RAKKA’YA HAREKÂTIN MALİYETLERİ
Robert Ford (2011-2014 arasında ABD’nin
Suriye büyükelçisiydi; halihazırda Washington Ortadoğu Enstitüsü üyesi ve Yale
Üniversitesinde öğretim üyesi)
The Cipher Brief, 12.3.2017
Tercüme: Zahide
Tuba Kor
Yaklaşık 400 Amerikan deniz piyadesi ve özel harekâtçıyı Rakka
operasyonuna destek amacıyla Suriye’ye konuşlandırılacağı haberi sizce Amerikan
stratejisinde önemli bir değişime mi işaret ediyor?
Bu bir değişim. Zira daha evvel konuşlanmış olan özel harekâtçılarımızın
yaptığı, savaş desteği vermekti ve topçu/ateş desteği verecek bu tür doğrudan
askeri birlikler daha evvel yoktu. Özel harekâtçılarımızla Suriye Kürtleri ve
onlarla müttefik Arap savaşçılar üzerinden destek sağlıyorduk. Dolayısıyla bu
çok büyük olmamakla birlikte bir değişim.
Bence asıl büyük bir değişim, Menbic’de oynanacak barışı koruma rolü.
Bu niye çok büyük bir değişim?
Pentagon iki şey açıkladı. Hem deniz piyadelerini konuşlandırdılar hem
de Türkiye sınırına yakın Menbic bölgesine özel harekât birlikleri yolladılar.
Bunu Türk ordusu ve desteklediği Suriyeli Arap milisler ile bizim
desteklediğimiz Kürt ve Araplardan müteşekkil SDG arasına yerleştirdiler. Geçen
sene bu iki grup muntazaman çatışmıştı. Ama ilk defa onları birbirinden ayırmak
maksadıyla aralarına Amerikan birlikleri konuşlandırıyoruz.
Dün (9 Mart) ve bugün (10 Mart) Türklerin topçu ateşiyle bombardıman
yaptığına dair haberler var. Suriye rejimi de oralara birlik yerleştirdi. Rejim
dün 10 kadar askerinin bu bombardımanlarda hayatını kaybettiğini duyurdu.
Suriye yönetiminin yaydığı bu tür haberlerin güvenirliği şüpheli, şimdiye kadar
bu tür çok yalanlar söylediler. Ama topçu ateşi olduğu kesin. Yeni olan bu işte
ve bizim askerimiz çatışmanın hemen dibinde. Biz daha evvel Suriye’de de
Irak’ta da herhangi barışı koruma rolü oynamadık.
Bu tam olarak ne anlama geliyor?
İki çıkarımım var: Birincisi, ABD, Rakka savaşının zorlu olacağının
farkında ve bunu ağırdan almak istemiyor. Savaşın hızlı ilerleme kaydetmesi
için topçu birliği yolluyor. Hâlihazırda devam eden Musul savaşı da geçen sene
Menbic’i geri almak da bu seneki el-Bab savaşı da çok uzun sürdü. Bu yüzden
bölgeye deniz topçu piyadelerini yollamak, hızlı ilerlemek istediğimizin bir
göstergesi.
İkincisi, birliklerimize barışı koruma görevi vermek, bence Türkler ve
onların Arap müttefikleri ile bizim desteklediğimiz Suriye Kürtleri ve onların
Arap müttefikleri arasında doğrudan bir çatışmayı nasıl durduracağımızı
bilemediğimizin bir işareti. Biz herkesin IŞİD’e odaklanmasını istiyoruz; bu,
ABD’nin bir önceliği. Ama Türklerin önceliği, IŞİD değil, Kürtler. Suriyeli
Kürtlerin önceliği, IŞİD değil, Türkiye. Türkiye’nin müttefiki Suriyeli
isyancıların önceliği, IŞİD değil, Esed rejimi. Dolayısıyla herkesi ortak
düşmanla savaştırmak, hele de Amerikan önceliği başka hiç kimsenin önceliği
değilken, hiç de kolay değil.
(…)
Bence Türklerin geçen yaz başlayan müdahalesinden bu yana temel
önceliği, hep Suriye Kürtleriydi, IŞİD değil. Desteklediğimiz Suriye
Kürtlerinin Akdeniz’den Irak sınırına kadar uzanan sınır hattında özerk bir
bölge kurmasını engellemek için müdahale ettiler. Kürt bölgesinin fiziki
bütünlüğünü bozup ikiye bölecek şekilde bir alana girdiler. Baştan beri
öncelikleri hiç değişmedi.
Obama yönetimi sürekli kaytararak Türklerin endişelerini görmezden
geldi. Ardından Trump devreye girdi. Türklerin Trump yönetiminden Suriye
Kürtlerine desteği keseceği beklentisi oldukça yüksekti; ama şimdiye kadar
görünen o ki bu gerçekleşmiş değil.
Eğer Trump yönetimi, Obama yönetiminin Suriye’de daimi Amerikan
birlikleri sayısını 503’le sınırlayan politikasını değiştirmek istiyorsa bunu
hukuken nasıl gerçekleştirecek?
(…)
Başka devasa konular var: Rakka’yı geri aldıktan sonra ne olacak?
Bölgeyi kim kontrol edecek, kim yönetecek? Bunu kim seçecek? Amerikalılar mı?
Peki, yerel halk Amerikalıların tercihini kabullenecek mi? Bu 2003’te
Ramadi’de, Felluce’de, Musul’da işe yaradı mı? Yine aynısını mı
tekrarlayacağız? Hayır. O halde, yerel halk kendi yönetimini nasıl seçecek?
Seçimlere mi gideceğiz? Peki, bunun masraflarını kim karşılayacak? Bu süreçte
polisin maaşlarını kim ödeyecek? Elektriğin yanması, suyun akması için kim
çalışıp masrafları karşılayacak? Bütün bunlar için para lazım.
Trump yönetimi, tüm seçim kampanyası boyunca sürekli “ulus-devlet
inşasına girişmeyeceğiz” dedi. Düşünün bir kere, biz Suriye’nin doğusuna sahip
olmak üzereyiz. Bunun bedelini kim ödeyecek?
Dün Wall Street Journal’da yayınlanan bir makalede, Beyaz
Saray’daki bazı yetkililerin “Rakka’yı ele geçirdikten sonra Esed yönetimine
devretmeliyiz” diye düşündüğünü yazdı. Ancak ben yerel halkın bunu
kabulleneceğine hiç emin değilim. 2011’de Esed’e karşı ayaklanıp Suriye
yönetiminin unsurlarını Rakka’dan çıkarmışlardı. Bu, IŞİD’in bu bölgeyi ele
geçirmesinden çok daha önceydi. IŞİD’den evvel iki sene boyunca bölgeyi Özgür
Suriye Ordusu yönetti. Esed yönetimi şimdiye kadar başkent Şam’ın tamamını dahi
geri alabilmiş durumda. Irak, Lübnan ve Afganistan’dan Şii milisleri
getirmediği takdirde Rakka’yı elinde tutabilecek yeterli gücü bile yok. Halep’i
de zaten bu şekilde geri alabildi. Şimdi tutup da bu yabancı Şii milisleri,
muhafazakâr Sünni Arap aşiretlerin ortasına mı sürecek? Bu, Irak’ın batısında
işe yaramadı. Bütün bunlar cevabı verilememiş sorular. Eğer yönetimin bir planı
varsa Beyaz Saray dışındaki hiç kimse bunu henüz görebilmiş değil.
Rakka harekâtı sonrası sürdürülebilir bir uygun seçenek sizce nedir?
Bence liderleri seçmek Amerikalıların hakkı değil. Yerel halkın kendi
liderlerini seçeceği yerli bir süreci teşvik etmeliler. Masrafları karşılaması
gereken ise Amerikalıların kendileri. Belki Suriye yönetimi karşılar, ama ben
bundan pek emin değilim. Suriye yönetiminin kasası tamtakır. Rejim
kontrolündeki bölgelerde çok fena bir yakıt kıtlığı var. İthalat yapmak için
parası yok. Dolayısıyla bunu biz üstlenmek zorundayız.
Rakka’ya girmenin bedeli bizim için bu. Eğer süreci daha ağırdan almak
istersek, o takdirde Avrupa ve Kuzey Amerika’da güvenlik riskinin artacağını da
kabullenmek zorundayız. Demem o ki beleşçilik diye bir şey yok.
Son düşüncelerinizi de alalım.
İki konu var. Birincisi, Suriye Kürtleri, IŞİD’e karşı etkili bir kuvvet
olmakla birlikte –ki cesur birer savaşçı olduklarını hiç kimse sorgulayamaz
bile– onların Rakkalı olmadıklarını ve yerel Arap toplumu arasında
şöhretlerinin oldukça kötü olduğunu unutmamamız lazım. Bu algılama biçimi haklı
olsun olmasın, fark etmez, bu bir realite. Amerikalılar bunu değiştiremez.
İkincisi, yerel Arap toplumuyla zorlu ilişkilerine ilaveten, Türkler de
onlardan nefret ediyor. Her yerleri düşmanlarla doluyken biz bu Suriye
Kürtlerine tutup da ne ölçüde sıkı destek vereceğiz? Eğer orada uzun sürecek
bir çatışmaya girmek istemiyorsak müttefik olarak kimleri seçeceğimiz
noktasında dikkatli olmalıyız.
Peki, mevcut Amerikan yönetimi ve konu üzerinde çalışan yetkililerin
meseleyi bu denli hassas ve etkin bir şekilde ele alabileceklerine itimadınız
var mı?
Evet. (Amerikan Dışişleri Bakanı) General Jim Mattis’i Irak’tan çok iyi
tanıyorum. (…) Ona itimadım sonsuz. Onun yönetimde görev alması büyük bir artı
değer. Keza Milli Güvenlik Müsteşarı H. R. McMaster’ı da Irak’tan biliyorum.
(…) Bunlar geçekten yetenekli ve aklı başında insanlar.
Problem şu ki onların ekibi, özellikle de Pentagon’daki bütün
kadrolara tayinler, henüz tamamlanabilmiş değil. Kadrolar tamamen doldurulmadan
savaşa girmek, bir elleri arkadan bağlı şekilde mücadele vermek demek.
Pentagon’da henüz daha müsteşarlık ve yardımcılıkları dahi boş. Keza Türklerle,
Ruslarla ve Suudilerle müzakere yürütmesi gereken bütün sivil koltuklar boş.
Aynısı Dışişleri Bakanlılığı için de geçerli. (…)
(…) Öncelikle boş olan makamlara atamaları yapmazsanız bir eli arkadan
bağlı şekilde savaş vermek zorunda kalırsınız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder