Pavel K. Baev (Rusya uzmanı, Brookings Enstitüsü ABD
ve Avrupa Merkezi kıdemli araştırmacısı ve Oslo Barış Araştırmaları Enstitüsü
(PRIO) araştırma profesörü)
Brookings Enstitüsü, 21.2.2018
Tercüme: Zahide Tuba Kor
NOT: Lütfen kaynak
göstermeden tercümenin bir kısmını veya tamamını kullanmayınız,
alıntılamayınız, yayınlamayınız
(…)
Bundan sadece birkaç ay evvel Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin Suriye’de
zaferini ilan etti. Ancak Rus kuvvetleri sahada hala daha can kayıpları
veriyor, Moskova’nın ittifakları karmaşa içinde ve Suriye politikası da
kararlılığını ve istikametini kaybetmiş durumda.
Eylül
2015’te başlayan Rus askeri müdahalesinin ölçeği aslında hep sınırlı kaldı; ama
Putin’in şahsi diplomasisi kuvvet çarpanı olarak işe yaradı. İran’dan Suudi
Arabistan’a, İsrail’den Hizbullah’a kadar Suriye felaketindeki her paydaşla
iletişim kurabildi. Şu an muhataplarına iletmeye çalıştığı tek mesaj, onların
saldırılarına ve karşı-saldırılarına karışmamayı içeren müphem sözler. Ancak bu
sözler muhataplarının çok azını tatmin ediyor. Rusya’nın güç projeksiyonu
kapasitesinin sınırları açığa çıkmış durumda ve siyasi kararsızlık ve
çelişkiler de bu zafiyeti şiddetlendirmekte. (…)
İran ve Türkiye ile Uyumsuz Troyka
İran ve
Türkiye’yle işleyen bir siyasi ve askeri işbirliği kurmak 2017’de Rusya’nın
Suriye politikasında temel bir başarıydı. (…) Kasım 2017’de Soçi’deki üçlü
Putin-Erdoğan-Ruhani zirvesi bu çabanın zirve noktasıydı; ancak IŞİD’in askeri
yenilgisiyle birlikte bu üç “barışı uygulatan” aktör kendi yollarına gittiler.
(…)
Rusya Kürtlerle bağlar kurmuştu; ancak bu “dostluğu” fedayı tercih ederek (…)
Türkiye’nin [Afrin’e] saldırısına
rıza gösterdi. Rus yönetiminin Afrin harekâtı yüzünden Türk-Amerikan
ilişkilerindeki gerilimlerin tırmanacağını farz etmek için yeterince sebepleri
var; bu nedenle Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Türkiye’nin endişelerini göz
ardı etmekle ve Suriye’nin kuzeyinde Kürtler için “devletimsi bir yapı”
kurmakla Washington’ı suçluyor. Bu arada Türk kuvvetleri Afrin’de sert bir
direnişle karşı karşıya ve Moskova, Kürtlere destek sağlaması için Esed
rejimini sessiz sedasız teşvik ediyor.
İran’ın
Suriye’deki temel hedefi, askeri konumunu pekiştirmek; böylelikle hem konuşlu
bulunan Amerikan kuvvetlerinin kırılganlıklarına ve hassasiyetlerine baskı
yapabilir hem de doğrudan İsrail’i tehdit edebilir. Rus üst komutasının,
Tahran’ın Suriye’de -güven vermeyen orduya arka çıkmaktansa- İslam Devrimi
Muhafızlarına benzer bir yapı kurma planına ilişkin derin kuşkuları vardı.
İsrail’in geçtiğimiz günlerde İran’ın insansız hava aracıyla yaptığı ihlale
karşı sert misillemesi Rus politikasını zor bir belirsizliğe itti. Putin,
İsrail Başbakanı Netanyahu’yla şahsi ilişkilerine çok değer veriyor ve Tartus
ile Hmeymim üslerinde bulunan -ve Suriye hava sahasının çoğunu kaplayan- Rus
hava savunma sistemi de İsrail hava saldırılarına müdahale etmedi. Ancak “Rus
yapımı” Suriye hava savunması bir İsrail savaş uçağını düşürmeyi başardı. Şimdi
-yarı kabiliyetini kaybeden- bu sistemin yeniden inşa edilmesi lazım ve bunun
için de Şam’ın Moskova’nın yardımına ihtiyacı var.
Sıkıntıdaki Diktatörüne Destek Çıkmak
Esed
rejimine sıkı/sağlam Rus desteği, Suriye savaşının diğer taraflarının çoğu için
bu desteği kabul edilebilir kılmayı amaçlıyordu; ancak IŞİD’in yenilgiye
uğratılması bu önermeyi -daha az değil- daha çok sarstı. Erdoğan bunu hiçbir
zaman tam anlamıyla paylaşmadı. Ama İran, Suriye diktatörünü sahiplenmeye o
denli hevesliydi ki Netanyahu, Esed’in [Tahran’a]
bağımlılığının daha da derinleşmesini önlemesini Putin’e ısrarla tavsiye
etti. Ancak bu, Rus yardımının ve askeri varlığının yayılmasını gerektiriyordu
ve Putin böyle bir yükümlülük altına girmekte isteksizdi. Putin, Esed’e yönelik
özel bir sempati hiçbir zaman beslemedi ve temelde Suriye’yi “renkli devrimler”
tehlikesiyle mücadelede kilit savaş alanı olarak gördü. Kremlin’de [2015 Eylül’ünde Suriye’ye] müdahale
etme kararı, çok taraflı savaşın keşmekeşini son derece yüzeysel bir kavrayışla
alındı. Ama genç (sayılabilecek) diktatörü [Esed’i
kastediyor] alenen sahiplendikten sonra, şimdilerde güvenliğini sağlama
almaktan tamamen aciz olan rejime destekte kararlılık göstermek zorunda.
Geçen
kasım ayından bu yana Moskova’nın temel planı, çatışmayı durdurmayı kabul eden,
farklı inançlardan muhalif gruplar “kongresi”ni toplamaya odaklandı. Ancak ocak
ayındaki buluşma bir hayal kırıklığıydı. Rus Dışişleri Bakanlığı, Kürt
gruplardan bazı düşük profilli temsilcileri davet etti; ama YPG’nin kilit
rolünü belli belirsiz tanıma dahi Türkiye’yi kızdırdı. Suudi Arabistan, bu Rus
inisiyatifi hakkında çelişkili duygular içindeydi; ama sonunda kendi kontrolü
altındaki gruplardan bir heyet göndermemeyi tercih etti ve böylelikle [Astana görüşmeleri] bir komediye
dönüştürüldü. Putin 15 Şubat’ta Suudi Kralı Selman ile telefonda görüştü ve
Ürdün Kralı Abdullah’la bir araya geldi. Bu görüşmeler, Rus desteği konusunda
Esed’i kuşkuya düşürüyor ve Tahran’da da şüpheleri artırıyor.
Moskova-Washington Ekseni
Suriye,
Rusya için ABD karşısında bir güvenlik paradoksu; zira Moskova bu karmakarışık
savaşta aynı anda hem [Washington’la]
askeri işbirliğini sürdürüp hem de varsaydığı Amerikan siyasi niyetlerini
başarısızlığa uğratma arayışında. Bu tuhaf arayış, Fırat’ın doğusundaki bir
petrol tesisini ele geçirmek için ilerleyen rejim yanlısı kuvvetlerden oluşan
bir grup 7 Şubat’ta Amerikan ağır hava ve topçu saldırısıyla yok edildiğinde
bir testten geçti. Rus sosyal medya ağları, “Wagner Grup” adı altında [Suriye’de görev yapan] paralı
askerlerden yüzlercesinin hayatını kaybettiği dedikodularıyla çalkalandı ve
bazıları güvenilir kaynaklardan da doğrulandı. Ancak Kremlin’in resmî
pozisyonu, Suriye’de Rus ve Amerikan kuvvetleri arasındaki bu ilk büyük
doğrudan çatışmayı hala daha tamamen yalanlıyor ve bu da Moskova’nın
ilişkilerde sanki hiçbir hasar olmamış gibi davranmasına imkân veriyor.
(…) Her
ne kadar bu saldırıyı ABD’nin “savaş suçu” olarak nitelendirme konusunda
Şam’dan bazı çağrılar yükselse de Putin buna eşlik edemez. Zira Amerikan
komutanlığı, çatışmasızlığı sağlayıcı iletişim kanalını kullanarak Rus
muhataplarını saldırı konusunda uyarmış ve civarda hiçbir Rus kuvveti
olmadığından emin olmaya çalışmıştı. Rusya’da özel savunma şirketlerinden
paralı asker görevlendirmek yasaktır; dolayısıyla Rus Savunma Bakanlığı,
Putin’in Suriye’de “zafer”ini ilan ettikten sonra geri çektiği düzenli
birliklerin yerine “Wagner Grubu”ndan çok sayıda paralı askerin
konuşlandırıldığını itiraf edemez.
Suriye
savaşında işler yolunda gidiyormuş gibi bir izlenim vermek faydalı olabilir;
ama Moskova’nın aşınan mevzilerinin, birliklerini ilerletmekle meşgul
düşmanları tarafından fark edilmediğini umması zor görünüyor. Her şeye rağmen
Rusya’nın Suriye’de önemli kozları var ve Irak/Suriye savaş alanları çevresinde
Amerikan politikasının kafa karışıklığını istismar ediyor. Kendi politikası ise
dayanma gücünü test eden yeni bir dizi meydan okumayla bozulmuş durumda. Putin
bu karmakarışık savaşta kilit unsurlar arasında doğru düzgün bir denge
kurabildiğini düşünmüştü; ama savaşın uğradığı yeni mutasyon onu hazırlıksız
yakaladı. Bölgesel düşmanlar arasındaki manevra alanı giderek daralıyor ve
Moskova, böyle bir denklemde bir taraf da tutamaz, kendi zeminini de güvenceye
alamaz durumda.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder