SUUDİ ARABİSTAN’DA
SARAY DARBESİ
David Hearst (Middle East Eye internet sitesi baş editörü; eski İngiliz Guardian
gazetesi dış politika başyazarı)
Middle East Eye,
26.4.2017
Tercüme: Zahide
Tuba Kor
NOT: Ortadoğu'yla, özellikle de Körfez ülkelerinin politikalarıyla ilgili son derece önemli yazılar kaleme alan David Hearst'ten şimdiye kadar yaptığım 12 tercümeyi toplu olarak okumak için TIKLAYINIZ
Suudi bir prensin
kral olabilmesi için üç iktidar kaynağına dayanması lazım. Önem sırasına göre
ABD, kraliyet ailesi ve Suudi halkı; her ne kadar sonuncusu, herhangi bir
hesaplamada bu üçlünün en uzak halkası olsa da.
Bu, 14 Şubat
1945’te Amerikan Başkanı Franklin D. Roosevelt’in Suudi kraliyetinin kurucusu
Kral Abdülaziz’le Mısır’ın Büyük Acı Gölü’ndeki bir Amerikan muhribinde bir
araya gelmesinden bu yana her Suudi kralı için geçerli.
Kral Abdullah 23
Ocak 2015’te hayatını kaybettiğinde ve yerine üvey kardeşi Selman tahta
geçtiğinde oğlu Muhammed bin Salman’ın adı sanı ortalıkta hiç yoktu. Devlet
bakanıydı ve babasına danışmandı; ama Washington’da tanınmıyordu ve sadece 29
yaşındaydı. Tecrübesiz bir gençti.
Ardından Suudi
tahtına Kral Selman’ın oğlu Muhammed’i geçirmek için dört perdelik operanın
ilki başladı.
İlk perde: Kraliyet
temizliği
Abdullah’ın
maiyetinden kalanlar, ölü kralın Kardinal Richelieu’su sayılan genel sekreter
ve Kraliyet Divanı Başkanı Halid Tuveycri’den başlayarak temizlendi.
Tuveycri’nin
yerine, aynı zamanda dünyanın en genç savunma bakanı yapılan Muhammed
geçirildi. Kral Selman, kardeşi Prens Mukrin’i veliaht prens ve yeğeni Muhammed
bin Nayif’i de veliahtın veliahtı yaptı.
Tuveycri’nin düşüşü
Birleşik Arap Emirlikleri’nin diktatörü Muhammed bin Zayid için kötü haberdi.
Bu ikili, Mısır’da Abdülfettah es-Sisi’yi başa geçiren askeri darbeyi finanse
ve organize etmişti ve bu üçlü [Z.T.K. BAE, Suudi Arabistan ve
Mısır’ı kastediyor], varoluşsal tehdidin İran değil, Müslüman Kardeşler
olduğu ortak inancında birleşmişti.
İki ülke [Z.T.K.
yani BAE ve Suudi Arabistan] arasındaki anlaşma, birkaç ay sonra Nisan
2015’te meydana gelen, ikinci perdede ele alacağımız, gelişmelerle daha da
zarar görecekti.
İkinci Perde: Oğlun
Yükselişi
Kral Selman,
kardeşi Prens Mukrin’i veliahtlık görevinden alarak yerine yeğeni Muhammed bin
Nayif’i geçirdi ve gözde oğlu Muhammed bin Selman’ı da velahtın veliahtı yaptı.
Muhammed bin Selman’ın büyük kuzeni Muhammed bin Nayif’in elini öperken
fotoğrafları çekildi. Ancak öptüğü bu eli ısırmayı öğrenmesi sadece an meselesiydi.
Veliahtın ayağının
altındaki zemin çoktan kaydırılmıştı bile; zira kral, veliaht prensin kraliyet
maiyetini feshetti. O zamana kadar kralın ve veliaht prensin birbirinden ayrı
kraliyet maiyetleri vardı. Maiyetinin ortadan kaldırılmasıyla Bin Nayif’in
dayandığı geriye kalan tek güç merkezi artık içişleri bakanlığıydı.
Bin Nayif, babasını
maymuna benzeten BAE Emiri Muhammed bin Zayid’e karşı şahsi bir kin güdüyordu.
Dahası Bin Nayif’in Pentagon ve Washington’la stock’u yüksekti. Washington’ın
adamıydı. Kısa süre sonra dengeler, BAE’ye meydan okuyan, Müslüman Kardeşler’e
destek veren bölgesel güçlerden Türkiye ve Katar rejimleri lehine döndü.
BAE Emiri Bin Zayid
sabırla bekleyip uygun zamanı kolladı. Bin Zayid, başka bir kapı üzerinden
kraliyette yeniden itibar kazanmanın yolunu aradı. Bunun kapısı Muhammed
tarafından açılacaktı. Düşmanının Muhammed’inkiyle ortak olduğu hesabını yaptı.
Ne de olsa veliaht prens olarak avantajlı konumuyla Bin Nayif, kuzeni
Muhammed’in önünde duran bir engeldi.
Muhammed bin
Selman’ın savunma bakanı olarak ilk adımları Washington’da pek de olumlu
karşılanmadı. Milli Muhafızlar Bakanı Prens Meteb yurtdışındayken savuma bakanı
olarak Yemen’de Husilere karşı büyük bir askeri müdahale başlatmıştı. Genç
savunma bakanı düşüncesizliğiyle/laubaliliğiyle nam salmıştı. Maldivler’e
tatile gidip gözlerden kaybolmuş, Barak Obama’nın savunma Bakanı Ash Carter ise
günlerce ona ulaşmaya çalışmıştı.
2015’in Aralık’ında
Alman istihbarat teşkilatı BND, 29 yaşındaki Muhammed’i aşırı gücü sahip
pervasız bir kumarbaz olarak tasvir ettiği 1,5 sayfalık sıradışı bir kısa bilgi
notu yayınladı.
BAE Emiri Bin Zayid
hemen harekete geçti. Güçlü bir Suudi medya patronunu bir aracı/muhatap olarak
ayarlayarak banka hesaplarına milyonlarca dolar akıttı. Bin Zayid, kendi
tecrübesinden hareketle Muhammed’e hızlıca harekete geçmesini tavsiye etti.
O dönemde Middle
East Eye’ın haber yaparak ifşa ettiği üzere, Bin Zayid, Muhammed’e
kraliyette Vehhabiliğin egemenliğine bir son vermesini ve İsrail’le sıkı fıkı
olmasını söyledi.
Bin Zayid, onun
için Washington’la şahsen bir iletişim kanalı açacağı sözünü verdi. Ama
öncelikle Muhammed kendi başına bir oyuncu olarak sivrilmeliydi.
Ülkesinin bugüne
kadar gördüğü en büyük özelleştirme programını başlattı. Genç prensi Batı’daki
izleyicilere pazarlamak için Batılıların anlayacağı dilden bir halkla iletişim
kampanyası düzenlendi. Muhammed gerektiği şekilde bir Jön Türk, sabırsız bir
reformcu olarak tasvir edildi.
The Economist dergisine ilk röportajını vermesinin ardından övgü dolu değerlendirmeler
peşi sıra geldi. The New York Times’ın enayisi Thomas Friedman tamamen zokayı yuttu. Onun hakkındaki
yazısından Friedman bakın neler dedi: “Muhammed bin Selman’la ofisinde bir
akşam geçirdim ve performansıyla beni çok yordu. Fışkıran enerjisiyle planını
ayrıntılı biçimde ortaya döktü. (…) Onun düşüncesi, bütün ülkeyi hükümet
işleyişine dâhil etmek. Bakanlar diyorlar ki, daha evvel iki yılda ancak
alınabilen büyük kararlar Muhammed göreve geldiğinden beri artık iki haftada
çıkıyor.”
Muhammed bir
modernleştirici gibi ilerliyor. Aynı zamanda risk de alıyor. 2030 Vizyonu’nu
başlattığında aldığı en büyük risk, devlet petrol şirketi ARAMCO’nun %5’ini
özelleştirmek veya hatta dini polisi geriye püskürtmek değildi.
Kamu sektöründe
çalışanların maaşlarının %20 ila 30’una denk gelen sosyal hakların ve ek
ödemelerin rafa kaldırması oldu. Bu grup iş gücünün üçte ikisini
oluşturduğundan duyulan rahatsızlık sonucu mırıldanmalar yayıldı. Ve bu
mırıltılar hiç de alçak sesli değildi.
Bu arada Bin Zayid,
Washington’la acil kırmızı hat kurmakla meşguldü. BAE ile Trump arasında birçok
iş bağlantısı çoktandır vardı. Bunlardan biri de Dubai yakınlarında Akoya denen
bir golf sahası inşası için Trump’la ortaklık kuran milyarder emlak müteahhidi
Hüseyin Sacvani’den (Hussain Sajwani) geldi.
Sacvani, Forbes
dergisine yaptığı açıklamada “Şirket olarak Trump’la bir anlaşma yaptık; zira
onlar golf işini iyi biliyorlar” dedi ve ekledi: “Biz siyasetten uzak
duruyoruz.” Sacvani, Amerikalı ortağı başkan olurken işlerin her zamanki gibi
yürüyeceğini zannediyordu. Ama bu yılın ocak ayında Trump, Dubaili arkadaşının
2 milyar dolarlık işini geri çevirdiğini açıkladı: “Geri çevirmek zorunda
değildim; ama bildiğiniz gibi artık başkanım. Bu işe girmek iyi olurdu ama
herhangi bir menfaat sağlamak istemiyorum.”
Trump, görevi için
yemin etmeden bir ay evvel Bin Zayid gizlice New York’a uçtu. Görevini henüz
bırakmamış olan Amerikan Başkanı Barack Obama’ya ziyaret hakkında bilgi
vermeyerek protokol kurallarını çiğnedi (…). Washington Post’un haberine
göre Bin Zayid, Trump’ın iç halkasındaki danışmanlardan Michael Flynn, Jared
Kushner ve Stephen Bannon’la buluştu.
Bin Zayid’in temel
amacı, Trump’ın ailesine “hizmetinizdeyim” mesajını vermekti. Bin Zayid’in
kardeşi olan BAE milli güvenlik müsteşarı da Blackwater şirketinin kurucusu
Erik Prince ve Vladimir Putin’e yakın bir Rus’la Seyşeller’de bir toplantı
gerçekleştirdi. Washington Post’un iddiasına göre amaç, Moskova’yla
başkanlık koltuğuna henüz oturmamış Donald Trump arasında arka kanaldan bir
gizli iletişim hattı kurmaktı.
Bu toplantı, aynı
zamanda Bin Zayid’i Körfez’de Trump’ın iş bitiricisi haline getirdi. Trump son olarak mart ayında Muhammed bin
Selman’la Beyaz Saray’da bir araya geldiğinde bu buluşma bir “dönüm noktası”
olarak tanımlandı. Obama’nın İran’la barış peşinde koşarak boşu boşuna heba
ettiği Suudi Kraliyetiyle ilişkileri yeniden kurduğunu göstermek için bunu bir
fırsat olarak kullandı. Ancak Muhammed’le buluşma pozu, konuşmaların
kendisinden daha fazla şey söylüyordu: Trump geleceğin Suudi kralıyla
konuşuyordu.
Geçtiğimiz
haftasonu Amerikan Savunma Bakanı James Mattis, Riyad’a iade-i ziyarette
bulunduğunda Kral Selman ve Muhammed’le görüştü. Washington’ın kraliyette iş
tuttuğu eski önemli adamı Bin Nayif fotoğrafta yoktu.
Üçüncü Perde:
Ayrılık Kararnameleri
22 Nisan Cumartesi
günü Kral Selman 40 tane kraliyet kararnamesi yayınladı. En önemlisi, 2030
Vizyonu çerçevesinde kesilen memurlara ve askeri personele mali ödeneklerin
yeniden yürürlüğe konmasıyla Muhammed’in popülaritesini artırmaktı. Daha evvel
ödenekleri kesmek Muhammed’in kararı olsa da tuhaf bir şekilde bu kararnameyle
itibar kazandı. Amaç, kuzeni Bin Nayif’in rolünü daha da azaltmaktı.
Diğer
kararnamelerle Muhammed’in en küçük kardeşi Halid, Amerikan büyükelçisi
yapıldı. Halid’in tek uluslararası diplomasi tecrübesi, bir savaş uçağı pilotu
olarak F16’ları kumanda etmekti! İlginç biçimde, aynı kararnameler çerçevesinde
bir bakan, oğlunu işe aldığı için görevinden alındı. Öyle görünüyor ki bu
kural, sözkonusu Suud Ailesi olduğunda uygulanmıyor.
Muhammed’in diğer
bir kardeşi Prens Abdülaziz bin Selman enerji bakanı yapıldı. Yine Muhammed’e
yakın bir aile mensubu olan kuzenlerden Prens Ahmed bin Fahd bin Salman da
petrol zengini Doğu Vilayeti’ne vali yardımcısı olarak atandı. O vilayetin
valisi, Veliaht Prens Muhammed bin Nayif’in kardeşi Suud bin Nayif; bu da demek
oluyor ki bu prensin vali yardımcılığına getirilmesi, veliaht prensi iyice
köşeye sıkıştırmanın diğer bir yolu.
Muhammed’in
kontrolünü artıracak şekilde kraliyet ailesinin başka onlarca üyesi önemli
mevkilere getirildi.
So that’s
Washington squared, aile başarıyla yürüttü ve halk mutlu edildi. Yine de Bin
Nayif hala Muhammed’in önünde bir engel.
Ardından ordu ve iç
güvenlikle ilgili kararnameler geldi. Ordunun başındaki profesyonellerden
Korgeneral Aid eş-Şelevi görevinden alınarak yerine, ne tesadüf ki Yemen
savaşıyla ilgili BAE Emiri Bin Zayid’e brifing vermeye gitmiş olan yardımcısı
Prens Fahad bin Türki getirildi.
Bin Nayif’e son
ölümcül darbeyi vuran kilit kararnamenin zannedildiği gibi Yemen’le hiçbir
alakası yok. Bu kararname, Kraliyet Divanı’nın idaresi altında bir Milli
Güvenlik Konseyi kurulmasını içeriyor. Bu konsey, Bin Nayif’in kontrolündeki
içişleri bakanlığına doğrudan bir rakip olacak. Yeni yapının edindiği bilgileri
doğrudan Kraliyet Divanı’na aktaracak olması önemli; zira burayı da kontrol
eden Muhammed bin Selman.
Muhammed, Kraliyet
Divanı genel sekreterliği görevini veliahtın veliahtı olmak için bırakırken
burayı kendisi adına içeriden kontrol edecek bir müttefikini yerine halef
bıraktı. O kişi, Tuveyci 2.0 olarak nam salmış Suud el-Kahtani idi.
El-Wi’am gazetesinin kurucusu Suudi yazar Türki er-Ruki, el-Kahtani’yi muhaliflere
gözdağı vermek amacıyla seçilmiş hedeflere yönelik sosyal medya kampanyası
başlatan bir internet trolü gibi davranmakla suçluyor.
Er-Ruki’nin
iddiasına göre el-Kahtani, internet sitelerini hedef alan ve nicelerini
karalayıp itibarlarını zedeleyen bir bilgisayar korsanları ordusundan
faydalanıyor.
Er-Ruki’nin iddiası
şu: “Bu adam sınırları çok fazla aştı. Ülkenin gençlerinin birçoğu onun
kurbanı. Karar alıcılarla ülkenin vatandaşları arasındaki ilişkilerde gerginlik
çıkarmakta. Bakanların ve devlet adamlarının sahip olduğu sanılan
dokunulmazlıkların altını oyuyor.”
Müesses nizam
içinden çıkmış ülkenin en önemli analistlerinden biri olan Cemal Kaşıkçı gibi
önde gelen Suudlu bazı seslerin susturulduğu kesinlikle doğru.
Dördüncü Perde: Evi Yıkmak
Dördüncü Perde mi?
Veliaht Prens Bin Nayif’i bekleyen kaçınılmaz kaderi henüz tam olarak
bilmiyoruz. Trump yönetimi onu görmezden geliyor. Önemli toplantılardan
koparıldı ve artık kuzeni bütün gücü elinde tutuyor.
Bu bir zafer mi?
Öyle görünüyor.
Eski karşı-devrimci eksen, yeni bir yüz olan Muhammed bin Selman’ın da dâhil
edilmesiyle yeniden canlandı. Onunla birlikte bu eksen, iki eski yüz olan Bin
Zayid ve kısa atışmaların ardından öpüşüp barışmak için geçen hafta Riyad’a
giden Mısır Cumhurbaşkanı Sisi’den oluşuyor. Trump’ın yeni yetme yönetimi,
İsrail’in de lütfu ve desteğiyle, gayet açık bir şekilde bütün bunların her
birisinin arkasında.
Her şey Kral
Abdullah dönemindekine geri dönüyor. Kral Selman, Trump’la konuşurken Bin
Ladin’in Müslüman Kardeşler mensubu olduğunu vurgulamaya özen gösterdi.
Ancak küçük bir
farklılık sözkonusu.
Atlas Okyanusu’ndan
Körfez’e kadar Arap halkları artık değişmiş durumda. Kanlarını akıttılar;
evlerini, ailelerini, işlerini ve özgürlüklerini kaybettiler. Binlercesi demir
parmaklıkların ardında. Binlercesi boğularak Akdeniz’in sularına gömüldü.
Milyonlarcası evlerinden, topraklarından göç etti. Artık onlar, sınırsız
ayrıcalıklara ve sınırsız servete sahip mutlak yöneticilerinden korkmuyorlar ve
temel hak ve hürriyetleri için mücadeleye hazırlar.
Suudi Ailesi,
Abdullah’tan Selman’a ve Muhammed’e uzanan bütün o saray entrikalarıyla aslında
hiç değişmedi. İktidara erişim aile ağacına bağlı; kardeş mi, üvey kardeş mi
olduğu bir fark yaratıyor.
Bakanlık koltukları
sanki bir taşınır eşya ve mal gibi hala daha babadan oğla geçiyor.
Profesyoneller hala daha atanmışlar tarafından görevlerinden alınıp yerlerine
başkaları yerleştiriliyor. Suudi Ailesi tek bir adamın eline çok büyük bir güç
teslim etmiş durumda. Yemen’de ve Suriye’de devasa hatalar yapıyor. Ve Suudi
Kraliyeti, akıl almaz servetiyle hala daha dayanıksız bir kâğıttan ev.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder