Darbeleri mazur gören
veya gösteren herkesi kınıyor, darbecileri lanetliyoruz
“ALLAH’IN BİR LÜTFU”: ACEMİCE BİR DARBE VE ABD
James
Jeffrey (ABD’nin eski Irak ve Türkiye büyükelçisi)
The
Chipher Brief, 19.7.2016
Tercüme: Zahide Tuba Kor
(…)
(…) Dahası bazı isyancı unsurlar darbe teşebbüsünü protesto eden
göstericilere ateş açarak kırmızı çizgiyi aştılar. (…)
Dolayısıyla darbe teşebbüsünün en dramatik sonucu, 30 yıldır
dirençli bir PKK isyanıyla karşı karşıya olan ordunun Erdoğan taraftarı ve
karşıtı olarak ikiye bölünmüş durumdaki ülkede herhangi bir birleştirici
bütünleştirici ve istikrara kavuşturucu rolden artık mahrum kalması. (…)
Teorik ama etkili bu gücün [orduyu kastediyor] kaybıyla
birlikte Türkiye’nin geleceği artık tamamen Erdoğan’ın elinde. Bundan böyle
Erdoğan, iktidarda kaldığı müddetçe her türlü denetimden azade kalacak ve
–bilhassa Türkiye’nin dindar Müslüman çoğunluğu arasındaki- destekçi sınıfını
harekete geçirebilecek. İşte bu, hafta sonu yaşanan olayın ikinci dramatik
sonucu. Erdoğan şimdi artık kendisini alaşağı etmek için öldürmeye istekli
herkesi –kapsamını son derece geniş tutarak- cezalandırmaya motive olmuş
durumda.
Ordunun kontrol ve denetiminin yokluğunda ve hareketlenen
“sokak”ın aşırı övgülerinden aldığı gazla Erdoğan, artık ülkeyi istediği hemen
her yöne sürükleyebilmek için ihtiyaç duyduğu ivmeye sahip. Darbeyi hemencecik
“Allah’ın bir lütfu” olarak değerlendirmesi boşuna değil.
(…)
Türkiye’nin nereye savrulacağını sadece o biliyor ve buna sadece o
karar verecek. Türkiye, şu anda darbe karşıtlığı etrafında kenetlenmiş olabilir
ve -tıpkı 2002’den sonra Erdoğan’ın ülkesini taşıdığı- iki haneli büyüme
oranına ve istikrara yeniden kavuşabilir. Ama (…) daha fazla kutuplaşması, daha
az özgür hale gelmesi ve belki de 21. yüzyıl teknolojik ekonomik dünyasıyla
daha az entegre olması da aynı ölçüde muhtemel. (…)
Peki şimdi ABD ne yapmalı? Birincisi, Türkiye’nin kaderi ABD için
ne kadar önemli olursa olsun, iç siyasi gelişmeleri temelden etkilemek için
Washington’ın yapabileceği hiçbir şey yok. Bundan böyle ABD iki ülke arasındaki
ortak çıkarları geliştirmeye odaklanmalı: Suriye’yi istikrara kavuşturmak,
IŞİD’i yok etmek, İranlıları ve Rusları çevrelemek, Kıbrıs’ta uzlaşmayı teşvik,
Türk enerji koridorunun inşası ve PKK’ya karşı işbirliği.
Ama bunun önündeki engellerden biri, darbenin ardından Erdoğan ve
diğerlerinin yorumlarında görüldüğü üzere ABD’yi doğrudan (…) veya dolaylı
olarak suçlamaları olacaktır. (…) Eğer Türkiye ilişkilere zarar vermeye devam
ederse, mesela Amerikan askeri operasyonları üzerindeki darbe sonrası
sınırlamaları uzatırsa, Washington sert tepki vermeli.
Pensilvanya’da yaşayan Fethullah Gülen konusu bilhassa zor. (…)
Erdoğan’ın askeri darbeyi tezgahlayanın Gülen olduğu yönündeki suçlaması akıl
alır gibi görünmemekle birlikte, -diğer günahlarının yanısıra- Türk yargısına sızan ve
onu siyasallaştıran Gülen Hareketinin mensupları aslında her yerde. Dolayısıyla
Erdoğan’ın eski müttefiki Gülen’den duyduğu rahatsızlığın bir kısmı anlaşılır.
Eğer ki Türkler hukuki işlemleri başlatırsa Amerikan yönetimi, -muhtemelen
içerideki avukatların itirazlarıyla- konuyu mahkemeye taşımalıdır. (…) Aynı
şekilde ABD, Gülen’in dış siyasi faaliyetlerini sınırlandırmak için hukuki
çerçeve içinde elinden gelen her şeyi yapmalıdır. Durum çeşitli konularda
Washington’da pazarlık yapmak için son derece vahim ve riskler çok büyük; bu da
ABD’nin etkili bir şekilde harekete geçmesini engelliyor.
Türkiye'den eskisi gibi "biz hariç herkesle küs" politikası izlemesini bekliyorlar hala..Kısmen de başarılı oldular ama ilerisi için bunun garantisi olmadığını görmeleri sinirlerini bozuyor beyfendilerin.
YanıtlaSil