25 Eylül 2016 Pazar

W.WHEATCROFT: RASYONEL BİR AMERİKAN DIŞ POLİTİKASI MÜMKÜN MÜ?



RASYONEL BİR AMERİKAN DIŞ POLİTİKASI MÜMKÜN MÜ?

Geoffrey Wheatcroft (İngiliz gazeteci ve yazar)
The National Interest, 1.8.2016

Tercüme: Zahide Tuba Kor

Barack Obama’nın başkanlık koltuğuna oturmak üzere olduğu bir dönemde Anatol Lieven, The National Interest dergisindeki makalesinde şöyle yazmıştı: “Washington’da geçirdiğim sekiz sene, –ister Demokrat isterse Cumhuriyetçi olsun– Amerikalı siyasi elitin –gerçek bir medeni cesaret gerektirdiği ve içerideki güçlü destekçi ağlarına veya hâkim ulusal mitlere meydan okuduğu hallerde– siyasetlerinde radikal bir değişime gitme kapasiteleri konusunda beni epeyce kötümser bir noktaya taşıdı.”
Üzerinden neredeyse sekiz sene geçmişken Lieven’in kötümserliğinin haklılığından kim şüphe duyabilir veya ABD için uluslararası görünümün o dönemden bugüne daha bir güllük gülistanlık olduğunu kim iddia edebilir ki?
(…)
Obama yönetimi altında ABD birçok başarısızlıklar yaşadı. Umutla beklenen Rusya’yla “yeni bir başlangıç” gerçekleşmedi, Çin geçmişe kıyasla şu anda gerek askeri gerekse iktisadi bakımdan çok daha saldırgan. Son darbe de benim ülkem İngiltere üzerinden geldi. Başbakan David Cameron, gündeme taşıdığı gereksiz ve aptalca bir referandumdan çıkan “AB’den çıkış” kararıyla hem siyasi kariyerinden oldu hem de bu sonuç Washington’a çok büyük bir darbe vurdu.
(…)
(…) Eğer Amerikalı liderler Büyük Britanya’ya ihtimam göstermiş ve onunla “özel ilişkiler” kurmuşsa bunun temel nedeni, Amerikan askeri maceralarında İngiliz desteğinin çok faydalı olmasından ve çok daha önemlisi, İngiltere’nin AB üyeliğinin Washington’a Avrupa’da bir söz hakkı vermesindendi.
(…)
Ama her şeyden önemlisi, Amerikan siyasetinin sınırlılıklarını ifşa eden bölge (…) Ortadoğu. Türkiye’deki askeri kalkışma Washington için bölgede işlerin artık düzgün gitmediğinin sadece son bir örneği oldu. (…)
(…)
(…) Bakın iki önemli Amerikalı bu konuda ne diyor: Amerikan Dışişleri Bakanlığında Ortadoğu Barış Süreci’yle ilgilenmiş Aaron David Miller, (…) Amerikalıların Ortadoğu’da saplanıp kaldığını, ne terk edebildiğini ne de çeki düzen verebildiğini söylüyor ve ekliyor: “ABD bölgede ne seviliyor, ne sayılıyor ne de korku duyuluyor.”
Daha evvel Obama’nın Beyaz Saray’ında Ortadoğu Özel Koordinatörü olarak görev yapan Philip Gordon, bölgedeki Amerikan tecrübesini kısa ve öz bir şekilde anlattı: “ABD, Irak’a yönelik bir müdahale ve işgalde bulundu ve sonuç, maliyeti yüksek bir felaket oldu. Libya’ya müdahale etti ama işgalden kaçındı ve sonuç, yine maliyeti yüksek bir felaketti. Suriye’de ne müdahaleye ne de işgale kalkıştı ve sonuç, bir kez daha maliyeti yüksek bir felaket oldu.”
Bütün bunlardan çıkan sonuç şu: Dünyanın bu kısmında ABD’nin yaptığı hiçbir şey işe yaramayacak. Washington’ın doğru düzgün bir Ortadoğu’yla baş edebilme yolu, seçeneği yok ve elde edebileceği muhtemel bir iyi sonuç da yok. (…)
Ortadoğu’nun sıradan halklarının ekseriyeti kendi hayatlarını kendi başlarına yönetmek istiyor. Ancak ABD’nin tabiriyle, ortada hayırhah hiçbir siyasi aktör, hiçbir gerçek dost ve hatta öngörülebilir düşmanlar dahi yok. Bir İsrailli siyasetçinin deyimiyle “Dünyanın bu kısmında düşmanımın düşmanı yine düşmanımdır.”

Bundan çıkarılması gereken daha büyük dersler var mı? Eğer ki bir önceki Bush yönetiminin tek taraflı müdahaleleri tam anlamıyla bir başarısızlıksa ve müteakip Obama yönetiminin alternatif politikaları ancak sınırlı bir başarı kaydedebildiyse, acaba Amerikan rolünü kökten yeniden gözden geçirmenin zamanı gelmemiş midir? Kim bilir, belki de beklenmedik bir aday olan Donald Trump’a destek çıkanların bir kısmının zihninin arka planında tam da bu vardır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder