FRANSIZ
CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMLERİNİN İLK TURU MÜESSES NİZAMA BİR DARBE
Mike Gonzalez (Amerikan Miras Vakfı (Heritage Foundation) kıdemli üyesi; Asya, Avrupa ve
Latin Amerika’da muhabirlik, yorumculuk ve editörlük yapmış tecrübeli bir
gazeteci. George W. Bush yönetiminde de
çeşitli görevler aldı)
Daily Signal,
23.4.2017
Tercüme: Zahide
Tuba Kor
(…) çağımızın yeni ideolojik mücadelesi, daha
iyi bir kavram olmadığından, milliyetçilikle küresellik arasında.
(…)
Emmanuel Macron da
Marine Le Pen de eski Sol-Sağ paradigmasının yerine geçen yeni küresel
mücadelenin ilk örnekleri. (...)
(...)
Onların zaferi,
1958’de General Charles de Gaulle’ün Beşinci Fransız Cumhuriyet’ini kurmasından
bu yana çoğunlukla iktidara münavebeli olarak gelmiş de Gaulle’cü merkez Sağ
ile Solcu Sosyalistlerin iki partili sisteminin tamamen çöküşüne işaret ediyor.
Bu iki parti sisteminin tek istisnası, 1970’lerde merkezci Cumhurbaşkanı
Valerie Giscard d’Estaing’ın seçilmesi olmuştu.
Macron da Le Pen de
geniş bir siyasi tabana dayanmayan partilerden geldikleri için her ikisinin de
11 ve 18 Haziran’da yapılacak genel seçimlerle oluşacak yeni meclisteki
çoğunluktan istifade etmesi mümkün görünmüyor. Ancak Macron’un eğer mayıs
ayındaki ikinci turu kazanırsa üstünkörü bir destekleyici koalisyon kurması
yaygın beklenti.
(…)
EMMANUEL
MACRON’LA İLGİLİ SORUN
James Poulos (National Affairs editör yardımcısı; farklı
yayın kuruluşlarında özgürlükler ve gelecekteki siyaset konusunda yazılar
kaleme alıyor)
The
Week, 23.4.2017
Tercüme: Zahide
Tuba Kor
(...)
(...) Popülist,
milliyetçi ve hatta komünist partilerin Avrupa’da yükselişini sürdürmesi,
müesses neoliberalizmin bugüne kadar –Avro Bölgesi krizinden tutun göçmenlik
fiyaskosuna kadar mevcut her şeyi yönetmekte acemice, karmakarışık ve etkisiz
manevralarla yetersiz ve maliyetli çabalar sarf ederek– başarısızlıklarıyla ne
denli aşırı bir tepkiyi tetiklediğini gözler önüne seriyor.
Evet, bütün bunlar
başarılması imkânsız zorlu görevlerdi. Evet, yönetici (yoksa acaba idare edici
mi demek lazım!) sınıflar bunların gelişini görmeliydi. Ve evet, her ne kadar [Fransız
cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunun galibi] Macron ve şürekâsı, belki
Avrupa’da işlerin ne denli kötüye gidebileceğini idrak etmiş, iyi niyetli ve
muteber kişiler olsalar da hala daha onların kafadarları Sol, Sağ ve İslamcı
siyasi aşırıcılığı daha da kışkırtacak türden politikalara kilitlenmiş durumda.
Le Pen ve onun sevgili yoldaşlarıyla siyasi açmazın bir zafer olduğunu
zannediyorlar. Gerçekte ise bu, çok daha şiddetli bir kültür savaşını ima
ediyor.
Macron’un [seçimlerin
birinci turunu] kıl payı kazanmasıyla Fransa ve Avrupa’nın gerçek hikâyesi
gözler önüne serilse de kıtanın geleceğini nasıl yeniden şekillendirmek
gerektiği konusunda günümüzün yetişkin nesilleri arasında herhangi bir uzlaşma
yok. Küreselci merkezin ideal “gelecek” vizyonunun olayların akışıyla süresiz
olarak ertelendiğine hiç şüpheniz olmasın. “Tarihin sonu”na başvurma gibi bir
şey yok. (…) Rasyonel çözümü ve ahlakiliği olmayan ucu açık bir mali ve
iktisadi açmaz, yarayı dağlayıp yeni bir başlangıç yapmak için yeterince derin.
(…)
Ne Macron ne de
onun ideolojik ekibinden herhangi biri, bu açmazların üstesinden nasıl
gelecekleri veya sakınacakları konusunda herhangi bir öngörüye sahip.
Bazen hayat, zor
bela bir işin üstesinden gelme veyahut batışa/iflasa sürükler. Ama yine de
bütün belalara ve acılara yine hemen hemen aynı şeyler uğruna tahammül edilir:
nihai güzelliklerin dünyevi etiği, dünyanın son müze küratörünün veya
kütüphanecisinin ruhu, aydınlanmacı materyalizmin küçük geçici hazları (…).
Acaba bu
değerlerin, bir sonu olmayan ızdırapları çekmeye değer olduğuna hala daha
inanan var mı?
Eski ve yeni
alternatiflerin gölgesinde tökezleyen Fransa’nın ve Avrupa’nın yükselen
nesilleri tabii ki buna ikna olmuşa benzemiyor. Düşünün ki Paris’te yaşayan 14
yaşında bir kız veya erkeksiniz. İster laik ister Katolik isterse İslamcı olun,
büyüklerinizin kurduğu bu dünyayı sürdürme gibi bir göreviniz olduğu fikrini
bir dakikalığına olsun tasvip eder misiniz?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder