10 Ağustos 2016 Çarşamba

J.MAULDIN: TÜRKİYE’DEKİ DARBENİN SONUÇLARI

Darbeleri mazur gören veya gösteren herkesi kınıyor, darbecileri lanetliyoruz


TÜRKİYE’DEKİ DARBENİN SONUÇLARI

John Mauldin (Mauldin Economics’in başkanı; Amerikan ve dünya ekonomisi konusunda dünyaca meşhur finansal uzman, kitapları en çok satanlar listesinde yer alan yazar)
Mauldin Economics, 16.7.2016

Tercüme: Zahide Tuba Kor

(…)
(…) bir darbe tertip etmek kolay değildir. Haftalar evvelinden çok dikkatlice planlanmalıdır. Binlerce asker ile tanklar, helikopterler ve diğer teçhizat bir anda, hızlıca ve kararlı bir şekilde caddelere çıkmalı ve kontrolü ele almalıdır. Ve bütün bunların planlanması tam bir gizlilik içinde yürütülmelidir. Çünkü sürpriz unsuru olmaksızın hiçbir darbe gerçekleşemez.
O halde ordu tek bir kelime dışarı sızmadan bu darbeyi nasıl planladı? Türk güvenlik ve istihbarat teşkilatı profesyonel ve yetenekli olup orduyu takip etmeleri ana görevlerinden birisidir. Darbe planlamak için sayısız toplantı ve hazırlık yapmak lazım. Gizlice sızarak gözetlemenin (intrusive surveillance) bu kadar zirvede olduğu bir çağda ordu niyetlerini nasıl gizlilik içinde yürüttü?
Bulabildiğimiz tek açıklama şu: İstihbarat örgütlerinin de bu darbe planı içinde dahli olmalı. Eğer böyleyse Erdoğan için oyun bitmiş demektir. Ordudan epeyce üst düzey bir kaynağımız bize “Darbe olduğuna dair hiçbir fikrimiz yoktu” dedi. O, Erdoğan’ın Marmaris’te otelde olduğunu biliyordu. Darbe Erdoğan Ankara’dan uzaktayken planlandı ki böylece onu tecrit edip tutuklamak kolay olsun. Dışarı hiçbir sızıntı olmaksızın mükemmel bir planlama.
(…) Kaynaklarımız bize darbenin, komuta kademesinden olmasa da, çok üst düzey generallerle yürütüldüğünü söylediklerinden biz başarılı olduklarını zannettik. Erdoğan bir tatil beldesinde alıkonmuş, net bir şekilde İstanbul’a veya Ankara’ya dönememekteydi. İletişim merkezleri denetim altına alınmıştı. İstanbul’un Taksim dahil büyük meydanlarında askeri birlikler konuşlanmıştı. Darbe başarıya ulaşacak gibi görünüyordu.
Ama bir anda her şey değişiverdi. Erdoğan bir Türk televizyon kanalında FaceTime aracılığıyla açıklamalar yapmaya başladı. Belki de Erdoğan henüz tutuklanmamıştı ama, bize inandırıldığı şekliyle, askeri birlikler hemen otelinin dışındaydı ve Erdoğan bu sayede televizyon kanalına açıklamalar yapabilmişti. Darbeciler tarafında işler baştan savma yürütülüyordu. Ardından Erdoğan bir uçağa bindi ve darbe yapanların kontrolünde olduğu daha evvel bildirilmiş İstanbul Atatürk Havalimanı’na uçtu. Darbecilerin bir yarım yamalak işi daha. Aşikârdı ki Erdoğan artık serbestti, çünkü tehditler savuruyordu. Sonrasında Taksim Meydanı’nda askerlerin polislere teslim olduğu haberlerini aldık. (…)
Durum sadece saatler içinde olağan bir başarılı darbeden başarısız bir darbeye dönüşüvermişti. Darbeyi uygulamaya koyanların neden istihbarat birimlerince fark edilemediğine dair hala elimizde bir açıklama yok.
Haydi spekülasyon yapalım: Erdoğan darbeyi istemiş olabilir. Darbeyi bertaraf edeceğini biliyordu ve bu darbe girişimi ona orduda tam bir temizlik için bir mazeret sunacaktı. Belki de Marmaris’e kendi güvenliği için gitmişti. (…) Darbe ya sona erdi ya da henüz ermedi. Darbeyi planlayanlar [hazırlık sürecinde] ya gerçekten yakayı ele vermediler ya da [fark edildiler de bilerek göz yumularak] Erdoğan’ın tuzağına düşmeleri sağlandı. Gerçekte neler olup bittiği önümüzdeki birkaç saatte netleşecek. (…)
Ancak bu darbe girişiminin derin manaları ve jeopolitik sonuçları var. Türkiye’nin İstanbul merkezli, köklü ve Atatürk’ün felsefesiyle huzur bulan laik nüfusu ile Erdoğan’ın Anadolu’daki daha dindar destekçileri arasında derin bir gerginlik olduğunu biliyoruz. (…)
Anadolu’nun bu dindar azınlığı Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra marjinalize oldu. Erdoğan yeni Türkiye’yi inşa etmek için iktidara geldi. İslam dünyasının değiştiğini, İslam’ın yükselişte olduğunu ve Türkiye’nin öyle laik bir güç olarak kalamayacağını anladı hem iç siyasette hem de dış politika bağlamında. Türkiye’nin İslam Devleti (İD)’nin kendi [Türkiye’ninkini kastediyor] mali sistemini kullanmasına, petrolünü satmasına ve adamlarını sınırdan geçirmesine en azından izin verdiğine dair basında sürekli haberler çıkıyor. Erdoğan yakın zamana kadar İD’e saldırmakta isteksizdi; ama son dönemde Türkiye’ye yönelik saldırıları sebebiyle -aşikar ki misilleme amacıyla- stratejisini değiştirdi.
Erdoğan iki kuvvet arasında sıkıştı kaldı. Birincisi cihatçı gruplar; öyle görünüyor ki Erdoğan, Türkiye’yi vurmaktan caymaları için bu grupları bir şekilde idare etmeye çalıştı. Bu da onu hem ABD hem de Rusya’yla aynı anda karşı karşıya getirdi. Aynı zamanda onun stratejisinden korkan içerideki laik grubun da baskısı altındaydı. Ama son dönemde strateji değişti. İsrail’le ilişkileri yeniden başlattı ve Rusya’dan özür diledi. Birçoklarının İslamcılık taraftarı olarak gördüğü bir başbakandan [Ahmet Davutoğlu’nu kastediyor] kurtuldu. Siyasetini yeniden dengelemeye çalışıyor. Darbeyi sahneye koyanların ise bu adımları bir zayıflık olarak görmeleri ve bunu bir fırsat bilmeleri mümkün.
Türkiye’nin daha geniş çaplı bölgede (greater region) asıl kritik ülke haline geldiğini unutmamak gerekir. Suriye’de ve hatta Irak’ta İD’in bastırılmasında kilit konumda. Avrupa’nın göç politikasının tam ekseninde. Karadeniz’de Rusya’ya meydan okuyor. Tıpkı İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana olduğu gibi, ABD’nin şu anda Türkiye’ye ihtiyacı var; zira Rusya onunla [Türkiye’yi kastediyor] bir çatışmayı göze alamaz. Her iki ülke de Erdoğan’ı sevmiyor, ama her iki ülkenin de bir başka alternatifi olup olmadığı net değil. İlginçtir, darbenin yaşandığı bir dönemde Rus ve Amerikan dışişleri bakanları Lavrov ile Kerry, Suriye konusunda maraton toplantılarındaydı.
Komplo teorileri için alan artık sınırsız; zira gerçekten de komplolar vardı ve hatta muhtemelen komplolar içinde komplolar sözkonusuydu. O halde aşikar olanla bitirelim. Türkiye Ortadoğu, Avrupa ve Rusya’yı etkiliyor. Aynı zamanda cihatçıların davranışlarını şekillendirmede önemli bir güç. Erdoğan’ın davranışları giderek değişkenleşti, sanki politikasında yeniden bir denge kurmaya çalışıyor gibi. Darbe, ordu içinden birilerinin Erdoğan’ı zayıf/savunmasız olarak gördükleri anlamına geliyor. Destekçileri ise şimdi artık kontrolü yeniden tesis etmeye çalışıyor.
Darbe sona ermiş gibi görünüyor; ama müteakip eylemlerin yansımaları devam edecektir. Erdoğan mümkün olan en azami derecede siyasi gözdağına ve sindirmeye başvuracak ve orduyu korkutmak için siyasi ve askeri temizliğe girişecektir. Ancak insanları silahla korkutur da artık direnmekle kaybedecek hiçbir şeyleri kalmadığı hissiyatını uyandırırsa bu terör saltanatı pek de işe yaramayacaktır. Ordu içindeki ana askeri yapıların Erdoğan’a yardıma geldiğine dair hiçbir kanıt yok. Öyle görünüyor ki ordu, darbeyi sahneye koyanlar, tarafsız kalanlar ve Erdoğan’ı destekleyen milli polis teşkilatı şeklinde üçe bölündü. Her ne kadar Erdoğan olduğundan çok daha güçlü görünmenin bir üstadı olsa da insanları kendine destek için sokağa davet ederek aslında zayıf bir görüntü verdi. Ama zayıf görünmeye tahammül edemez, bu nedenle kararlı bir karşı-harekat yapmak zorunda. Tabii yapabilirse.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder