TRUMP’IN ADIMLARI ACABA
YENİ-MUHAFAZAKÂRLIĞIN BAHARI OLABİLİR Mİ?
Jacob Heilbrunn (National
Interest editörü)
National Interest, 13.3.2018
Tercüme: Zahide Tuba Kor
NOT: Lütfen kaynak göstermeden tercümenin
bir kısmını veya tamamını kullanmayınız, alıntılamayınız, yayınlamayınız.
Donald Trump, Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’ı
görevinden alıp yerine şahin kanattan CIA Başkanı Mike Pompeo’yu getirerek
kendisinden bekleneni yaptı. Seçim kampanyasındaki vaadi öngörülebilirlik değil
kaostu ve şu an özellikle dış politikada yaptığı tam da bu. Brookings
Enstitüsü, Trump yönetimi altında çalışanların genel değişim oranının %40’ın
üzerinde olduğunu belirledi ki bu, modern dönemdeki başkanlar için bir rekor.
Trump’ın -sadece amirine “moron” demekle kalmayıp Amerikan tarihinin de en
kötü dışişleri bakanı olan- Tillerson’ın işini bitirmesiyle birlikte, Milli
Güvenlik Konseyinde de bir müsteşar değişikliği olacak gibi görünüyor.
Nihayetinde McMaster da müsteşarlıkta bir fiyasko; ama halefi kendisinden daha
iyi olabilir mi işte bu koskoca bir soru işareti. Onun yerine geçmesi beklenen
birinci aday, İran’a karşı son derece sert bir çizgi izlenmesini tavsiye eden,
eski Amerikan başkanı George W. Bush’un BM Büyükelçisi John Bolton’dan başkası
değil.
ABD’nin Tahran’la savaşa girme ihtimali giderek artıyor. 2015’te imzalanan
İran nükleer anlaşması esasında şu an geçersiz durumda. Bugünkü açıklamasında
Trump, kendisi ile Tillerson’ın İran nükleer anlaşmasıyla ilgili çatıştığına
vurgu yaptı: “Zannedersem (Tillerson) [nükleer
anlaşmayı] idare eder buluyordu. Bense ya bozmayı veya bir şeyler yapmayı
istedim, ama o biraz daha farklı düşündü. Yani aslında biz hemfikir değildik.
Mike Pompeo’yla ise aynı düşünce biçimine sahibiz.”
Gerçekten de öyle. Pompeo her zaman İran’a ve İslam’a karşı sert bir çizgi
izlemeyi tavsiye etti. 2014’te Kansas/Wichita’da bir kilise grubuna hitaben
şöyle dedi: “ABD’ye yönelik bu tehdit” “İslam’ın doğru yol, ışık ve tek çözüm
olduğuna derinden inanan” Müslümanlardan geliyor.
“Onlar Hristiyanlardan nefret ediyorlar” ve “onları ibadet/dua ettiğimize,
dik durduğumuza ve savaştığımıza ve kurtarıcımız İsa Mesih’in dünyamız için
hakikaten de tek çözüm olduğunu bildiğimize inandırana kadar bize yüklenmeye
devam edecekler.” Pompeo aynı zamanda Güvenlik Politikaları Merkezi’nden Frank
Gaffney’e yakın bir isim. Kongre üyesiyken onlarca defa onun radyo programına
katıldı ve ondan ödül de aldı. [Z.T.K.
Daha evvel tercüme ettiğim, Eli Lake’in
“Trump’ın Siyasal İslam’a Karşı
Yaklaşan Cadı Avı” başlıklı yazısında Gaffney’den de bahsediliyordu.
Tercümeyi okumak için TIKLAYINIZ. Ayrıca Gaffney’in 15 Temmuz Kalkışması
ertesinde Harold Rhode’la
yaptığı röportajın tercümesini okumak için TIKLAYINIZ.]
Bu karışıma bir de Bolton eklendi mi alın size İran’a karşı bir savaş
kabinesi… Savunma Bakanı James Mattis karşısında [bu ekip] sayıca baskın hale gelip onu alt edecekler. Mattis’in
müttefiki Tillerson, İran’la müzakere etmek istiyordu ve anlaşmanın hızlı bir
şekilde sonlandırılmasına karşıydı.
Eğer ki bu gerçekleşirse durum son derece ironik olacak. Trump, George W.
Bush’u yeniden canlandırmayacak bir başkan adayı olarak seçim kampanyasını
yürüttü. Güney Karolayna’daki tartışmasında Bush’u Irak Savaşı’na bahane
üretmek için yalan söylemekle suçladı. Ama bu artık mazide kaldı.
Eğer ki [Trump] İran’la savaş
güzergâhına girerse katmerli George W. Bush’a dönüşecektir. Bush, İran’a değil
Irak’a karşı savaşa girdi; çünkü İran’ın çok daha çetin ceviz olduğunu
biliyordu. Eğer ki Trump Ortadoğu’da yeni bir savaşa dalarsa başkanlığının
tarihe feci bir başarısızlık dönemi olarak geçeceğine neredeyse hiç şüphe yok.
Maalesef ki bu senaryo son derece muhtemel görünüyor. 11 Eylül’den itibaren
Amerikan dış politikası, gerçekliğin yerini korkunun ve aşırı kibrin/güç
zehirlenmesinin almasıyla karanlık bir dönemece girdi. Cumhuriyetçi Parti’nin
tek-tarafçılık geleneğinden istifade eden George W. Bush döneminde başlayan bu
durum Trump yönetimi altında ivme kazanabilir. Trump’ın savunma harcamalarında
muazzam bir artışa gitmesine bir de onun fıtri saldırganlığı eklendiğinde,
tıpkı 1914 Ağustos’unda Alman Kayzeri Wilhelm gibi, hiç beklemediği ölçüde bir
savaşa sürüklenebilir.
Dolayısıyla eğer ki Trump İran’la nükleer anlaşmayı yırtıp atma yolunda
ilerlerse ve John Bolton’ı göreve getirirse savaş ihtimali ufukta ciddi ciddi
belirecektir. İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu bittabi mutluluktan coşmuş
durumda. Acaba bu yeni-muhafazakârlığın baharı olabilir mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder