SUUDİ ARABİSTAN
KENDİ HALKINI DESTEKLEMEK YERİNE TRUMP’A HARAÇ ÖDEMEYİ NİÇİN TERCİH EDİYOR?
David Hearst (Middle East Eye internet sitesi baş editörü; eski İngiliz Guardian
gazetesi dış politika başyazarı)
Middle East Eye,
17.5.2017
Tercüme: Zahide
Tuba Kor
NOT: Ortadoğu'yla, özellikle de Körfez ülkelerinin politikalarıyla ilgili son derece önemli yazılar kaleme alan David Hearst'ten şimdiye kadar yaptığım 12 tercümeyi toplu olarak okumak için TIKLAYINIZ
Donald Trump’la
buluşmanın fiyatı oldukça yüksek ve giderek de yükseliyor. Cuma
gününe kadar Suudi Arabistan, gelecek 10 yılda 300 milyar dolara varan
anlaşmaları ve opsiyonları/satın alma halklarını ve ayrıca 40 milyar dolarlık
altyapı yatırımını ödemek zorunda kaldı. Trump, Riyad’a ayak bastığında bu
rakam sadece mukaveleler ve opsiyonlar olarak 460 milyar dolara fırladı. Wall
Street’ten bazılarına göre nihai rakam Amerikan ekonomisinde 1 trilyon dolarlık
yatırıma kadar yükselebilir.
Trump, Amerikan tarihinin en
büyük silah anlaşmasını heybesine doldurdu. Böylelikle –belki de asla
kullanamayacağı füzeleri bile satarak– Suudi Kraliyet ailesine [Washington’ın
Körfez’in güvenliğini sağlamasının bedelini] ödettirme sözünü yerine
getirecek.
Eğer ki İran’la bir savaş çıkarsa
bu savaşı verecek [Körfez ülkeleri değil] ABD’nin kendisidir. Komşusu [Kuzey
Kore] ile kapışmaya çok daha yakın bir ülke olan Güney Kore, Amerikan füze
savunma sistemlerini satın alma konusunda çok daha zorlu bir müşteri olduğunu
ispatladı. 1 milyar dolarlık THAAD sisteminin parasını ödemekte ayak diretiyor.
Riyad ise böyle değil.
Beyaz Saray, beklenmedik şekilde
yağan bu Suudi parasının ABD içinde iş piyasasına etkisinden dolayı mutluluktan
havalara uçuyor. Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ve Trump arasında
geçen ay gerçekleşen toplantının resmî okumasına göre, doğrudan ABD içinde 1
milyona varan istihdam, tedarik zincirinde ise milyonlarca yeni iş imkânı
sağlanacak.
31 yaşındaki veliaht prensin
aksine, bir hevesle Rus milyarderin yatından veya Maldivler’den ada zinciri
satın alamayan Suudiler şu soruyu soruyor: “Allah aşkına, nasıl olup da
Amerikalılara bunca parayı yağdırırken kendi halkına para sarf etmekte bu kadar
isteksiz olabiliyor?”
Resmi işsizlik oranı %12, ancak
gerçeği çok daha yüksek. [Maaşlar düzgün ödenemediğinden] Doktorları
hastanelerde tutabilmek için cebelleşiyorlar; kamu çalışanlarının ve ordunun
emekli aylıklarını ödeyen Kraliyetin en büyük fonu olan Genel Emeklilik Kurumu
geçen ay kaynaklarının artık tükendiğini açıkladı.
Suudilerin çoğu Ekonomi Bakan
Yardımcısı Muhammed et-Tuveycri’nin hangi açıklamasına inanıyor? Kemer sıkma
tedbirleri sayesinde Kraliyetin ilk çeyrekte bütçe açığını yarıdan fazla
azalttığı açıklamasına mı, yoksa petrolün varil fiyatı 40-45 dolar aralığında
kaldığı takdirde Kraliyetin 4 yıl içinde iflas edeceği uyarısına mı? Bu uyarıyı
yapan sadece o değildi. IMF de Kraliyetin iflasın eşiğinde olduğu uyarsında
bulunmuştu. Hangi Suudi vatandaşı daha fazla kemer sıkma tedbirinin ve yeni bir
KDV’nin eli kulağında olmadığını düşünüyor ki?
Masalar ve
tekerlekli sandalyeler dönemi artık mazide kaldı
Kraliyetin zengin Amerikalı kuzenlerine
daha fazla servet yağdırmaya niçin bu denli hazır olduğunun muhtemel iki nedeni
var.
Birincisi şahsi bir neden.
Muhammed bin Selman bir servet ödüyor veyahut en azından bunu ödeyebileceğini
içtenlikle ümit ediyor. Devlet hediyelerinin mütevazı olduğu günler geçeli çok
oldu. Riyad’da Suudi Kraliyetinin kurucusu Kral Abdülaziz ibn Suud müzesinde
sergilenen parçalardan biri, bir Amerikan savaş gemisinde ilk buluşmalarının
ardından Amerikan Başkanı Franklin D. Roosevelt’in hediye ettiği mütevazı bir masa.
Yine Başkan’ın iki tekerlekli sandalyesinden biri de krala verilmiş. Silah
anlaşması rüşvetiyle mukayese edildiğinde, bugünlerde muhatabına bir masa veya
bir tekerlekli sandalye hediye etmek olsa olsa bir hakaret olur.
İkincisi ise kolektif akıl.
Kraliyet, İran’la barışı temel hedefi kılan Obama yönetiminden öyle bir şoke
oldu ki bir kez daha çöl rüzgarlarına maruz kalmak istemiyor. Suudi Arabistan
hiçbir zaman kullanamayacağı silahlara para dökerek [kendisini ABD
tarafından İran’a karşı] koruma parasını ödüyor.
Ancak Muhammed bin Selman’ın
iddialarını çantada keklik saymak için henüz erken. Bu onun bir emeli olsa dahi
acaba kendi ülkesi veya hatta kraliyet ailesi adına mı konuşuyor? O hala tahta
çıkmaktan uzak tutuluyor; kendisinin büyüğü –kimilerine göre de daha zekisi–
olan kuzeni Muhammed bin Nayif’in de daha avantajlı olduğu veliaht prenslik
makamını teslim etmeye hiç niyeti yok.
Yemen’in
yansımaları
(…)
Farz edelim ki
Haydi, bir fikir jimnastiği
yapalım. Farz edelim ki Suudi Arabistan, Arap Baharı’na ve halk ayaklanmalarına
karşı çıkmak yerine Arap dünyasına yatırım yapıp bölgeyi geliştirmeye karar
vermiş olsun. Suudi Ailesi’nin askeri darbeleri ve karşı-devrimleri desteklemek
yerine Mısır, Libya ve Yemen’de serbest seçimlerin sonuçlarına arka çıkmak için
340 milyar dolar akıttığını hayal edelim.
Suudi Ailesi ve Arap dünyası
bugün hangi noktada olurdu, bir düşünsenize. Bu öyle basit bir iş değildi. (…)
Ama en azından değişim için silahların değil, sandıkların kullanıldığı bir
gelenek kurulmuş olacaktı.
Ekonomiler çok daha iyi bir
durumda olacaktı. (…) Belki Sina’da bir ayrılıkça hareket mevcut olabilirdi,
ama İslam Devleti oraya yerleşemezdi. Cihatçılar, misyonlarının başarısızlığa
uğradığını görerek çoktan Afganistan’daki mağaralarına geri dönmüş olacaktı.
Barışçıl değişimin finansörü
Suudi Ailesi bir kahraman olarak yere göre sığdırılamayacaktı. (…) Trump’a kan
parası ödemek zorunda kalmayacaktı. [Statükoyu korumak için her yola
başvurmak yerine] Mutlak monarşiden meşruti monarşiye doğru yelken açsalardı
kendi dünyaları bugün çok daha güvenli ve güvende olurdu.
Bugün bölgede yaşananlar yavaş
öğrenenler için bir tarih dersi niteliğinde. Trump, ülkesi içinde toplanan
fırtına bulutlarını dağıtmak için Riyad’da hoş karşılanmayı sabırsızlıkla
bekliyor. Hızla düşüşe doğru geçen Trump yönetimi [kurtuluş için]
Cumhuriyetçilerin gözünün içine dahi bakıyor. Hal böyleyken Müslüman ve Arap 56
lider, Riyad’da Trump’ın kendilerine demokrasi dersi ve İslam hakkında vaaz
vermesini dinlemek için bir araya gelecekler. Amma da tuhaf bir dünyada
yaşıyoruz.
AMERİKAN-SUUDİ İTTİFAKI
Kamran
Bokhari (Geopolitical Futures
kıdemli uzmanı, Küresel Politikalar Merkezi kıdemli üyesi, George Washington
Üniversitesi Aşırıcılık Programında bilim kurulu üyesi; Ottawa Üniversitesi
Güvenlik ve Politika Enstitüsü’nde Kanadalı askerlere, istihbaratçılara,
emniyetçilere ve diğer hükümet yetkililerine milli güvenlik ve dış politika
dersleri veriyor; daha evvel Stratfor (2003-2015) Ortadoğu ve Güney Asya
danışmanı ve Dünya Bankası danışmanıydı.)
Geopolitical Futures, 21.4.2017
Tercüme: Zahide
Tuba Kor
(…)
Menfaatleri farklılaşsa dahi Amerikan güç dengesi siyaseti nedeniyle
Washington’ın hala daha Riyad’a ihtiyacı var. ABD, İran’ın Arap dünyasındaki
kaostan istifade etmesini ve aşırı nüfuz elde etmesini istemiyor. Bu amaçla
Amerikalılar, özellikle İslam Devleti’ne karşı savaşta daha belirgin bir
bölgesel rol üstlenmesi için Türkiye’yi de sıkıştırıyor. Türkiye bölgenin doğal
lideri; ancak kendi iç meseleleri yüzünden Türkler bu aşamada müdahil olacak
bir konumda değiller.
Bu da demek oluyor ki Amerikalılar Suudilere muhtaç – her ne kadar
Riyad, kendi güvenliğini sağlamaktan aciz olsa da ve İslam Ordusu İttifakı’nı
hayata geçirmek için Pakistanlılarla sıkı bir iş tutmaya çalışsa da… En azından
ABD Suudilerin zayıfladığını görmek istemiyor. Zira bu durum sadece İran’a
değil, İslam Devleti’ne de alan açacaktır. İşte bu korku, Amerikan-Suudi
ortaklığının şu sıralar temelini oluşturuyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder