29 Mayıs 2017 Pazartesi

F.BALANCHE: ROJAVA SURİYE’DEN KOPMA ARAYIŞINDA



ROJAVA SURİYE’DEN KOPMA ARAYIŞINDA

Fabrice Balanche (Lyon 2 Üniversitesi’nde doçent ve araştırma direktörü, Washington Enstitüsü’nde misafir araştırmacı)
Washington Institute, 12.4.2017

Tercüme: Zahide Tuba Kor

NOT: Aşağıdaki tercümenin İngilizce orijinalinde bulunan 2 önemli harita maalesef yüklenememiştir. Haritaları merak edenler http://www.washingtoninstitute.org/policy-analysis/view/rojava-seeks-to-break-out-in-syria linkini tıklayarak ulaşabilir.

Şubat ayında Suriye ordusu, Kürtlerin önderliğindeki Suriye Demokratik Güçleri (SDG)’yle Menbic’in güneyinde birleşti. Kürt yetkililer bu gelişmeyi, kuzeybatıdaki Afrin kantonunu Suriye-Türkiye sınırı boyunca uzanan toprak parçasıyla birbirine bağlama yolu olarak görüyor. SDG’nin hâkim unsuru olan PYD, hiç şüphesiz Esed rejimine bel bağlamak yerine bu bağlantı hattını kendi birlikleriyle kontrol etmeyi tercih ederdi; ancak Türklerin son operasyonları PYD’nin batıya doğru ilerleyişini durdurdu. Yine de bu durum, Rojava’nın Suriyeli Kürtlerine, diğer aktörlerin kendisini siyaseten ve iktisaden içeriye hapsetmesini önleyici bir başka araç sunmuş oldu, en azından şimdilik.


Rojava hala Suriye’nin iktisadi alanının bir parçası
Her ne kadar son gelişmeler Afrin ile Rojava’nın diğer kısmı arasında malların dolaşımını kolaylaştıracak olsa da bu tür bir dolaşım hala daha rejimin iyi niyetine bağlı. Beşşar Esed’in Kürtlerle iktisadi ilişkileri genişletmesinin her iki tarafın da ortak çıkarına olması PYD için şükredilesi bir durum. Batı Suriye’nin Rojava’nın en doğusundaki Cezire kantonunda üretilen pamuk, buğday ve petrole; Kürtlerin de hammadde ihracatına ve işlenmiş mamul ürün ithalatına ihtiyacı var. Bu yeni kara bağlantısı sayesinde Suriye Kürtleri, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKYB)’ne daha az bağımlı hale gelecek. Kuzeydoğudaki IKYB’ye ait Peşhabur sınır geçidi, artık onlara açık olan tek uluslararası ticaret güzergâhı değil.
Kürtlerin Suriye’nin batısıyla savaş dönemi ticari ilişkileri, hiç şüphesiz şubat ayında kurulan Afrin bağlantısından çok daha önce de mevcuttu. Suriye ordusuna ve Esed’le müttefik veya ona isyancı birçok milis grubuna ödenen haraçlar sayesinde Rojava ile rejimin kontrolündeki topraklar arasında mal dolaşımı sağlanıyordu. Mesela Cezire’nin buğday hasadını hükümetin kontrolündeki alanlara taşıyan kamyonlar, İslam Devleti’nin kontrolündeki topraklardan geçerken İD birliklerine komisyon vermek zorundaydı. Son aylarda Afrin, Kamışlı’nın doğusundaki Rimelan rafinerilerinden benzin tedarik ederken, iki bölge arasını elinde tutan Türkiye destekli isyancılar yükün yarısını “geçiş vergisi” olarak almaktaydı. Ancak şubat ayından bu yana Kürtler, Menbic ile Afrin arasında Halep üzerinden Suriye ordusunun kurduğu koridor yoluyla benzin yollar hale geldiler. Esed birlikleri, rejim kontrolündeki yolları kullanmalarını teşvik etmek için kendi geçiş vergilerini görece düşük tutuyorlar. Rojava’yla ticareti kolaylaştırmak Esed’e siyaseten de yarıyor; böylelikle bir yandan Kürtleri kendi iktisadi etkisi altında tutarken, öte yandan Kamışlı’da hizmet eden ana havayolu şirketi FlyDamas’ın sahibi [Z.T.K. Beşşar Esed’in anne tarafından kuzeni] Rami Makhluf gibi kilit dostlarını ve aile mensuplarını da faydalandırıyor.

Kamışlı havaalanı vazgeçilmez
Rojava’nın içinde yer alsa da Kamışlı Havaalanı hala daha Suriye ordusunun kontrolünde. PYD burayı hiçbir zaman ele geçirmeye çalışmadı; zira burası Rojava için vazgeçilmez bir bağlantı vasıtası. Şam’a günlük iki uçuş tamamen zaruri ikmal malzemelerini taşıyor; keza iki haftada bir Beyrut ve haftada bir de Kuveyt’e uçuşlar var. Yereldeki sivillerin yurtdışına seyahatleri için en kolay yol da bu. Çünkü en yakın uluslararası havalimanı Erbil’de ve bunun için karayoluyla bir günlük yol gitmek lazım. Dicle Nehri’nden Peşhabur’a geçiş ise meşakkatli bir süreç; zira yük taşıyan kamyonlara ayrılan mavnaları siviller kullanamıyor. Gümrük işlemleri de çok uzun vakit alıyor.
Şubat ayından evvel Kamışlı Havaalanı sivil Kürtlerin rejim kontrolündeki batı bölgelerine ulaşımı için tek yoldu. Savaş boyunca Halep, Şam, Humus ve Lazkiye üniversitelerine giden binlerce öğrenci, Rojava’daki evlerine geri dönememe endişesi taşıyordu. Sağlık hizmetleri için Şam’a erişim bilhassa hayati; zira Rojava hastanelerinin ekipmanı yetersiz ve ilaçların çoğu da rejim bölgesinden geliyor. Burada çalışan memurların maaşları ve emekli aylıkları da Şam’dan uçaklarla geliyor. Kısacası Kürt yönetimi, birçok alanda Suriye devletinin yerine geçebilecek araçlara henüz sahip değil.

İktisadi bağımsızlık: ideolojiye karşı pragmatizm
2012’de PYD’nin Haseke vilayetini ele geçirmesi ve isyancılar Fırat Nehri’ni ele geçirdiğinde rejim bölgesiyle toprak bütünlüğünün bozulması yerel ekonomiyi tamamen altüst etti. Daha evvel Haseke, başta petrol, tahıl ve pamuk olmak üzere hammadde üretme rolünü üstlenmişti. Mesela ülkedeki tahıl üretiminin yarısı buradan olup bir nevi Suriye’nin gıda bağımsızlığının teminatıydı. Yine Haseke savaştan evvel ülke pamuğunun %80’ini üretiyordu. Bu “beyaz altın” Suriye’nin güçlü tekstil sanayisini besliyor ve büyük kazançlarla dışarıya ihraç ediliyordu. Çiftçiler, rejimin çok sıkı denetimindeki üretim planlarına dâhil olup başka ürünler ekemiyordu. Resmi kurumlar buğday ve pamuk tohumunu veriyor ve devletin belirlediği fiyattan tüm ürünleri satın alıyordu. Benzer şekilde yerel tarım idareleri de Humus’taki devasa kimyasal tesisten düşük fiyata gübre sağlıyordu.
Bu politikalar neticesinde Haseke, Suriye’nin batısını hammaddeyle beslemek zorunda olan bir iç sömürgeye benzemeye başlamıştı. Yerel sanayi girişimlerini başlatmak çoktandır yasaktı; devlet orada sadece iki tane iplik fabrikası açarken ülkedeki pamuğun büyük kısmı Halep’te ve sahil bölgelerinde işleniyordu. Üstelik bölgede tekstil sektörü yoktu; tarım-gıda sanayii de yerel ihtiyaçları karşılamak üzere birkaç küçük ölçekli mandıra ve un değirmenlerinden ibaretti. Suriye petrolünün üçte birini üretse de burada ne bir rafineri ne de plastik sanayii vardı. Rimelan termik santrali de sadece stratejik ihtiyaçlar çerçevesinde petrol çıkarma amaçlıydı; elektrik çok büyük ölçüde Fırat Nehri üzerinde bulunan Baas, Tişrin ve Sevra barajlarından üretiliyordu. Rejim, böyle bir iktisadi bağımlılık yaratarak Kürtlerin herhangi bir ayrılıkçı girişimini engelleme ümidindeydi. Bu politika, sahildeki Alevi bölgesinde izlenen politikanın belirgin bir şekilde zıttıydı. Zira Beşşar’ın babası, olur da rejim bir gün Şam’daki iktidarını kaybederse sahil kesiminde bağımsız mezhepçi bir sığınak kurmak için gerekli her türlü altyapıyı buraya sundu.
Bugün PYD, Şam’la dengesiz ilişki biçiminden kurtulmak için kendi kendine yetebilir bir ekonomi kurmayı savunuyor. Kapitalist bir sistemi de reddedip uzunca bir süredir daha Marksist-Leninist politikaları savunan PKK lideri Abdullah Öcalan’ın felsefesini teşvik etmeye çalışıyor. Ancak şu sıralar bu fikirler Rojava’da küçük çapta uygulanabilir durumda; bu yüzden Kürt yetkililer hammaddelerini ihraç edip karşılığında mamul ürünler satın almak için topraklarını dışa açık tutmak zorunda hissediyorlar. Bu bağlamda Irak’a bir ikinci ticari güzergâh açmak, yavaş ve belirsiz şekilde kendi kendine yetebilir bir ekonomi kurmaya kıyasla, Rojava’nın bağımsızlığını hızlıca ve son derece güçlü şekilde takviye edecektir.

İran için batıya doğru bir güzergâh mı?
Haseke ile Kerkük arasında yeni bir kara güzergâhı, Rojava’nın –Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin ana gruplarından Barzani’nin KDP’sinin tam kontrolündeki– Peşhabur sınır geçidine bağımlılığını kırabilir. Bu güzergâhın, hâlihazırda Irak ordusu ve onunla bağlantılı Şii milislerin kontrolünde bulunan Dicle Vadisi üzerinden Telafer’e ve ardından Kerkük’e ulaşmadan evvel Yezidi Dağlarının [Z.T.K. Sincar’ı kastediyor] güneyinden geçmesi muhtemel. Kerkük, KDP’nin aksine İran’a ve Bağdat’a yakın IKBY grubu KYB’nin hâkimiyetinde.
Bu güzergâhı açmanın uygunluğu henüz sağlama alınmış değil. Zira İslam Devleti hala daha Sincar’ın güneyinde mevcudiyetini korurken, KDP ile PKK şu anda Sincar’ı kontrol için mücadeleye girişmiş durumda. Dahası, KDP lideri Mesud Barzani de Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da Rojava’yı dış dünyaya açacak ve bölgenin İran için jeopolitik önemini takviye edecek herhangi bir stratejik eksene karşı çıkıyor. Ancak eğer ki mevcut gidişat devam ederse, Haseke ile Kerkük arasında –Suriye Kürtlerini İran’a Süleymaniye üzerinden bağlayacak– bir koridor kurulabilir. Bu durumda teorik olarak Rojava, Amerikan birliklerinin Suriye’nin doğusundan çekilmesi halinde, İran’ın Irak, Suriye’nin batısı ve hatta Akdeniz sahili arasında bir transit güzergâhına dönüşebilir. Her ne kadar bu, İran için en kısa batıya açılma güzergâhı olmasa da İslam Devleti’nin, Rakka ve Musul’dan çıkartıldıktan sonra teröristlerin sığınmasının muhtemel olduğu Suriye-Irak sınırı boyunca uzanan kalelerinin etrafını kuşatma avantajını sunacak. Dolayısıyla eğer ki ABD ve müttefikleri, Tahran’ın böyle bir koridor kurmasını önlemek istiyorlarsa, Suriye Kürtlerinin elindeki topraklarda kendi etkilerini güçlendirmeleri gerekiyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder