29 Mayıs 2017 Pazartesi

D.HEARST: TRUMP ETKİSİ, TRUMP’TAN ÇOK DAHA TEHLİKELİ



TRUMP ETKİSİ, TRUMP’IN KENDİSİNDEN ÇOK DAHA TEHLİKELİ

David Hearst (Middle East Eye internet sitesi baş editörü; eski İngiliz Guardian gazetesi dış politika başyazarı)
Middle East Eye, 24.5.2017

Tercüme: Zahide Tuba Kor

NOT: Ortadoğu'yla, özellikle de Körfez ülkelerinin politikalarıyla ilgili son derece önemli yazılar kaleme alan David Hearst'ten şimdiye kadar yaptığım 12 tercümeyi toplu olarak okumak için TIKLAYINIZ

Bu günler karanlık günler… Manchester’da çocukların katliamıyla, Donald Trump’ın Riyad’da yalakaca karşılanmasıyla giderek kararan günler… Ama Trump’ın kendisinden çok daha tehlikeli olabilecek Trump etkisiyle günlerimiz daha da kararıyor.
Cizye ödeyen Arap liderler için Trump apaçık, dupduru biri. Adeta “İnsan haklarıyla ilgili konuşmaya gelmedim; bu kelimeden tek bir defa dahi bahsetmeyeceğim. Size demokrasi konusunda ders vermek için burada değilim; halkınıza istediğiniz şekilde davranabilirsiniz. Aslında ben buraya hayattan bahsetmek için gelmedim, size ölümden söz ediyorum. Cihatçıları yeryüzünden silmenizi istiyorum” der gibiydi.
Bu, Çiçero’nun nutkuna değil, Sezar’ınkine benziyordu. Bu yeni bilgelik ve güç kaynağına [Trump’ı kastediyor] yakınlık [Arap liderler için] her şeydi. Zirve sonunda çekilen hatıra fotoğrafında Trump’ın solunda Suudi Kralı Selman, sağında da Katar Emiri vardı. Sisi’nin durabildiği en yakın nokta, Suudi kralının sağındaki Ürdün Kralı II. Abdullah’ın yanıydı. BAE Veliaht Prensi Muhammed bin Zayid ise geç geldi ve [liderlerin önünden geçerken] Sisi’yle el sıkışıp Trump ve Katar Şeyhi Tamim bin Hamad es-Sani’nin arasına giriverdi. [Z.T.K. Bu anın videosu için TIKLAYINIZ] 
Bin Zayid, Trump’ın Ortadoğu’daki sağ kolu olma görevini ciddiye aldı. Pazartesi gecenin bir yarısı kapıyı çalanın gürültüsü Katar’ın her yerinde duyuluverdi.

Gece yarısı hamlesi
Katarlılar, resmi haber ajansı QNA’in internet sitesinde yer alan Katar Emiri’nin bir Körfez yöneticisinin sarf edebileceği en zararlı sözleriyle güne uyandı: Doha’nın Trump’la gerginlikleri var, İran İslami bir güç, İran’la düşmanlığı beslemek makul değil, Trump kendi ülkesi içinde hukuki meselelerle yüzleşiyor…
Aslında bu, bilgisayar korsanlarının ürettiği tamamen sahte bir haberdi. (…)
Ama sahte olup olmadığına bakmadan, Suud ve BAE kontrolündeki medya kuruluşları habere hemen atladı. Suudilerin el-Arabiya, el-Ahbariyye ve BAE’lilerin ortak olduğu Sky News Arapça yayın akışını iptal edip bu sahte haberle ilgili gece boyu aralıksız yayın yaptılar. Sözkonusu yayınları o kadar süratli ve o kadar dört başı mamurdu ki bu ancak önceden planlaması yapılmış bir yayın akışı olabilirdi. Henüz uyku sersemi olan Katarlıların haberi yalanlayarak tepki göstermesi saatler aldı; ama yalanlandıktan sonra dahi sabah saatlerine kadar görmezden gelindi.
Katar’a karşı saldırılar çarşamba günü de devam etti. El-Arabiya, Emir’in konuşmasının bilgisayar korsanlığı olmadığının “ispat”ını yayınladı. Ama yazı, ekranda geçen haber altyazısının manipüle edildiği gerçeğine hiç işaret etmedi. BAE dışişleri bakanlığı tüm Katar haber sitelerini yasakladığını duyurdu.
Bilgisayar korsanlığı profesyonel bir operasyondu ve amacına ulaştı. Neler olup bittiğini fark ettiklerinde küçük kraliyetin her yerini bir şok dalgası vurdu. Kimse uyumadı. [Katar Emiri’ne yönelik] Bir darbenin planlandığını düşündüler.

Trump’ın yeşil ışığı
Bu olayın ardında Katar’ın hasım komşularından birinin, özellikle de BAE’nin parmağı var; zira BAE bu tür işler çevirmek için gerekli hem motivasyona hem de kapasiteye sahip.
Geçen ağustos ayında Amerikan siber güvenlik şirketi Zimperium’da araştırmacı olan İtalyan güvenlik uzmanı Simone Margaritelli, BAE destekli bir şirketin bilgisayar korsanlarından elit bir görev gücü kurmak için kendisini işe almaya çalıştığını iddia etti. Daha evvel the New York Times gazetesi de BAE’nin nasıl hemen teslim edilebilecek gözetleme ve teknik takip araçları satın almakta olduğunu yazmıştı. Şimdi ise iddialar daha da ileri bir boyuta taşınarak BAE’nin bir süredir kötü amaçlı yazılımlar ve casus yazılımları geliştirmek için kendi bilgisayar korsanları ekibini geliştirmeye çalıştığına işaret ediyor.
Trump gibi bir Ortadoğu acemisi, despotlukları ve kötü yönetimleriyle el-Kaide ve İslam Devleti’nin doğuşundan öncelikle sorumlu olan Arap liderlerinin çoğunun bulunduğu bir seyirci kitlesine yeşil ışık yaktığında olacak olan işte tam de budur.
Tabii ki bu, şiddetin beslenmesinde Batı yönetimlerinin sorumluluğunu hiçbir şekilde azaltmaz. İngiliz istihbaratı, –başlangıçta– Sırplar, Kaddafi ve Esed öcüyken İngiltere doğumlu Müslümanları Bosna’da, Libya’da ve Suriye’de savaşmaya teşvik etmekte hiçbir beis görmemişti. Ancak –tıpkı Suriye’de 2012 sonrasındaki gibi– milli politika tersyüz olduğunda bu geri dönen sadıklar çok farklı bir muamele gördü.
Ancak en azından Bush-Blair türü bir Ortadoğu felaketinden kaçınmak istiyorsak –ki bu defa hedef İran veya onun vekil gücü Hizbullah olabilir–, Trump yeni keşfettiği Arap müttefiklerinin yeni bir sonu gelmez terörle savaş faslına girişmekte ABD’den veya herhangi bir Batı devletinden çok farklı saikleri olduğunun farkına varmalı.
Onların tek dertleri, Mübarek ve Bin Ali rejimlerini solduran kötülükten [devrimsel hareketleri kastediyor] istibdat rejimlerini korumak. Halk devrimleriyle bu iki diktatör devrilip Mısır’da ve Tunus’ta ilk kez serbest seçimler yapıldığında el-Kaide örgütünün beli bükük haldeydi. İslam Devleti (İD)’nin gelişimi, 2013 Temmuz’unda yaşanan Mısır’daki askeri darbeyle neredeyse eşzamanlı. Eğer ki Trump, “El-Kaide ve İD’in yükselişinden kim sorumlu?” sorusuna kısa bir cevap istiyorsa tam karşısında toplu halde oturanlara bakmalı.
Ortadoğu’da Trump etkisini, çabalasa da başarısızlığa uğrayan Barack Obama etkisinden çok daha tehlikeli kılan işte bu.

Serbest düşüş
Obama’nın hataları çok. Yapabileceğinden çok daha fazlasını vaat ederek, Trump’a kıyasla, birçok bakımdan Arap halkları için çok daha zalim bir Amerikan başkanı olduğunu ispatladı. Trump ise ne vaatte bulunuyor ne de yapıyor.
Ancak Obama’nın Haziran 2009’da Kahire’de yaptığı “resetleme” konuşması ile Riyad’da okunan upuzun ve gelişigüzel listenin mukayesesi öğretici.
Obama, öğrenmeyi ima eden Kahire Üniversitesi’nde öğrencilere ve Arap halkına seslenmişti. Trump ise güce vurgu yapan bir salonda Arap liderlerine konuştu. Obama medeniyetin İslam’a nasıl borçlu olduğundan bahsetmişti. Trump ise Ortadoğu’ya bir pazaryeri –veyahut kendi ifadesiyle– küresel fırsatlar merkezi muamelesinde bulundu ve yüz milyarlarca dolarlık silah anlaşmasını kapıp gitti.
Obama, ABD’nin Irak’ı işgalle Ortadoğu’da yol açtığı kargaşayı temizleme sorumluluğunu üstlenmişti; Trump ise buna hiç değinmedi bile. Obama insan haklarından bahsetmişti; Trump ise bu kelimeleri bir kez olsun ağzına almadı. Obama hayattan bahsetmişti, Trump ise ölümden. “Cihatçılarla baş etmenin tek yolu onları yeryüzünden silmektir” dedi.
Bu, sadece 15 yıldır devam eden teröre karşı savaşın sonunun hala daha ufukta görünmediği anlamına gelmiyor. Keza karşılaşılan her yeni aktörün (2003’te Blair ve Bush’un, 2011’de Cameron ve Sarkozy’nin, 2017’de Trump ve Netanyahu’nun) bu sürecin devam etmesine katkıda bulunduğuna da salt işaret etmiyor. Bu, her ne zaman sürekli düşüş halinin artık bir sonuna ulaştığını düşünsen kendini daha da dibe vururken bulduğun anlamına geliyor.
2011’deki halk ayaklanmalarını üreten şartlar bugün çok daha güçlü bir şekilde mevcut. Baskı çok daha güçlü; Ortadoğu’nun her yerinde devletler vatandaşlarını koruyup koruma ve temel hizmetleri sağlama noktasında başarısızlık içinde. Dünyanın dört bir yanında ölüm makinelerinin frenleri boşalmış durumda. Amerikan öncülüğündeki koalisyonun hava saldırılarında Suriye’de İD militanlarının öldürdüklerinin neredeyse iki katı sivil can verdi.
Şimdiye kadar iki kulağı arasında bir gıdım beyni olanın yeni bir müdahaleye girişmeden evvel durup düşüneceğini zannetmiş olabilirsiniz. Ancak kesin olan, yeni bir müdahaleye doğru sürüklendiğimiz. Kitlesel ölüm arzusu kimin üzerine çöreklenecek henüz net değil. Hedef bir kez daha Lübnan’ın güneyi olabilir. Ama yeni bir müdahalenin kokusu belirgin. Keza bunun masum sivillerin gelecek nesilleri üzerindeki etkileri de.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder