25 Eylül 2016 Pazar

L.BAYER: ALMANYA’NIN ZAYIF MÜZAKERE GÜCÜ



ALMANYA’NIN TÜRKİYE VE RUSYA KARŞISINDA ZAYIF MÜZAKERE GÜCÜ

Lili Bayer (Geopolitical Futures kıdemli analisti)
Geopolitical Futures, 15.8.2016

Tercüme: Zahide Tuba Kor

Almanya Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier, bugün Rusya’da mevkidaşı Sergey Lavrov’la Ukrayna’daki son gelişmeleri ve Suriye çıkmazını konuşmak üzere bir araya geliyor. Geçen hafta da Almanya Dışişleri Bakanlığı Devlet Sekreteri Markus Ederer, Alman Dışişleri Bakanı’nın deyimiyle Türk yetkililerle “doğrudan iletişim kanalını yeniden kurmak” üzere aceleyle Ankara’ya gitmişti. Almanya, başarısız darbe teşebbüsünün ardından Türkiye’nin attığı adımları eleştirmiş ve iki ülke ilişkileri gerilmişti. Bu da “Acaba AB’nin Türkiye’yle mülteci anlaşması uygulanabilecek mi?” sorularına tetiklemişti.
Bu ziyaretler Berlin’in çok daha geniş çaplı probleminin küçük göstergeleri: Almanya yurtiçinde ve yurtdışında giderek büyüyen, ama üstesinden gelme gücünün sınırlı olduğu bir dizi krizle karşı karşıya. Almanya için Ukrayna’nın istikrarı ve AB’nin Ankara’yla mülteci anlaşması kilit öncelikler. İstikrarsızlıklarla çevrelenen Almanya, bölgesel krizlerin çözümünde liderlik rolü oynamaya çalışıyor; ama aslında çözümün kartlarını elinde tutanın Berlin değil, Washington olduğunu görüyor. Almanya’nın Ukrayna’da Rusya’nın adımlarını ve Türkiye’nin gidişatını şekillendirme kabiliyeti sınırlı.
Almanya için Ukrayna’daki istikrar kilit önemde. (…) 2014’te Kırım’ın ilhakı ve Ukrayna’nın doğusunda çatışmaların patlak vermesinden bu yana Almanya, Rusya-Ukrayna müzakerelerine öncülük yaparak kendisini çatışmanın arabulucusu olarak konumlandırmaya çalışmakta.
Berlin’in böyle bir rol oynama arayışı, sadece Avrupa’nın çeperindeki çatışmadan endişe duymasıyla değil, daha da önemlisi Ukrayna’daki bir tırmanmanın AB’nin parçalanmasını körüklemesinden duyduğu korkuyla alakalı. Alman hükümeti, AB içinde mülteci politikasından tutun ekonomi ve güvenlik meselelerine kadar çeşitli konularda zaten çok ciddi ayrılıklar olduğunun farkında. Ukrayna’da Rus saldırganlığının artması, -Rusya’yı varoluşsal bir tehdit olarak gören- Baltık ülkeleri ve Polonya gibi AB üyeleri ile -Moskova’yı ikincil bir meydan okuma olarak gören- Batı ve Güney Avrupa ülkeleri arasındaki ayrılıkları derinleştirecektir.
Almanya bu çatışmada bir arabulucu olarak hareket etmeye çalışırken Berlin’in Moskova’yı etkileme veya herhangi bir anlaşmanın müzakeresinde önemli bir rol oynama kabiliyeti sınırlı. Avrupa hükümetlerinin Rusya’nın davranışlarını şekillendirmede elindeki temel araç, hâlihazırda yürürlükte olan yaptırımlar. Ancak yaptırımlar, düşük petrol fiyatlarına kıyasla Rusya için daha küçük bir baş belası. Almanya ve Fransa, Rusya ile Ukrayna arasındaki temel resmi müzakereciler olsalar da Berlin, Moskova’nın aradığı kilit tavizleri verdirecek veya teminat altına alacak bir pozisyonda değil.
ABD müzakerelerden asıl rolü oynuyor. Kremlin, Ukrayna’nın tarafsız bir güç olarak kalmasının, NATO’ya katılmamasının veya Batı’dan ciddi bir askeri yardım almamasının garantisini istiyor. Almanya daha evvel Ukrayna’da siyaseten Batı yanlısı güçleri desteklemiş olup bölgede askeri bir oyuncu da değil. Rus perspektifinden, Berlin arabuluculuğunda müzakere edilen bir anlaşma ABD’nin resmi veya gayriresmi mutabakatı olmadan bir değer taşımıyor.
Almanya’nın Türkiye’yle ilişkilerinde de benzer bir dinamik sözkonusu. Mülteci krizi AB karar alma sürecinde anlaşmazlıkları ortaya döktü ve birçok vatandaş nezdinde AB’nin itibarsızlığını daha da derinleştirdi. (…) Türkiye’nin mültecileri geri kabul karşılığında Türk vatandaşlarına vize muafiyeti fikri, sadece AB seçmenleri arasında ciddi bir rahatsızlık unsuru olmakla kalmadı, aynı zamanda Avrupalı siyaset üreten kesimde güvenlik endişelerini alevlendirdi. Anlaşma imzalanırken dahi uygulanması zor görünüyordu. Darbe teşebbüsünün ardından ise –kamuoyu önünde alenen itiraf etmeseler de– her iki taraf da vizesiz dolaşımın masadan kalktığının farkında.
Türk yetkililer, eğer ki vizesiz dolaşım konusunda bir ilerleme kaydedilmezse mülteci anlaşmasından çekilmekle tehdit ediyorlar; ama muhtemelen başka tavizler koparma peşindeler. Ancak Berlin’in fon ayırmak dışında Türkiye’ye verebileceği pek de bir taviz yok. Türkiye memnuniyetle parayı alacak olsa da Ankara’nın Batı’dan koparmak istediği taviz listesi büyük oranda güvenlik konularıyla, özellikle de NATO ve Suriye’yle ilgili. Türkiye Moskova, Washington ve AB (büyük ölçüde Berlin) ile müzakerelere girdi. Ancak Türkiye’nin bu üç ilişkiden her birine yaklaşımı, en iyi anlaşmayı hangisinden kopardığına bağlı olarak değişiyor. Ankara, Avrupa’ya büyük çaplı mülteci krizini yeniden ateşlemekle tehdit ederken aslında adımlarının sadece Berlin ve Brüksel’de değil, Washington’da da değerlendirildiğini biliyor.
Berlin Ukrayna’nın güvenliğinden ve Türkiye’nin adımlarından endişeli; ama büyük büyük reklamları yapılan diplomatik müzakereler, aslında Berlin’in seçeneklerinin sınırlı olduğunu maskeliyor. Almanya Avrupa’daki kilit oyuncu ve kıtanın en büyük ekonomisi olabilir, ama Ankara ve Moskova’yla müzakerelere sıra geldiğinde anlaşmayı yapacak ve krizleri yatıştıracak konumdaki asıl güç Almanya değil ABD’dir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder