18 Ağustos 2016 Perşembe

G.FULLER: GÜLENCİLİK İSLAM’IN EN CESARET VERİCİ YÜZLERİNDEN BİRİ

Darbeleri mazur gören veya gösteren herkesi kınıyor, darbecileri lanetliyoruz


GÜLEN HAREKETİ BİR KÜLT DEĞİL, GÜNÜMÜZ İSLAM’ININ EN CESARET VERİCİ YÜZLERİNDEN BİRİ

Graham E. Fuller (Eski üst düzey CIA şefi, eski Milli İstihbarat Konseyi başkan yardımcısı; Müslüman dünyayla ilgili birçok kitabın yazarı; şu anda Rand Corporation danışmanı. En önemlisi Gülen’in Pensilvanya’da kalmasını ve Yeşil Kart almasını sağlayan ona en yakın Amerikalılardan biri)
Huffington Post, 22.7.2016

Z.T.K. Aynı yazı, Fuller’ın kendi bloğunda “Türkiye’de İslamcılar savaşa tutuştu” başlığıyla, ertesi gün de Consortium News’te “Türkiye’nin darbe sonrası krizinin perde arkası” başlığıyla yayınlanmıştır.

Tercüme: Zahide Tuba Kor

Geçen hafta Türkiye’de, iki büyük İslami hareketin artık iyice gözler önüne serilen mücadelelerinin son halkası diyebileceğimiz gelişmelere şahit olduk. Cumhurbaşkanı ve AKP lideri Erdoğan, hükümetine yönelik başarısız darbe teşebbüsünden dolayı sürgündeki İslami lider Gülen’i suçladı. Hemen ardından Erdoğan, hiç vakit kaybetmeksizin Gülen’le bağlantısı olduğundan şüphelenilen kişilere ve aslında her ideolojiden tüm Erdoğan muhaliflerine karşı Stalinvari bir büyük tasfiye ve tutuklama harekatına girişti.
(…) Türkiye’de yaşanan, temelde İslami ılımlılar arasındaki bir mücadele. Ne Erdoğan ne de Gülen herhangi bir türden İslam devleti veya şeriat kanunu veya Hilafet veyahut Batı’ya karşı cihat çağrısı yapıyor. Her ikisi de (…) laik devlet yapısı içinde görece gayet rahat bir şekilde hareket ediyorlar. Biz burada İslam’dan veya teolojiden değil, iktidardan ve nüfuzdan bahsediyoruz. (…)
Ama iki grup arasında önemli bir farklılık söz konusu. Erdoğan siyasi bir parti yönetirken Gülen Hizmet adıyla bir sivil toplum hareketinin başında. Erdoğan daha geleneksel bir Sünni Türk İslam hareketinden; Gülen ise apolitik, sufi, mistik ve sosyal bir gelenekten geliyor. Gülen, laik yükseköğrenim de dahil yavaş ve derin bir toplumsal değişimle ilgilenirken, Erdoğan bir siyasi parti lideri olarak daha popülist bir tavırla ülkesinin genel refahını yükseltmeye çalışarak öncelikle partisinin gücünü korumaya odaklanıyor.
Ancak geçen hafta Erdoğan’a karşı girişilen dramatik darbe teşebbüsünü incelediğimde arkasındaki fikir babasının Gülen olamayacağı kanaatine vardım. Tabii ki elde kanıtlar olmadığından kimse kesin bir kanaat bildiremez. Gülen’in toplumsal hareketi, merkezi bir kontrol altında bulunmayan, muhtemelen 1 milyonu aşkın bir müntesip veya sempatizan ağından müteşekkil. Bu hafta on binlercesinin tutuklanmasıyla -işkence gördükleri de apaçıkken- ne türden “itiraflar” yaratılacağını tahmin etmek mümkün değil. Erdoğan, ABD’den Gülen’in iadesini istiyor; ancak çoğunlukla Washington, kanıtlar Amerikan mahkemesini gerçekten ikna edici sağlamlıkta değilse siyasi şahsiyetleri iade etmez.

Daha da önemlisi, Erdoğan’ın Gülen hakkındaki duygusal ve çok geniş çaplı suçlamaları akla ve mantığa ters düşer mahiyette:
— Erdoğan, 2013’te yolsuzlukların (…) ifşa olması üzerine çok öfkelenerek Hizmet Hareketini zaten darbeden evvel büyük ölçüde ezip geçmişti. (…) Hizmet mensupları tabanlarının zayıfladığının farkına vardı ve hareket olarak yeniden toparlanma ihtiyacı içine girerek -demokrasiyi korumak, askeri gücün geri dönüşüne karşı durmak ve Erdoğan’ın giderek artan bir dozda gücünü kötüye kullanmasını engellemek için- liberaller ve hatta laiklerle dahi daha yakından iş tutmanın gerekliliğini anladı.
— Gülen, Osmanlı geleneğindeki gibi, hep devletin onuru ve önemi kavramlarını destekleyegeldi. İslam’ı devletin önüne geçiren daha evvelki İslamcı hareketlere karşı hep devlete destek çıktı. Sağ ve sol gerillaların sokaklarda birbirleriyle çatıştığı bir dönemde devleti korumak adına 1980 askeri darbesini destekleme ihtiyacı hissetti. Ama temelde, Hizmet Hareketinin var olup toplumsal misyonunu icra etme özgürlüğünün en garanti yolu olarak demokrasiyi hep askeri yönetime karşı destekledi.
Gülen geçen haftaki darbeyi de hemen kınadı. Acaba takiyye mi yapıyordu? İmkânsız, hele de Gülen’in yıllar yılı askeri yönetimden duyduğu rahatsızlık dikkate alınırsa... Dahası, Hizmet hiçbir zaman terör faaliyetlerine katılmadı ve bu yüzden şiddeti desteklemeleri imkan dahilinde değil. Barış ve diyalog vurgusu yapan (…) Hizmet’i bir “terör örgütü” olmakla suçlamak saçma.
— Ordunun onlarca yıldır Hizmet mensuplarını –ve aslında herhangi bir dini inancı olan her subayı- titizlikle saflarından temizlediği dikkate alınırsa, Gülen’in öyle ciddi bir darbe örgütleme kapasitesinin falan yok. Zaten Türk istihbaratı da büyük dosyalar hazırlayarak yıllardır hareketin ensesindeydi. Gülen niçin kendi görüşlerinin aksine hareket ederek bir askeri darbeyi tercih etsin ki, hele de Erdoğan karşısında azami derecede zayıf düştüğü bir anda?
— Darbe liderleri, kendilerine Gülen’le bağlantısı olmayıp Atatürk’ün meşhur sloganı olan “Yurtta Sulh Konseyi” adını vermişler.
— (…) Aşikâr ki Erdoğan,  bir süper başkanlık sistemi kurma planına muhalefet eden herkesi yok etme fırsatı yakalamış durumda. (…)

(Kapsamlı açıklama: 2006’da Yeşil Kart başvurusu sırasında Gülen’in ABD için bir güvenlik tehdidi teşkil etmediğine dair bir mektup yazdığım kamuya mal olmuş durumda. Bu olay benim The Future of Political Islam başlıklı kitabımı tamamlamamdan sonra gerçekleşti. Bu kitap için İslamcılarla mülakat yapmak üzere dünyanın birçok yerine yoğun ziyaretler gerçekleştirmiştim. Bu süreçte Hizmet Hareketini dikkat çekici bir biçimde ılımlı, hoşgörülü, barışçıl, diyaloga açık, küreselleşen bir dünyada Müslümanların güçlenmesi için eğitimin güçlü bir savunucusu olarak bulmuştum. Ancak Başkan Bush’un Terörizmle Küresel Savaş yıllarında Washington’daki birçok Neocon, –diğer yüzlerce Müslüman dini liderle birlikte- Gülen’in de ABD için bir güvenlik riski oluşturduğu iddiasıyla sınırdışı edilmesi için kışkırtmalar yapıyorlardı. Ben bu ithamların temelsiz olduğunu gördüm. Gerçekten de Hizmet Hareketinin günümüz İslam’ının dünyadaki en umut verici yüzünü temsil ettiğine inanıyorum. FBI’dan bu meseleyi ele alırken benim şahsi kanaatlerimi de dikkate almalarını istedim. O dönemden beri Gülen’in düşmanları ve birçok komplocu Türk, iki durum arasında şöyle bir bağlantı kurdu: Benim eski bir CIA yetkilisi olmam (ki 18 sene evvel CIA’den emekli oldum) ve Gülen’i savunmam dolayısıyla bunu Gülen’in bir CIA ajanı olmasının “kanıt”ı olarak sundular.)

Bu arada Gülen’in Hareketi de hatasız değil. Gülen, 75 yaşında, münzevi bir hayat yaşayan ve örgütün günlük işlerine çoğunlukla karışmayan bir dini lider. Hizmet ise şeffaf bir yapı olmadığından “karanlık” görülüyor. (…)
Nihayetinde olan biten sadece siyasetten ibaret değil. Kritik bir mesele hakkında konuşuyoruz: İslam’ın geleceğini ne türden bir hareket temsil edecek? IŞİD mi? El-Kaide mi? Müslüman Kardeşler mi? Ben İslami hareketler arasında Hizmet’i akılcı, ılımlı, toplumsal alanda inşacı ve açık fikirli örgütler listesinin en başlarına yerleştiriyorum. Bir “kült” değil, ana-akım modernleşmeci İslam kategorisine oturuyor.
Erdoğan’ın AKP’si bir zamanlar fevkalade bir modeldi. Eğer ki Erdoğan, partisinin başarıları zirvedeyken 2011’de siyasetten emekli olsaydı demokratik Türkiye tarihinin en büyük başbakanı olarak tarihe geçecekti. Ancak birçok liderin başına geldiği gibi, on yıllık iktidarın ardından yolsuzluklar başlar, iyi yönetişim becerisi yitirilir, yalnızlaşır ve hatta iktidar hırsı tavan yapar. Erdoğan şu anda partisinin ilk on yıllık iktidarında kurduğu her şeyi adeta yok etme sürecinde. Kitlesel tasfiyeleri, korku ve belirsizliğin insanları bıkıp usandırtması Türkiye’yi tahrip ediyor.
Peki, bu nasıl sonlanacak? Erdoğan kararlı bir şekilde Hizmet’in belini büktü. Ama Erdoğan kendi sonunu hazırlıyor. Nasıl ve ne zaman iktidardan düşeceği belirsiz. Bu arada Türkiye gittikçe hızlı bir şekilde uluslararası toplumdan dışlanıyor. Şu anda Erdoğan’ın en baş kurbanı ülkenin kendisi. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder