TÜRKİYE’DEKİ REFERANDUMUN SONUCU SURİYE’DE YÜRÜTÜLEN SAVAŞI ETKİLİYOR
Ivan Konovalov (Rusya Stratejik Konjonktür
Merkezi Direktörü)
Katehon, 19.4.2017
Tercüme: Zahide
Tuba Kor
Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “padişah” yetkilerini elde etme
referandumunda kazandığı zafer, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ülkenin gerçek
kontrol merkezi olduğu o uzun tarihe bir son verdi. Anayasa’daki yeni
değişikliklere göre, “Atatürk mirasının bekçisi” ve laik devletin garantörü
olan silahlı kuvvetler, seçimlerde aday olma hakkını kaybettiğinden ve ayrıca
askeri mahkemeler kapatıldığından bundan böyle devlette kilit bir pozisyon
alamayacak. Cumhurbaşkanı Erdoğan başkomutan oldu. Bundan evvel doğrudan
Başbakanlığa bağlı Genelkurmay Başkanı başkomutandı.
Bu kısıtlamalar, Türk generallere temsilcileri üzerinden ülkeyi yönetme
konusunda bir umut ışığı sunmuyor. Bu durumu ancak ve ancak yeni bir askeri
darbe değiştirebilir. Ancak Erdoğan ve onun AKP içindeki İslamcı
destekçilerinin, devlet yönetiminde ordu etkinliğine karşı verdiği -Haziran
2016’daki başarısız darbe girişimiyle ve silahlı kuvvetlerden ciddi
tasfiyelerle sonuçlanan- uzun savaştan sonra yeni bir askeri darbe, şu an için
neredeyse imkânsız.
Atatürk’ün vasiyetini korumak
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk orduyu ülke
siyasetinin bir parçası kılmıştı. Ona göre ordu, sadece Cumhuriyet’in
güvenliğini ve savunmasını temin etmekle kalmayıp toplumsal ve iktisadi alanda
modernleşmeyi ve reformların yapılmasını da garanti altına almalıydı.
Kemalizmin altı ilkesine de sadık kalmalıydı. Bütün bunlar ordunun siyasi sürece
müdahalesini meşru kıldı.
Bu proje ancak 1950’lerden sonra aktif bir şekilde uygulamaya kondu;
zira bu tarihten sonra “Kemalist” (CHP’nin) konumu zayıflamış, iktidar savaşı
başlamış ve radikal ve milli grupların faaliyetleri son derece artmıştı. (...)
Güçlü hasım
Ancak Mart 2003’te muhafazakâr İslamcı Recep Tayyip Erdoğan, başbakan
oldu ve süratle açıktan muhalefete dönüşen ordunun baskılarına direnmeye
başladı. 2007 yazında gizli bir askeri örgütlenme olan Ergenekon’la bağlantılı
bir skandal ortaya çıktı; Ergenekon, ülkede siyasi süreçlerin perde arkasından
yönetilmesi için kurulmuş ve terör, adam kaçırma, şantaj ve münasip bulunmayan
siyasetçileri ortadan kaldırma metotlarını kullanmıştı.
Tutuklamalar 1,5 yıl boyunca devam etti. Sadece ordudaki muvazzaf
subaylar değil, en üst rütbeli emekli komutanlar da bastırıldı; ayrıca örgütle
bağlantılı gazeteciler ve işadamları, Türk polisi ve askeriyesindeki istihbarat
ve terörle mücadele yapıları da bertaraf edildi.
Erdoğan’ın 2010’daki ilk Anayasa referandumu orduyu siyasete müdahale
imkânından mahrum bıraktı. 2003’te askeri darbe hazırlığı yapmak suçlamasıyla
(...) 2010-2012’de açılan Balyoz Davası’nda çoğu amiral ve general 300’ü aşkın
ordu mensubu hapse atıldı. Kanıtların çoğunun şüpheli bulunmasıyla iki sene
sonra bunların çoğu serbest kaldı. Ayrıca Türkiye, Suriye topraklarında gizli
bir savaşa çoktan girişmişti ve dolayısıyla Erdoğan’ın profesyonel ordunun
yardımına ihtiyacı vardı.
Suriye’de savaş
Suriye’deki çatışmaya Türkiye’nin açıkça müdahale etmesini destekleyen
çok az ordu mensubu vardı. Askeri müdahale planı 2014 sonbaharında
hazırlanmıştı. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye İç Savaşı’nda kendi
pozisyonunu Washington’ın kararsız stratejik yaklaşımıyla uyumlulaştırmak için
uzun süre durup bekledi. Kamuoyu yoklamaları da Türk halkının ekseriyetinin
böyle bir müdahaleye karşı olduğunu gösteriyordu. 2015 yazında müdahale
hazırlıklarına dair haberler basında yer aldığında kitlesel gösteriler başladı.
Moskova ile Ankara’yı karşı karşıya getiren, 24 Kasım 2015’te bir Rus Su-24M savaş uçağının Türk Hava
Kuvvetlerince vurulmasından sonra bütün askeri müdahale planları rafa kalktı,
ta ki Rus-Türk ilişkileri tekrar düzelene kadar.
Türk ordusunun devleti yönetme hakkına tekrar kavuşmak için yaptığı
başarısız son darbe girişimi, bu durumu da doğrudan etkiledi. Darbenin
püskürtülmesi ve Silahlı Kuvvetlerdeki büyük tasfiye, Erdoğan’a Suriye
cephesinde hareket imkânı sağladı. Generallerin ve üst düzey subayların çoğu
Erdoğan’ın savaşa girme planlarına karşı pasif muhalefet gösteriyordu.
24 Ağustos 2016’da Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Özgür Suriye Ordusu
birlikleriyle birlikte başlattığı Fırat Kalkanı Operasyonu, 29 Mart 2017’de
açıklanan MGK kararına göre başarıyla sonuçlandı. Ama savaş bitmedi. Dahası
Türkiye, iç siyasi etkileri de olacak uzun bir savaşa girmiş bulunuyor. Fırat
Kalkanı sonuçları itibarıyla henüz daha yarı yolda. Ankara Suriyeli Kürtlerin
kantonları birleştirmesini durdurabildi.
Ancak Kürtlerin bu kantonları birleştirme arzusu hala daha oldukça yüksek
ve dolayısıyla askeri birliklerin çoğunun Türklerin işgalindeki topraklarda
görevlendirilmesi gerekiyor. Bu da Türk Silahlı Kuvvetleri’nin statüsünün
artmasını sağlayacaktır. Ayrıca referandumla daha da pekişen askeriyenin siyasi
nüfuzuna konan kısıtlamalar, huzursuzluğun ve yeni bir gizli silahlı isyanın
nedeni haline geldi. Ve bu hal, yeni bir askeri darbeye çok yakın. Erdoğan
askeri kuvvetleri tamamen saf dışı bırakamaz; hele de savaş halen daha devam
ederken başka subaylar ve generalleri nereden bulacak.
NOT: Yazının orijinali Rusça olup Tsargrad internet sitesinde yayınlanmıştır: http://tsargrad.tv/articles/referendum-lishil-tureckuju-armiju-poslednej-nadezhdy-na-vlast_59039
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder