10 Ağustos 2016 Çarşamba

J.JEFFREY: “ALLAH’IN LÜTFU”: ACEMİCE BİR DARBE VE ABD


Darbeleri mazur gören veya gösteren herkesi kınıyor, darbecileri lanetliyoruz


“ALLAH’IN BİR LÜTFU”: ACEMİCE BİR DARBE VE ABD

James Jeffrey (ABD’nin eski Irak ve Türkiye büyükelçisi)
The Chipher Brief, 19.7.2016

Tercüme: Zahide Tuba Kor

(…)
(…) Dahası bazı isyancı unsurlar darbe teşebbüsünü protesto eden göstericilere ateş açarak kırmızı çizgiyi aştılar. (…)
Dolayısıyla darbe teşebbüsünün en dramatik sonucu, 30 yıldır dirençli bir PKK isyanıyla karşı karşıya olan ordunun Erdoğan taraftarı ve karşıtı olarak ikiye bölünmüş durumdaki ülkede herhangi bir birleştirici bütünleştirici ve istikrara kavuşturucu rolden artık mahrum kalması.  (…)
Teorik ama etkili bu gücün [orduyu kastediyor] kaybıyla birlikte Türkiye’nin geleceği artık tamamen Erdoğan’ın elinde. Bundan böyle Erdoğan, iktidarda kaldığı müddetçe her türlü denetimden azade kalacak ve –bilhassa Türkiye’nin dindar Müslüman çoğunluğu arasındaki- destekçi sınıfını harekete geçirebilecek. İşte bu, hafta sonu yaşanan olayın ikinci dramatik sonucu. Erdoğan şimdi artık kendisini alaşağı etmek için öldürmeye istekli herkesi –kapsamını son derece geniş tutarak- cezalandırmaya motive olmuş durumda.
Ordunun kontrol ve denetiminin yokluğunda ve hareketlenen “sokak”ın aşırı övgülerinden aldığı gazla Erdoğan, artık ülkeyi istediği hemen her yöne sürükleyebilmek için ihtiyaç duyduğu ivmeye sahip. Darbeyi hemencecik “Allah’ın bir lütfu” olarak değerlendirmesi boşuna değil.
(…)  
Türkiye’nin nereye savrulacağını sadece o biliyor ve buna sadece o karar verecek. Türkiye, şu anda darbe karşıtlığı etrafında kenetlenmiş olabilir ve -tıpkı 2002’den sonra Erdoğan’ın ülkesini taşıdığı- iki haneli büyüme oranına ve istikrara yeniden kavuşabilir. Ama (…) daha fazla kutuplaşması, daha az özgür hale gelmesi ve belki de 21. yüzyıl teknolojik ekonomik dünyasıyla daha az entegre olması da aynı ölçüde muhtemel. (…)
Peki şimdi ABD ne yapmalı? Birincisi, Türkiye’nin kaderi ABD için ne kadar önemli olursa olsun, iç siyasi gelişmeleri temelden etkilemek için Washington’ın yapabileceği hiçbir şey yok. Bundan böyle ABD iki ülke arasındaki ortak çıkarları geliştirmeye odaklanmalı: Suriye’yi istikrara kavuşturmak, IŞİD’i yok etmek, İranlıları ve Rusları çevrelemek, Kıbrıs’ta uzlaşmayı teşvik, Türk enerji koridorunun inşası ve PKK’ya karşı işbirliği.
Ama bunun önündeki engellerden biri, darbenin ardından Erdoğan ve diğerlerinin yorumlarında görüldüğü üzere ABD’yi doğrudan (…) veya dolaylı olarak suçlamaları olacaktır. (…) Eğer Türkiye ilişkilere zarar vermeye devam ederse, mesela Amerikan askeri operasyonları üzerindeki darbe sonrası sınırlamaları uzatırsa, Washington sert tepki vermeli.
Pensilvanya’da yaşayan Fethullah Gülen konusu bilhassa zor. (…) Erdoğan’ın askeri darbeyi tezgahlayanın Gülen olduğu yönündeki suçlaması akıl alır gibi görünmemekle birlikte, -diğer günahlarının yanısıra- Türk yargısına sızan ve onu siyasallaştıran Gülen Hareketinin mensupları aslında her yerde. Dolayısıyla Erdoğan’ın eski müttefiki Gülen’den duyduğu rahatsızlığın bir kısmı anlaşılır. Eğer ki Türkler hukuki işlemleri başlatırsa Amerikan yönetimi, -muhtemelen içerideki avukatların itirazlarıyla- konuyu mahkemeye taşımalıdır. (…) Aynı şekilde ABD, Gülen’in dış siyasi faaliyetlerini sınırlandırmak için hukuki çerçeve içinde elinden gelen her şeyi yapmalıdır. Durum çeşitli konularda Washington’da pazarlık yapmak için son derece vahim ve riskler çok büyük; bu da ABD’nin etkili bir şekilde harekete geçmesini engelliyor.

ABD’nin önündeki asıl uzun vadeli meydan okuma, -Erdoğan’ın nereye sürüklemek istediğine bağlı olarak- siyaseten daha az istikrarlı, iktisaden daha zayıf, Batılı kurumlara daha az tutunan ve demokratik kurumlara ve ortak NATO stratejisine daha az bağlı olabilecek bir Türkiye’dir. Zayıf bir Türkiye, dost olmayan bir Türkiye kadar problemlidir. Eğer ki Washington ve Ankara ortak bölgesel konularda birlikte başarı kazanırsa, ancak o zaman ABD medya özgürlüğü, PKK’yla ateşkes ve tartışmalı iktisadi politikalar gibi hassas konularda Ankara’ya tavsiyelerde bulunabilir hale gelecektir. Büyük ortak olarak Washington, sabırlı olmak ve sözlü sataşmalar yarışını sineye çekmek zorundadır. Ama Türkler şunu unutmamalıdır ki [her şeyin bir sınırı vardır] bir noktadan sonra bu hayati ilişkilere gerçekten hasar verebilirler.

1 yorum:

  1. Türkiye'den eskisi gibi "biz hariç herkesle küs" politikası izlemesini bekliyorlar hala..Kısmen de başarılı oldular ama ilerisi için bunun garantisi olmadığını görmeleri sinirlerini bozuyor beyfendilerin.

    YanıtlaSil