ALMANYA’NIN TÜRKİYE VE RUSYA KARŞISINDA ZAYIF MÜZAKERE GÜCÜ
Lili Bayer (Geopolitical Futures kıdemli
analisti)
Geopolitical Futures, 15.8.2016
Tercüme: Zahide Tuba Kor
Almanya Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier, bugün Rusya’da mevkidaşı
Sergey Lavrov’la Ukrayna’daki son gelişmeleri ve Suriye çıkmazını konuşmak
üzere bir araya geliyor. Geçen hafta da Almanya Dışişleri Bakanlığı Devlet
Sekreteri Markus Ederer, Alman Dışişleri Bakanı’nın deyimiyle Türk yetkililerle
“doğrudan iletişim kanalını yeniden kurmak” üzere aceleyle Ankara’ya gitmişti.
Almanya, başarısız darbe teşebbüsünün ardından Türkiye’nin attığı adımları
eleştirmiş ve iki ülke ilişkileri gerilmişti. Bu da “Acaba AB’nin Türkiye’yle
mülteci anlaşması uygulanabilecek mi?” sorularına tetiklemişti.
Bu ziyaretler Berlin’in çok daha geniş çaplı probleminin küçük
göstergeleri: Almanya yurtiçinde ve yurtdışında giderek büyüyen, ama üstesinden
gelme gücünün sınırlı olduğu bir dizi krizle karşı karşıya. Almanya için
Ukrayna’nın istikrarı ve AB’nin Ankara’yla mülteci anlaşması kilit öncelikler.
İstikrarsızlıklarla çevrelenen Almanya, bölgesel krizlerin çözümünde liderlik
rolü oynamaya çalışıyor; ama aslında çözümün kartlarını elinde tutanın Berlin
değil, Washington olduğunu görüyor. Almanya’nın Ukrayna’da Rusya’nın adımlarını
ve Türkiye’nin gidişatını şekillendirme kabiliyeti sınırlı.
Almanya için Ukrayna’daki istikrar kilit önemde. (…) 2014’te Kırım’ın
ilhakı ve Ukrayna’nın doğusunda çatışmaların patlak vermesinden bu yana
Almanya, Rusya-Ukrayna müzakerelerine öncülük yaparak kendisini çatışmanın
arabulucusu olarak konumlandırmaya çalışmakta.
Berlin’in böyle bir rol oynama arayışı, sadece Avrupa’nın çeperindeki
çatışmadan endişe duymasıyla değil, daha da önemlisi Ukrayna’daki bir
tırmanmanın AB’nin parçalanmasını körüklemesinden duyduğu korkuyla alakalı.
Alman hükümeti, AB içinde mülteci politikasından tutun ekonomi ve güvenlik
meselelerine kadar çeşitli konularda zaten çok ciddi ayrılıklar olduğunun
farkında. Ukrayna’da Rus saldırganlığının artması, -Rusya’yı varoluşsal bir
tehdit olarak gören- Baltık ülkeleri ve Polonya gibi AB üyeleri ile -Moskova’yı
ikincil bir meydan okuma olarak gören- Batı ve Güney Avrupa ülkeleri arasındaki
ayrılıkları derinleştirecektir.
Almanya bu çatışmada bir arabulucu olarak hareket etmeye çalışırken
Berlin’in Moskova’yı etkileme veya herhangi bir anlaşmanın müzakeresinde önemli
bir rol oynama kabiliyeti sınırlı. Avrupa hükümetlerinin Rusya’nın
davranışlarını şekillendirmede elindeki temel araç, hâlihazırda yürürlükte olan
yaptırımlar. Ancak yaptırımlar, düşük petrol fiyatlarına kıyasla Rusya için
daha küçük bir baş belası. Almanya ve Fransa, Rusya ile Ukrayna arasındaki
temel resmi müzakereciler olsalar da Berlin, Moskova’nın aradığı kilit
tavizleri verdirecek veya teminat altına alacak bir pozisyonda değil.
ABD müzakerelerden asıl rolü oynuyor. Kremlin, Ukrayna’nın tarafsız bir güç
olarak kalmasının, NATO’ya katılmamasının veya Batı’dan ciddi bir askeri yardım
almamasının garantisini istiyor. Almanya daha evvel Ukrayna’da siyaseten Batı
yanlısı güçleri desteklemiş olup bölgede askeri bir oyuncu da değil. Rus
perspektifinden, Berlin arabuluculuğunda müzakere edilen bir anlaşma ABD’nin
resmi veya gayriresmi mutabakatı olmadan bir değer taşımıyor.
Almanya’nın Türkiye’yle ilişkilerinde de benzer bir dinamik sözkonusu.
Mülteci krizi AB karar alma sürecinde anlaşmazlıkları ortaya döktü ve birçok
vatandaş nezdinde AB’nin itibarsızlığını daha da derinleştirdi. (…) Türkiye’nin
mültecileri geri kabul karşılığında Türk vatandaşlarına vize muafiyeti fikri,
sadece AB seçmenleri arasında ciddi bir rahatsızlık unsuru olmakla kalmadı,
aynı zamanda Avrupalı siyaset üreten kesimde güvenlik endişelerini
alevlendirdi. Anlaşma imzalanırken dahi uygulanması zor görünüyordu. Darbe
teşebbüsünün ardından ise –kamuoyu önünde alenen itiraf etmeseler de– her iki
taraf da vizesiz dolaşımın masadan kalktığının farkında.
Türk yetkililer, eğer ki vizesiz dolaşım konusunda bir ilerleme
kaydedilmezse mülteci anlaşmasından çekilmekle tehdit ediyorlar; ama muhtemelen
başka tavizler koparma peşindeler. Ancak Berlin’in fon ayırmak dışında
Türkiye’ye verebileceği pek de bir taviz yok. Türkiye memnuniyetle parayı
alacak olsa da Ankara’nın Batı’dan koparmak istediği taviz listesi büyük oranda
güvenlik konularıyla, özellikle de NATO ve Suriye’yle ilgili. Türkiye Moskova,
Washington ve AB (büyük ölçüde Berlin) ile müzakerelere girdi. Ancak
Türkiye’nin bu üç ilişkiden her birine yaklaşımı, en iyi anlaşmayı hangisinden
kopardığına bağlı olarak değişiyor. Ankara, Avrupa’ya büyük çaplı mülteci
krizini yeniden ateşlemekle tehdit ederken aslında adımlarının sadece Berlin ve
Brüksel’de değil, Washington’da da değerlendirildiğini biliyor.
Berlin Ukrayna’nın güvenliğinden ve Türkiye’nin adımlarından endişeli; ama
büyük büyük reklamları yapılan diplomatik müzakereler, aslında Berlin’in
seçeneklerinin sınırlı olduğunu maskeliyor. Almanya Avrupa’daki kilit oyuncu ve
kıtanın en büyük ekonomisi olabilir, ama Ankara ve Moskova’yla müzakerelere
sıra geldiğinde anlaşmayı yapacak ve krizleri yatıştıracak konumdaki asıl güç
Almanya değil ABD’dir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder