İSLAM DEVLETİ DURDURULAMAZ MIDIR?
Hassan Hassan (Tahrir Ortadoğu Siyaseti
Enstitüsünde araştırmacı ve “IŞİD: Terör Ordusunun İçinde” kitabının yazarı)
The New York Times, 9.7.2016
Tercüme: Zahide Tuba Kor
Vakti zamanında Suriye’nin doğusundaki Deyrezzor’da idari bir görev
üstlenen Fayad Tayih, temmuz ayı başında İslam Devleti’ni terk etmeden evvel
çarpıcı bir eğilimi keşfetti: Kendini hilafet ilan eden yapı içinde gittikçe
daha fazla sayıda gönüllü, intihar bombacısı olmak için ismini yazdırıyor. (…)
İslam Devleti’nin yayınladığı istatistikler de bu bilgiyi teyit ediyor.
Örgütün resmi haber ajansı olan Amaq’ın aylık güncel bilgilerine göre,
geçen kasım ayında örgüt Irak ve Suriye’de aylık 50-60 intihar saldırısı
düzenlerken bu rakam bugünlerde aylık 80-100’e ulaştı; yani günde ortalama 2-3
saldırı… Bu eğilim mart ayında zirveye çıkmış, Suriye ve Irak’ta toplam 112
kişi canlı bomba olarak kendisini patlatmıştı.
İslam Devleti, taktiklerini değiştiriyor ve bunu sadece Suriye ve Irak’taki
savaş alanında yapmıyor. Musul’u ele geçirip Hilafet ilan ettiği Haziran
2014’ten önce kullandığı direniş taktiklerine geri dönüyor. Bu operasyonel
değişim son haftalarda [Ramazan ayında] gözler önüne serildi: Türkiye,
Irak, Bangladeş ve Suudi Arabistan’da İslam Devleti’ne hamledilen intihar
saldırısı dalgasında yüzlerce sivil hayatını kaybetti. Geçen hafta Bağdat’ta
bir alışveriş merkezi önünde bomba yüklü aracın patlatılması sonucu 280 sivil
öldü.
Kimileri bunu örgütün zayıflamasına ve çaresizliğine bağlıyor. Ama aslında
bu, onun gücünün ve uzun vadede hayatta kalma becerisinin bir göstergesi.
Yıllardır İslam Devleti, ileride birtakım aksaklıklarla karşılaşacağının ve
yeni yollar bulması gerektiğinin farkındaydı. İslam Devleti’nin ideolojisi ve
stratejisini anlatan temel bir metin olan 2004 tarihli “Vahşetin İdaresi (The
Management of Savagery)” adlı kitapta yazar [Z.T.K. Ebu Bekir
en-Naci], 12. yüzyılda Müslümanların Haçlıları “küçük gruplar”la ve “ayrı,
birbirine benzeşmeyen örgütler”le mağlup ettiklerine işaret ediyor. İslam
Devleti bu mesajı hiçbir zaman unutmadı.
İslam Devleti’nin liderleri Hilafeti ilan ettiğinde küresel cihatçılıkta
yeni bir sayfa açtılar. İslamcı bir ütopyada yaşama vaadinin yaklaşık 90
ülkeden yeni yeni mensupları cezbettiği söyleniyor. Yaptığım röportajlarda
İslam Devleti mensupları bana, askeri başarılarından, püriten yönetiminden ve
net ideolojisinden dolayı örgüte katıldıklarını söylemişlerdi.
Temmuz 2014’te Amerikan öncülüğünde bir hava savaşı başlatılmasından bu
yana İslam Devleti Irak’ta topraklarının %50’sini, Suriye’de %20’sini kaybetti.
2014 yazında İngiltere büyüklüğünde bir alanı kontrol ederken bugün Yunanistan
büyüklüğünde bir alanı elinde tutuyor ve giderek küçülüyor. Hilafet ilanının
akabinde İslam Devleti’ne katılanların birçoğu, aralık ayında Ebu Bekir
Bağdadi’nin de dikkat çektiği üzere, daha sonra örgütü terk etti: “Sıkıntılar
arttıkça örgütteki münafıklar ve zevk düşkünleri daha da fazla açığa
çıktı.”
İslam Devleti çoktandır değişen şartlara ayak uydurmaya hazırlanıyor. Kasım
2014’te Türkiye-Suriye sınırındaki Şanlıurfa’da Ebu Adnan kod adlı bir örgüt
mensubuyla karşılaştığımda bana, İslam Devleti’nin istihbarat biriminde
çalıştığını ve Türkiye’de uyuyan hücreler ve casuslar ağı kurmakla
görevlendirildiğini anlatmıştı.
Bana dedi ki “Düşmanlarımız zeki ve kararlı. Bizim yapabileceğimiz şey ise
devletin bağışıklık sistemini güçlendirmek ve böylece onlar ne kadar
zayıflatmaya çalışırlarsa çalışsınlar bünyeyi kendi kendini toparlayabilir hale
getirmektir. Yani bizi bir bölgede yok etseler dahi bir şekilde hala orada
bulunduğumuzdan emin olabilirsiniz. Alenen orada görünür olmak zorunda
değiliz.” Bu sözleri sarf eden Ebu Adnan gibi adamlar Türkiye ve başka
bölgelerde intihar saldırılarının planlanmasından sorumluydular.
İslam Devleti, 2003 Amerikan işgali ertesinde Irak’ta oluşan el-Kaide’den
doğdu. O dönemde temel amacı mezhep savaşı çıkarmak ve yabancı işgalcilerle
mücadeleydi. Ama örgütün Suriye İç Savaşı’nın kaosunda kendisine yeni bir alan
bulmasından sonra operasyon kabiliyeti arttı. Hilafet ilanı sayesinde
el-Kaide’yi gölgede bıraktı. Bundan sonra İslam Devleti’nin hırsları giderek
büyüdü ve sadece yabancı hücreler kurarak ve Suriye toprakları içinden
saldırıları örgütleyerek değil, aynı zamanda kendi adına saldırılar düzenlemesi
için sempatizanlarını teşvik ederek de küresel cihadın liderliğine oynamaya
başladı.
Irak ve Suriye’nin Sünni bölgeleri hala İslam Devleti’nin kalpgâhı
konumunda. İstanbul Havalimanı’ndaki bombalı saldırının şüphelileri Çeçenler
veya Dakka’dakileri rehin alanlar örgütün Bangladeşli sempatizanları olabilir;
ama İslam Devleti’nin yönetim kadrosundakilerin ekseriyeti hala Iraklılar ve
Suriyeliler. Hilafetin idaresi altında yaşayan genç nesil Suriyelilerin ve
Iraklıların beyinleri çoktan yıkandı bile. Bu ülkelerde örgütün yükselmesine
yol açan siyasal, toplumsal ve mezhepsel meseleler hala çözülmüş değil. Hatta
bazı meseleler daha da kötüleşti.
Bağdat yönetimi Sünni bölgelerde verilen savaşlarda Şii milisleri
kullanmayı sürdürerek aslında Iraklıların bazılarını İslam Devleti’nin açılmış
kollarına itiyor veyahut en azından örgütü kendilerinin tek savunucusu olarak
görmeye teşvik ediyor. Bu arada Suriye İç Savaşı şiddetlenerek devam ediyor ve
içinde yeni yeni çatışmalar filizlenirken yeni savaşçıları bünyesine katıyor.
Amerikalı yetkililer bile özel görüşmelerimde bana dediler ki, “Suriye ve
Irak’ta örgütün çekiciliğine bir set çekmek için gerekli siyasi değişimler
askeri ilerlemelerin çok gerisinde kalıyor.” Kendini patlatmak için gönüllü
olanların sayısının artması örgütün ölüm döşeğinde olduğunun bir işareti değil.
Tehdit uzaklaşmıyor. Örgütün nihai hedefi olan Müslüman dünyayı kontrolü
altına almak değişmedi. İslam Devleti’nin temelini atan apokaliptik idealistler
bunu başarmalarının takdir-i İlahi olduğuna inanıyorlar. Ve bu hedeflerine
ulaşmak için gerektiğinde taktiklerini değiştirmekten hiçbir zaman
çekinmeyecekler; bu taktikler ister intihar bombacılarının sayısını artırmak, isterse
Suriye’deki cephe hatlarını [başka yerlere] taşımak olsun.
Mayıs ayında İslam Devleti sözcüsü Ebu Muhammed el-Adnani şu beyanatı
verdi: “Ey Amerika mağlubiyet şehirlerin veya toprağın kaybıdır mı
zannediyorsun? Irak’taki şehirleri kaybedip çöle geri dönsek mağlup edilmiş
olacağımızı mı sanıyorsun? Hayır, gerçek mağlubiyet ancak savaşma irademiz ve
arzumuz kırıldığında gelecektir.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder