29 Mayıs 2017 Pazartesi

I.KONOVALOV: TÜRKİYE REFERANDUMU SURİYE SAVAŞINI ETKİLİYOR



TÜRKİYE’DEKİ REFERANDUMUN SONUCU SURİYE’DE YÜRÜTÜLEN SAVAŞI ETKİLİYOR
Ivan Konovalov (Rusya Stratejik Konjonktür Merkezi Direktörü)
Katehon, 19.4.2017

Tercüme: Zahide Tuba Kor

Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “padişah” yetkilerini elde etme referandumunda kazandığı zafer, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ülkenin gerçek kontrol merkezi olduğu o uzun tarihe bir son verdi. Anayasa’daki yeni değişikliklere göre, “Atatürk mirasının bekçisi” ve laik devletin garantörü olan silahlı kuvvetler, seçimlerde aday olma hakkını kaybettiğinden ve ayrıca askeri mahkemeler kapatıldığından bundan böyle devlette kilit bir pozisyon alamayacak. Cumhurbaşkanı Erdoğan başkomutan oldu. Bundan evvel doğrudan Başbakanlığa bağlı Genelkurmay Başkanı başkomutandı.
Bu kısıtlamalar, Türk generallere temsilcileri üzerinden ülkeyi yönetme konusunda bir umut ışığı sunmuyor. Bu durumu ancak ve ancak yeni bir askeri darbe değiştirebilir. Ancak Erdoğan ve onun AKP içindeki İslamcı destekçilerinin, devlet yönetiminde ordu etkinliğine karşı verdiği -Haziran 2016’daki başarısız darbe girişimiyle ve silahlı kuvvetlerden ciddi tasfiyelerle sonuçlanan- uzun savaştan sonra yeni bir askeri darbe, şu an için neredeyse imkânsız.

Atatürk’ün vasiyetini korumak
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk orduyu ülke siyasetinin bir parçası kılmıştı. Ona göre ordu, sadece Cumhuriyet’in güvenliğini ve savunmasını temin etmekle kalmayıp toplumsal ve iktisadi alanda modernleşmeyi ve reformların yapılmasını da garanti altına almalıydı. Kemalizmin altı ilkesine de sadık kalmalıydı. Bütün bunlar ordunun siyasi sürece müdahalesini meşru kıldı.
Bu proje ancak 1950’lerden sonra aktif bir şekilde uygulamaya kondu; zira bu tarihten sonra “Kemalist” (CHP’nin) konumu zayıflamış, iktidar savaşı başlamış ve radikal ve milli grupların faaliyetleri son derece artmıştı. (...)

Güçlü hasım
Ancak Mart 2003’te muhafazakâr İslamcı Recep Tayyip Erdoğan, başbakan oldu ve süratle açıktan muhalefete dönüşen ordunun baskılarına direnmeye başladı. 2007 yazında gizli bir askeri örgütlenme olan Ergenekon’la bağlantılı bir skandal ortaya çıktı; Ergenekon, ülkede siyasi süreçlerin perde arkasından yönetilmesi için kurulmuş ve terör, adam kaçırma, şantaj ve münasip bulunmayan siyasetçileri ortadan kaldırma metotlarını kullanmıştı.
Tutuklamalar 1,5 yıl boyunca devam etti. Sadece ordudaki muvazzaf subaylar değil, en üst rütbeli emekli komutanlar da bastırıldı; ayrıca örgütle bağlantılı gazeteciler ve işadamları, Türk polisi ve askeriyesindeki istihbarat ve terörle mücadele yapıları da bertaraf edildi.
Erdoğan’ın 2010’daki ilk Anayasa referandumu orduyu siyasete müdahale imkânından mahrum bıraktı. 2003’te askeri darbe hazırlığı yapmak suçlamasıyla (...) 2010-2012’de açılan Balyoz Davası’nda çoğu amiral ve general 300’ü aşkın ordu mensubu hapse atıldı. Kanıtların çoğunun şüpheli bulunmasıyla iki sene sonra bunların çoğu serbest kaldı. Ayrıca Türkiye, Suriye topraklarında gizli bir savaşa çoktan girişmişti ve dolayısıyla Erdoğan’ın profesyonel ordunun yardımına ihtiyacı vardı.

Suriye’de savaş
Suriye’deki çatışmaya Türkiye’nin açıkça müdahale etmesini destekleyen çok az ordu mensubu vardı. Askeri müdahale planı 2014 sonbaharında hazırlanmıştı. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye İç Savaşı’nda kendi pozisyonunu Washington’ın kararsız stratejik yaklaşımıyla uyumlulaştırmak için uzun süre durup bekledi. Kamuoyu yoklamaları da Türk halkının ekseriyetinin böyle bir müdahaleye karşı olduğunu gösteriyordu. 2015 yazında müdahale hazırlıklarına dair haberler basında yer aldığında kitlesel gösteriler başladı.
Moskova ile Ankara’yı karşı karşıya getiren, 24 Kasım 2015’te  bir Rus Su-24M savaş uçağının Türk Hava Kuvvetlerince vurulmasından sonra bütün askeri müdahale planları rafa kalktı, ta ki Rus-Türk ilişkileri tekrar düzelene kadar.
Türk ordusunun devleti yönetme hakkına tekrar kavuşmak için yaptığı başarısız son darbe girişimi, bu durumu da doğrudan etkiledi. Darbenin püskürtülmesi ve Silahlı Kuvvetlerdeki büyük tasfiye, Erdoğan’a Suriye cephesinde hareket imkânı sağladı. Generallerin ve üst düzey subayların çoğu Erdoğan’ın savaşa girme planlarına karşı pasif muhalefet gösteriyordu.
24 Ağustos 2016’da Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Özgür Suriye Ordusu birlikleriyle birlikte başlattığı Fırat Kalkanı Operasyonu, 29 Mart 2017’de açıklanan MGK kararına göre başarıyla sonuçlandı. Ama savaş bitmedi. Dahası Türkiye, iç siyasi etkileri de olacak uzun bir savaşa girmiş bulunuyor. Fırat Kalkanı sonuçları itibarıyla henüz daha yarı yolda. Ankara Suriyeli Kürtlerin kantonları birleştirmesini durdurabildi.

Ancak Kürtlerin bu kantonları birleştirme arzusu hala daha oldukça yüksek ve dolayısıyla askeri birliklerin çoğunun Türklerin işgalindeki topraklarda görevlendirilmesi gerekiyor. Bu da Türk Silahlı Kuvvetleri’nin statüsünün artmasını sağlayacaktır. Ayrıca referandumla daha da pekişen askeriyenin siyasi nüfuzuna konan kısıtlamalar, huzursuzluğun ve yeni bir gizli silahlı isyanın nedeni haline geldi. Ve bu hal, yeni bir askeri darbeye çok yakın. Erdoğan askeri kuvvetleri tamamen saf dışı bırakamaz; hele de savaş halen daha devam ederken başka subaylar ve generalleri nereden bulacak. 

NOT: Yazının orijinali Rusça olup Tsargrad internet sitesinde yayınlanmıştır:  http://tsargrad.tv/articles/referendum-lishil-tureckuju-armiju-poslednej-nadezhdy-na-vlast_59039

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder