ROJAVA SURİYE’DEN
KOPMA ARAYIŞINDA
Fabrice Balanche (Lyon 2 Üniversitesi’nde doçent ve araştırma direktörü, Washington
Enstitüsü’nde misafir araştırmacı)
Washington
Institute, 12.4.2017
Tercüme: Zahide
Tuba Kor
NOT: Aşağıdaki tercümenin İngilizce orijinalinde bulunan 2 önemli harita maalesef yüklenememiştir. Haritaları merak edenler http://www.washingtoninstitute.org/policy-analysis/view/rojava-seeks-to-break-out-in-syria linkini tıklayarak ulaşabilir.
Şubat ayında Suriye
ordusu, Kürtlerin önderliğindeki Suriye Demokratik Güçleri (SDG)’yle Menbic’in
güneyinde birleşti. Kürt yetkililer bu gelişmeyi, kuzeybatıdaki Afrin kantonunu
Suriye-Türkiye sınırı boyunca uzanan toprak parçasıyla birbirine bağlama yolu
olarak görüyor. SDG’nin hâkim unsuru olan PYD, hiç şüphesiz Esed rejimine bel
bağlamak yerine bu bağlantı hattını kendi birlikleriyle kontrol etmeyi tercih
ederdi; ancak Türklerin son operasyonları PYD’nin batıya doğru ilerleyişini
durdurdu. Yine de bu durum, Rojava’nın Suriyeli Kürtlerine, diğer aktörlerin
kendisini siyaseten ve iktisaden içeriye hapsetmesini önleyici bir başka araç
sunmuş oldu, en azından şimdilik.
Rojava hala
Suriye’nin iktisadi alanının bir parçası
Her ne kadar son
gelişmeler Afrin ile Rojava’nın diğer kısmı arasında malların dolaşımını
kolaylaştıracak olsa da bu tür bir dolaşım hala daha rejimin iyi niyetine
bağlı. Beşşar Esed’in Kürtlerle iktisadi ilişkileri genişletmesinin her iki
tarafın da ortak çıkarına olması PYD için şükredilesi bir durum. Batı
Suriye’nin Rojava’nın en doğusundaki Cezire kantonunda üretilen pamuk, buğday
ve petrole; Kürtlerin de hammadde ihracatına ve işlenmiş mamul ürün ithalatına
ihtiyacı var. Bu yeni kara bağlantısı sayesinde Suriye Kürtleri, Irak Kürdistan
Bölgesel Yönetimi (IKYB)’ne daha az bağımlı hale gelecek. Kuzeydoğudaki IKYB’ye
ait Peşhabur sınır geçidi, artık onlara açık olan tek uluslararası ticaret
güzergâhı değil.
Kürtlerin
Suriye’nin batısıyla savaş dönemi ticari ilişkileri, hiç şüphesiz şubat ayında
kurulan Afrin bağlantısından çok daha önce de mevcuttu. Suriye ordusuna ve
Esed’le müttefik veya ona isyancı birçok milis grubuna ödenen haraçlar
sayesinde Rojava ile rejimin kontrolündeki topraklar arasında mal dolaşımı
sağlanıyordu. Mesela Cezire’nin buğday hasadını hükümetin kontrolündeki
alanlara taşıyan kamyonlar, İslam Devleti’nin kontrolündeki topraklardan
geçerken İD birliklerine komisyon vermek zorundaydı. Son aylarda Afrin,
Kamışlı’nın doğusundaki Rimelan rafinerilerinden benzin tedarik ederken, iki
bölge arasını elinde tutan Türkiye destekli isyancılar yükün yarısını “geçiş
vergisi” olarak almaktaydı. Ancak şubat ayından bu yana Kürtler, Menbic ile
Afrin arasında Halep üzerinden Suriye ordusunun kurduğu koridor yoluyla benzin
yollar hale geldiler. Esed birlikleri, rejim kontrolündeki yolları
kullanmalarını teşvik etmek için kendi geçiş vergilerini görece düşük
tutuyorlar. Rojava’yla ticareti kolaylaştırmak Esed’e siyaseten de yarıyor;
böylelikle bir yandan Kürtleri kendi iktisadi etkisi altında tutarken, öte
yandan Kamışlı’da hizmet eden ana havayolu şirketi FlyDamas’ın sahibi [Z.T.K.
Beşşar Esed’in anne tarafından kuzeni] Rami Makhluf gibi kilit dostlarını
ve aile mensuplarını da faydalandırıyor.
Kamışlı havaalanı
vazgeçilmez
Rojava’nın içinde
yer alsa da Kamışlı Havaalanı hala daha Suriye ordusunun kontrolünde. PYD
burayı hiçbir zaman ele geçirmeye çalışmadı; zira burası Rojava için vazgeçilmez
bir bağlantı vasıtası. Şam’a günlük iki uçuş tamamen zaruri ikmal malzemelerini
taşıyor; keza iki haftada bir Beyrut ve haftada bir de Kuveyt’e uçuşlar var.
Yereldeki sivillerin yurtdışına seyahatleri için en kolay yol da bu. Çünkü en
yakın uluslararası havalimanı Erbil’de ve bunun için karayoluyla bir günlük yol
gitmek lazım. Dicle Nehri’nden Peşhabur’a geçiş ise meşakkatli bir süreç; zira
yük taşıyan kamyonlara ayrılan mavnaları siviller kullanamıyor. Gümrük
işlemleri de çok uzun vakit alıyor.
Şubat ayından evvel
Kamışlı Havaalanı sivil Kürtlerin rejim kontrolündeki batı bölgelerine ulaşımı
için tek yoldu. Savaş boyunca Halep, Şam, Humus ve Lazkiye üniversitelerine
giden binlerce öğrenci, Rojava’daki evlerine geri dönememe endişesi taşıyordu. Sağlık
hizmetleri için Şam’a erişim bilhassa hayati; zira Rojava hastanelerinin
ekipmanı yetersiz ve ilaçların çoğu da rejim bölgesinden geliyor. Burada
çalışan memurların maaşları ve emekli aylıkları da Şam’dan uçaklarla geliyor.
Kısacası Kürt yönetimi, birçok alanda Suriye devletinin yerine geçebilecek
araçlara henüz sahip değil.
İktisadi
bağımsızlık: ideolojiye karşı pragmatizm
2012’de PYD’nin
Haseke vilayetini ele geçirmesi ve isyancılar Fırat Nehri’ni ele geçirdiğinde
rejim bölgesiyle toprak bütünlüğünün bozulması yerel ekonomiyi tamamen altüst
etti. Daha evvel Haseke, başta petrol, tahıl ve pamuk olmak üzere hammadde
üretme rolünü üstlenmişti. Mesela ülkedeki tahıl üretiminin yarısı buradan olup
bir nevi Suriye’nin gıda bağımsızlığının teminatıydı. Yine Haseke savaştan
evvel ülke pamuğunun %80’ini üretiyordu. Bu “beyaz altın” Suriye’nin güçlü
tekstil sanayisini besliyor ve büyük kazançlarla dışarıya ihraç ediliyordu.
Çiftçiler, rejimin çok sıkı denetimindeki üretim planlarına dâhil olup başka
ürünler ekemiyordu. Resmi kurumlar buğday ve pamuk tohumunu veriyor ve devletin
belirlediği fiyattan tüm ürünleri satın alıyordu. Benzer şekilde yerel tarım
idareleri de Humus’taki devasa kimyasal tesisten düşük fiyata gübre sağlıyordu.
Bu politikalar
neticesinde Haseke, Suriye’nin batısını hammaddeyle beslemek zorunda olan bir
iç sömürgeye benzemeye başlamıştı. Yerel sanayi girişimlerini başlatmak
çoktandır yasaktı; devlet orada sadece iki tane iplik fabrikası açarken
ülkedeki pamuğun büyük kısmı Halep’te ve sahil bölgelerinde işleniyordu.
Üstelik bölgede tekstil sektörü yoktu; tarım-gıda sanayii de yerel ihtiyaçları
karşılamak üzere birkaç küçük ölçekli mandıra ve un değirmenlerinden ibaretti.
Suriye petrolünün üçte birini üretse de burada ne bir rafineri ne de plastik
sanayii vardı. Rimelan termik santrali de sadece stratejik ihtiyaçlar
çerçevesinde petrol çıkarma amaçlıydı; elektrik çok büyük ölçüde Fırat Nehri
üzerinde bulunan Baas, Tişrin ve Sevra barajlarından üretiliyordu. Rejim, böyle
bir iktisadi bağımlılık yaratarak Kürtlerin herhangi bir ayrılıkçı girişimini
engelleme ümidindeydi. Bu politika, sahildeki Alevi bölgesinde izlenen
politikanın belirgin bir şekilde zıttıydı. Zira Beşşar’ın babası, olur da rejim
bir gün Şam’daki iktidarını kaybederse sahil kesiminde bağımsız mezhepçi bir
sığınak kurmak için gerekli her türlü altyapıyı buraya sundu.
Bugün PYD, Şam’la
dengesiz ilişki biçiminden kurtulmak için kendi kendine yetebilir bir ekonomi
kurmayı savunuyor. Kapitalist bir sistemi de reddedip uzunca bir süredir daha
Marksist-Leninist politikaları savunan PKK lideri Abdullah Öcalan’ın
felsefesini teşvik etmeye çalışıyor. Ancak şu sıralar bu fikirler Rojava’da
küçük çapta uygulanabilir durumda; bu yüzden Kürt yetkililer hammaddelerini
ihraç edip karşılığında mamul ürünler satın almak için topraklarını dışa açık
tutmak zorunda hissediyorlar. Bu bağlamda Irak’a bir ikinci ticari güzergâh
açmak, yavaş ve belirsiz şekilde kendi kendine yetebilir bir ekonomi kurmaya
kıyasla, Rojava’nın bağımsızlığını hızlıca ve son derece güçlü şekilde takviye
edecektir.
İran için batıya
doğru bir güzergâh mı?
Haseke ile Kerkük
arasında yeni bir kara güzergâhı, Rojava’nın –Irak Kürdistan Bölgesel
Yönetimi’nin ana gruplarından Barzani’nin KDP’sinin tam kontrolündeki– Peşhabur
sınır geçidine bağımlılığını kırabilir. Bu güzergâhın, hâlihazırda Irak ordusu
ve onunla bağlantılı Şii milislerin kontrolünde bulunan Dicle Vadisi üzerinden
Telafer’e ve ardından Kerkük’e ulaşmadan evvel Yezidi Dağlarının [Z.T.K.
Sincar’ı kastediyor] güneyinden geçmesi muhtemel. Kerkük, KDP’nin aksine
İran’a ve Bağdat’a yakın IKBY grubu KYB’nin hâkimiyetinde.
Bu güzergâhı
açmanın uygunluğu henüz sağlama alınmış değil. Zira İslam Devleti hala daha
Sincar’ın güneyinde mevcudiyetini korurken, KDP ile PKK şu anda Sincar’ı kontrol
için mücadeleye girişmiş durumda. Dahası, KDP lideri Mesud Barzani de Türkiye
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da Rojava’yı dış dünyaya açacak ve bölgenin
İran için jeopolitik önemini takviye edecek herhangi bir stratejik eksene karşı
çıkıyor. Ancak eğer ki mevcut gidişat devam ederse, Haseke ile Kerkük arasında
–Suriye Kürtlerini İran’a Süleymaniye üzerinden bağlayacak– bir koridor
kurulabilir. Bu durumda teorik olarak Rojava, Amerikan birliklerinin Suriye’nin
doğusundan çekilmesi halinde, İran’ın Irak, Suriye’nin batısı ve hatta Akdeniz
sahili arasında bir transit güzergâhına dönüşebilir. Her ne kadar bu, İran için
en kısa batıya açılma güzergâhı olmasa da İslam Devleti’nin, Rakka ve Musul’dan
çıkartıldıktan sonra teröristlerin sığınmasının muhtemel olduğu Suriye-Irak
sınırı boyunca uzanan kalelerinin etrafını kuşatma avantajını sunacak.
Dolayısıyla eğer ki ABD ve müttefikleri, Tahran’ın böyle bir koridor kurmasını
önlemek istiyorlarsa, Suriye Kürtlerinin elindeki topraklarda kendi etkilerini
güçlendirmeleri gerekiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder