RUS
DEZENFORMASYONUNUN TEHLİKESİ
Anne
Applebaum (Washington Post köşe yazarı) & Edward
Lucas (The Economist’in kıdemli editörü)
Washington Post,
6.5.2016
Tercüme: Zahide
Tuba Kor
Yabancı
dezenformasyonun Avrupa ülkeleri için bir problem haline geleceği fikri 15 sene
evvel dillendirilse çok saçma bulunurdu. Özgür medya tıpkı serbest piyasalar
gibi büyük bir zafer olarak görülüyordu; Batılı televizyonlar ve gazeteler çok
rahatça finanse ediliyor, geniş bir seyirci kitlesine hitap ediyordu. Ancak bir
zamanlar kıtanın dört bir yanında medyayı desteklemekte olan iş modeli artık
çalışmıyor. Batı gazeteciliğinin önemli bir kısmının kaynakları artık yetersiz;
bilgi kaynaklarının çoğalması da insanların gördüklerinin ve okuduklarının
doğruluğunu muhakeme etmesini zorlaştırdı.
Aynı
zamanda Rusya’nın öncülük ettiği, Çin’in de yakından takip ettiği otoriter
rejimler bu sektörde alternatiflerin üretimine iyice yatırım yapmaya başladı.
Avrupa’daki ulusal medya çoğunlukla zayıf kaldığından RT (eski adıyla Russia
Today) ve Sputnik (Rus haber ajansı) gibi kanalların küçük Avrupa
piyasalarında inandırıcılıklarını tesis edebilmeleri çok daha kolaylaştı. Büyük
ülkelerde dahi Rusların sosyal medyayı ve –“haber” siteleri, bilgi portalları,
troller gibi– geniş bir yelpazede online araçları kullanımları bir etki
uyandırmaya başladı. Öyle ki Başbakan Angela Merkel, bir mültecinin bir kıza
tecavüz ettiğine dair yalan haberin –kısmen ortaklaşa planlanmış Rus online
faaliyetleri sayesinde– büyük bir skandala dönüşmesinden sonra, Alman
istihbarat teşkilatını Almanya’da Rus propagandasının kullanımını soruşturmakla
görevlendirdi.
Mesajın
Soğuk Savaş propagandasıyla ortak yönü çok azdı. Nitekim Rusya, kendi reklamını
yapma arayışında değil, daha ziyade çelişen mesajlarla Batı’nın kurumlarının
altını oymayı hedefliyor. RT kanalı mülteciler hakkında korku hikâyeleri
pompalıyor ve aynı zamanda Batı’yı ırkçı ve yabancı düşmanı olarak sunuyor. Rus
destekli web siteleri, Rus siyasetçiler, işadamları, suç çeteleri ve
istihbaratı arasındaki bağlantıları ifşa eden Batılıların dört dörtlük
araştırmacı gazeteciliğini dalgaya alırken, 11 Eylül “içeriyle bağlantılı bir
işti”, “Zika virüsünü CIA üretti” gibi komplo teorilerini yayıyor.
Avrupa
çapında aşırı sol ve aşırı sağ siyasi partiler tarafından seçilip kullanılan bu
mesajlar Kremlin’in dış politika hedefleriyle uyuşuyor. AB özellikle hedef
alınıyor ve bu hiç de şaşırtıcı değil. Nitekim AB, Rus gazına bağımlılıktan
kıtayı vazgeçirmede ve Doğu Avrupa’da yozlaşan ve sömüren Rus gaz ihraç
modelini dağıtmada etkili. Üyelerinin bazılarına yönelik Rusların oluşturduğu
tehdidin icabına gecikmeli de olsa bakmaya başlayan NATO da sürekli bir
saldırgan gibi sunuluyor.
Bazı
ülkeler, özellikle de bu propagandalarda en sert şekilde hedef olanlar ayılmaya
başladı. 2014’te Ukrayna’nın işgali ve parçalanması öncesinde son derece etkili
bir propaganda savaşı yürütülmüş ve bu, Rusça konuşan bölgelerde kafa
karışıklığına yol açmış ve gerek Ukraynalıları gerekse Batılıları gerçekte
neler olup bittiği konusunda körleştirmişti. Buna karşılık Stop Fake gibi
Ukraynalı örgütler Rus propagandasını ifşa edip dalga geçmeye başladılar.
“Medya okuryazarlığı”nı öğretmeye dönük büyük bir proje de devreye sokuldu. (…)
Bu
problemle mücadele için Avrupa’da daha geniş çaplı çabalar mevcut. (…)
Ancak
şimdiye kadar ABD, bu problemi anlayıp da karşı koyacak ciddi bir yatırım
yapmakta başarısız kaldı. Soğuk Savaş sırasında Sovyet propaganda ve
dezenformasyonuyla mücadeleye odaklanan ABD Bilgi Ajansına denk bir modern çaba
yok. Her ne kadar Özgür Avrupa Radyosu gibi birtakım Amerikan destekli
yabancı yayıncılara ekstra fon ayrılsa da bunlar tam bir karşılık
üretemiyorlar.
Kısmen
Amerikan medya pazarı çok geniş olduğundan dezenformasyon kampanyalarının
burada nasıl işlediği konusunda hala fazla bir bilgi yok. Tabii ki Rusya’nın
nerede, ne zaman, ne söylediğine dair de genel bir analitik veri tabanı da
bulunmuyor. Batılı istihbarat çevreleri de dâhil hiç kimse yayınların
kopyalarını biriktirmiyor. Keza Rus mesajlarının hangi unsurlarının etkili
olduğunu, kimin neye niçin inandığını da bilmiyoruz. Üstelik öğrenmek için çok
geç kaldık. Başta Çin olmak üzere farklı ülkeler de Rusların bazı tekniklerinin
aynısını kullanmaya başladı bile. 15 sene evvel özgür medyaya meydan okunamaz
gibi geliyordu; bundan sonraki 15 yılda, tıpkı 2 sene evvel Ukraynalılar gibi,
mücadeleye hazırlıksız yakalanarak kendimizi dezenformasyon kampanyalarının
hedefi olarak bulabiliriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder