15 TEMMUZ’UN ARDINDAN TÜRK-AMERİKAN İTTİFAKI NASIL TAMİR EDİLMELİ?
War on the Rocks, 24.7.2016
Tercüme: Zahide Tuba Kor
(…)
Başarısız darbe teşebbüsü Türkiye hakkındaki bir dizi varsayımı sorgulattı.
Ankara hiçbir zaman birlikte iş tutulacak öyle kolay bir müttefik olmamıştı;
ancak ekseriyet, ülke çapındaki terör saldırılarına ve Güneydoğu’daki isyana
rağmen Türkiye’nin siyaseten istikrarlı olduğunu zannediyordu. Başarısız darbe,
Türkiye’nin kilit kurumları bölünmüş halde bulunan siyaseten istikrarsız bir
ülke olduğunu gösterdi. Devlet kurumlarından Gülencileri temizleme harekatı ve
Türk ekonomisinin durumu göz önüne alındığında bu konumunun devam etmesi muhtemel.
Meydan okumalara rağmen ABD, gerek terörle mücadelede işbirliğini
derinleştirmek gerekse personel temizliği yapılan kurumlarla bağlarını
sürdürmek amacıyla Türk hükümetiyle kurumsal ilişkisini yeniden inşa etme
arayışında.
Stratejik bir müttefik olarak Türkiye: İncirlik’in ötesine bakmak
(…) İncirlik Hava Üssü IŞİD’e karşı savaşta hayati önemde; ancak Batı’yla
Rusya’nın herhangi bir çatışmasının daha ilk saatlerinde füze saldırısına maruz
kalabileceğinden İncirlik, Rus tehdidine karşı NATO’nun Doğu Avrupa’daki
savunma planlamasında o kadar da önemli değil. Rusya’nın gerek saldırı gerekse
hava savunma füzeleri kapasitesinden duyulan endişe, (…). War on the Rocks internet sitesine
göre, ABD’nin Avrupa’nın savunması için Rus orta menzilli füzelerinin menzili
dışında bulunan kıtanın batı ucundaki hava üslerine odaklanarak stratejiler
geliştirmesi daha makul olacaktır. Bununla birlikte Türk Donanması, Montrö
Antlaşması nedeniyle Karadeniz savunma planlamasının önemli bir bileşenidir.
Füze tehdidine rağmen Türkiye, bir dizi Amerikan menfaati çerçevesinde
gerek Merkezi Komutanlık (CENTCOM) gerekse Avrupa Komutanlığı (EUCOM) için
önemli bir aktör olarak kalacaktır. EUCOM onlarca yıl Türkiye’yle birlikte
çalıştığından savunmayla ilgili konularda Türk hassasiyetlerine daha kolay uyum
sağlayabiliyor. IŞİD’le savaşın ötesinde Türkiye, Rusya’nın donanma
mevcudiyetinin artması nedeniyle şu anda daha da önemli hale gelen Doğu
Akdeniz’de Amerikan deniz planlarında önemini koruyacaktır. 2003 Irak işgalindeki
gerginlikler nedeniyle CENTCOM Türkiye’yle iş tutmakta zorlanıyor. 1 Mart
Tezkeresi’nin TBMM’den geçmemesi yüzünden ABD’nin savaş planları son dakikada
değişmek zorunda kalmış ve Amerikan askerlerinin Irak’ın kuzeyine girip
operasyon düzenlemesinde büyük zorluklarla karşılaşılmıştı.
Bu kurumsal öfke hep Amerikan ordusunda devam etmiş ve geçen sene
Türkiye’nin yaklaşık 10 ay boyunca IŞİD mevzilerini vurma ve arama-kurtarma
misyonu için kullanılmak üzere İncirlik ve Diyarbakır Hava Üssü’nü açmayı reddetmesiyle
bu öfke daha da artmıştı. Uzayıp giden müzakereler, ta Körfez’deki üslerden
havalanıp gelmek durumunda kalan Amerikalı pilotların yükünü artırmış ve
Amerikalı görevlileri çok büyük bir riske atarak arama-kurtarma misyonunu daha
da zorlaştırmıştı. Türkiye ayrıca Amerikan ordusunun mağlup etmeye çalıştığı
düşman IŞİD’e katılan yabancı savaşçılar için ana güzergah ve lojistik hattına
dönüşmüştü.
İncirlik ihtilafı, Suriye siyasetindeki farklılaşmanın dar ölçekte bir
yansımaydı. Taktik düzeyde destekledikleri devlet dışı aktörler farklıydı: (…)
Daha geniş ölçekte ise Türkiye’nin İncirlik gibi kontrolü altındaki üslerde
Amerikan hava operasyonlarına sınır koymak gibi bir geleneği var. EUCOM,
NATO’da Ankara’yla birlikte çalışması eskilere dayandığından Türkiye’yi neyin
harekete geçirip neyin geçirmediğine çok daha aşina; CENTCOM ise ekseriyeti yürüttüğü
hava operasyonlarına çok az sınırlama koyan Arap yönetimleriyle birlikte
çalışmanın avantajına ve alışkanlığına sahip.
Bu meydan okumalara rağmen, IŞİD’le savaşın sürdürülmesi dar tartışması
arasında kaybolup giden bir gerçeklik var: ABD’nin küresel güç projeksiyonu
için Türk topraklarına erişebilmesi bağlamında Türkiye hala önem arz ediyor.
Michael O’Hanlon ve General David Petraeus’un da dikkat çektiği üzere, ABD için
Türkiye’nin stratejik değeri, küresel iktisadi üretimin ve askeri kapasitensin
üçte ikisine denk olan Amerikan öncülüğündeki ittifak yapısının bir parçası
olarak kalmasında.
ABD, zar zor odaklanılan IŞİD’le savaşın kendi dış politikasını ve
bölgedeki uzun vadeli menfaatlerini bir çırpıda silip süpürmesine izin
vermemeli; dünyanın tek süper gücü olarak Amerikan menfaatlerinin küresel
ölçekte tanımlandığı ve bunu gerçekleştirmek için de Türkiye gibi zorlu
müttefiklerin işbirliğine ihtiyaç duyduğu gerçeğini aklından çıkarmamalı.
Aynısı, uzun vadeli çıkarı Washington’la yakın bağları sürdürmek olan
Türkiye’nin Gülen ve PKK gerilimleriyle bu ilişkileri baltalamasına müsaade
eden Ankara için de geçerli; zira ABD Türkiye’nin güvenliğinin nihai garantörü
ve en yakın –belki de tek- müttefiki.
Bu gerilimleri kurumsal ilişkileri derinleştirmek için kullanma imkanı da
var ve bu her iki ülkenin de menfaatine olacaktır.
“Patlamanın öncesi”
[Z.T.K. Yazar, PKK’nın saldırılarını geçen seneden itibaren tekrar
başlatması konusunu ele almış ve ardından şöyle devam etmiş:]
(…)
(…) Temmuz 2015-Ağustos 2016 arasındaki 14 ayda toplamda 656 Türk güvenlik
görevlisi hayatını kaybetti. Yani günde ortalama 1,56 kişi. Bunların %46’sı el
yapımı patlayıcılarla düzenlenen saldırılardan kaynaklanıyor. (…)
Çatışmalarda kullanılan araçlar ve taktikler 2004’te ABD’nin Felluce’deki
tecrübesine benziyor. Türkiye-PKK çatışmasının yoğunlaşması, Türk-Amerikan
askeri bağlarını güçlendirmek için bir mekanizma sağlıyor. Amerikan ordusu
Irak’taki kararlı düşmanlarına karşı on yıldan fazla bir süre şehir savaşı
yürütmüştü; burada edindiği tecrübeden hareketle, Türk ordusunu şehir savaşı
stratejileri, el yapımı patlayıcılarla mücadele taktikleri ve özel operasyon
birlikleri öncülüğünde isyancı hücreleri ve liderleri hedef alıp yok etmeye
odaklı “isyanla mücadele operasyonları” konusunda eğitebilir. Bu tarz
destekler, büyük çaplı bir tasfiyeden geçen Türk ordusunda birebir ilişkilerin
yeniden kurulmasına yardımcı olabilir. İlk adım olarak ABD, Türkiye’deki
askerlere yaklaşabilir ve ortak şehir savaşı eğitimi için birlikleri ülkesine
davet edip Irak ve Afganistan operasyonlarında edindiği el yapımı
patlayıcılarla mücadele tecrübesini paylaşabilir. [Z.T.K. Acaba bu “masum”
görünen taktikler, ABD’nin 15 Temmuz sonrası tutuklamalar ve tasfiyelerle TSK
içinde kaybettiği nüfuz ajanlarını yeni adamlar devşirerek tekrar kazanma
taktiği olabilir mi diye düşünmeden edemiyorum! “Zayıflayan TSK’ya ABD olarak
nasıl yardım edebiliriz” konulu yazıların kalkışmadan bir müddet sonra Amerikan
basınında ve analizlerinde boy göstermeye başladığına dikkatinizi çekmek
isterim.]
Menbic Cebi: Diplomatik bir başarı
(…) Darbeden evvel ABD, aylarca Menbic’i İslam Devleti’nden geri alma
amaçlı askeri operasyon hakkında Türkiye’nin endişelerini yatıştırmaya çalıştı.
(…) İncirlik, Menbic operasyonunun planlandığı merkezdi ve IŞİD’den geri
alındıktan sonra şehrin geleceği konusunda Arap, Amerikalı ve Türk yetkililer
arasındaki bir toplantıyla nihai anlaşmaya varıldı. (…) Hiç şüphe yok ki bu
dönemde Türkiye’yle çalışmak gerçekten zordu; ama sonunda Ankara bu operasyonu
ve Amerikan destekli planı destek oldu.
Bu yaz başında yaptığım görüşmelerde Türk ordusu ve istihbaratı, düzenledikleri
askeri operasyonlarda PKK’yı çok ciddi bir şekilde gerilettiklerine ve TSK’nın
on yıllardır devam eden çatışmanın son aşamasını “kazanmak” üzere olduğuna
kâniydi. Ancak bu özgüven, Silopi ve Van gibi PKK/YPS’den temizlendiği ilan
edilen bölgelerde şiddetin yeniden baş gösterdiği gerçeğini göz ardı ediyor. Bu
iyimserlik, Türk Hava Kuvvetleri ile Birinci ve İkinci Ordu’dan unsurların
darbeyi planlaması da dahil Türk subaylar arasındaki problemlerle çelişiyor. Ki
PKK’yla mücadeleden sorumlu İkinci Ordu’nun başındaki Adem Huduti de darbe
planlamaktan tutuklandı.
ABD, [TSK’nın] Irak’taki PKK liderlini hedef almasına yardımcı
olmayı teklif etmeye istekli. Perde arkasında PKK’yla barış masasına geri
dönmesi için Türkiye’ye baskılarına devam etmeli. (…) Ayrıca ABD, YPG’nin
Fırat’ın batısındaki topraklardan çekilmesi de dahil Türkiye’ye verdiği
taahhütleri tutmalı. Cerablus operasyonunda işbirliği de buna dahil. Bu
operasyon, IŞİD yenilgiye uğratıldıktan sonra uzun vadede çıkabilecek olan
Arap-Arap, Kürt-Kürt iç çatışmasını engellemek için Suriye’nin kuzeyinde
Araplarla Kürtlerin arzularını uzlaştırmaya dönük diplomatik çabaları da
içermeli.
İletişimi genişletme
CENTCOM Komutanı General Votel, darbe sonrası Türk ordusunda ABD’nin
birlikte çalıştığı subayların Gülen’le bağlantıları olduğu gerekçesiyle tasfiye
edilmesinden endişelerini dile getirdi. Votel’ın yorumunun zamanlaması kötü
oldu ve ABD’nin darbecilere destek verdiğinin bir “kanıt”ı olarak hemen üzerine
atlandı. Türkiye’deki bu suçlamalar gerçekten komik olmakla birlikte ABD’ye
karşı duyulan aşırı güvensizliğe de işaret ediyor. Dahası, diplomatik olmamakla
birlikte Votel’in yorumu, Türk ordusundaki büyük tasfiyeden sonra Amerikan
ordusunun karşı karşıya olduğu daha geniş kurumsal meydan okumaya da işaret
ediyor. ABD, hem güveni yeniden tesis etmek hem de kendi menfaatlerine ulaşmak
için Türk ordusundaki subaylarla yeniden temasa geçme arzusunda. Bu temaslar
güven inşası için kullanılabilir ve nihayetinde Türkiye’de sivil-asker
ilişkilerinin nasıl olması gerektiğiyle ilgili daha geniş tartışmanın önünü
açabilir. (…)
Türkiye’nin AB’ye katılım süreci kesilmek üzere. (…) Bu nedenle AB’nin
yakın gelecekte Ankara üzerinde pek bir kozu veya siyasi tesirinin olması
beklenemez. ABD özellikle sivil-asker ilişkilerinde ve Türk ordusunun eğitim
sisteminin reformunda boşluğu doldurabilir. (…)
(…)
[Z.T.K. Yazar bundan sonra ABD’nin TSK’nın yeniden dizaynında ve hukuki
düzenlemelerde Türkiye’ye nasıl yol gösterebileceğini, savunma sanayisini nasıl
daha da geliştirebileceğini vs. uzun uzun anlatmış. Ardından şunları yazmış:]
(…)
Bu yaklaşımlar tabii ki Amerikan Dışişleri Bakanlığıyla eşgüdüm içinde
yürütülmeli. Dışişleri mevcut politikaya benzer bir ikili hat takip edebilir:
Bir yandan kamuoyu önünde Türk-Amerikan ilişkilerinin önemini vurgulamak, öte
yandan ülkedeki insan hakları ihlallerine işaret etmek. İnsan hakları konusunda
Dışişleri daha sert bir çizgiyi de tercih edebilir, hele de benim yakın dostum
ve rehberim olan Wilson Merkezi’nden Henri Barkey vakasında olduğu gibi Türk
hükümetine yakın medya organları Amerikan vatandaşlarına karşı şiddeti teşvik
ederken…
Ankara, hem kendi güvenliğini sağlamada hem de bir dizi dış politika
hedefini gerçekleştirmede ABD’nin ve NATO’nun diplomatik desteğine hala
bağımlı: Suriye’de siyasi çözüm, AB üyeliği, Dağlık-Karabağ meselesinin çözümü,
Karadeniz’in güvenliği, Doğu Akdeniz enerji meselesi ve Kıbrıs gibi. Bu yüzden
Ankara, Türk medyasında artan Amerikan karşıtlığını bastırma konusunda somut
adımlar atmakla işe başlayarak yükü paylaşmalı. (…)
Gülencilerin daha evvel Sayın Erdoğan’a zarar vermek için internete
koydukları tapeler, Cumhurbaşkanının Türk medyasını yakından takip ettiğini çok
net bir şekilde gösteriyordu. (…) Erdoğan’ın kendine müttefik olan medyayı
kontrol altına alma gücü var ve uzun vadeli ilişkilerin yararı için bu gücünü
kullanmalı.
Türk-Amerikan ilişkileri önemlidir. IŞİD’le savaş geçicidir ve gelecekte
bir gün IŞİD elindeki toprakların kontrolünü kaybettiğinde bu hava savaşı da
bitecektir. Dünyanın tek süper gücü olarak ABD’nin küresel çıkarları var ve askeri
güç projeksiyonu için müttefiklerine bel bağlıyor. Türkiye de bu müttefiklerden
biri. Mevcut gerginlik, dikkatleri Türk-Amerikan ilişkilerinin uzun vadeli
faydalarından uzaklaştırmamalı, her ne kadar bunu sürdürmek zor olsa da.
Türkiye bir siyasi istikrarsızlık sürecinden geçiyor ve siyasi liderler, 15
Temmuz başarısız darbesinin yaşanmasına yol açan derin çatlakları ve on yılı
aşkın bir süredir bürokratik anlamda kötü yönetimi örtbas etmek için Amerikan
karşıtlığını araçsallaştırıyor. Bu kurumların yeniden inşasına yardımcı olmak
veyahut en azından devam edegelen süreç hakkında olabildiğince fazla bilgi
edinmek Washington’ın menfaatine. Türkiye’ye yeniden elini uzatmak için ABD’nin
elinde araçlar var ve bunu kullanmalı; zira ilişki problemli olsa da kurtarılmaya
değer.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder