23 Mart 2018 Cuma

X.SYNDER: TÜRKİYE’NİN AFRİN’İN ÖTESİNE GEÇEN ORTADOĞU’DAKİ ÜLKÜLERİ





Xander Snyder (Geopolitical Futures jeopolitik analisti)
Geopolitical Futures, 20.3.2018

Tercüme: Zahide Tuba Kor

NOT: Lütfen kaynak göstermeden tercümenin bir kısmını veya tamamını kullanmayınız, alıntılamayınız, yayınlamayınız.

Türkiye’nin Afrin istilasına ilişkin temel soru şu: Acaba bu, Suriye’nin kuzeybatısında duracak sınırlı bir operasyon mu, yoksa Türkiye’nin Ortadoğu’ya daha derin müdahilliğinin ilk adımı mı? Türkiye’nin sınırını tehditlerden temizleme niyeti ve Kürt birliklerin de Afrin’in çok ötesine uzandığı dikkate alındığında Ankara’nın Afrin’e boyun eğdirmekle yetineceğini düşünmek için ortada çok az neden var.
Ancak Türkiye’yi dışarıda askerî adım atmaya zorlayan bir tehdit daha var: İran. Türkiye’nin en büyük tarihsel hasmı olan İran, Suriye çatışmasından görece güçlü bir konumda çıktı. (…) Türkiye, sınırlarında İran yanlısı Esed liderliğinde bir Suriye’yi doğrudan tehdit olarak görüyor (…).
Tahran’ın Suriye’deki güçlü varlığına karşılık Türkiye, İran’ın sınırlarına çok daha yakın olan Irak’ta ona baskı yapmak istiyor. (…) Sincar’daki PKK varlığını Irak’a müdahaleyi meşrulaştırıcı bir gerekçe olarak kullanıyor. Zira İran’ın geçtiğimiz dört yılda Irak’taki nüfuzunu ciddi şekilde artırması Ankara için endişe verici bir gidişat. (…) Soran köyüne Türk askerlerini paraşütle indirmek ve Sidakan’da varlığını güçlendirmek suretiyle Türkiye çoktandır Irak’ta daha büyük bir askerî kuvvet kurmakta.
Irak’taki Türk varlığı üç işlev görüyor. Birincisi, doğrudan bir çatışma riskine girmeksizin, İran’ı kendi topraklarına yakın bir noktada tehdit ediyor; tıpkı İran yanlısı bir Suriye’nin Türkiye’ye yönelttiği tehdit gibi. İkincisi, ilave ateş gücüyle Irak’ta İran yanlısı milislerin tehdidine karşı koymayı hedefliyor. Üçüncüsü, Suriye’nin Kürt kontrolündeki her iki tarafına da Türk birliklerini yerleştiriyor ki böylelikle Türkiye’nin güney sınırı boyunca YPG milislerinin elindeki topraklara karşı çift taraflı bir saldırı gerçekleştirebilsin.

Fırsat penceresinin daralması
(…) Türkiye eğer ki İran yanlısı güçlü bir Suriye’nin oluşmasını engelleyecekse harekete geçmesi lazım. Ancak Esed ülke çapında toprakları geri alırken Türkiye’nin fırsat penceresi kapanmakta.
İşte tam da Türkiye’nin zamanının giderek daralması nedeniyle, Erdoğan’ın -askerî harekâtın eli kulağında olduğuna dair durmadan tekrarladığı, çoğunlukla boş söylemlerine rağmen- (…) Menbic’e saldırı tehdidi ciddiye alınmalı. Kaçan YPG savaşçılarının göstermelik direnişine rağmen Afrin düştü ve şu anda Türkiye’nin elinde. (…) Afrin nüfusunun çoğu kaçtı ve bu da Türkiye’nin Suriye’yle olan sınır bölgelerini kendisine dost Sünni komşularla yeniden iskân etme stratejisinin önünü açıyor.
(…) Esed Türkiye’nin ilerleyişini engellemek için kuvvetlerini buraya konuşlandırabilir; ancak bu durum Şam ve Humus gibi kilit şehirlerde isyancılarla mücadeleye devam ederken kendi kuvvetlerini bölmek anlamına gelecektir.
Afrin’in alınmasıyla birlikte Türkiye’nin Menbic’i ve Suriye’yle sınır bölgelerini daha fazla kontrol altına almasına giden yolun önü neredeyse tamamen açıldı. Tabii ki tek bir büyük pürüz dışında: ABD’nin kuzey Suriye’deki varlığı ve Kürt milislerle ittifakı.

Amerikan-Türk ilişkilerinde çıkmaz
(…)
İki şeyden biri gerçekleşebilir: Ya Türkiye ve ABD, Menbic ve Kürtlerle ilgili bir anlaşmaya varacak ya da anlaşamayacak. Anlaşırlarsa Suriye Kürtlerinin topraklarından bir çeşit geri çekilme yaşanacak. Türkiye, daha evvel Amerikan birlikleri ve Kürt müttefiklerince işgal edişmiş bölgelere ABD’nin onayıyla girecek;  tabii İD’e karşı savaşında Washington’la işbirliği yapma sözü karşılığında. Diğer bir deyişle, bir Kürt grup daha eski müttefiki tarafından satılacak.
Bu türden bir anlaşma ABD’nin kendisine karşı da meydan okumalar içeriyor. Zira Kürtlerin aksine Türkiye, ABD’yle işbirliğine, kendi çıkarlarını etkilemediği sürece razı olacaktır. Kuzey Suriye kördüğümünün de gösterdiği üzere ABD ve Türkiye artık masanın aynı tarafında değiller. Türkiye ayrıca ABD için açıkça sindirilmesi zor müttefikler olacak cihatçılarla çalışma istekliliğini defaatle gösterdi. Dahası, kendisini hilafetin meşru varisi olarak tanımlamak amacıyla Osmanlı mirasından istifade eden Türkiye’nin, Suriye ve Irak’ta İran’ın konumuna meydan okumak için Suriye’deki haklarından mahrum edilen Sünni Arap çoğunlukla kaynaşmaya kalkışarak İD’le veya benzer başka gruplarla işbirliği yapma yolları bulabilmesi riski var.
Diğer bir muhtemel sonuç olan Türkiye ile ABD’nin bir anlaşmaya varamaması halinde Amerikan birliklerinin kuzey Suriye’den çekilmemesi Ankara’nın askerî seçeneklerini iyice kısıtlayacaktır. Türk ordusu Afrin’de Kürt milisleri mağlup edecek kadar güçlü olsa da ABD’yle gemileri yakma riski sözkonusu değildir. Bu durumda Türkiye -Rusya ve İran’la işbirliği yaparak- Suriye ve Irak’ın kuzeyini kapsayan Kürt koridorunun çevresini kuşatmasına imkân sunan kısa vadeli bir çözümü takip etmek zorunda kalacaktır; her ne kadar bu, doğrudan kuvvet kullanma yoluyla olmasa da. Vekâlet savaşı devam edecek, ancak Türkiye’nin hedefi aynı kalacak: (i) ABD’yi Suriyeli Kürtlerden koparmak, (ii) Türk -veya en azından Türk yanlısı- bir kontrol alanını dayatmak.
Türkiye böylesi bir sonuçtan son derece rahatsızlık duyacaktır; hele de İran Suriye’deki konumunu geliştirmeye devam ederse… Ama yine de ABD’yle ilişkileri hemen bozmayacaktır. Nihayetinde, Moskova’yla [işbirliği üzerinden] pragmatik taktik çözümlere ulaşma kapasitesine rağmen, Türk gücü tarihsel olarak Rusya’yı hep tehdit etmiştir ve gücünü artırdıkça Rusya’yı uzun vadeli bir hasım haline getirerek tehdide devam edecektir. Bu stratejik hesap, Soğuk Savaş’ta Amerikan-Türk işbirliğinin itici gücü olmuştu;  şu anda da Türkiye, Rus askerî gücüyle tek başına boy ölçüşecek kadar güçlenmiş gözükmüyor. Diğer bir deyişle, eğer ki Türkiye ABD’ye bel bağlayamazsa Rusya karşısında da dayanamaz; bu da Ankara’yı -şu an için- ABD’yle ilişkileri tamamen koparmak yerine, her iki güç arasında dikkatlice bir denge kurmaya zorlayacaktır. Böyle olsa bile Türkiye hafife alınmayı/küçük görülmeyi unutmayacaktır. İçeride silah sanayiini daha da fazla geliştirmeye devam edecek ve böylelikle Rusya’ya karşı Batı himayesine bel bağlamak zorunda kalmayacaktır.
Türkiye’nin Afrin’i istilası Suriye savaşı ve bu savaşın Ortadoğu’ya etkileri bakımından bir dönüm noktası. Türkiye’nin Afrin’i fethetmesiyle Amerikan-Türk ilişkileri kritik bir noktaya ulaştı. Türkiye ile ABD’nin kuzey Suriye’de bir işbirliği yolu bulup bulamaması bölgesel güç dengelerini büyük ölçüde değiştirecek; bu da çatışmaya müdahil olan büyük güçlerden Rusya, İran, Türkiye ve ABD’nin hem kendi Ortadoğu stratejilerini hem de birbirilerine karşı stratejilerini nasıl ustalıkla işleyeceklerini şekillendirecektir. Dolayısıyla Amerikan-Türk ilişkilerinin ve bunda kuzey Suriye’nin oynadığı rolün, bölgenin kendisini aşacak küresel sonuçları olacaktır.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder