7 Mart 2018 Çarşamba

D.IGNATIUS: SURİYE BİR KEZ DAHA ÜRKÜTÜCÜ BİR MÜCADELE ALANINA DÖNÜŞTÜ





David Ignatius (Washington Post gazetesi köşe yazarı, ödüllü gazeteci ve kitapları en çok satanlar listesinde yer alan casusluk romanı yazarı)
Washington Post, 22.2.2018

Tercüme: Zahide Tuba Kor

NOT: Lütfen kaynak göstermeden tercümenin bir kısmını veya tamamını kullanmayınız, alıntılamayınız, yayınlamayınız


Münih
Geçtiğimiz hafta sonu yapılan Münih Güvenlik Konferansının unutulmaz resmi, İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun bir hafta evvel İsrail semalarında uçan İran’a ait bir insansız hava aracını (İHA) düşürülmesi üzerine teatral bir şekilde tehditler savurması ve sert uyarısıydı: “İsrail’in kararlılığını test etmeyin.”
Acaba İsrail ile İran, Suriye enkazı üzerinden verdikleri yeni nüfuz yarışında savaşa doğru mu sürükleniyor? Muhtemelen hayır; ama hassas bir gerilimi tırmandırma oyunun başladığı kesin. Washington, Kudüs, Moskova ve Tahran’daki politika üretenler kuralları saptama ve iletme mücadelesi veriyorlar.
İsrail-İran yüzleşmesi/çatışması, Suriye’deki en tehlikeli yeni faktör olup görece sessizlikle geçen ayların ardından ürkütücü bir mücadele alanı haline geldi. Suriye rejimi, Şam’ın doğusundaki Ğuta’da –bir zamanlar isyancılardan bazılarının CIA’den destek aldıkları ama şimdilerde kendi başlarına mücadele verdikleri– direnişi ezmeye çalışıyor. Oradaki kan banyosu korkunç; BM Güvenlik Konseyi perşembe günü 30 günlük bir ateşkes kararını görüştü. Rusya direndi; bu kanlı harekâtın tamamlanmasını istediği aşikârdı.
Suriye çatışmasındaki bu acımasız yeni aşama Halep kuşatmasının bir tekrarı, ama buna ilaveten bir de İsrail-İran arasında bölgesel bir savaş tehlikesi var. İşte bu ilave problem, Amerikalı ve İsrailli yetkilileri en fazla endişelendiren konu; hele de bir İsrail F-16’sının İran’a ait İHA vakasının akabinde başlatılan misilleme saldırıları esnasında düşürülmesinin ardından…
Bu hafta Trump yönetiminden üst düzey bir yetkili, Suriye’de İran kuvvetlerine karşı caydırma stratejisini şöyle özetledi: (i) İsrail, Suriye’nin her yerinde İran tehditlerini vurmakta hareket serbestisini korumalı; (ii) ABD ve Rusya, İran destekli birliklerin hareket etmesine izin verilmeyen Suriye’nin güneybatısındaki tampon bölgeyi genişletmeli. Bu yasak kuşak şu an 10 km olup ABD bunu 20 km.ye çıkarmak istiyor.
Ancak bu basit formül, yeni İsrail-İran açmazında pusuda bekleyen daha büyük sorulara cevap vermiyor. Acaba İsrail, İran nüfuzunu azaltmak için Rusya’yla daha yakından çalışmalı mı? (Ve tabii Moskova bunu temin edecek güce sahip mi?) Acaba ABD, İran birliklerini kontrol etmek/hakkından gelmek için Suriye’nin doğusundaki askeri varlığını kullanmalı mı?
Bazı Amerikalı ve İsrailli yetkililerce sessiz sedasız tartışılan yeni bir su götürür eğilim sözkonusu. Eğer ki Amerikan askeri birlikleri ile onların Suriyeli Kürt müttefiklerinin Fırat’ın doğusundaki toprakları işgali sonsuza kadar sürdürmelerini beklemek gerçekçi değilse, acaba ABD, ülkenin bu kısmında Suriye yönetiminin yetkisini yavaş yavaş geri getirmek için çalışmaya başlamalı mı?
Bazı yetkililer bu yaklaşımı şöyle formüle ediyor: “Rejimin değil, devletin geri dönüşü”. Önemli bir şerh var burada: Bu strateji, halkına karşı işlediği katliamları milyonlarca Suriyelinin affetmeyeceği Cumhurbaşkanı Beşşar Esed’in iktidarını yeniden tesis etmesi anlamına gelmez. Esed’in zehirli rolü bu hafta Ğuta’daki katliamda sahnedeydi.
Washington, Moskova ve Tel Aviv’deki uzmanlar, ABD’nin Suriye’deki baş müttefiki Kürtler öncülündeki SDG ile reformdan geçen Suriye ordusu ve devleti arasında er geç bir anlaşma olup olamayacağını tartıyorlar. Bu Kürt-Suriye yönetimi ittifakı, sürdürülemez bir Amerikan işgaline kıyasla, İran nüfuzuna karşı daha iyi bir istihkam olabilir, keza reformdan geçen bir Suriye’nin de belkemiği…
Suriye’de İran nüfuzunu kontrol altına almak için ABD’nin parçaları birbirine geçen bütüncül bir stratejiye ihtiyacı var. ABD’nin kozu bulunmakla birlikte bunu nasıl kullanacağı konusunda emin değil ve bu da Rusya, Türkiye ve İran gibi rakiplerini öfkelendiriyor/kışkırtıyor. Ulusal İstihbarat Direktörlüğü Yönetim Ofisi (ODNI) ve CIA’de eski bir İran operasyonları şefi olan Norman Roule’e göre “Ortadoğu’da en pahalı seçenek ‘hiçbir’ şey yapmamaktır. Bu, gelecekte politika üretenlerin başına daha büyük maliyetler açar”. Son dönemde Roule, Nükleer İran’a Karşı Birlik (UANI) adlı baskı grubuna danışmanlık yapıyor.
Bu arada İran; Lübnan, Irak ve Yemen’de geliştirdiği disiplinli ve ideolojik güç tabanının aynısını Suriye’de üretiyor. Roule diyor ki “İranlılar güçlerini yansıtmak için şu üç unsurla ilerleme kaydederler: iç siyasi kaos, zor durumdaki bir Şii azınlık ve Tahran’a uzanan lojistik hat. Ve bunların üçü de şu an Suriye’de mevcut.”
İran’ın bu vekil gücü nasıl inşa ettiğine dair bir örnek vaka, sıklıkla “Suriye Hizbullah’ı” olarak isimlendirilen “Suriye Milli İdeolojik Direnişi” milis grubu. Nispeten küçük, hareketli ve aşırı derecede motive olmuş bir grup bu. Suriye uzmanı Eymen Cevad et-Tamimi’ye göre bu örgüt Şam, Palmira ve Halep’te çarpıştı ve kuzeydoğu ile güneybatı Suriye’de kendisine bağlı gruplar kurdu.
Suriye atış poligonu ve yabancı vekil güçlerin oradaki sürtüşmesi, kaygı verici bir şekilde bana İsrail’in açtığı 1982 ve 2006 savaşları öncesindeki Lübnan’ı hatırlatıyor. ABD, Rusya ve bölgesel güçler istikrara doğru gidişat için bir yol göstermeliler, yoksa bu felaket daha da fena bir hal alacak.


NOT: Bu yazıda yer alan kritik konulara bir açıklık getirmek maksadıyla yazarın kaleme aldığı “Suriye Açmazı: Ortak Bir Nihai Hedefe Nasıl Varılır?”  başlıklı ikinci yazısını okumak için TIKLAYINIZ


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder