Mara Karlin (Brookings Enstitüsü Dış Politika programında 21. Yüzyıl Güvenlik ve
İstihbarat Merkezi kıdemli araştırmacısı. Johns Hopkins Üniversitesi İleri
Uluslararası Araştırmalar Okulu (SAIS) doçenti ve Stratejik Araştırmalar
Programı müdür muavini ve ayrıca Merrill Stratejik Araştırmalar Merkezi müdürü.
5 Amerikan savunma bakanına milli güvenlik konusunda danışmanlık hizmeti verdi.
“Building Militaries in Fragile States: Challenges for the
United States” kitabının yazarı)
Brookings Enstitüsü, 21.2.2018 (Foreign Affairs, 21.2.2018)
Tercüme: Zahide Tuba Kor
NOT: Lütfen kaynak
göstermeden tercümenin bir kısmını veya tamamını kullanmayınız,
alıntılamayınız, yayınlamayınız
İsrail ile Hizbullah arasında yeni bir savaş neredeyse kaçınılmaz. Her ne
kadar iki taraf da şu an için bir savaş istemese de Doğu Akdeniz’de değişen güç
dengeleri ve mücadele alanlarının daralması eli kulağındaki hesaplaşmanın
işaretleri. Asıl soru, “O büyük yangın felaketi yaşanır mı yaşanmaz mı?” değil,
“Nasıl ve nerede yaşanacak?”.
10 Şubat olayları Doğu Akdeniz ülkelerinin istikrarsızlığının bir kez daha altını
çizdi. İsrail, hava sahasına giren bir İran insansız hava aracını düşürdü,
aracın Suriye’de kalktığını iddia ettiği alanı bombaladı. Bu sırada Suriye’nin
uçaksavar ateşiyle bir İsrail F-16’sı düşürüldü ki onlarca yıldır ilk kez bir
İsrail savaş uçağı düşman ateşiyle düşürülmüş oldu. İsrail buna, Suriye’de İran
ve rejim bağlantılı birçok askeri hedefe topyekûn bir misillemeyle karşılık
verdi.
Önümüzdeki süreçte bölgedeki gerginlikler sadece ve sadece daha beter hale
gelecek. (…) IŞİD’e karşı savaş askeri olarak hız kestikçe [IŞİD’e karşı ortak bir paydada buluşmuş] düşmanlar arasındaki
birçok anlaşmalı evlilik de sona erecek. Eli kulağındaki bu boşanmalar (i)
yönetişim ve uzlaşma, (ii) Suriye’deki dış güçlerin geleceği ve (iii) bölgesel
güç dengelerindeki değişim de dahil bir dizi konuyu öne çıkaracak. Ortaya
çıkacak gerginliklerin İsrail’i -en son güney Lübnan’ı işgal ettiği 2006’daki [33 günlük] savaştan- çok daha büyük bir
bölgesel savaşın eşiğine getirmesi muhtemel.
Bir Sonraki Savaş
IŞİD’in yenilgiye uğratılması ve bunun bir neticesi olarak odağın kayması,
İsrail ile Hizbullah arasındaki giderek karmaşıklaşan tehlikeli ilişkileri
açığa çıkaracak. Hizbullah, Suriye’de yaklaşık 2000 savaşçısını kaybetti, İran
ve Suriye rejimlerine verdiği tam destekle itibarını zedeledi ve şu an mali
sıkıntılarla boğuştuğuna dair dedikodular var. Bütün bunlara rağmen çekirdek
tabanında, yani Lübnan Şiileri arasında hala popülaritesini koruyor.
Lübnan’daki diğer mezheplerle siyasi anlaşmalara aracılık ediyor. Uzmanlar,
baharda yapılacak -ve yeni seçim kanunu uyarınca ilk kez nispi temsil
sisteminin uygulanacağı- Lübnan parlamento seçimlerinin Hizbullah’ın zaferiyle
sonuçlanacağı beklentisinde.
Hizbullah’ın askeri yeteneklerinin Suriye savaşı sırasında geliştiği neredeyse
kesin. İsrail’in son yıllarda Hizbullah personeline veya tesislerine yönelik
100’ü aşkın hava saldırısı da bunun bir kanıtı. Belki de en anlamlısı,
Hizbullah’ın Suriye’de ciddi bir operasyonel tecrübe kazanması (…). Gerçekten
de Hizbullah’ın Suriye savaşındaki performansına hayranlık duymayan bölgede
herhangi bir aktör bulmak zor. Bu çabalara bir de Hizbullah’ın -hiç de hayra
alamet olmayan- İsrail’in Dimona’daki sözde nükleer reaktörüne ve Hayfa’daki
amonyak depolama tesislerine saldırı tehditleri eklendiğinde bunun kirli bir
savaş olacağı beklenebilir.
İsrail için stratejik resim de ciddi bir şekilde değişmiş durumda.
Suriye’yle sınırı, tarihsel olarak en sakin olanıydı, ama şimdilerde en
istikrarsızı. İsrail liderliği Hizbullah’ın Suriye çatışmasında askeri
tekâmülünden duyduğu endişeyi gizlemiyor. [Tahran’ın
P5+1 ülkeleriyle 2015’te imzaladığı anlaşmayla birlikte] İran’ın nükleer
silah yeteneğinden endişeler giderek zayıflarken İsrail, bunun yerine
Hizbullah’la bir sonraki savaşa odaklanmaya başladı. İsrail’in birkaç ay evvel
yaptığı, 1998’den bu yana en büyük askeri tatbikat da bunun bir göstergesiydi.
2006’dan beri İsrailli yetkililer, gelecekteki çatışmalarda Dahiyya Doktrini’ni
izleyecekleri konusunda mütemadiyen uyarılarda bulunuyorlar. Bu doktrin, adını,
başkentteki Refik Hariri Uluslararası Havalimanı yakınlarında bulunan,
Hizbullah’ın kalesi konumundaki Beyrut’un güney banliyölerinden alıyor ki
burası son savaşta İsrail bombardımanıyla harap olmuştu. İsrail Genelkurmay Başkanı Gadi
Eisenkot’a göre, İsrail ordusu bir sonraki çatışmada aynı angajman kurallarını
izleyecek, ama bu defa çok daha geniş bir alanda.
Velhasıl Hizbullah ile İsrail’in uzun vadeli stratejik hedefleri tamamen
birbirine zıt. Yine de bugün için ne Hizbullah ne de İsrail bir savaşı
tetiklemek istiyor. İsrail hâlihazırda Filistin Yönetimi’nin çökme ihtimali,
Gazze’de insani bir kriz ve kuzey sınırında derin bir istikrarsızlıkla karşı
karşıya; üstelik yakında hakkında yolsuzluk davası açılabilecek Başbakan
Benyamin Netanyahu’yu kuşatan iç siyasi kriz de cabası. Ancak Hizbullah’ın
Lübnan içinde artan kapasitesinden duyulan endişe, daha açık bir ifadeyle silah
fabrikaları kurmuş olma ihtimali, İsrail yönetimini harekete geçmekten başka
bir şansı kalmadığı duygusuna sevk edebilir.
Hizbullah da Suriye’de girdiği uzun ve zorlu bir çatışmadan belini
doğrultabilmek için muhtemelen bir soluklanma isteyecek. Ancak örgütün bölgesel
itibarı yere çakılmış durumda ve Suriyelileri öldürmekle geçen yıllarda sönen
-İsrail karşıtlığından devşirdiği- güveni yeniden tazelemesi lazım. Belki de
Suriye’de yeni bulduğu ortaklardan bazıları İsrail’le bir sonraki savaşta
kendisine yardım etmek bile isteyecek; son aylarda en az iki Iraklı milis
liderinin teklif ettiği gibi... Esed rejimi gücünü konsolide ettikçe Hizbullah
dikkatini giderek Suriye’den uzaklaştıracak.
Doğrudan doğruya İsrail veya Hizbullah tarafından kastî bir tırmandırma
kısa vadede pek muhtemel görünmüyor. Ancak istenmeden/elde olmayan sebeplerle
bir tırmanma mümkün; tıpkı hâlihazırda İran, Esed rejimi, Rusya gibi diğer
aktörlerin tırmandırıcı davranışlarının Doğu Akdeniz bölgesini paramparça
ettiği gibi… Her üçü de bu türden bir çatışmadan farklı şekillerde istifade
edebilir. İran ve Esed rejimi, Suriye’de yaşanan korkunç durumdan dikkatleri
dağıtıp İsrail’e karşı bölgesel desteği yeniden devşirmek için böyle bir
çatışmayı kullanabilir. Ruslar da taraflar arasında ateşkes için arabuluculukla
devreye girerek bölgesel liderlik rolünü güçlendirmek ve ABD’ye karşı
tahkimatını daha fazla göstermek için çatışmayı kullanabilir. Taktik düzede,
Suriye’de daralan savaş alanının bu aktörlerden bazı bileşenler arasında
beklenmedik bir kazaya imkân vereceği neredeyse kesin. Bu durumda nasıl bir
mukabeleyi tercih edecekleri çok önemli olacak; ancak angajman kuralları
bulanıklaştıkça bunu öngörmek de zorlaşacak.
Mekân, Mekân, Mekân
Diğer bir soru da gelecekteki savaşın mekânı. Geçmişte İsrail ile Hizbullah
arasındaki çatışmaların mekânı -tamamen olmasa da büyük ölçüde- Lübnan
topraklarıyla sınırlı kalmıştı. 1978’den bu yana İsrail’in işgallerinde ve
Lübnan’a ara sıra yaptığı saldırılarında hedefi, hep kuzey sınırını
istikrarsızlaştıran FKÖ ve Hizbullah gibi şiddeti kullanan devlet-dışı aktörler
olmuştu. Hizbullah da çatışmayı nadiren İsrail’in yurtdışındaki vatandaşlarına
(daha genel bir ifadeyle Yahudi cemaatlerine) taşıma arayışına girmişti. Bu
nadir örnekler arasında, 1992’de [Arjantin’in
başkenti] Buenos Aires’de İsrail büyükelçiliğinin bombalanması, 2012’de
Bulgaristan’da İsrailli turistlere yönelik otobüs saldırısı ve 2015’te
Kıbrıs’ta Yahudi ve İsrail mekânlarına yönelik önlenen bir saldırı yer alıyor.
Bir sonraki çatışma da muhtemelen Lübnan topraklarında cereyan edecek; ama
güney Lübnan’ın ötesine geçip başkent Beyrut’a kadar ulaşması muhtemel görünüyor.
Dahiyya Doktrini çerçevesinde Hizbullah’ın sözde askeri hedeflerinden çok daha
fazlasının yıkımına şahit olunacak; zira İsrail ordusu Lübnan devletinin
altyapısını ve askeri tesislerini de kolayca tahrip edebilir [Z.T.K. Bu, 1950’lerden beri her asimetrik veya
konvansiyonel savaşta İsrail’in temel taktiğidir]. Lübnan içinde Hizbullah’ı perişan etme çabasının Lübnanlı
sivilleri mahvetmeyeceğini düşünmek zor. Böyle bir durumda Hizbullah’ın
İsrail’e yönelik uluslararası kınamalara güvendiğine şüphe yok.
Ancak, geçmişteki çatışmaların aksine, yeni bir İsrail-Hizbullah çatışması
Suriye’ye yönelik de askeri harekâtları içerebilir [Z.T.K. Bu konuyu da işleyen
İsrailli gazeteci Meron Rapoport’a ait bir yazının tercümesini okumak için
TIKLAYINIZ]. Suriye savaşının
başından beri İsrail’in Hizbullah’a yönelik hava saldırıları büyük ölçüde
Suriye topraklarıyla sınırlı kaldı ve yine çoğunlukla Hizbullah bunlara
karşılık vermekten kaçındı. Ancak örgütün Suriye içindeki tahkimatı bu ülkeyi
İsrail’in saldırılarına açık hale getiriyor. İsrailli planlamacılar, önümüzdeki
süreçte Esed’in Hizbullah’a bağımlılığı azalırken örgütün Suriye’deki
varlığının ne şekilde gelişeceğine dikkat kesilecekler; yine Hizbullah’ın
özellikle İsrail sınırına yakın güneybatı Suriye’deki yerlerini, silahlarını,
personel sayısını ve altyapısının çapını not edecekler. Netanyahu, İran’ın
“kendisini Suriye’de askeri olarak sağlama alamayacağı” konusunda uyarılarda
bulunmakta; ancak asıl tartışma, sözkonusu tahkimatın varlığı değil, boyutu
-yani İran ve Hizbullah personelinin İsrail sınırına yakınlığı- üzerine olacak.
Bekleme Vakti
Her ne kadar yeni bir İsrail-Hizbullah savaşı ihtimali şimdilerde ufukta
belirse de, gerek kazara tırmanma riskleri gerekse her iki tarafın uzun vadeli
stratejik hedefleri dikkate alındığında, çatışmanın er geç patlak vereceği neredeyse
kesin. Yine bunun çirkin bir savaş olacağı ve ister istemez dış aktörleri de
içine çekeceği aşikâr. Bu durumda Doğu Akdeniz güvenliği yeni bir dibe daha
vuracak ve Lübnanlılar ile Suriyeliler, toprakları başkalarının gündeminin oyun
sahasına dönüşürken çok çok daha fazla kaybedecekler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder