Richard Silverstein
(“İsrail milli güvenlik devletinin aşırılıklarını ifşa etme”yi görev edinen
Tikun Olam bloğunun yazarı. Yazıları aynı zamanda Haaretz, the Forward, the
Seattle Times ve the Los Angeles Times’ta yayınlanıyor)
Middle East Eye,
14.3.2018
Tercüme: Zahide Tuba Kor
NOT: Lütfen kaynak göstermeden tercümenin
bir kısmını veya tamamını kullanmayınız, alıntılamayınız, yayınlamayınız.
(…)
Pompeo,
İran gibi kritik milli güvenlik konularında aşırı görüşlere sahip. (…)
“Dünyanın terörizmi himaye eden en büyük devletiyle yapılan bu feci anlaşmayı
etkisiz hale getirmeyi iple çekiyorum” diye bir tweet atmıştı.
Pompeo,
İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’ya körü körüne bağlı pozisyonlar almasıyla
tanınıyor. (…)
(…)
ABD,
sadece nükleer anlaşmayı iptal etmekle kalmayıp ya doğrudan İran’a karşı ya da
dolaylı olarak Suriye’de savaşan kuvvetlerine yönelik askeri bir harekâtı da
destekleyebilir. ABD’nin, tıpkı Rusya gibi, Suriye’ye daha fazla güç kullanarak
müdahale etmesi de mümkün.
Ne
ilginç ki Netanyahu geçen hafta Washington’ı ziyaret edip Trump’la görüştü.
Suriye ve İran muhtemelen ana gündem maddeleriydi. [İsrail’in] Maariv gazetesine yazan bir İsrailli gazeteci,
Netanyahu’yu kuşatan büyük yolsuzluk skandallarının teşkil ettiği tehdidi ele
aldı. Erken seçimlere yönelik bir başlangıç olarak Suriye üzerinden İran’la
askeri bir çatışma ihtimalinin olabileceğini ima etti.
Ayriyeten
İsrailli güvenilir bir kaynağım bana, Suriye’de -muhtemelen İran ve bölgesel
müttefiki Hizbullah kuvvetleriyle çatışmak üzere- “büyük bir askeri harekâtı”
mütalaa etmek üzere İsrail milli güvenlik kabinesinin geçtiğimiz hafta sonu
toplandığını söyledi. Netanyahu’nun böyle bir saldırıya ABD’nin de katılımını
sağlamaya veya en azından [kendi
saldırısı için] Trump’ın onayını almaya çalıştığını varsaymak mantıklı.
Bütün
bunlar, kuvvetin çok daha kolayca ve saldırganca kullanılacağı çok daha şahin
ve pazılarını gösteren bir Amerikan dış politikası anlamına geliyor.
Tillerson’ın görevden alınması, Trump’ın milli güvenlik ekibindeki onun
“tarz”ına ayak uyduramayan HR McMaster gibi başka isimlerin de azline yol
açabilir.
(…)
İslam
karşıtı katı görüşleriyle bilinen John Bolton gibi diğer şahinlerin de ekibe
dâhil edilmesi Amerikan dış ve milli güvenlik politikasını tehlikeli sulara
sokabilir.
Bolton, özellikle
küçük ama etkili bir radikal İslam karşıtı aktivistler grubu niteliğindeki
“cihatla mücadele” hareketinde popüler bir isim. Bu harekete göre İslamcılar
Amerikan yönetimi içine sızmış durumda ve İslam hukukunun Amerikan hukuk
sistemine sessiz sedasız hâkim olduğuna inanıyorlar. Bolton, İslamofobiklerin
şahı Pam Geller’la yakın işbirliği içinde olup onun uçuk kaçık fikirler içeren
kitabına da bir önsöz yazmıştı. Aynı zamanda Saddam Hüseyin’in nükleer
silahlara sahip olduğu yalanının borazanlığını yapan Bush yönetimi içindeki
yetkililerdendi [Z.T.K. ABD’nin BM
büyükelçisiydi].
Bolton
da Pompeo ve Trump’ın İran konusundaki katı görüşlerini paylaşıyor. 2015’te the New
York Times’a yazdığı bir yazıda İran’ın nükleer tesislerine İsrail ve/ya
ABD tarafından askeri bir saldırı düzenlenmesi gerektiğini savunmuştu: “Vakit
fena halde daralıyor, ama yine de bir saldırı başarılı sonuçlar doğurabilir.
Böyle bir harekât, rejim değişikliğini hedefleyerek İran’da rejim muhaliflerine
verilecek güçlü bir Amerikan desteği eşliğinde yürütülmeli.”
Bolton’ın
diplomasiye inanmadığı aşikâr. Dünyada Amerikan çıkarlarını güvence altına
almanın en iyi yolu olarak savaşı ve Amerikan gücünü saldırganca yaymayı tercih
ediyor.
Pompeo
ve Bolton gibi isimlerin Trump yönetiminde önemli mevkilere yükselmesiyle
birlikte kabusvari bir Dr. Strangelove senaryosuyla karşılaşacağız.
Hatırlayabileceğiniz üzere bu film, bir hava kuvvetleri subayının bir nükleer
bombayı Rusya’daki hedefine neşe içinde atmasıyla bitiyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder