CIA GÖREVLİLERİNİ KORUMAK
George Friedman (Amerikalı siyaset bilimci, Stratfor’un kurucusu
ve 2015 yılına kadar başkanı, Geopolitical Futures’ın kurucusu ve yöneticisi)
Geopolitical Futures, 22.5.2017
Tercüme: Zahide
Tuba Kor
Hafta sonu The New York Times gazetesi, 2010-2012 yılları arasında
Çin’deki Amerikan casusluk şebekesinin ortaya çıkarılması ve sistematik
çözülmesi konusunu detaylı ele alan bir haber yayınladı. Haber, Çin’in şebekeye
nasıl nüfuz ettiğini anlatan ve başarısızlığın sebebine ilişkin tahminde
bulunan eski ve halen görevdeki 10 yetkiliye atıflarda bulunuyor. Bazıları,
CIA’de Çinli bir köstebek olduğunu iddia ediyor. Diğerleri, görevliler ile
teşkilat arasında haberleşme hattının güvenliğinin kırıldığı iddiasında.
Haberin zamanlaması muhtevası kadar manidar. Nihayetinde şu anda CIA
görevlileri, Başkan Donald Trump’ı zayıflatmak maksadıyla bilgi sızdırmakla
suçlanıyor. Böyle bir ortamda bir avuç yetkili çıkıp da devasa bir istihbarat
fiyaskosunu ifşa etmekle kalmıyor, aynı zamanda üzerinden beş sene geçmişken bu
ifşaatı çok açık bir şekilde el ele vererek yapıyorlar.
Açıklamalardan birine göre, CIA içinde bir grup, sözkonusu fiyaskoyu ifşa
ederek teşkilatın inandırıcılığını zayıflatmayı amaçlıyor. (Bu konuda hiçbir
delilim yok, ama [bildiğim şey şu ki] ithamların doğruluğunu ispat edici
delilleri ortaya koymak Washington’da zorunlu değil, keyfidir). Aslında bu,
gizli Rus entrikalarını bildiğini iddia edenlerin inandırıcılığını baltalıyor.
Nitekim “Onları bildiğini iddia ediyorsun, ama aslında istihbarat alanında
başarılı bile değilsin” tarzı argümanlar uzayıp gidecek.
Zor
soru
Beşeri istihbarat bir aldatma oyunudur. Hükümet kaynaklarının elde
edilmesi hilekârlığa
bağlıdır ve istihbarat teşkilatı, kaynağını korumak için yalan söylemek
zorundadır. İstihbarat, gizliliğin ve yalancılığın ahlaki zorunluluk olduğu bir
sektördür. Mesela İkinci Dünya Savaşı’nı ele alalım. ABD’nin ve İngiltere’nin
savaşı kazanması, büyük ölçüde Almanların ve Japonların şifrelerini kırmaları
sayesindeydi. Böylelikle düşmanlarının neler planladıklarını biliyor ve buna
göre karşı mukabelede bulunuyorlardı. Deşifrenin işe yaraması için bu bilgi kamuoyundan
gizli tutulmalıydı. Bu ihlalin sırları savaştan yıllar sonra ifşa edildi; ama
eğer ki Almanlar ve Japonlar daha evvel bunu fark etselerdi şifrelerini
değiştirirler ve savaş başka türlü sonuçlanabilirdi.
Uzun vadede CIA, bir şekilde Amerikan kamuoyunu aldatmadan Çin hükümetini
avlayamaz. Bu da bizi apaçık bir problemle karşı karşıya getiriyor: CIA’in
söylediği her şeye inanmalı mıyız?
Bu, bir demokrasinin cevaplaması için zor bir soru. İstihbarat
teşkilatının yaptığı “kötü şeyler” ülke için faydalıdır şeklindeki zımni bir
mutabakata dayalı olarak güven inşa edilir. Eğer ki kamuoyu, teşkilatın milli
menfaatlere göre değil de kendi çıkarlarına göre hareket ettiğine inanırsa işte
o vakit mutabakat bozulur. Teşkilat, birkaç kişinin hedeflerine ulaşma aracı ve
dolayısıyla ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı önünde bir engel olarak
görülür.
Güven aynı zamanda kabiliyet üzerine inşa edilir ve dolayısıyla
istihbarat teşkilatlarının istidadını sorgulamak makuldür. Ancak CIA, her ne
zaman sorgulansa, sahtekârlığı pazarlayarak “Eğer ki bildiklerimi bilseydiniz
bana tamamen saygı duyardınız” benzeri bir savunmaya geçme eğiminde. CIA’in
başarılarını mı yoksa başarısızlıklarını mı gizli tuttuğunu kamuoyunun
bilebilmesi mümkün değil.
İstihbarat teşkilatının yalan söylemesi gerektiği inancını demokrasilerde
pazarlamak zaten zordur (kısmen bu nedenle ABD’nin İkinci Dünya Savaşı öncesi
bir istihbarat teşkilatı yoktu); ancak teşkilat siyasi alana girdiği anda bu
çok daha zorlaşır, tıpkı şu anda olduğu gibi. (…) Bu durumda soru şu hale
gelir: Acaba CIA bir Amerikan siyasi fraksiyonunca ele mi geçirildi, eğer
öyleyse bu haliyle etkili bir istihbarat teşkilatı olarak kalabilir mi?
Yüksek bir bedel
CIA’in Amerikan başkanının bir yabancı güçle bir şekilde dolaplar çevirdiği
konusunda bilgisinin olması muhtemel. Eğer varsa hayati bilgi işte bu. Ama bu,
istihbarat komiteleri üzerinden Kongre’ye gönderilmesi gereken bir bilgi; zira
sadece Kongre bu tür konularda harekete geçme anayasal sorumluluğuna sahip. (…)
Siyasi tartışmalara girmek CIA’i bölecektir; nihayetinde CIA görevlileri
de diğer insanlar gibi günlük siyaseti dert edinen insanlar. Bu yüzden the New York Times haberinde olduğu gibi, 10 yetkili ortaya çıkıp da Çin’deki istihbarat başarısızlıklarını ifşa
ettiklerinde acaba bunu niye şimdi yapıyorlar sorusu üzerinde düşünmemiz lazım.
Zamanlama tamamen bir tesadüf mü? Yoksa Başkan’la ilgili zarar verici bilgiler
sızdıran CIA içindeki muhtemel bir grubun altını oyma çabası mı? Bütün bunlar
tabii ki birer spekülasyon, ama mesele şu: CIA iç siyasete girerse siyaset
arenasındaki diğerleriyle aynı spekülasyonlara maruz kalır.
(…)
Çin raporu, Amerikan siyasetine girmekte hiç yabancılık çekmeyen CIA gibi
bir teşkilata sahip olmakla ödediğimiz yüksek bedeli bize hatırlattı. İzin
verilmediği için alenen açıklama yapamayan yetkililer, aslında bir noktadan
sonra kendilerini de tüketecek ve ABD’yi zayıflatacak güvensizlik tohumlarını
ekiyorlar. Eğer ki CIA görevlileri birer koruyucuysa onları kim koruyacak?
Teşekkürler çeviri için..
YanıtlaSil