YA BİZİMLESİNİZ
YA DA BİZE KARŞISINIZ
Cemal Kaşıkçı (Suudi
kraliyet ailesine en yakın gazetecilerden; yazılı ve görsel birçok Arap medya
kuruluşunda yazar ve yorumcu. Geçmişte Suudi Arabistan’ın eski ABD Büyükelçisi Prens
Türki el-Faysal’ın basın müşavirliğini yürütmüş ve birçok Arap ülkesinde
muhabirlik yapmış)
(İngilizcesi)
Arab News, 12.1.2016 /(Arapçası) el-Hayat, 9.1.2016
Tercüme: Zahide
Tuba Kor
Hâlihazırda
büyük bir varoluşsal kriz yaşayan Suudiler bu ifadeyi benimsemeliler. (…)
(…) Bazı
müttefikler Tahran’a karşı Suudi Arabistan’la birlikteler ama bu, “İran
projesi”ne karşı [bir birliktelik] değil. Çünkü onlar henüz meseleyi bu
şekilde görmüyorlar.
Bu çatışma
sınırlar, petrol veya doğalgazla ilgili değil. (…) Bu bir iktidar çatışması da
değil. Nihayetinde Yemen’de Suudi nüfuzunun veya Suriye’de İran nüfuzunun
anlamı nedir?
Siyasette uğruna
can vermeye değer hiçbir güç/iktidar yoktur; ama İranlılar Suriye’de, Irak’ta
ve Lübnan’da ölmeye ve öldürmeye hazırlar. Eğer ki yeşil ışık yakılsaydı Yemen
onların dördüncü savaş alanı olacaktı, her ne kadar Husiler orada olanca
iğrençliğiyle [İranlıları] temsil etse de. Peki o halde İranlılar niye
bizim dünyamızda [Z.T.K. Arap dünyasını kastediyor] hem
insanlarımızı öldürüp hem de kendileri ölüyorlar? Çünkü yayılmacı bir projeye
sahipler ve artık müttefiklerimizi bu konuda ikna etmenin vakti gelip çattı.
Tahran’daki
Suudi büyükelçiliğine saldırı öyle sadece bir özürle geçiştirilemez veya
diplomatik ilişkileri kesmekle ayar verilemez. Bu, aşınan ilişkilerde en son
damla oldu ve İran’ın saldırganlığına karşı Suudi öfkesinin boyutlarını ortaya
koydu. Riyad herkesin nerede durduğunu teşhis etmek için “ya bizimlesiniz ya da
bize karşısınız” ifadesini kullanmalı. Her ülkenin kendi hesapları, çıkarları
ve içişleri var; ama büyük savaşlarda kimse tarafsız kalamaz.
Riyad ülkelerin
İran’la standart dostane ilişkilere sahip olmasına itiraz etmez; ama [İran’ın]
Arap ülkelerinde köprübaşını tutmasına asla izin vermeyecek ve Tahran’a
sadık herhangi bir hükümete güçlü bir şekilde karşı koyacak. Eminim ki tüm Arap
ve Müslüman ülkeler bu duruşta uzlaşacak ve böylece bugün tüm bölge
adına/uğruna savaş veren Riyad’a destek vereceklerdir. Nihayetinde İran’ın
tahakkümündeki bir Suriye, aynı ölçüde Türkiye, Mısır, Ürdün ve Suudi Arabistan
için de zararlı.
İran’ın
mezhepçiliği
Komşu dostlarımız
mezhepçi bir çatışma istemediklerini söylüyorlar. Artık çok geç; hepimiz kendi
irademiz/isteğimiz dışında –mezhepçi tonda bir söz sarf etmese de eylemleri bu
yönde olan– İran’la böyle bir savaşa itilmiş durumdayız. Haritaya bakın
ve İran’ın nerede ve kiminle savaştığını inceleyin.
(…)
(…) Bu sebeple
bugünkü çatışma Sünniler ve Şiiler arasında değil, Şii radikallerle IŞİD’in
temsil ettiği Sünni radikaller arasında.
Suudi
Arabistan’da biz her ikisinden de muzdaribiz ve 2 Ocak’ta terör suçundan 47 mahkum
idam edildiğinde Suudi yargısının kılıcından her ikisi de eşit şekilde nasibini
aldı. Biz İran’a radikal olduğumuz için değil, onun saldırgan yayılmacılığından
dolayı karşı duruyoruz. Milliyetçi İran’ın geri dönmesini ümit ediyoruz, ki
böyle bir İran [Suudi] kraliyetin partnerine bile dönüşebilir.
1939’daki
Avrupa’yla aynı şartları tecrübe ediyoruz. Hitler Polonya’yı işgal ettiğinde
–daha evvel uzakta kalmak isteyen– Avrupa’nın sabrı tükendi. Savaş
açmaya karar verenler tam aksini de tercih edebilirlerdi, ama Hitler’in giderek
büyüyen faşist iştahının kurbanı olmak istemediler.
Tüm Avrupa
ülkeleri Hitler’le savaşma konusunda İngilizler ve Fransızlarla hemfikir
değildi, ama sonunda tüm dünya hizaya dizilerek ya özgürlüğün ya da faşizmin
saflarına katıldılar. Bugün Müslüman dünya benzer bir tercihle yüz yüze.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder