YEDİ YILLIK SAVAŞIN ARDINDAN SURİYE’DE ESED KAZANDI; WASHINGTON İÇİN SIRADA
NE VAR?
Mara Karlin (Brookings Enstitüsü Dış Politika programında 21. Yüzyıl Güvenlik ve
İstihbarat Merkezi kıdemli araştırmacısı. Johns Hopkins Üniversitesi İleri
Uluslararası Araştırmalar Okulu (SAIS) doçenti ve Stratejik Araştırmalar
Programı müdür muavini ve ayrıca Merrill Stratejik Araştırmalar Merkezi müdürü.
5 Amerikan savunma bakanına milli güvenlik konusunda danışmanlık hizmeti verdi.
“Building Militaries in Fragile States: Challenges for the
United States” kitabının yazarı)
Brookings Enstitüsü, 13.2.2018
Tercüme: Zahide Tuba Kor
NOT: Lütfen kaynak
göstermeden tercümenin bir kısmını veya tamamını kullanmayınız,
alıntılamayınız, yayınlamayınız
Editörün notu: Bu makale, Mara Karlin’in Amerikan Temsilciler Meclisi
Dış İlişkiler Ortadoğu ve Kuzey Afrika Alt Komitesi oturumu için kaleme aldığı
yazılı ifadenin ve “Building Militaries in Fragile States: Challenges for the
United States” başlıklı yeni kitabında yer alan bazı bölümlerin bir araya getirilmesiyle
hazırlanmıştır.
Suriye İsyanının üzerinden henüz bir yıl geçmişken 2012’de Amerikan
Kongresinde bir ifade vermiş ve şu iddiada bulunmuştum:
“ABD Suriye’de ne isteMEdiğini biliyor.
Ama istediği şeye ulaşması -yani Esed rejiminin sona ermesi- çetrefilli ve zor
olup tatmin edici de olmayacaktır. Suriye’nin akıbeti bugünden kestirilemez,
ancak bu sürecin ne şekilde sona ermeyeceğini size söyleyebilirim. Beşşar
Esed’in kendi isteğiyle geri çekilmesi veya sürgünü tercih etmesiyle bu süreç
sona ermeyecek. Şeffaf ve özgür bir Suriye devleti için gerekli reformları
yapmasıyla da bitmeyecek. Açıkça konuşmam gerekirse, Suriye’de mevcut zulüm ve
şiddet devam edip gidecek.”
Geriye doğru bakarsak, [o dönemde
yaptığım] bu can sıkıcı/ümitsiz değerlendirmemin bile [bugün yaşanmakta olan felaketler karşısında] aslında son derece
parlak/iç açıcı kaldığı söylenebilir.
(…)
İleriye Bakmak
Suriye’deki durum, makul/dengeli bir görüş serdetmeyi zorlaştıracak kadar
büyük bir felaket. Yine de bu türden bir görüş, ileriye dönük şu üç önemli
dinamiği kabul etmeli:
Birincisi, Esed iktidarda kalma savaşını
kazandı. Bu doğru olmakla birlikte, meydan okumalarla dolu,
kırılgan ve parçalanmış bir Suriye’yi yönetiyor; önümüzdeki yıllarda ne şiddet
sona erecek ne de onu devirme çabaları. Cenevre Bildirisi’nde, BM Güvenlik
Konseyi kararlarında ve birçok bölgesel aktörün açıklamalarında Suriye’nin
birliğine ve toprak bütünlüğüne vurgular olsa da fiilî bölünmeyi daha muhtemel
kılan ülke çapında kontrol bölgeleri yavaş yavaş tahkim ediliyor. Tabii ki
Şam’daki rejim Suriye’nin tamamında kontrolü yeniden sağlamaya çalışacak; ancak
bunu yapmak zor ve maliyetli olacak. Esed’in iktidarda kalmasının kaygı verici
fazlasıyla yansımaları var. Bunlar arasında farklı, daha şeffaf ve demokratik
bir Suriye’ye dair geriye kalan ümitlerin yıkılması da yer alıyor. Esed’in
kimyasal silahlar kullanmaya devam etmesi hiçbir çeşit zulümden
vazgeçmeyeceğinin bir göstergesi. Ve İran ile Hizbullah’ın muhalifleri, onlara
karşı çıkmanın yarım ağızla/gönülsüzce yapılacak bir iş olmadığının artık
farkına vardılar. Onlar [yani İran ile
Hizbullah] çocuk oyuncağı değiller; Suriye’de kan banyosu devam ederken
kendi çıkarlarını korumak uğruna [ne
gerekiyorsa] feda etmeye son derece istekliler.
İkincisi, Suriye’de yaşananlar aslında
daha geniş çaplı jeostratejik oyunda bir vekâlet savaşı olup savaşın
dinamiklerine dair her türlü değerlendirme ve bağlantılı politika tavsiyeleri
mutlaka bu hususu dikkate almalı. Bugün Suriye’deki durum, -tıpkı 15 yıl
sürüp sayısız cana mâl olan, tarafları kırıp geçiren çirkin bir çatışma olan
Lübnan İç Savaşı’na benzer şekilde- rakip gruplarla ortaklık içinde olup
farklılaşan çıkarlar peşinde koşan, baş döndürücü bir aktörler dizilimiyle [Lübnan’dakinden de] çok daha karmaşık.
Rusya, İran ve Türkiye’nin rolleri ve onların artan işbirliği öne çıkıyor.
Gerek Moskova gerekse Tahran’ın Suriye’de kuvvet kullanımları iğrenç.
Geçtiğimiz on yılın önemli bir kısmını ordusunu modernize ederek geçirdikten
sonra Rusya, bir yandan Esed rejimini desteklerken öte yandan Suriye
topraklarını taktik ve operasyonel deneme alanı olarak kullanıyor. Sarf ettiği
çabalarla Ortadoğu’da askeri üslerden çok daha fazlasını elde etti: Savaşı sona
erdirmek için kurulan herhangi bir müzakere masasında kendisine daimi bir
koltuk kazandırdığı gibi, bölgedeki nüfuzunu da arttırdı. Bundan sadece birkaç
sene evvel bölgesel gelişmeler analiz edilirken “Moskova nereye?” konusuna pek
de odaklanılmıyordu, bugün ise bunu yapmamak çılgınlık olur. Yine de Esed
kendinden emin hale geldikçe Rusya’nın Suriye’deki rolü daha da
karmaşıklaşacak. İran, derin ve sürekli iç siyasi ve iktisadi zafiyetlerine
rağmen, Suriye’deki misyonuna sarsılmaz bir bağlılık gösteriyor, hem de
İsrail’le bir stratejik sınır daha elde etmeye çalışarak. Hizbullah ile,
aracılığıyla ve üzerinden İran’ın Ortadoğu’da güç projeksiyonu birdenbire
arttı. Hem İran hem de Hizbullah Suriye’deki pozisyonlarını sağlama aldı ve bu
durum ABD’nin bu eksenin bölgesel nüfuzuna karşı koyma çabalarını çok daha
zorlaştıracak.
Yıllardır Batı’dan uzaklaşan ve ABD’nin görüşlerinin giderek değiştiği
Türkiye, Suriye’deki resmi daha da karmaşıklaştırıyor. Bir süreliğine Türkiye
ve ABD Suriye’yi ortak bir çerçevede görmüştü: IŞİD karşıtlığı çerçevesinde...
IŞİD’e karşı savaş sona doğru yaklaşırken bu çerçeve giderek bulanıklaşıyor ve
bu da ABD’nin Suriye Kürtlerine yönelik gelecekteki yardımlarının gerekçesine
ilişkin ciddi soruları beraberinde getiriyor. Kuzey Suriye’de Türkiye ile YPG
arasındaki çatışma, sadece IŞİD’i nihai olarak yenilgiye uğratma çabalarından
alıkoyma tehdidini değil, aynı zamanda NATO için son derece tehlikeli olacak
Amerikan kuvvetleriyle bir çatışma riskini de içinde barındırıyor. İki üyenin
birden NATO Antlaşması’nın 5. Maddesi çerçevesinde örgütü yardıma çağırmasının
şartları bazıları için bir akademik tartışma gibi görünebilir ama bu
tartışmanın giderek öne çıkması tedirgin edici. Gerçekten de -bilhassa son
silah alımlarının da kanıtladığı üzere- Türkiye’nin Rusya’ya doğru
sürüklenmesi, bu NATO müttefikinin ne denli bozuştuğuna ışık tutuyor.
Üçüncüsü, işin “kolay” kısmı bitti. Suriye çatışmasına müdahil olan birbirine hiç benzemez -yerel, bölgesel ve
küresel- bir dizi taraf, IŞİD’in başının ezilmesi gerektiği konusunda büyük
ölçüde hemfikirdi. Radikal şekilde birbirinden apayrı olan ABD, Rusya, İran,
Esed rejimi, Hizbullah ve daha birçoklarını bir araya getiren bir başka milli
güvenlik meydan okumasını kayda geçirmek zor. Emin olun, IŞİD’le savaşmak için
yerel çıkarlar aktörden aktöre farklılaşıyor. Ve bir bakıma IŞİD’e karşı
koymanın bir sonraki aşaması, -gerek askeri olarak örgüt yer altına inerken
gerekse siyaseten daha becerikli bir halefin onun bıraktığı boşluğu doldurmamasını
sağlamak- çok daha zor olacak. Ancak IŞİD’i askeri olarak mağlup etme vurgusu,
bu güçlerin uzlaşma, yeniden inşa ve iyi yönetişim gibi netameli konuları geri
plana atmalarını sağlamıştı. IŞİD’in askeri olarak büyük ölçüde bozguna
uğratılmasıyla işler böylece devam edemez. IŞİD kontrolündeki son topraklar
üzerinde hak iddia etme yarışı, şimdilerde yerini, daha geniş ölçekli savaşta
muhtemel bir anlaşmada/çözümde nüfuz yarışına bırakıyor. Ve bu çok tehlikeli.
ABD İçin Tavsiyeler
Washington için temel tartışma şu soruya odaklanmalı: Suriye’de terörizmle
mücadele mi yoksa daha geniş jeopolitik meseleler mi önceliğimiz olmalı? Son
yıllarda ABD, Suriye’ye büyük çoğunlukla ve kasten/bilerek bir terörizmle
mücadele meselesi olarak yaklaştı. Bu dar odak, doğal olarak, ABD’nin
çatışmadaki rolünü nasıl ele aldığını ve kiminle işbirliğini tercih ettiğini
ortaya koyuyor. Son derece başarılı bir IŞİD’le mücadele çabasını
kolaylaştırmakla birlikte bu yaklaşımın başka sonuçları da oldu: ABD Esed’in
devam eden yönetimini fiilen hoş gördü ve Rus-İran çabalarına büyük ölçüde göz
yumdu. YPG’yle ortaklığına ve Suriye’nin kuzeydoğusunda zemin kazanmasına
rağmen ABD, Suriye’de nispeten marjinal bir oyuncu olup durumu temelden
şekillendirmek üzere Washington’ın atabileceği veya atmak istediği adımlar da
sınırlı.
Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’ın son dönemdeki açıklaması [Z.T.K. Yazarın kastettiği,
Tillerson’ın Stanford Üniversitesi Hoover Enstitüsündeki konuşmasının tercümesi
için TIKLAYINIZ], Suriye’yle ilgili net hedefleri içerse
de bunları başarmak için gerekli strateji veya ihtiyaç duyulacak kaynaklar
konusunda çok az tartışma yapıldı; özellikle de Esed ailesinin rol oynamayacağı
siyasi geçiş süreci konusunda... Yine de hayati insani yardıma devam etme ve
rejimin kontrolü dışındaki bölgelerde istikrara kavuşturmaya ve yeniden inşaya
destek sözleri mantıklı olup bu yardımlar kat kat artırılmalı.
Ancak benim en temel endişem güvenlik görüntüsü. IŞİD toprak kaybetmeye
devam ederken Suriye’de savaş sahası daralıyor ve bu da sahadaki oluşumlar
arasında çatışma riskini artırıyor. Üst düzey Amerikalı yetkililer Suriye’deki
Amerikan askeri misyonunu “varlık/mevcudiyet” olarak tanımladılar ve “istikrar”
getirmeye odaklandılar ki bunlar tehlikeli bir şekilde muğlak ifadeler. Acaba
ABD tamamen -sadece ve sadece- IŞİD’le savaşı bitirmeye mi odaklandı? Sessiz
sedasız İdlib vilayetinde ciddi bir taraftar toplayan el-Kaide’yi ne ölçüde
kovalayacak? Ne ölçüde İran’ı püskürtmek için bölgede? Peki ya Esed rejimiyle
savaşmak? Şiddet kullanan devlet-dışı aktörleri eğitmeye, donatmaya ve akıl
vermeye ne demeli? Peki ya Ruslar? Tıpkı 1982’de [Sabra ve Şatila katliamları sonrası] Beyrut’a benzer şekilde net
olmayan bir misyonla geri yollanan Amerikan Deniz Piyadeleri gibi, Suriye’de
kalan Amerikan askeri varlığı da ancak kendi başına dert açacak ama pek bir şey
başaramayacak kadar.
Netliğin olmaması çarpıcı. Netlik sadece Amerikan halkı için değil, açıkça
söylemek gerekirse, aynı zamanda Washington’ın Suriye’deki hasımları, rakipleri
ve ortakları için de gerekli. Amerikan ordusu kiminle savaşmak, kimi öldürmek
istiyor? Ve kim için Amerikalıların hayatlarını tehlikeye atmaya razı?
Suriye’deki merkezî hükümet, Amerikan askeri varlığını egemenliğinin bir
ihlali olarak görerek karşı çıkıyor. Esed rejimi gerçekten de kötücül olmakla
birlikte, hedeflerinin ve ABD’nin altını oymak için Suriye’de hangi aktörlerle
ortaklık geliştirebileceğinin farkında olmak lazım. Eğer ki Washington
yönetiminin niyeti, diplomatları ve kalkınma personelini de dahil edecek
şekilde Suriye’deki mevcudiyetini genişletmekse bu bilhassa önemli.
Kırılgan Devletlerde Orduları Kurmak:
ABD İçin Meydan Okumalar başlıklı kitabım için yaptığım
araştırma, ABD’nin SDG gibi şiddete başvuran devlet-dışı Suriyeli aktörlerle
işbirliğine dair bazı dersler sunuyor. Amerikan ordusu onları eğitip donatmak
için yarım milyar dolar harcamayı planlıyor. Bugüne kadar terörle mücadele
misyonu için eğitilmişlerdi. Artık ortada terörle mücadele yoksa, bu durumda
böyle bir yapı kurmak bir iç savaşa hizmet edecektir ki bu da üzerinde ciddi
ciddi düşünmeyi gerektiren bambaşka bir misyondur ve siyasi bir hedefle
yakından bağlantılandırılmalıdır. Birkaç ay evvel kaleme aldığım Foreign Affairs makalesinde [“Askeri Destek Programları Niçin Hayal Kırıklığına Uğratır?”, Kasım-Aralık 2017] açıkladığım gibi, bu
türden grupları eğitip donatmak özünde -teknik değil- siyasi bir iştir. Etkili bir muharip güç kurmak eğitip
donatmaktan çok daha fazlasını gerektirir ki bu da bizim ilan ettiğimiz siyasi
hedefleri karşılamakta, daha önce olduğu gibi, yine yetersiz kalacaktır. Kilit
siyasi konulardan uzak kalan dar bir yaklaşım zaman, çaba/enerji ve kaynak
kaybıdır ve temelden kusurludur. Bu tür güçler büyük ölçüde meşruiyete dayanır;
dolayısıyla onları dönüştürmek, ABD’nin -daha geniş çaplı misyon, örgütsel yapı
ve personel sorularıyla meşgul olarak- onların hassas askeri
işlerine/meselelerine derinden müdahil olmasını gerektirir.
En önemlisi, Suriye’de şiddete başvuran devlet-dışı aktörleri desteklemek,
Amerikalı siyaset üretenlerin Amerikan askeri yardımının hedefleri ve muhtemel
sonuçlarıyla alakalı doğru ve yerinde bir değerlendirme yapmasını gerektirir.
Suriye çok daha büyük bir jeopolitik resmin parçası ve bu hali, daha evvel
belirttiğim gibi, giderek daha fazla artacak. Basitçe söylemem gerekirse ABD,
politikayı yönlendiren ve jeostratejik resmi görmeyen taktik ve operasyonel
eylemlerde dikkatli olmalı.
ABD önümüzdeki süreçte şunları yapmalı:
-
Jeopolitik perspektife öncelik vermeli
-
IŞİD’le aktif mücadeleye devam etmeli
-
Esed rejiminin kontrolü dışındaki
bölgeleri istikrara kavuşturma ve yeniden inşaya desteği bütüncül ve tutarlı
bir siyasi stratejiye bağlı kılmalı
-
Suriye dışındaki mültecilere ciddi
insani yardım yapmalı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder