Itamar Rabinovich (Tel Aviv Üniversitesi Ortadoğu tarihi
emekli profesörü ve New York Üniversitesi ordinaryüs profesörü. İsrail’in eski
ABD Büyükelçisi (1992-1996) ve 1990’larda Suriye-İsrail barış sürecinde baş
müzakereciydi. Tel Aviv Üniversitesi rektörlüğü görevi kısa süre önce sona
erdi. Hâlihazırda Dan David Vakfı mütevelli heyet başkanı, Milli Güvenlik
Araştırmaları Enstitüsü (INSS) başkan yardımcısı, Wexner-İsrail Programı
danışma kurulu başkanı, [1973’te David Rockefeller ve Zbigniew
Brzezinski tarafından
kurulmuş] Üçlü Komisyonu (Trilateral Commission) üyesi, Brookings Enstitüsü
uluslararası danışma kurulu üyesi vs. Birçok kitabı ve akademik çalışması
bulunuyor)
Brookings Enstitüsü, 20.2.2018
Tercüme: Zahide Tuba Kor
NOT: Lütfen kaynak
göstermeden tercümenin bir kısmını veya tamamını kullanmayınız,
alıntılamayınız, yayınlamayınız
NOT: Aşağıdaki yazının sadece
önemli gördüğüm ilk 2 ve son 2 paragrafını tercüme ettim. Yazının tamamına
başlığı tıklayarak ulaşabilirsiniz.
Ayrıca aynı konuda daha evvel tercüme ettiğim Robert Kaplan'a ait 1993 tarihli "Suriye: Kimlik Krizi" başlıklı makaleyi okumanızı da hararetle tavsiye ederim.
1965
yılında İngiliz yazar Patrick Seale klasikleşen The Struggle for Syria: 1945-1958 eserini yayınladı. Suriye
Cumhuriyeti’nin ilk 13 yıllık tarihini iç çatışmalarla parçalanmış, güçlü
bölgesel ve uluslararası aktörlerin boğuştuğu, kırılgan, zayıf bir devlet
olarak tasvir ediyordu. Seale’a göre Suriye, bu dış aktörlerin Ortadoğu’nun
kalbinde hegemonya kurmak için peşinden koşturduğu bir ödüldü [Z.T.K. ganimet de diyebiliriz].
Bugün de Suriye çok benzer bir durumla karşı karşıya (…). İç boyut 2016 yılı
sonunda Halep’in ele geçirilmesiyle hafiflerken [Suriye toprakları üzerinde verilen] bölgesel ve uluslararası
çatışmalar ise şiddetleniyor.
Seale’ın
Suriye tarihinde, [dönemin] iki
Haşimi krallığı olan Irak ve Ürdün’ün Suriye devletinin kontrolünü ele
geçirmeye çalıştığı, buna karşı Arap rakipleri olan Mısır-Suudi ekseninin ise
bu çabaları boşa çıkarma mücadelesi verdiği anlatılıyor. [Z.T.K. Eksen kelimesini çok doğru bulmadığımı belirtmek
isterim; Mısır ile Suud arasında özellikle Cemal Abdünnasır döneminde sert bir
kutuplaşma vardı. “Haşimi karşıtlığında bir araya gelen” demek daha doğru
olur.] Eski sömürgeci güçler olan İngiltere ile Fransa da Suriye siyasetine
doğrudan veya Arap ortakları üzerinden müdahale ediyor. ABD’nin Suriye
siyasetine müdahalesi ise CIA’in Suriye’nin [Z.T.K.
1949 Mart’ında darbe yapıp yaklaşık beş ay başta kalabilen] ilk askerî
diktatörü Hüsnü Zaim’le işbirliği yapmasıyla gerçekleşiyor. SSCB henüz daha o
dönemde bu bölgede bir aktör değildi ve Türkiye’nin de yüzü güneye değil batıya
dönüktü. Suriye devleti, sınırları Avrupalı sömürgeci güçlerce keyfi olarak
çizilmiş bu ülkenin birliği ve bağımsızlığı için Fransızlarla savaşmış eski
milliyetçi şehirli Sünni elit tarafından yönetiliyordu. Merkezden uzakta
bulunan batı ve güneydeki Alevi ve Dürzi bölgeleri [Z.T.K. ki bu bölgeler Fransızlar tarafından Sünni çoğunluktan
kopartılarak birer devletçiğe dönüştürülmüştü] ve kuzeydoğudaki Cezire’yi
entegre etme süreci zor olmuştu. Parlamenter sistem doğru düzgün işlememişti;
radikal ideolojik partilerin yükselişi ve ordunun müdahaleleri Suriye
siyasetini daha da parçalayıp radikalleştirmişti. Sonunda Suriyeliler,
sığınılacak bir liman olarak, ülkelerini Birleşik Arap Cumhuriyeti adı altında
Mısır’la birleştirmekte buldular.
(…)
Suriye mücadelesi devam edecek. Rusya,
rejimi desteklemeye ve kendi ordusunu, özellikle donanma ve hava üslerini
burada tutmayı sürdürecek. İran’ın ihtirasları daha da ileri boyutta.
İranlılar, askeri desteğin ve Lübnan, Irak, Pakistan ve Afganistan’dan Şii
milisler ithal etmenin yanısıra Suriye toplumu, ekonomisi ve siyaseti
üzerindeki nüfuzlarını artırmaya çalışıyorlar. ABD’nin Avrupa’daki
müttefikleri, prensipte, Suriye krizine siyasi ve diplomatik bir çözüme ve
Esed’in nihai olarak görevi bırakmasına odaklanmış durumdalar; ancak etkileri
sınırlı ve muhtemelen Suriye’nin yeniden inşasında bir rol oynama
arayışındalar. Bu yeniden inşanın mali külfetini Körfez’in Sünni devletleri karşılayabilirler;
ancak onların da kaynaklarını sadece kendi hedeflerine hizmet edecek ölçüde
kullanmaları muhtemel. İsrail, İran’la ciddi bir ihtilaf içinde olduğunun ve
şimdiye kadar bir Rus-İsrail çarpışmasını önlemiş olan Rusya’yla hassas
koordinasyonunun her an çökebilir olduğunun farkında.
Kilit bir mesele Trump yönetimin
politikasıyla alakalı. Başkan’ın sert İran karşıtı söylemi, şimdiye kadar
Suriye’de gerçek bir İran karşıtı eyleme dönüşmedi. Suriye’nin kuzeydoğusunda
ABD’nin sınırlı askeri mevcudiyeti ve Kürtlerle ittifakı, bu ülkenin
geleceğinin şekillenmesi mücadelesinde ona sınırlı bir etki veriyor. Dışişleri
Bakanı Rex Tillerson, ocak ayı ortasında yaptığı bir konuşmada Washington’ın
Suriye stratejisini ortaya koydu [Z.T.K.
Tillerson’ın bu konuşmasının tercümesini okumak için TIKLAYINIZ]; ama ülkesinin politikalarına ilişkin
koyduğu hedefler gerçekçi değil. Suriye Krizi sekizinci yılına girerken en
korkunç yönleri -kitlesel kıyım, yıkım ve mülteci dalgaları- artık sona ermekte
gibi görünüyor. Çatışma, artık temel bölgesel ve uluslararası aktörler
arasındaki mücadelede bir piyon olarak Suriye’nin geleceğine giderek daha fazla
odaklanıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder