5 Haziran 2016 Pazar

C.KAŞIKÇI - YA BİZİMLESİNİZ YA DA BİZE KARŞISINIZ


YA BİZİMLESİNİZ YA DA BİZE KARŞISINIZ

Cemal Kaşıkçı (Suudi kraliyet ailesine en yakın gazetecilerden; yazılı ve görsel birçok Arap medya kuruluşunda yazar ve yorumcu. Geçmişte Suudi Arabistan’ın eski ABD Büyükelçisi Prens Türki el-Faysal’ın basın müşavirliğini yürütmüş ve birçok Arap ülkesinde muhabirlik yapmış)

(İngilizcesi) Arab News, 12.1.2016 /(Arapçası) el-Hayat, 9.1.2016

Tercüme: Zahide Tuba Kor

Hâlihazırda büyük bir varoluşsal kriz yaşayan Suudiler bu ifadeyi benimsemeliler. (…)
(…) Bazı müttefikler Tahran’a karşı Suudi Arabistan’la birlikteler ama bu, “İran projesi”ne karşı [bir birliktelik] değil. Çünkü onlar henüz meseleyi bu şekilde görmüyorlar.

Bu çatışma sınırlar, petrol veya doğalgazla ilgili değil. (…) Bu bir iktidar çatışması da değil. Nihayetinde Yemen’de Suudi nüfuzunun veya Suriye’de İran nüfuzunun anlamı nedir?

Siyasette uğruna can vermeye değer hiçbir güç/iktidar yoktur; ama İranlılar Suriye’de, Irak’ta ve Lübnan’da ölmeye ve öldürmeye hazırlar. Eğer ki yeşil ışık yakılsaydı Yemen onların dördüncü savaş alanı olacaktı, her ne kadar Husiler orada olanca iğrençliğiyle [İranlıları] temsil etse de. Peki o halde İranlılar niye bizim dünyamızda [Z.T.K. Arap dünyasını kastediyor] hem insanlarımızı öldürüp hem de kendileri ölüyorlar? Çünkü yayılmacı bir projeye sahipler ve artık müttefiklerimizi bu konuda ikna etmenin vakti gelip çattı.

Tahran’daki Suudi büyükelçiliğine saldırı öyle sadece bir özürle geçiştirilemez veya diplomatik ilişkileri kesmekle ayar verilemez. Bu, aşınan ilişkilerde en son damla oldu ve İran’ın saldırganlığına karşı Suudi öfkesinin boyutlarını ortaya koydu. Riyad herkesin nerede durduğunu teşhis etmek için “ya bizimlesiniz ya da bize karşısınız” ifadesini kullanmalı. Her ülkenin kendi hesapları, çıkarları ve içişleri var; ama büyük savaşlarda kimse tarafsız kalamaz.

Riyad ülkelerin İran’la standart dostane ilişkilere sahip olmasına itiraz etmez; ama [İran’ın] Arap ülkelerinde köprübaşını tutmasına asla izin vermeyecek ve Tahran’a sadık herhangi bir hükümete güçlü bir şekilde karşı koyacak. Eminim ki tüm Arap ve Müslüman ülkeler bu duruşta uzlaşacak ve böylece bugün tüm bölge adına/uğruna savaş veren Riyad’a destek vereceklerdir. Nihayetinde İran’ın tahakkümündeki bir Suriye, aynı ölçüde Türkiye, Mısır, Ürdün ve Suudi Arabistan için de zararlı.

İran’ın mezhepçiliği
Komşu dostlarımız mezhepçi bir çatışma istemediklerini söylüyorlar. Artık çok geç; hepimiz kendi irademiz/isteğimiz dışında –mezhepçi tonda bir söz sarf etmese de eylemleri bu yönde olan İran’la böyle bir savaşa itilmiş durumdayız. Haritaya bakın ve İran’ın nerede ve kiminle savaştığını inceleyin.
(…)
(…) Bu sebeple bugünkü çatışma Sünniler ve Şiiler arasında değil, Şii radikallerle IŞİD’in temsil ettiği Sünni radikaller arasında.

Suudi Arabistan’da biz her ikisinden de muzdaribiz ve 2 Ocak’ta terör suçundan 47 mahkum idam edildiğinde Suudi yargısının kılıcından her ikisi de eşit şekilde nasibini aldı. Biz İran’a radikal olduğumuz için değil, onun saldırgan yayılmacılığından dolayı karşı duruyoruz. Milliyetçi İran’ın geri dönmesini ümit ediyoruz, ki böyle bir İran [Suudi] kraliyetin partnerine bile dönüşebilir.

1939’daki Avrupa’yla aynı şartları tecrübe ediyoruz. Hitler Polonya’yı işgal ettiğinde –daha evvel uzakta kalmak isteyen Avrupa’nın sabrı tükendi. Savaş açmaya karar verenler tam aksini de tercih edebilirlerdi, ama Hitler’in giderek büyüyen faşist iştahının kurbanı olmak istemediler.


Tüm Avrupa ülkeleri Hitler’le savaşma konusunda İngilizler ve Fransızlarla hemfikir değildi, ama sonunda tüm dünya hizaya dizilerek ya özgürlüğün ya da faşizmin saflarına katıldılar. Bugün Müslüman dünya benzer bir tercihle yüz yüze.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder