TÜRKİYE PAKİSTAN’A DÖNÜŞÜYOR
Eli Lake (Bloomberg
View köşe yazarı; daha evvel the Daily Beast’in kıdemli milli güvenlik
muhabiriydi ve the Washington Times, the New York Sun ve UPI için de milli
güvenlik ve istihbarat haberleri yapıyordu)
Bloomberg, 2.3.2018
Tercüme:
Zahide Tuba Kor
NOT:
Lütfen kaynak göstermeden tercümenin bir kısmını veya tamamını
kullanmayınız, alıntılamayınız, yayınlamayınız.
Türkiye
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kendi itibarını Batı’da daha fazla bozmak
için yapabileceği pek de bir şey kalmadı. İçeride ve dışarıda barışçıl
gösterileri ezmekte, gazeteleri kapatmakta, Amerikan askerlerini tehdit etmekte
ve Kürtleri toplu olarak günah keçisi yapmakta. Ama geçtiğimiz hafta daha da
aşağı düşmeyi başardı.
Kahramanmaraş’taki
bir mitingde Türk lider, askerî kıyafet giyinmiş 6 yaşındaki tir tir titreyen
bir kız çocuğunu sahneye çıkartıp şehit olarak ölürse şerefleneceğini söyledi.
Bir terörist gibi konuşuyordu. Bu türden çocuk istismarlarını Hamas’taki veya
Hizbullah’taki fanatiklerden bekliyoruz. Ama Erdoğan önemli bir NATO
müttefikinin lideri.
Türkiye,
askerî liderliği Amerikan ve Batı menfaatlerine derinden düşman bir siyasal
İslam vizyonunu hoş görüp geliştiren, sürekli çöküşteki bir devlet olan
Pakistan’a benzemeye başladı.
Emin
olun Türkiye henüz o noktaya ulaşmadı. Türklerin hala daha çoğunluğu AB’ye
katılmak istiyor. Türk ekonomisi Pakistan’ınkinden daha güçlü ve bankaları daha
güvenilir. Pakistan’ın aksine, toplumu daha da İslamlaştırmanın ardındaki itici
güç, ordudan değil seçilmiş bir lider olan Erdoğan’dan gelmekte. Aslında
tarihsel olarak Türk ordusu, (Erdoğan’ın son dönemdeki bazı reformlarına kadar)
modern Türkiye’nin kurucusu Kemal Atatürk’ün laik geleneğini korumak için
seçilmiş liderliğin altını darbelerle oyan bir kuvvetti.
Pakistan’ın
eski Washington Büyükelçisi Hüseyin Hakkani’ye göre, Erdoğan tedirgin edici bir
şekilde Pakistan modelini takip ediyor. Eski bir gazeteci olan Hakkani, bu
gidişatı değerlendirmek için ender bir konumda; zira Pakistan ordusunun İslami
fundamentalizmi nasıl benimsediğinin tarihini en iyi yazmış kişi.
Verdiği
bir mülakatta Hakkani, Erdoğan’ın yaklaşımının Pakistan’ın 1978-88 dönemindeki
askerî diktatörü Ziya ül Hak’ı andırdığını söyledi. Tıpkı Ziya gibi, Erdoğan da
toplumu daha da İslamileştirmek için hukuki ve toplumsal reformlar yaptı.
Mesela ocak ayında, İslami içerikli okullara devletten para akıtmak üzere yeni
bir planı devreye soktu.
Hakkani
diyor ki “Erdoğan katı milliyetçilikle dindarlığı birleştiren Pakistan
formülünü aldı. Ziya, İslam hukukunu kararnamelerle dayatmış, anayasayı
değiştirmiş, laik okulları ve liderleri ötekileştirmiş ve kendisinden çok daha
kalıcı olacak İslamileştirme için kurumlar ihdas etmişti. Erdoğan da Türkiye’de
aynısını yapmaya çalışıyor.”
Pakistan’la
en net paralellik, Türkiye’nin Suriye’deki savaşa mevcut yaklaşımında
görülebilir. Ocak ayında Erdoğan, ABD’nin Afrin’deki Kürt müttefiklerine karşı
yeni bir saldırı başlattı. Her ne kadar Türkler, Şam’daki rejimin aleyhine
çalışsalar da, harekâtın ilk haftalarında Suriye’deki eski düşmanlarıyla fiilen
bir işbirliğine gittiler.
Bu,
Pakistan’ın ABD öncülüğündeki Afganistan Savaşı’na yaklaşımının daha az zehirli
bir versiyonu. Orada Pakistan ordusu ve istihbarat servisleri, Hakkani Ağı
olarak bilinen örgütü (büyükelçiyle isim benzerliği dışında hiçbir bağlantısı
yoktur), Kabil’de Amerikan birliklerine ve seçilmiş hükümete saldıran Afgan
Taliban’ına ve diğer teröristlere bir cankurtaran olması için hoş görmekte ve
zaman zaman da teşvik etmekteydi. Aynı zamanda Pakistanlılar, hem geçmişte
Afganistan’da Sovyetlere karşı İslami isyan sürecinde hem de 2001’den bu yana
el-Kaide unsurlarına karşı ABD’nin önemli bir müttefiki oldular. Tabii ki
ABD’liler Usame bin Ladin’in izini sürdüklerinde en sonunda onu Pakistan’ın
saygın askerî akademisinin olduğu Abbottabad şehrinde buldular.
Türkiye
bu seviyeye henüz batmadı. Ama bu yolda ilerliyor. 2011’den sonra Suriye İç
Savaşı’nın ilk yıllarında Türkiye’nin bu ülkeyle sınırı, Rakka’daki kısa ömürlü
hilafete katılan yeni İslam Devleti mensupları için bir kalbura dönüşmüştü.
Keza bugüne kadar Türkiye, 2007’den bu yana Gazze’yi yöneten terör örgütü Hamas
için dostane bir ileri karakol olarak kaldı.
ABD’nin
eski Ankara büyükelçisi Eric Edelman bu hafta bana dedi ki “Türkiye henüz
Pakistan değil, ama Erdoğan’ın çizdiği güzergâhta devam ederse Pakistan’a
dönüşme ihtimali var.”
İşte bu,
hâlihazırda Washington için derin bir meydan okuma. Ancak şimdiye kadar
Amerikan yönetimi Türkiye’nin kayıp gitmesini durdurmak için gerekli hizaya
getirici sevgiyi (tough love) Ankara’ya göstermedi. Mesela Dışişleri
Bakanı Rex Tillerson’ın geçen ay yaptığı ABD’den son üst düzey ziyaret,
Türkiye’nin Afrin harekâtını ve Erdoğan’ın ABD’ye “Osmanlı tokadı” atma
tehdidini örtbas etme arayışındaydı.
Bu
türden kısa vadeli mülahazalar anlaşılabilir; ama şu an Türkiye’de yaşanan ağır
çekim felakete çözüm üretmez. Bu noktada, hiç olmazsa, Erdoğan için bir sınır
çekmek ve bu çizgiyi aştığı takdirde ABD’yle mevcut ilişkiyi sürdüremeyeceği
mesajını iletmek önemli. Erdoğan’dan Amerikan askerlerini tehdit etmeyi
durdurmasını istemek iyi bir başlangıç noktası olabilir.
Bu arada
Türkiye ile Pakistan’ın yakınlaştığı da söyleniyor. Geçtiğimiz hafta, kara para
aklamayla uluslararası mücadele organı niteliğindeki Mali Eylem Görev Gücü
toplantısında, ABD’nin Pakistan bankalarını terörün finansmanıyla ilgili izleme
listesine alma hamlesine karşı konmasına yardımcı olan Türkiye’ydi. Türkiye,
ilerlediği istikamet ışığında, Pakistan’ın da bir gün bu iyiliğin karşılığını
verebileceğini ummuşa benziyorlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder