SURİYE’DE IŞİD
SONRASI İÇİN ÇEKİŞME RESMEN BAŞLADI
Uri Friedman (Küresel meseleler hakkında yazılar kaleme alan the Atlantic yazarı)
The Atlantic,
20.5.2017
Tercüme: Zahide
Tuba Kor
18 Mayıs Perşembe
günü itibarıyla ABD, ancak yavaş yavaş belirginleşebilecek bir şekilde Suriye
İç Savaşı’ndaki müdahilliğini derinleştirdi. Amerikan Savunma Bakanı James
Mattis’e göre İran destekli milislerin ve Suriye rejim güçlerinin bulunduğu bir
konvoyu hedef almak suretiyle ABD, ilk kez açıkça Suriye yönetimiyle müttefik
yabancı savaşçıları vurmuş oldu. Böylelikle Amerikan ordusu, -Esed rejiminin
geçen ay sivillere karşı kimyasal silah kullanmasına bir misilleme olarak Trump
yönetiminin düzenlediği bombardımanın ardından- Esed’in askeri birliklerini
ikinci kez kasıtlı olarak hedef almış oldu. Obama yönetimi sırasında
Suriye’deki Amerikan askerî operasyonları IŞİD ve el-Kaide’ye bağlı olanları
hedef almıştı. Şimdi ise çok cepheli iç savaşta iki grup daha ABD’nin ilgi
odağında.
Bu gelişme, başkan
adayıyken Suriye’de sadece IŞİD’e odaklanma vaadinde bulunan Donald Trump’ın
Esed hükümetine karşı sürpriz şekilde katı bir tavır takınmasının bir uzantısı.
Ama aynı zamanda çok daha geniş bir dinamiğin yansıması: IŞİD, Suriye’de gücünü
ve toprağını kaybederken iç savaşın kapanış oyunu da yaklaşıyor ve bu
mücadeleye dâhil olan çeşitli güçler ortak bir düşmanın kanını döküyor. Sonuç,
nüfuz alanları tesis etme yarışı olup Trump yönetimi altında ABD başarılı bir
şekilde bu yarışa dâhil olmuşa benziyor.
Perşembe günkü
saldırının bağlamını düşünelim. Amerikan savaş uçakları, Amerikan ve İngiliz
özel harekât birliklerinin IŞİD’e karşı savaş için Suriyeli isyancıları
eğitmekte olduğu bir üsten uzak durması yönünde yapılan ikazları görmezlikten
gelen Esed yanlısı bir askerî konvoyu vurdu. 2016’da Rus uçakları aynı üssü iki
defa bombalamıştı. Ancak Obama yönetimi Suriye çatışmasına daha fazla girmekten
korktuğundan Rusları caydırmak için çok az şey yapmıştı.
Atlantik Konseyi’nde
Suriye çatışması uzmanı bir akademisyen olan Faysal Itani’nin deyimiyle Trump
yönetimi, (…) “Suriye’de daha evvel sahip olmadığımız bir caydırıcılık tesis
ediyor.(…)”
Itani bana dedi ki
bu saldırılar, Suriye’de “Obama yönetim düşüncesinin aslında bir parçası
olmayan daha konvansiyonel güç politikalarının” bir ilanı. Böylelikle üssün
çevre bölgesi olan, Suriye’nin güneydoğusunda Irak ve Ürdün sınırı
yakınlarındaki Tenef’in “Amerikan nüfuz ve operasyon alanı” olduğu mesajı
yollandı.
Problem şu ki
çatışmadaki birçok grup, özellikle de İran, Amerikalılara bu toprak parçasını
teslim etmek istemiyor. Ortadoğu Enstitüsü’nden Suriye İç Savaşı uzmanı Charles
Lister’a göre, eğer ki Amerikan ordusu İran’la bağlantılı Şii milisleri
gerçekten vurduysa bu “çok büyük bir iş”. Zira bu, sınırın öte tarafındaki
Irak’ta IŞİD’e karşı savaşta bu tür milisler ile ABD ve Irak güçleri arasındaki
işbirliğini zorlaştırabilir.
Lister dedi ki,
günlerdir İran destekli milisler “Suriye’nin güneyinde Amerikan destekli IŞİD
karşıtı güçlere gözdağı vermeye çalışıyor” ve İran devlet medyası,
“teröristleri korumak maksadıyla Suriye’nin güneyinde tampon bölge oluşturmaya
dönük bir Amerikan komplosu” konusunda uyarılar yapıyor.
Sorularımı e-posta
üzerinden cevaplayan Lister dedi ki “İran, Suriye’de tek bir Amerikan askeri
dahi istemiyor. Kapı komşusu Irak’ta Amerikalılarla savaşma konusunda dolu dolu
bir performansa sahip. Suriye’de kara savaşını tam da Esed ve İran’ın kazanıyor
gibi göründüğü bir ortamda ABD ve Suriyeli muhalif ortakları, güneyde
nüfuzlarını ve varlıklarını gittikçe daha fazla artırarak, kendi IŞİD karşıtı
faaliyetlerini yoğunlaştırdı.”
“Eşzamanlı olarak
ABD, ordusunun en az iki hava üssünde etkin hale geldiği Suriye’nin
kuzeydoğusundaki niyetlerini hiç de gizlemiyor. Bütün bunlar İran’ın Suriye’de
zar zor kazandığı başarılara ve Tahran’dan Bağdat’a, Şam’dan Beyrut’a
kesintisiz uzanan kara koridoru beklentisine karşı çok ciddi bir meydan okuma
niteliğinde. İran’ın Ortadoğu’daki bu nihai hayaline karşı ABD’nin Suriye’nin
kuzeyi ve güneyindeki nüfuz bölgeleri büyük bir tehdit.”
Badiye olarak
bilinen çok seyrek nüfuslu çöl bölgesinde bulunan Suriye-Ürdün-Irak sınırının
kesişim noktasındaki Tenef; petrol rezervlerine, (İran’ın ana silah ikmal hattı
olarak kullandığı) Şam-Bağdat demiryoluna ve IŞİD’in, kalesi Rakka’dan ayrılmak
zorunda kalırsa son savunma merkezine dönüşecek Deyrezzor’a yakınlığıyla dikkat
çekiyor. IŞİD’in geri çekilme sürecinde olması ve son dönemde Suriye savaş
alanını “çatışmasızlık bölgeleri”ne bölmeye dönük Rus-İran-Türkiye planının
hazırlandığı Kazakistan’daki barış görüşmeleri sözkonusu bölgeyi kontrol etme
arzusunu daha acil bir hale getirdi. Dolayısıyla bu hafta içinde birlikler
harekete geçirildi ve kılıçlar çekildi.
The New York Times’ın haberine göre:
Suriye çatışmasında sahadaki kalabalık yabancı müdahillerin tamamı, Rusya
ve Türkiye’nin tesis etmeye çalıştığı çatışmasızlık bölgelerinin içinde ve
çevresinde nüfuz kurmak için manevralar yapıyor. Bu bölgelerden biri de ABD,
Ürdün ve İsrail’in İran destekli grupların ve özellikle de Hizbullah’ın
zeminini genişletmesini engellemeye çalıştığı Suriye’nin güneyi…
Bölge, hem uzun vadeli askeri ve siyasi yatırım yaptığı Irak’ı istikrara
kavuşturmak isteyen ABD, hem de Suriye hükümetinin mümkün olduğunca fazla
toprak üzerinde kontrolünü güçlendirmesini isteyen Rusya için stratejik önemi
haiz.
Ve yine bölge, Lübnan’da nüfuzunu güçlendirmek ve İsrail’e medyan okuma
kabiliyetini sürdürmek amacıyla sınırlarından başlayıp Akdeniz’e kadar uzanan
koridorları güvence altına almak isteyen İran için de kritik önemde. Hepsi de
İslam Devleti’ne karşı savaş verdiği iddiasında ama birbirleriyle işbirliği
yapmayı reddediyorlar.
Ortadoğu
Enstitüsü’nden İran uzmanı Ahmed Mecidyar, bu hafta Suriye’de sergilenen
jeopolitik güç mücadelesinin aynı zamanda “Musul’un batısında daha fazla toprak
ele geçirmek ve stratejik Telafer şehrinden Suriye sınırına kadar uzanan kara
koridorunu kontrol etmek üzere İran destekli milis güçlerinin yeni bir askeri
saldırı başlattığı” Irak’ta da oynandığı iddiasında.
Bu hafta kaleme
aldığı yazısında şöyle yazmış: “Her ne kadar Amerikan ordusunun Esed yanlısı
kuvvetlerin saldırdığı isyancı gruplara hava desteği bir ilk olsa da (perşembe
günkü) saldırının ABD’nin Suriye politikasında ciddi bir değişim anlamına gelip
gelmediğini veyahut saldırıların kuvvetleri koruma maksatlı bir defaya mahsus
bir adım mı olduğunu söylemek için henüz çok erken. Ancak net olan bir şey var:
Ortak düşman İslam Devleti, Irak’ta ve Suriye’de zemin kaybettikçe İran
destekli milis güçlerinin ve her iki ülkedeki Amerikan öncülüğündeki koalisyon
kuvvetlerinin tehlikeli bir şekilde doğrudan çatışma ihtimali giderek
yükseliyor.”
Ancak Itani’ye
göre, böyle bir çatışma riski Suriye’de İslam Devleti’ni mağlup etmeye
kalkışmanın kaçınılmaz bedeli. Diyelim ki ABD, IŞİD’i Rakka’dan ve
Deyrezzor’dan çıkartmakta başarılı oldu. Terör örgütünün kendini yeniden
toparlamasını nasıl önleyecek? ABD veya müttefikleri için tek seçenek IŞİD’in
eski topraklarını ellerinde tutmak. Ve bu da Suriye’de nüfuz alanlarını
belirlemeyi gerektiriyor.
Itani bana dedi ki
“IŞİD problemini coğrafyalardan ve savaşın askeri realiteleri ve jeopolitikten
ayrıştırmanın mantıklı olduğunu hiç düşünmedim. Ben [Trump yönetimi
tarafından] şöyle bir pozisyon alınacağını düşünmüştüm: ‘IŞİD buna değmez.
Onları biraz bombalayıp zayıflatacağız ve müttefiklerimizle işbirliği
yapacağız, ama onları geriletip yok etmeyeceğiz ve çıtayı çok fazla
yükseltmeyeceğiz’.” Ancak Donald Trump bu pozisyonu almayıp çıtayı yükseltti.
Itani, bu karar
“(Suriye’yi) 250 bin askerle işgal etmek anlamına gelmez; ama bu mesele
konusunda çok fazla zaman ve enerji sarf etmek demektir. Ve bu son derece
tüketici bir şey” dedi. Bu arada Amerikan Başkanı, Suriye ordusunu ve onun İran
destekli müttefiklerini geri püskürttükten sadece birkaç gün sonra ilk resmî
yurtdışı gezisinin ilk durağına uçtu: İran’ın baş düşmanı Suudi Arabistan’a.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder