Xander Snyder (Geopolitical
Futures jeopolitik analisti)
Geopolitical Futures,
20.3.2018
Tercüme: Zahide Tuba Kor
NOT: Lütfen kaynak göstermeden tercümenin
bir kısmını veya tamamını kullanmayınız, alıntılamayınız, yayınlamayınız.
Türkiye’nin Afrin istilasına ilişkin temel soru
şu: Acaba bu, Suriye’nin kuzeybatısında duracak sınırlı bir operasyon mu, yoksa
Türkiye’nin Ortadoğu’ya daha derin müdahilliğinin ilk adımı mı? Türkiye’nin
sınırını tehditlerden temizleme niyeti ve Kürt birliklerin de Afrin’in çok
ötesine uzandığı dikkate alındığında Ankara’nın Afrin’e boyun eğdirmekle
yetineceğini düşünmek için ortada çok az neden var.
Ancak Türkiye’yi dışarıda askerî adım atmaya zorlayan
bir tehdit daha var: İran. Türkiye’nin en büyük tarihsel hasmı olan İran,
Suriye çatışmasından görece güçlü bir konumda çıktı. (…) Türkiye, sınırlarında
İran yanlısı Esed liderliğinde bir Suriye’yi doğrudan tehdit olarak görüyor
(…).
Tahran’ın Suriye’deki güçlü varlığına karşılık
Türkiye, İran’ın sınırlarına çok daha yakın olan Irak’ta ona baskı yapmak
istiyor. (…) Sincar’daki PKK varlığını Irak’a müdahaleyi meşrulaştırıcı bir
gerekçe olarak kullanıyor. Zira İran’ın geçtiğimiz dört yılda Irak’taki
nüfuzunu ciddi şekilde artırması Ankara için endişe verici bir gidişat. (…) Soran
köyüne Türk askerlerini paraşütle indirmek ve Sidakan’da varlığını güçlendirmek
suretiyle Türkiye çoktandır Irak’ta daha büyük bir askerî kuvvet kurmakta.
Irak’taki Türk varlığı üç işlev görüyor.
Birincisi, doğrudan bir çatışma riskine girmeksizin, İran’ı kendi topraklarına yakın
bir noktada tehdit ediyor; tıpkı İran yanlısı bir Suriye’nin Türkiye’ye
yönelttiği tehdit gibi. İkincisi, ilave ateş gücüyle Irak’ta İran yanlısı
milislerin tehdidine karşı koymayı hedefliyor. Üçüncüsü, Suriye’nin Kürt
kontrolündeki her iki tarafına da Türk birliklerini yerleştiriyor ki böylelikle
Türkiye’nin güney sınırı boyunca YPG milislerinin elindeki topraklara karşı
çift taraflı bir saldırı gerçekleştirebilsin.
Fırsat penceresinin daralması
(…) Türkiye eğer ki İran yanlısı güçlü bir
Suriye’nin oluşmasını engelleyecekse harekete geçmesi lazım. Ancak Esed ülke
çapında toprakları geri alırken Türkiye’nin fırsat penceresi kapanmakta.
İşte tam da Türkiye’nin zamanının giderek daralması
nedeniyle, Erdoğan’ın -askerî harekâtın eli kulağında olduğuna dair durmadan
tekrarladığı, çoğunlukla boş söylemlerine rağmen- (…) Menbic’e saldırı tehdidi
ciddiye alınmalı. Kaçan YPG savaşçılarının göstermelik direnişine rağmen Afrin
düştü ve şu anda Türkiye’nin elinde. (…) Afrin nüfusunun çoğu kaçtı ve bu da
Türkiye’nin Suriye’yle olan sınır bölgelerini kendisine dost Sünni komşularla
yeniden iskân etme stratejisinin önünü açıyor.
(…) Esed Türkiye’nin ilerleyişini engellemek için
kuvvetlerini buraya konuşlandırabilir; ancak bu durum Şam ve Humus gibi kilit
şehirlerde isyancılarla mücadeleye devam ederken kendi kuvvetlerini bölmek
anlamına gelecektir.
Afrin’in alınmasıyla birlikte Türkiye’nin Menbic’i
ve Suriye’yle sınır bölgelerini daha fazla kontrol altına almasına giden yolun
önü neredeyse tamamen açıldı. Tabii ki tek bir büyük pürüz dışında: ABD’nin
kuzey Suriye’deki varlığı ve Kürt milislerle ittifakı.
Amerikan-Türk ilişkilerinde çıkmaz
(…)
İki şeyden biri gerçekleşebilir: Ya Türkiye ve
ABD, Menbic ve Kürtlerle ilgili bir anlaşmaya varacak ya da anlaşamayacak.
Anlaşırlarsa Suriye Kürtlerinin topraklarından bir çeşit geri çekilme
yaşanacak. Türkiye, daha evvel Amerikan birlikleri ve Kürt müttefiklerince işgal
edişmiş bölgelere ABD’nin onayıyla girecek;
tabii İD’e karşı savaşında Washington’la işbirliği yapma sözü
karşılığında. Diğer bir deyişle, bir Kürt grup daha eski müttefiki tarafından
satılacak.
Bu türden bir anlaşma ABD’nin kendisine karşı da
meydan okumalar içeriyor. Zira Kürtlerin aksine Türkiye, ABD’yle işbirliğine,
kendi çıkarlarını etkilemediği sürece razı olacaktır. Kuzey Suriye kördüğümünün
de gösterdiği üzere ABD ve Türkiye artık masanın aynı tarafında değiller.
Türkiye ayrıca ABD için açıkça sindirilmesi zor müttefikler olacak cihatçılarla
çalışma istekliliğini defaatle gösterdi. Dahası, kendisini hilafetin meşru
varisi olarak tanımlamak amacıyla Osmanlı mirasından istifade eden Türkiye’nin,
Suriye ve Irak’ta İran’ın konumuna meydan okumak için Suriye’deki haklarından
mahrum edilen Sünni Arap çoğunlukla kaynaşmaya kalkışarak İD’le veya benzer
başka gruplarla işbirliği yapma yolları bulabilmesi riski var.
Diğer bir muhtemel sonuç olan Türkiye ile ABD’nin
bir anlaşmaya varamaması halinde Amerikan birliklerinin kuzey Suriye’den
çekilmemesi Ankara’nın askerî seçeneklerini iyice kısıtlayacaktır. Türk ordusu
Afrin’de Kürt milisleri mağlup edecek kadar güçlü olsa da ABD’yle gemileri
yakma riski sözkonusu değildir. Bu durumda Türkiye -Rusya ve İran’la işbirliği
yaparak- Suriye ve Irak’ın kuzeyini kapsayan Kürt koridorunun çevresini
kuşatmasına imkân sunan kısa vadeli bir çözümü takip etmek zorunda kalacaktır;
her ne kadar bu, doğrudan kuvvet kullanma yoluyla olmasa da. Vekâlet savaşı
devam edecek, ancak Türkiye’nin hedefi aynı kalacak: (i) ABD’yi Suriyeli
Kürtlerden koparmak, (ii) Türk -veya en azından Türk yanlısı- bir kontrol
alanını dayatmak.
Türkiye böylesi bir sonuçtan son derece
rahatsızlık duyacaktır; hele de İran Suriye’deki konumunu geliştirmeye devam
ederse… Ama yine de ABD’yle ilişkileri hemen bozmayacaktır. Nihayetinde, Moskova’yla
[işbirliği üzerinden] pragmatik
taktik çözümlere ulaşma kapasitesine rağmen, Türk gücü tarihsel olarak Rusya’yı
hep tehdit etmiştir ve gücünü artırdıkça Rusya’yı uzun vadeli bir hasım haline
getirerek tehdide devam edecektir. Bu stratejik hesap, Soğuk Savaş’ta Amerikan-Türk
işbirliğinin itici gücü olmuştu; şu anda
da Türkiye, Rus askerî gücüyle tek başına boy ölçüşecek kadar güçlenmiş
gözükmüyor. Diğer bir deyişle, eğer ki Türkiye ABD’ye bel bağlayamazsa Rusya
karşısında da dayanamaz; bu da Ankara’yı -şu an için- ABD’yle ilişkileri
tamamen koparmak yerine, her iki güç arasında dikkatlice bir denge kurmaya
zorlayacaktır. Böyle olsa bile Türkiye hafife alınmayı/küçük görülmeyi
unutmayacaktır. İçeride silah sanayiini daha da fazla geliştirmeye devam edecek
ve böylelikle Rusya’ya karşı Batı himayesine bel bağlamak zorunda
kalmayacaktır.
Türkiye’nin Afrin’i istilası Suriye savaşı ve bu
savaşın Ortadoğu’ya etkileri bakımından bir dönüm noktası. Türkiye’nin Afrin’i
fethetmesiyle Amerikan-Türk ilişkileri kritik bir noktaya ulaştı. Türkiye ile
ABD’nin kuzey Suriye’de bir işbirliği yolu bulup bulamaması bölgesel güç
dengelerini büyük ölçüde değiştirecek; bu da çatışmaya müdahil olan büyük
güçlerden Rusya, İran, Türkiye ve ABD’nin hem kendi Ortadoğu stratejilerini hem
de birbirilerine karşı stratejilerini nasıl ustalıkla işleyeceklerini
şekillendirecektir. Dolayısıyla Amerikan-Türk ilişkilerinin ve bunda kuzey
Suriye’nin oynadığı rolün, bölgenin kendisini aşacak küresel sonuçları
olacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder