Darbeleri mazur
gören veya gösteren herkesi kınıyor, darbecileri lanetliyoruz
BÜYÜK HIRSLARA
SAHİP İNSANLAR: TÜRKİYE’DEKİ DARBE RUSYA İÇİN NE ANLAMA GELİYOR?
Fyodor Lukyanov (Russia in Global Affairs dergisi baş editörü, Rusya Dış Politika ve
Savunma Konseyi heyeti başkanı ve Valdai Uluslararası Münazara Kulübü direktörü)
Russia in Global
Affairs, 20.7.2016 (ilk yayın yeri The Moscow
Times)
Tercüme: Zahide
Tuba Kor
NOT: Lukyanov ve diğer Rus uzmanların darbeyle ilgili görüşlerine Rusya'daki Avrasyacı ekibin sert eleştirilerine http://ortadogugunlugu.blogspot.com.tr/2016/08/gbjornson-rusyada-5-kol-turk-rus.html linkinden ulaşabilirsiniz.
2010-2012 arasında
Ortadoğu’yu temellerinden sarsan sözde “Arap Baharı” sürecinde Türkiye en aktif
ve hırslı oyunculardan biriydi. Bölgedeki istikrarsızlığın gün gelip de
Türkiye’ye sızması hiç de sürpriz değil.
Bölgede
değişimlerin yaşandığı geçtiğimiz beş sene içinde Türkiye, tüm kilit
ortaklarıyla fiilen çatışır hale geldi, Suriye’nin iç oyunlarına saplandı, Kürt
rahatsızlığının keskin bir şekilde tırmanmasıyla yüzleşti ve o vakte kadar
etkileyici bir büyüme kaydeden ekonomisi de darbe aldı.
Aşikâr ki Türkiye
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bir süre evvel ülkesinin bir boşluğa doğru
sürüklendiğini fark etti ve bu da onu son dönemde Rusya ve İsrail’le uzlaşmaya
sevk etti. Ancak ülkesini sürüklediği çıkmazdan kurtarmak için daha güçlü bir
bahaneye muhtaçtı ve darbe teşebbüsü bu bağlamda tuhaf ama tam da uygun bir
nimet oldu.
Başarısız darbe
teşebbüsü, geçmişteki başarısızlıklarını silerek cumhurbaşkanı için tam bir
güven oylaması işlevi gördü. Haziran 2015 seçimlerinden bu yana –başkanlık
sistemine geçiş için anayasayı değiştirme ve devlet kurumlarındaki sadık
olmayan veya basitçe istenmeyen herkesi kökten temizleme başta olmak üzere-
hayata geçirmesinin çok zor olduğu şeyler için artık bir açık çeke sahip.
Peki, eli kulağında
olan değişimler dış politikayı nasıl etkileyecek? Geleneksel olarak Türk ordusu
kurucu ideoloji olan Kemalizmin temelini oluşturan Batı’ya odaklanmıştır. Bu
son kalkışmanın bastırılması ve akabinde yaşanacaklar büyük bir ihtimalle
Türkiye’yi tam aksi bir yöne çevirecek.
Ankara Washington’dan
(…) Gülen’in iadesini istiyor. Ama siyasi sürgünlerin sınırdışı edilmesi
Amerikan ilkelerinin ihlali demek olup bu talep zaten gergin olan iki ülke
ilişkilerini daha da bozacaktır.
Türk yetkililer
idam cezasının yeniden getirilmesinden bahsediyor. Bu (…) Türkiye’nin AB’ye
katılma ihtimalini bitirecektir. Yine Türkiye’nin en büyük arzusu olan AB’ye
vizesiz giriş imkanını da ortadan kaldıracaktır. (…) Zaten bu konuda pek de
istekli olmayan Brüksel, anlaşmayı iptal etmekten büyük memnuniyet duyacaktır.
Erdoğan ve ekibinin
emperyal Osmanlı geleneğini canlandırmaya dönük adım attıkları Ortadoğu’ya
gelince, bu yeni durum sözkonusu stratejinin felaketvari sonuçlarından
kendilerini uzaklaştırmalarına imkan verebilir.
Erdoğan, Esed
rejiminin hızlıca düşüşü ve Suriye’de Türkiye nüfuzunu artırma konusunda bahse
girmenin kaybedilmesi kaçınılmaz bir kumar olduğunu çok evvelden fark etmiş
olmalı. Şu anda Moskova ile Washington’ın Suriye konusunda ortak bir çözüm
bulma çabası –ve sembolik olarak Amerikan Dışişleri Bakanı Kerry’nin Rusya’da
bu konuda aktif görüşmeleri sürdürdüğü bir esnada Türkiye’deki darbenin açığa
çıkması- bağlamında Ankara, geri çekilip Amerikan-Rus inisiyatifine destek
sunabilir. Tabii ki bu, bölgedeki ilk umut verici değişimde Erdoğan’ın
hırslarının yeniden ortaya çıkmayacağı anlamına gelmez.
Mevcut şartlar
altında Türkiye’nin Ortadoğu hamlesinden evvelki yola geri dönmeye çalışması
mümkün; yani Avrasya meselelerine dahil olma, Doğu’ya doğru genel bir kayış ve
Rusya’yla daha yakın ilişkiler. 2013’te Erdoğan, Putin’e Türkiye olarak Şanghay
İşbirliği Örgütü’ne katılmak istediklerini belirtmişti. (…)
Bütün bunlar
Moskova için ne anlama geliyor?
(…) Kremlin’in
mevcut durumdan memnun olması için nedenleri var. Erdoğan darbe teşebbüsüne
karşı sert bir mukabelede bulunsa da iktidarı hala zayıf durumda. İçerideki
tabanına destek sağlaması için kendisine yurtdışından güvenilir ortaklar
bulması lazım ve Erdoğan’ın zikzaklarıyla yabancı başkentlerde itibar kazanması
öyle hiç de kolay değil.
Ankara ile Moskova,
kasım ayında bir Rus savaş uçağının düşürülmesinin ardından askıya alınan
önemli ortak iktisadi projeleri artık yeniden canlandırılabilir. Ancak Türk
Akım projesi üzerindeki gerilimler azalmış değil ve Türkiye-AB ilişkileri
kötüleşirken böylesine hassas bir bölgede stratejik bir hammaddenin naklinde
Ankara’yla çalışmak pek arzu edilmeyebilir. Öte yandan bu yeni süreç, (…)
Akkuyu Nükleer Tesisine ve Rosatom’a yeni bir önem katabilir.
Rusya ve Türkiye,
aleni farklılıklarına ve hatta zıtlıklarına rağmen, bir şey etrafında birleşmiş
durumdalar: her ikisinin de -kendilerini asla tam anlamıyla birer parçası
olarak görmeyen- Avrupa’ya tarihi, kültürel ve coğrafi açıdan bağlı iki büyük
güç oldukları gerçeği.
Soğuk Savaş’ı
müteakip her ikisi de Avrupa entegrasyonuna dayalı “Büyük Avrupa” projesinin
dışında kaldılar. Paradoksal biçimde gerek Putin gerekse Erdoğan iktidarlarının
ilk yıllarında Avrupa projesine dahil olabilmek için büyük çabalar sarf
ettiler.
Şu anda üç süreç
eşzamanlı ortaya çıkıyor: Rusya da Türkiye de Avrupa’ya doğru yönelmeyi
reddediyor ve AB entegrasyon projesi de çok ciddi bir yapısal kriz içinde.
Soğuk Savaş sonrasının ortak Avrupa yuvası fikri popülaritesini yitirdi ve
Avrupa siyaseti 19. yüzyıl çok-kutuplu Avrupa’sına doğru geri sarıyor.
Çok-kutuplu Avrupa
çağında devletler arasında rekabet normal bir ilişki biçimiydi, küçük devletler
herkes için birer ihtilaf kaynağı ve baş ağrısıydı ve “kapıdaki barbarlar”
–yani Rusya ve Türkiye- Avrupa’ya karşı aşk ve nefret duyguları arasında bölünmüştü.
Bu durum daimi çatışmalar ve savaşlar üretmekteydi.
Tabii ki tarih
aynen tekerrür etmez. Bugünkü durum en az bir açıdan öncekinden farklılık arz
ediyor: Avrupa artık dünyanın merkezi değil. Eskiden Avrupa hapşırsa tüm dünya
nezle olurdu.
Ama artık
insanlığın üçte biri, bu tuhaf adamların boylarından büyük hevesleriyle ve
onları doğru düzgün hayata geçirme kabiliyetlerinin azalmasıyla düştükleri
hastalıkları düpedüz umursamıyor bile.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder