5 Haziran 2016 Pazar

D.IGNATIUS - ABD, POST-OSMANLI DÜZENİNDE HATA YAPMAMALI


ABD, OSMANLI SONRASI DÜZENİ YENİDEN ŞEKİLLENDİRİRKEN HATA YAPMAMALI

David Ignatius (Ödüllü gazeteci ve kitapları en çok satanlar listesinde yer alan casusluk romanı yazarı. Aynı zamanda 25 senedir Ortadoğu’yu ve CIA’yi yakından takip eden Washington Post gazetesi köşe yazarı)
Washington Post, 23.5.2016

Tercüme: Zahide Tuba Kor

Ankara
Amerikalı üst düzey yetkililerle Irak ve Suriye’deki savaş alanlarını ziyaret turumuz, bölgenin en kuvvetli gücü ve aynı zamanda yüz sene evvel Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşüyle modern problemlerin de başladığı yer olan Türkiye’de sona erdi.

İslam Devleti’ne karşı mevcut savaşla ilgili değişmeyen stratejik gerçeklik, bunun aslında çok daha büyük bir süreç olan, Ortadoğu’da Osmanlı sonrası yapının yeniden şekillendirilmesinin bir parçası olması. Sonucun ne olacağını veya sınırların neye benzeyeceğini şu anda bilmiyoruz; hatta -yerel güçlerin kendi bencil çıkarlarının kavgasını verdiği bir ortamda- ABD de aslında ne istediğinden emin değil. Ama insansız hava uçağı bombardımanlarının ve terör saldırılarının ortasında çoğunlukla gözden kaçırdığımız asıl büyük hikâye işte bu.

CENTCOM Komutanı General Joseph Votel’le çıktığım bölge turu iki hususu netleştirdi:

Birincisi, Amerikan askeri gücü hala rakipsiz. Eski tabirle, biz hala demokrasinin cephaneliğiyiz ve Amerikan savaş aygıtı işi ele aldığında İslam Devleti gibi düşmanlara karşı yıkıcı bir ateş gücü devreye girmiş oldu. Nihayet artık ordumuz terör örgütlerine karşı çok daha saldırganca kullanılıyor, düşmanımız geriliyor ve eğer ki sabrımızı kaybetmezsek sonunda darmadağın olacak.

İkincisi, Amerikan siyasi gücü ise sınırlı ve kafası karışık. Siyaseten birbiriyle çatışan hedeflerimiz var. Bir yandan Suriye ve Irak’ta üniter devletleri korumaktan bahsediyoruz; öte yandan şu anda kuzeydoğu Suriye’de Suriyeli Kürtler ve onların müttefikleri için güvenli bölgeye tekabül eden bir alan yaratmış durumdayız. Tıpkı 25 sene evvel [Z.T.K. Saddam Hüseyin’in askeri operasyonundan kaçan] Iraklı Kürtler için başlattığımız Çekiş Güç Harekatı gibi, bu da Suriyeli Kürtler için özerk bir bölgeyi teşvik edecektir. Eğer ki Amerikalı stratejistlerin bu çatışan hedefleri bağdaştırma vizyonu varsa bilmem, ama ben bunu göremiyorum.

Geçtiğimiz hafta Votel’le yaptığım ziyaretlerde, muharip askerlerin gördüğü ama kamuoyunun çoğunlukla dikkatini çekmeyen, bu çatışmanın bazı gerçekliklerini gösteren küçük ayrıntılarla karşılaştım.

Savaşın yürütüldüğü muharebe harekat merkezlerinden birinde, ordunun keşif uçuşlarını, mevcut saldırı operasyonlarını ve hava aktif harekat alanını koordine etmesine yardımcı olan büyük ekranın altında elde edilen bütün bu bilgilerin nasıl işleneceğini hatırlatan üç uyarı vardı: “Bir karar verilmesi gerekli mi?”, “Başka kimin bu bilgiye ihtiyacı var?”, “Acaba bu, bir komutanın değerlendirmesini değiştirir mi?” Merak ettim acaba Beyaz Saray’da da benzer bir kontrol listesi var mı diye…

Amerikan ordusuyla birlikte gezmek, neyin iyi gittiğinin altını çizen ama olumsuzlukları bastıran bir iyimserlik balonu içinde olmanız anlamına gelir; öyle ki, zafer her zaman gerçekte olduğundan çok daha yakın gözükür.

İslam Devleti’ne karşı Amerikan harekatına ilişkin bir brifing sırasında subaylardan biri durumu şöyle özetledi: “Bir taraf playofflara giderken diğeri otoparka gider”. Hoşa giden Amerikan değerlendirmelerinden biri daha. Ama dünyanın bu kısmında çatışmalar böyle işlemez. Kaybedenler, soykırımvari bir şiddetle imha edilmedikleri sürece, asla otoparka gitmezler. Geri adım atarlar ve fakat yeni bir formatta geri dönerler.

Bizim hatalı iyimserliğimizi yansıtabilecek diğer bir yorum, Bağdat’tan savaşı yöneten ve en iyi Amerikalı komutanlardan biri olan Korgeneral Sean MacFarland’dan geldi. İslam Devleti’nin son dönemde giderek artan Bağdat’taki Şiilere yönelik terör saldırıları hakkında şunu söyledi: “Bir bakıma bu bizim başarımızın bir göstergesi, çünkü düşman taktiğini değiştirmek zorunda kaldı.” Bu tarz iyimser yorumları on senedir Irak ve Afganistan’da duyuyorum ve talihsiz gerçeklik şu ki, intihar saldırıları çaresizliğin göstergesi olsa da bölgeyi istikrarsız ve bir ölçüde yönetilemez kılıyor.

Askeri komutanlar siyasi destek tabanlarını aşmamak için dikkatli olmalılar. Komutanlardan biri doğru bir tespitle İslam Devleti’ni kansere benzetti. Kanseri yok etmek için [tedavi sırasında] hastayı öldürmeyeceğinden emin olman lazım. Bir diğer komutan, İslam Devleti’ni başkentleri Musul ve Rakka’dan çıkarmanın doğru stratejisini anlatırken Arapça ifadeyle “yavaş yavaş” dedi.

Eğer ki bu savaşları, çok daha geniş bir çerçevede, onlarca yıl sürecek Osmanlı sonrası düzeni yeniden şekillendirmenin bir parçası olarak görürsek, kalıcı hatalar yapmanın ne kadar kolay olduğunun da farkına varırız. 1916’nın entrikacı sömürgeci güçlerinin yerini bugün, kendi milli menfaatlerine ulaşmak için yerel vekilleri birbirine karşı kullanan Türkiye, İran ve Suudi Arabistan gibi bölgesel güçlerin entrikaları aldı. Cesur Kürtlerin hak ettikleri -ama bölgenin buna uyum sağlayamayabileceği- milli statü için bir kez daha oynadığını görüyoruz.


Ve biz ABD’nin halini görüyoruz: güçlü, sabırsız, idealleriyle menfaatlerini nasıl bağdaştıracağından emin değil. Benim geçen haftaki ziyaret turundan edindiğim işe yarar bilgi şu oldu: Askeri kesimde işler iyi gidiyor, ama siyasi kesimin daha çok çalışması lazım.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder