TÜRKİYE’DEKİ BAŞARISIZ DARBE SURİYE’Yİ NASIL ETKİLEYECEK?
Aron Lund (Carnegie Endowment Ortadoğu Programında
misafir araştırmacı ve Suriye’deki muhalif hareketler hakkında birçok raporun,
makalenin ve kitabın yazarı)
Carnegie Endowment, 28.7.2016
Tercüme: Zahide
Tuba Kor
(…)
Daha güçlü bir Erdoğan, ama daha zayıf bir Türkiye?
Türkiye cumhurbaşkanı bu krizden çok daha güçlü bir
şekilde çıkmış gibi görünüyor ve şu anda askeri ve sivil bürokraside büyük
çaplı bir tasfiye yürütüyor. (…) Erdoğan’ı eleştirenlerin birçoğu,
cumhurbaşkanının darbeci askerleri temizleme meşru bahanesi altında iktidarına
yönelik anlamlı her türlü direnişi ezerek kendi karşı-darbesini fiilen
başlatmasından korkuyor.
Doğrusu Erdoğan, siyasi hedeflerine ulaşmak, yani
anayasayı değiştirip gücü cumhurbaşkanlığı altında toplamak için darbeyi çoktan
kullanmaya başladı bile. (…)
Ancak daha güçlü bir Erdoğan illa da daha güçlü bir
Türkiye anlamına gelmez. Gergin siyasi durum ve tasfiyenin boyutu, hükümeti
zayıflatabilir ve Suriye’de menfaatlerini hayata geçirme kabiliyetini
azaltabilir. Eğer böyle olursa Ankara, [Suriye’ye] müdahilliğinin
ölçeğini düşürerek altından kalkabileceği bir seviyeye çekmek veyahut etki
gücünü, hedeflerini tam anlamıyla paylaşmayan müttefiklerine devretmek zorunda
kalabilir. Yine ordunun ve siyaset üreten aygıtların istikrarsızlaşması ve
aşırı yoğun merkezi hükümetin gözetiminin azalması, Suriye’de daha
lakayt/umursamazca politikalara dönüşebilir. Türkiye’de Alevi-Sünni çatışması
ve birçok yerde karışıklık yaşandığı haberlerinin yanı sıra Suriye merkezli
radikal cihatçıların Türkiye’deki hedefleri vurması yüzünden darbenin akabinde
Suriyeli mülteciler olumsuz yönde etkilenebilirler.
Rusya’yla ilişkileri tamire devam etmek
(…)
Washington nasıl mukabele edecek?
Türkiye’nin ABD’yle ilişkileri darbe yüzünden
gerginleşmiş gibi görünüyor. (…)
ABD ve Türkiye, Suriye’de hangi diplomatik süreçlerin
izleneceği ve hangi muhaliflerin destekleneceği konusunda açıkça ihtilaf
halinde olmalarına rağmen geçtiğimiz beş yıl boyunca bu ihtilaflarını kontrol
altında tutup birlikte çalışabildiler. Darbe teşebbüsü bunu değiştirmeyecektir;
ancak Türkiye’nin apaçık istikrarsızlığı ve Erdoğan’ın devam eden baskıları ve
sıkı önlemlerinin ABD’de ciddi endişelere yol açması muhtemeldir. Erdoğan’ın
İslamcı otoriterliğe doğru kayışı ona Washington’da hiçbir dost kazandırmayacak
ve Türk-Amerikan ilişkilerini daha da zora sokarak Suriye konusunda yeni yeni
çatlaklara yol açabilecektir.
Buna rağmen Washington’ın Erdoğan’la iyi ilişkileri
sürdürme konusunda güçlü saikleri var. Zira Türkiye, Suriye’de Amerikan
nüfuzunun vazgeçilmez kolaylaştırıcısı ve daha da önemlisi Amerikan öncülüğündeki
bölgesel güvenlik mimarisinin köşe taşı. Bu görüşü, 2009-2013 yılları arasında
NATO müttefik kuvvetler yüksek komutanı olarak görev yapan (ve başkan
adaylarından Hillary Clinton’ın çalışma arkadaşlarından biri olacağı düşünülen)
emekli Amerikalı general James G. Stavridis de açıkça dile getirdi. Stavridis Foreign
Policy dergisinde yayınlanan son makalesinde diyor ki ABD, Ankara’yla
ittifakı güçlendirerek ve demokratik yollardan seçilmiş Erdoğan hükümetine daha
da açıktan destek çıkarak “Türk ordusunun görevlerini icra etme kabiliyetine
yönelik muhtemel bir güçlü olumsuz etki”ye karşı koymak için hazır beklemeli.
Stavridis ayrıca Washington’ın “İslam Devleti ve Beşşar Esed rejimiyle nasıl
baş edileceği noktasında Türkiye’nin pozisyonuna yönelik daha hassas ve daha
destekleyici” olması ve Türkiye’nin PKK’yla savaşına karşı Amerikan desteğini
artırması gerektiğini salık veriyor. Washington’ın Suriye’nin kuzeyinde PKK’yla
bağlantılı gruplara büyük ölçüde bel bağlaması nedeniyle Ankara’ya verilecek bu
türden tavizler, sadece Türkiye’nin değil ABD’nin de Suriye’deki rolünü
etkileyebilir.
Darbe sonrası karmaşada pirincin taşını ayıklamak
Stavridis’in endişesinin nedeni çok açık: Güçlü ve
sempatik bir Türk komuta kademesini muhafaza etmek ABD’nin temel güvenlik
çıkarı. Darbeden sonra (…) İncirlik Üssü geçici de olsa kapatıldı. Erdoğan’ın
ordudaki tasfiyeleri o denli derin ki kendi cumhurbaşkanlığı muhafızlarını dahi
lağvetti ve dahası generallerle amirallerin üçte biri darbeye katılmakla
suçlanıyor.
(…)
Yüksek rütbelilerin bu denli büyük bir kısmını kaybetmek
her orduyu kargaşaya sürükler. PKK’yla zaten bir iç savaşta olan ve Suriye’de
Esed rejimine karşı düşük yoğunluklu bir savaş yürüten, üstelik bir de
cihatçıların saldırılarına hedef olan bir hükümet için bu, oldukça elden
ayaktan düşürücü bir hale bürünebilir. Durumun vahametine bir örnek vermek
gerekirse, Erdoğan’a karşı bir darbe tezgahlamaktan tutuklanan en üst mevkideki
askeri komutan, Suriye, Irak ve İran sınırlarından sorumlu İkinci Ordu Komutanı
General Adem Huduti. Huduti’nin tutuklanması Türkiye’nin sınır devriyelerini,
ordunun PKK’yla çatışma performansını ve Ankara’nın Suriye’nin kuzeyini
şekillendirme becerisini acaba nasıl etkileyecek?
Diğer bir deyişle, politikadaki bilinçli değişim, darbe
teşebbüsünün Suriye’yi etkileyeceği tek boyut değil. Türk hükümeti şimdiye
kadarki politikasında sebat etmeye karar verse dahi iç kargaşa ve tasfiyelerle
meşgulken zayıf düşebilir ve bu da onu kritik bir aşamada Suriye’deki savaştan
uzaklaşmak zorunda bırakabilir. Türk iç politikası ve yönetici elitin yapısı
değişirken hiç şüphesiz bunun karar alma süreçlerine ve hükümetin milli menfaat
algılamasına uzun vadeli etkileri olacaktır. Bu arada darbe, Suriye savaşına
müdahil olan Rusya ve ABD de dahil diğer aktörlerin taahhütlerini Türkiye’nin
nasıl dengeleyeceğini de etkileyebilir.
Şimdilik net görünen tek şey şu: Türkiye değişirken
Suriye’deki müdahilliğinin doğası da değişecek. Ve bu da Suriye’deki birçokları
için bir hayat memat meselesine dönüşebilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder