TÜRKİYE’DEKİ DARBE TEŞEBBÜSÜNÜN ARDINDAN ABD’NİN MISIR DARBESİNDEN
ÇIKARMASI GEREKEN DERSLER
Eric Trager (Washington Enstitüsü’nde Mısır
ve Müslüman Kardeşler uzmanı)
Wall Street Journal, 22.7.2016
Tercüme: Zahide Tuba Kor
Türk ordusunun yönetime el koyma teşebbüsünün akabinde Amerikalı
yetkililer, bu kalkışmayı geniş çaplı bir baskının bahanesi olarak kullanmaması
yönünde Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ısrarla tavsiyelerde bulundular. (…)
(…)
Ancak Amerikan yönetiminin Sayın Erdoğan’ın ülke içindeki siyasi
davranışlarını itidalli hale getirme gücü sınırlı. Bu, darbe öncesindeki (…)
uygulamaları için de geçerliydi. Sayın Erdoğan’ın paranoyalarının haklılığını
ispatlayan 15 Temmuz darbe teşebbüsüyle birlikte bundan böyle onun
politikalarını etkilemek neredeyse imkânsız; üstelik bunu yapmaya çalışmak daha
geniş ölçekte Türk-Amerikan ilişkilerini riske atmak demektir.
Bu tarz durumlarda Amerikan gücünün sınırlarını ve yanlış adımlarının
muhtemel sonuçlarını gösteren benzer bir somut örnek var. Amerikan yönetimi,
Türkiye’ye yaklaşımını belirlerken Temmuz 2013’te Mısır’ın seçilmiş ilk
cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin devrilmesinin akabinde attığı adımlarından bir
ders çıkarmalı.
Başkan Obama, Sayın Mursi devrildikten sonra Mısır ordusuna “iktidarı
demokratik yollardan seçilmiş sivil bir hükümete kapsayıcı ve şeffaf bir
süreçle bir an evvel teslim etmek için hızlı ve sorumlu bir şekilde hareket
etmesi” çağrısı yapmıştı. Bu arada bazı Kongre üyelerinin itirazlarına rağmen
Washington yönetimi, her yıl Mısır’a yolladığı 1,3 milyar dolarlık askeri
yardımı ve ayrıca savunma ve istihbarat ilişkisinin diğer boyutlarını sürdürme
arayışına girmişti.
Amerikan değerlerini ve menfaatlerini eşzamanlı sürdürmeye çalışırken –yani
bir yandan ikili stratejik ilişkileri sürdürürken öte yandan müttefikimizi
baskıcı politikalarına bir son vermeye teşvik ederken– Washington yönetimi
sonunda ikisini aynı anda yürütemeyeceğini anladı. Mısır yönetimi,
Washington’ın kapsayıcılık çağrısını Sayın Mursi’nin devrilmesinin intikamını
almaya yemin etmiş Müslüman Kardeşleri yeniden güçlendirme çağrısı olarak yorumladı.
Washington’ın askeri destekli yeni hükümetle Müslüman Kardeşler’i uzlaştırma
girişimi aynı nedenle başarısız oldu. Ve Obama yönetimi Mısır ordusunun Mursi
destekçilerine karşı baskı harekâtına Ekim 2013’te askeri yardımların bir
kısmını askıya alarak karşılık verdiğinde bu, bugün hala apaçık görüldüğü üzere
ikili ilişkileri zayıflattı.
Mısır’a Amerikan yardımları Mart 2015’ten itibaren eskisi gibi verilmeye
başlansa da Mısırlı yetkililer Obama yönetimine hala güven duymuyor. Rejimin iç
karartıcı insan hakları sicilini eleştirmesini, varoluşsal düşmanları olarak
gördükleri Müslüman Kardeşler’in özgürlüğüne destek olarak okuyorlar.
Komşusu Suriye’deki çatışmaya yakınlığı sayesinde son yıllarda küresel
alandaki rolü gelişen Türkiye’ye gelince, Washington’ın elindeki Ankara’nın
davranışlarını şekillendirme kozu –Mısır’dakine kıyasla– çok çok daha az:
Askıya alabileceği neredeyse hiçbir askeri veya iktisadi/mali yardım yok. Obama
yönetiminin Mısır tecrübesi gösteriyor ki insan haklarını desteklemek için yapılan
yaptırım gücü olmayan çağrılar hükümeti devrime çabası olarak yorumlanabilir.
Sayın Erdoğan darbeden evvel de zaten komplocu bir zihniyete sahipti; şimdi
artık “öldürmezsen ölürsün” dinamiği içinde kendisini görüyor. O, İslam
Devleti’ne karşı mücadelede işbirliği son derece hayati olan ve 2,7 milyonluk
Suriyeli mülteci nüfusu barındıran bir ülkenin başında. Ve bu haliyle ABD için
son derece kritik önemde olduğundan Türk hükümetinin davranışlarını hiçbir
şekilde değiştirmeyecek açıklamalar yaparak Ankara’yı yabancılaştırmaya değmez.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder