Darbeleri mazur
gören veya gösteren herkesi kınıyor, darbecileri lanetliyoruz
GÜLEN HAREKETİ
BİR KÜLT DEĞİL, GÜNÜMÜZ İSLAM’ININ EN CESARET VERİCİ YÜZLERİNDEN BİRİ
Graham E. Fuller (Eski üst
düzey CIA şefi, eski Milli İstihbarat Konseyi başkan yardımcısı; Müslüman
dünyayla ilgili birçok kitabın yazarı; şu anda Rand Corporation danışmanı. En
önemlisi Gülen’in Pensilvanya’da kalmasını ve Yeşil Kart almasını sağlayan ona
en yakın Amerikalılardan biri)
Huffington Post,
22.7.2016
Z.T.K. Aynı yazı, Fuller’ın
kendi bloğunda “Türkiye’de İslamcılar savaşa tutuştu” başlığıyla, ertesi
gün de Consortium News’te “Türkiye’nin darbe sonrası krizinin perde arkası”
başlığıyla yayınlanmıştır.
Tercüme: Zahide
Tuba Kor
Geçen hafta
Türkiye’de, iki büyük İslami hareketin artık iyice gözler önüne serilen
mücadelelerinin son halkası diyebileceğimiz gelişmelere şahit olduk.
Cumhurbaşkanı ve AKP lideri Erdoğan, hükümetine yönelik başarısız darbe
teşebbüsünden dolayı sürgündeki İslami lider Gülen’i suçladı. Hemen ardından
Erdoğan, hiç vakit kaybetmeksizin Gülen’le bağlantısı olduğundan şüphelenilen
kişilere ve aslında her ideolojiden tüm Erdoğan muhaliflerine karşı Stalinvari
bir büyük tasfiye ve tutuklama harekatına girişti.
(…) Türkiye’de
yaşanan, temelde İslami ılımlılar arasındaki bir mücadele. Ne Erdoğan ne de
Gülen herhangi bir türden İslam devleti veya şeriat kanunu veya Hilafet veyahut
Batı’ya karşı cihat çağrısı yapıyor. Her ikisi de (…) laik devlet yapısı içinde
görece gayet rahat bir şekilde hareket ediyorlar. Biz burada İslam’dan veya
teolojiden değil, iktidardan ve nüfuzdan bahsediyoruz. (…)
Ama iki grup arasında
önemli bir farklılık söz konusu. Erdoğan siyasi bir parti yönetirken Gülen
Hizmet adıyla bir sivil toplum hareketinin başında. Erdoğan daha geleneksel bir
Sünni Türk İslam hareketinden; Gülen ise apolitik, sufi, mistik ve sosyal bir gelenekten
geliyor. Gülen, laik yükseköğrenim de dahil yavaş ve derin bir toplumsal
değişimle ilgilenirken, Erdoğan bir siyasi parti lideri olarak daha popülist
bir tavırla ülkesinin genel refahını yükseltmeye çalışarak öncelikle partisinin
gücünü korumaya odaklanıyor.
Ancak geçen
hafta Erdoğan’a karşı girişilen dramatik darbe teşebbüsünü incelediğimde arkasındaki
fikir babasının Gülen olamayacağı kanaatine vardım. Tabii ki elde kanıtlar
olmadığından kimse kesin bir kanaat bildiremez. Gülen’in toplumsal hareketi,
merkezi bir kontrol altında bulunmayan, muhtemelen 1 milyonu aşkın bir müntesip
veya sempatizan ağından müteşekkil. Bu hafta on binlercesinin tutuklanmasıyla -işkence
gördükleri de apaçıkken- ne türden “itiraflar” yaratılacağını tahmin etmek
mümkün değil. Erdoğan, ABD’den Gülen’in iadesini istiyor; ancak çoğunlukla
Washington, kanıtlar Amerikan mahkemesini gerçekten ikna edici sağlamlıkta
değilse siyasi şahsiyetleri iade etmez.
Daha da
önemlisi, Erdoğan’ın Gülen hakkındaki duygusal ve çok geniş çaplı suçlamaları
akla ve mantığa ters düşer mahiyette:
— Erdoğan,
2013’te yolsuzlukların (…) ifşa olması üzerine çok öfkelenerek Hizmet Hareketini
zaten darbeden evvel büyük ölçüde ezip geçmişti. (…) Hizmet mensupları
tabanlarının zayıfladığının farkına vardı ve hareket olarak yeniden toparlanma
ihtiyacı içine girerek -demokrasiyi korumak, askeri gücün geri dönüşüne karşı
durmak ve Erdoğan’ın giderek artan bir dozda gücünü kötüye kullanmasını
engellemek için- liberaller ve hatta laiklerle dahi daha yakından iş tutmanın gerekliliğini
anladı.
— Gülen, Osmanlı
geleneğindeki gibi, hep devletin onuru ve önemi kavramlarını destekleyegeldi.
İslam’ı devletin önüne geçiren daha evvelki İslamcı hareketlere karşı hep
devlete destek çıktı. Sağ ve sol gerillaların sokaklarda birbirleriyle çatıştığı
bir dönemde devleti korumak adına 1980 askeri darbesini destekleme ihtiyacı
hissetti. Ama temelde, Hizmet Hareketinin var olup toplumsal misyonunu icra
etme özgürlüğünün en garanti yolu olarak demokrasiyi hep askeri yönetime karşı
destekledi.
Gülen geçen
haftaki darbeyi de hemen kınadı. Acaba takiyye mi yapıyordu? İmkânsız, hele de
Gülen’in yıllar yılı askeri yönetimden duyduğu rahatsızlık dikkate alınırsa...
Dahası, Hizmet hiçbir zaman terör faaliyetlerine katılmadı ve bu yüzden şiddeti
desteklemeleri imkan dahilinde değil. Barış ve diyalog vurgusu yapan (…)
Hizmet’i bir “terör örgütü” olmakla suçlamak saçma.
— Ordunun
onlarca yıldır Hizmet mensuplarını –ve aslında herhangi bir dini inancı olan
her subayı- titizlikle saflarından temizlediği dikkate alınırsa, Gülen’in öyle ciddi
bir darbe örgütleme kapasitesinin falan yok. Zaten Türk istihbaratı da büyük
dosyalar hazırlayarak yıllardır hareketin ensesindeydi. Gülen niçin kendi
görüşlerinin aksine hareket ederek bir askeri darbeyi tercih etsin ki, hele de
Erdoğan karşısında azami derecede zayıf düştüğü bir anda?
— Darbe
liderleri, kendilerine Gülen’le bağlantısı olmayıp Atatürk’ün meşhur sloganı
olan “Yurtta Sulh Konseyi” adını vermişler.
— (…) Aşikâr ki
Erdoğan, bir süper başkanlık sistemi
kurma planına muhalefet eden herkesi yok etme fırsatı yakalamış durumda. (…)
(Kapsamlı
açıklama: 2006’da Yeşil Kart başvurusu sırasında Gülen’in ABD için bir güvenlik
tehdidi teşkil etmediğine dair bir mektup yazdığım kamuya mal olmuş durumda. Bu
olay benim The Future of Political Islam başlıklı kitabımı tamamlamamdan
sonra gerçekleşti. Bu kitap için İslamcılarla mülakat yapmak üzere dünyanın
birçok yerine yoğun ziyaretler gerçekleştirmiştim. Bu süreçte Hizmet Hareketini
dikkat çekici bir biçimde ılımlı, hoşgörülü, barışçıl, diyaloga açık,
küreselleşen bir dünyada Müslümanların güçlenmesi için eğitimin güçlü bir
savunucusu olarak bulmuştum. Ancak Başkan Bush’un Terörizmle Küresel Savaş
yıllarında Washington’daki birçok Neocon, –diğer yüzlerce Müslüman dini liderle
birlikte- Gülen’in de ABD için bir güvenlik riski oluşturduğu iddiasıyla
sınırdışı edilmesi için kışkırtmalar yapıyorlardı. Ben bu ithamların temelsiz
olduğunu gördüm. Gerçekten de Hizmet Hareketinin günümüz İslam’ının dünyadaki
en umut verici yüzünü temsil ettiğine inanıyorum. FBI’dan bu meseleyi ele
alırken benim şahsi kanaatlerimi de dikkate almalarını istedim. O dönemden beri
Gülen’in düşmanları ve birçok komplocu Türk, iki durum arasında şöyle bir
bağlantı kurdu: Benim eski bir CIA yetkilisi olmam (ki 18 sene evvel CIA’den
emekli oldum) ve Gülen’i savunmam dolayısıyla bunu Gülen’in bir CIA ajanı
olmasının “kanıt”ı olarak sundular.)
Bu arada
Gülen’in Hareketi de hatasız değil. Gülen, 75 yaşında, münzevi bir hayat
yaşayan ve örgütün günlük işlerine çoğunlukla karışmayan bir dini lider. Hizmet
ise şeffaf bir yapı olmadığından “karanlık” görülüyor. (…)
Nihayetinde olan
biten sadece siyasetten ibaret değil. Kritik bir mesele hakkında konuşuyoruz:
İslam’ın geleceğini ne türden bir hareket temsil edecek? IŞİD mi? El-Kaide mi?
Müslüman Kardeşler mi? Ben İslami hareketler arasında Hizmet’i akılcı, ılımlı,
toplumsal alanda inşacı ve açık fikirli örgütler listesinin en başlarına
yerleştiriyorum. Bir “kült” değil, ana-akım modernleşmeci İslam kategorisine
oturuyor.
Erdoğan’ın
AKP’si bir zamanlar fevkalade bir modeldi. Eğer ki Erdoğan, partisinin
başarıları zirvedeyken 2011’de siyasetten emekli olsaydı demokratik Türkiye
tarihinin en büyük başbakanı olarak tarihe geçecekti. Ancak birçok liderin
başına geldiği gibi, on yıllık iktidarın ardından yolsuzluklar başlar, iyi
yönetişim becerisi yitirilir, yalnızlaşır ve hatta iktidar hırsı tavan yapar.
Erdoğan şu anda partisinin ilk on yıllık iktidarında kurduğu her şeyi adeta yok
etme sürecinde. Kitlesel tasfiyeleri, korku ve belirsizliğin insanları bıkıp
usandırtması Türkiye’yi tahrip ediyor.
Peki, bu nasıl
sonlanacak? Erdoğan kararlı bir şekilde Hizmet’in belini büktü. Ama Erdoğan
kendi sonunu hazırlıyor. Nasıl ve ne zaman iktidardan düşeceği belirsiz. Bu
arada Türkiye gittikçe hızlı bir şekilde uluslararası toplumdan dışlanıyor. Şu
anda Erdoğan’ın en baş kurbanı ülkenin kendisi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder