IRAK’TA IŞİD’E KARŞI SAVAŞ İÇİNDE
SAVAŞ
Stratfor rapor özeti, 27.4.2016
Tercüme: Zahide Tuba Kor
Tahminler
İslam Devleti (İD)’ne karşı operasyonlarda
işbirliği yapan Irak’taki birçok milis grup, geri kazanılan topraklar için
birbirleriyle rekabete tutuşacaklardır.
Irak’taki siyasi ve etnik gruplar, kendilerine
bağlı milislerin kaydettikleri kazanımları, Bağdat’taki güçlerini artırmak için
kullanacaklardır.
İD’e karşı savaşta İran destekli Şii milislerin
önemi, Şii cemaatindeki İran yanlısı kesimin siyasi nüfuzunu artıracaktır.
İran ve Türkiye destekli milisler arasındaki
rekabet, Irak üzerindeki bölgesel rekabeti açığa çıkaracaktır.
Analiz
Irak’ta İD’e karşı savaş, bir bakıma ülkedeki
derin parçalanmışlığı maskeliyor. Cihadi gruplara karşı mücadelede Irak’taki
birçok etnik ve dini grup sıklıkla birbirleriyle işbirliği yapıyor. Cihadi
gruptan toprakları geri alma arzusuyla birleşen Kürt peşmergeler, Şii milisler
ve Sünni aşiret milislerinin yanı sıra Irak hükümet birlikleri şimdiye kadar
bir sürü ortak operasyon gerçekleştirdi. Ancak her biri daha fazla kaynak,
toprak ve siyasi nüfuz peşindeki bu grupların hedeflerindeki rekabet, onları
önünde sonunda çatışmaya sürükleyecektir. Operasyonlar devam ederken bu gruplar
arasında çoktandır var olan gerilimler zaten açığa çıktı. Ortak düşmanlarını [yani
İD’i] bertaraf ettikçe aralarındaki nüfuz ve kontrol mücadelesi iyiden
iyiye ayyuka çıkacaktır.
Her ne kadar Irak’ın etnik ve dini cemaatleri
farklı şekillerde ülkeye nüfuzlarını yaymaya çalışsalar da hepsinde ortak olan
önemli bir araç var: milis kuvvetleri. Irak’ta toprak iddiası sıklıkla güç
iddiasına dönüşüyor. Bu büyük ölçüde Irak güvenlik birimlerinin zafiyetinin bir
alameti. Cephe hatlarındaki 150 binden
az askeri birlikleriyle Irak ordusu, kötü liderlikten ve lojistikten, düşük
maaşlardan ve zayıf moralden muzdarip. Sonuç olarak Irak’taki milisler, Irak
güvenlik birimlerinin çok ihtiyaç duyduğu desteği kendilerine doğru çekerek öne
çıktılar Aynı zamanda milislerin kendi gündemleri de var.
Kürt talepleri
Kürt peşmergeler bu gidişatın en dikkat çekici
örneği. İD’e karşı savaşta peşmergeler hayati bir rol oynadılar; sadece
saldırıları geri püskürtmekle ve [İD’in ele geçirmiş olduğu] topraklarda
ilerlemekle kalmadılar, Irak güvenlik kuvvetlerinin geri dönüşünden sonra da bu
toprakları ellerinde tutmayı sürdürdüler. Şu anda Kürtler, yıllardır üzerinde
hak iddia ettikleri ama Kürdistan Bölgesel Yönetimi sınırlarının dışında
bulunan, Selahaddin ve Diyala vilayetlerindeki toprakları kontrolleri altında
tutuyor. Bunların en ihtilaflısı, Kürt liderlerin “Kürtlerin Kudüs”ü dedikleri
Kerkük. 2014’te Kerkük’ü almalarından bu yana kontrolleri altındaki bölgelerde
bulunan petrol sahalarındaki petrolleri dış piyasalara ihraç ederek büyük
kazanımlar elde ediyorlar.
Kürtlerin ele geçirdikleri topraklar farklı
etnik grupları barındırıyor. Ancak büyükçe bir Kürt nüfus da bulunduğundan
Erbil bu toprakları resmen Kürt bölgesine katmak istiyor. Bunu başaramasa dahi
bölge üzerindeki kontrolünü Bağdat’tan siyasi tavizler koparmak için
kullanıyor. Hükümetin Irak Kürdistan’ıyla gelir paylaşımı anlaşmasına
varmasını, Kürtlerin bağımsız bir şekilde petrol ihracına izin vermesini veya
hükümette Kürt bakanların temsilinin artırılmasını isteyebilirler. Şu anda
Kürtler hükümette 3 bakanla temsil ediliyorlar; ancak bakanlıkların %20’sini
talep edegelen Kürtler, Başbakan Haydar el-İbadi’nin önerdiği reformların
onları görevlerinden edeceğinden endişeliler. İD’e karşı mücadelelerinde daha
fazla toprak elde ederek Kürtler, daha fazla kaynağa ve bu sayede Bağdat’ta
daha fazla siyasi güce erişecekler.
Bağdat Kürtlerin bu bölgeleri kontrol etmesine
karşı çıksa da şimdilik Irak güvenlik birimleri kuvvet kullanarak toprakları
geri alabilmek için çok az yere yayılmış durumdalar. Bunun yerine Şii milisler
toprakları işgal etmekte ve bu bölgelerde Kürt peşmergelerle giderek daha fazla
çatışmaktalar. Bu da iki gücün, cephede
savaşacak 40.000’i aşkın askere ihtiyaç duyulduğu Musul gibi çok daha büyük
operasyonlarda işbirliği yapıp yapamayacağı konusunda büyük şüphelere yol
açıyor.
Musul operasyonunda peşmerge önemli bir rol
oynayacak. Ancak Kürtler ve Iraklı yetkililer birliklerin şehrin içine
girmemesi konusunda ısrarcılar. Peşmerge daha ziyade Musul çevresindeki
toprakları geri almakla görevli; yani İD savaşçılarının başka yerlere
dağılmalarını engellemek üzere Musul’un kuzeyi ve doğusunu tutacak bir destek
kuvveti olarak hizmet edecek. Bağdat için Musul’da Kürt kuvvetlerinin
gelecekteki varlığı rahatsız edici; zira bu, Kürtlerin Irak’ta çok daha fazla
alanı ele geçirmelerine yardımcı olabilir. Gerçekten de Musul Kürtlere cazip
bir fırsat sunuyor. Kürtlerin hep Musul’un Arap nüfusuyla yakın ilişkileri
olageldi; dolayısıyla Kürt kuvvetler, Irak’ın büyük havaalanlarından birine ev
sahipliği yapmakla övünen Musul’da bu tarz önemli altyapılara erişimden
faydalanabilirler. Daha da cazip olanı, Musul yakınlarındaki toprakların
(dağlık Irak Kürdistan’ının aksine) tarıma elverişli olması ki bu, Kürtlerin
gıda güvenliğini artırabilir.
Ancak gerçekte bu, Kürtler için imkânsız bir iş
de olabilir. Zira zaten şu anda [Erbil yönetimi] Kürt bölgesinin
güvenliğini sağlamakla görevli 160 bin kişilik peşmergeye maaş ödemekte dahi çok
zorlanıyorlar. Musul’u alıp işgal edebilmek için Kürt kuvvetlerinin öncelikle
İD’le, ardından da buralarda Kürt kontrolüne meydan okuması kuvvetle muhtemel
olan Irak güvenlik birimleriyle ve Şii milislerle çarpışması gerekiyor. Yine de
beklenenden daha fazla Kürt kuvveti Musul operasyonuna dâhil olursa eğer,
peşmergeler ile onların yayılmasına karşı olan Şii milisler arasında çatışma
çıkma ihtimali sözkonusu.
Artan Şii nüfuzu
Irak güvenlik kuvvetlerinin İD’den özellikle
Bağdat, Ramadi, Tikrit ve Felluce’yi geri almasında Şii milisler çok kilit bir
rol oynadı. Başta Irak’taki Şii cemaatinin marjinalleşmesine karşı kurulan
milisler sadece İran tarafından eğitildi ve desteklendi. Son dönemde bu
milisleri Irak hükümetinin emri altına sokmaya dönük çabalar olsa da İran hala
bu birliklerin ekseriyetini kendisi eğitiyor ve finanse ediyor. Büyük Ayetullah
Ali Sistani’nin Haziran 2014’te Iraklı bir paramiliter kuvvet oluşturulması
fetvasının ardından Irak İçişleri Bakanlığı onlarca Şii halk seferberlik gücünü
Haşdi Şa’bi adı altında bünyesine kattı. Öyle ki milis liderler bu birliğe
hâkim oldu: Irak Hizbullah Tugayı’nın başındaki Ebu Mehdi el-Muhandes, Haşdi
Şa’bi’nin başkan yardımcısı olarak görev yapıyor. Her ne kadar Irak’ın 2016
bütçesinden Haşdi Şa’bi için 2 milyar dolarlık pay ayrılsa da bu birliklere
desteğin çok büyük bir kısmı hala İran’dan geliyor.
İran, Haşdi Şa’bi’ya bağlı sayıları yaklaşık
110.000’e varan milislerin büyük bir çoğunluğunu bizzat destekliyor. Aslında
Tahran, Irak’ta kendi siyasi hedeflerine ulaşmak için askeri birlikler üzerinde
nüfuzunu kullanıyor. Şii milislerin çoğu, İran ordusunun dış operasyon gücü
olan Kudüs Tugayları’nın doğrudan komutası altında. Ayrıca Irak’ın en etkili
milislerinden bazıları –Asaib Ehlu’l-Hak, Bedir Tugayları ve Hizbullah
Tugayları– tamamen Tahran’la müttefik olup ondan eğitim ve mali destek
alıyorlar. Bu milislere bel bağlayan Irak güvenlik kuvvetleri de İD’e karşı
mücadelede İran desteğine bağımlı.
Ancak tüm Şii milisler de Tahran’a ayak uydurmuş
değil. Irak siyasetinde en etkili ve güvenlik birimlerinde en fazla temsil
edilen kesim Şii cemaati olsa da o da kendi içinde bölünmüş durumda. 20.000’i
aşkın mensubuyla (Şii lider Mukteda es-Sadr’a bağlı) Barış Tugayları, İran’dan
az çok bağımsızca hareket ediyor ve hatta –tıpkı Sistani gibi– ülkedeki İran
nüfuzunu eleştiriyor. Şu anda İran muhalif Şii kuvvetleri kendi safına çekmeye
çalışıyor. Irak Şiilerini Tahran’ın himayesi altında konsolide etmek için İran
dini lideri Ayetullah Ali Hamaney, Hizbullah Genel Sekreteri Hasan
Nasrallah’tan Şii milisler arasında daha fazla işbirliğini teşvik için nisan
ayının ikinci haftasında (11 Nisan’dan itibaren) Lübnan’da bir toplantı
düzenlemesini istedi. Davetliler arasında Barış Tugayı lideri Sadr, Sistani’nin
bir temsilcisi ve eski Irak Başbakanı Nuri el-Maliki de vardı. Şii milislerin
İD’e karşı operasyonlarındaki kazanımları, Bağdat’ta İran yanlısı siyasi
bloklara, yani Irak Yüksek İslam Konseyi veya Maliki’nin Kanun Devleti
koalisyonundaki bazı bileşenlere daha da fazla siyasi güç katacaktır.
Sünni milislerin rolü
Sünni milisler ise Kürt ve Şii grupların sahip
olduğu eğitimden ve teçhizattan mahrumlar; ama buna rağmen İD’e karşı savaşta
kilit bir rol oynuyorlar. Özellikle Sünni milisler Sünni nüfuslu alanların geri
alınmasında ve elde tutulmasında yardımcı olacaklar; zira yerel nüfus nezdinde
Irak güvenlik birimlerine kıyasla nefreti körükleme ihtimalleri daha düşük.
Ayrıca Sünni katılımı, Irak Sünnileri arasında hükümet karşıtı hissiyatla
mücadeleye de yardımcı olacaktır ki aksi bir durum [yerel Sünnilerden] bazılarının
İD’e katılımına yol açacaktır. Milislere gelince, onlar savaşa aslen Şii
milislerin varlığını azaltmak için katılıyorlar. Enbar Vilayetinde iki grup
başarılı bir şekilde işbirliği yaptı. Ama Musul ve Felluce’ye sıra geldiğinde
aralarında daha fazla ihtilaf çıkabilir; zira Şiiler arasında, bu vilayetlerde
yaşayan Sünni grupların bizzat İD’i davet ettiği yönünde yaygın bir kanaat var.
Bu kanaat, zaten kaba kuvvet kullanan Şii milislerin bu bölgelerdeki operasyonlarda
[Z.T.K İD militanları ile sivil halk arasında] daha az seçici
davranmalarına yol açabilir ki bu da Sünni muhataplarıyla çatışmalarını
tetikleyebilir.
Ancak Sünni milislerin oynayacağı rolün de
sınırları var. Öncelikle Irak devletine herhangi bir toprak parçasını
devretmekte isteksiz olacaklardır. Saddam Hüseyin’in devrilmesinin akabinde
Sünniler Baassızlaştırma politikası çerçevesinde fiilen siyasetten ve
askeriyeden dışlandılar. Bu haklarından mahrum bırakılmanın ışığında bugün
Sünnilerin temel hedefi, hükümette daha fazla temsiliyeti ve Şii milislerin
zulmünden korunmayı içeriyor. Her şeyden evvel Sünniler Bağdat’ın Sünni
milisleri orduya entegre etme sözünü tutmasını istiyor. Her ne kadar Başbakan
İbadi, Şubat 2015’te bu teklifi imzalaması için hükümetini ikna etse de Irak’ın
Şii yoğunluklu meclisi Sünni savaşçıların silahlandırılmasına karşı çıkıyor.
İD’e karşı savaşa katılma karşılığında Sünni
milisler siyasi taviz isteyecektir. Başbakanlığı boyunca İbadi, genellikle en
üst siyasi mevkileri ülkenin dini ve etnik grupları arasında paylaştıran zımni
anlaşmaya uydu. Ancak son dönemde yeni bir teknokratlar hükümeti kurulması
yönündeki halk talebi Irak’ın tüm diğer siyasi meselelerini gölgede bıraktı.
Kısa süre evvel Irak meclisi bir Sünni olan meclis başkanını oylarıyla
makamından indirdi. Sünnilerin çoğu şu anda meclis başkanının görevine dönmesi
için mücadele veriyor. Irak siyasi sisteminde daha da marjinalleştirilmelerini
engellemek için Sünniler hükümette daha fazla temsil edilme çağrısı yapacaklar
ve diğer taleplerin yanı sıra savunma bakanlığı koltuğunda bir Sünni’nin
oturmaya devam etmesi için ısrarcı olacaklar.
Kürt, Sünni ve Şii milisler Irak güvenlik
birimleriyle birlikte İD’e karşı savaşırken aynı anda birbirleriyle de rekabet
içinde olacaklar. Onların rekabeti, salt bir mezhepçi rekabet olmakla kalmayıp
Irak üzerinden verilen uluslararası mücadelenin bir yansıması. Türkiye’nin
–Sünni Haşdi Vatani birliklerini ve peşmerge savaşçılarını desteklemek için
kurduğunu iddia ettiği– Kuzey Irak’taki askeri üsleri, Iraklı Şiiler arasında
şüphelere yol açıyor. Bağdat –ve Tahran– Türkiye’nin Kuzey Irak’taki zeminini
güçlendirmek için milislere yardım ettiğinden endişeli. Ne zaman ki İD mağlup
edilir ve ardından Irak üzerindeki birçok yerel ve bölgesel çıkar sahipleri
kendi öncelikli gündemlerine odaklanırsa, işte o zaman kızılca kıyamet koparak
gerçek bir savaş başlayacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder