaktır.
Bölgedeki
karşı-devrimci güçlerin ve kontrollerindeki kitle iletişim araçlarının ilk
elden darbecilerin başarısından duydukları memnuniyeti alelacele dile
getirmeleri bir yanlışlık değildi. Keza halkların ve demokratik eğilimli
insanların Türkiye’deki darbe teşebbüsünün başarısızlığa uğramasını sevinç
içinde kutlamaları da bir hata değildi. Zira bu, basitçe bir Türkiye meselesi
değil, geniş Ortadoğu’nun kaderiyle ve bölge halklarının kaderi ve geleceğiyle
yakından bağlantılı bir meseleydi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder