ABD’NİN SURİYE’YE HAVA SALDIRISIYLA İLGİLİ 2 RÖPORTAJ VE 3 YAZI
ABD’NİN ESED’E MESAJI: ARTIK
OYUN DEĞİŞTİ
Robert Richer (CIA Operasyonlar
Direktörlüğü başkan yardımcılığından 2005’te emekli oldu; daha evvel Ortadoğu
ve Güney Asya’da yürütülen gizli operasyonlardan sorumlu CIA Yakın Doğu ve
Güney Asya Departmanı başkanıydı. Hâlihazırda Ortadoğu ve milli güvenlik
konularında danışmanlık yapıyor ve International Advisory Partners’ın ana
ortaklarından biri.)
The Cipher Brief, 7.4.2016
ABD, KUVVET KULLANMAYA
İSTEKLİ OLDUĞUNU DOSTA DÜŞMANA GÖSTERDİ
James Stavridis (Halihazırda Tufts
Üniversitesi The Fletcher School’un dekanı; 2009-2013 yılları arasında NATO’nun
Avrupa Müttefik Kuvvetler Yüksek Komutanı olan amiral)
The Cipher Brief, 7.4.2017
TRUMP KİMYASAL SİLAHLARA KARŞI
‘KIRMIZI ÇİZGİ’Yİ HAYATA GEÇİRİYOR
Washington Post, 6.4.2017
TRUMP, GEÇEN HAFTA SURİYE VE
ÇİN KONUSUNDA DOĞRU YAPTI VE BU BİR BAŞLANGIÇ
Washington Post, 11.4.2017
David Ignatius (Washington Post
gazetesi köşe yazarı, ödüllü gazeteci ve kitapları en çok satanlar listesinde
yer alan casusluk romanı yazarı)
TRUMP’IN KÜRESEL LİDERLİK
BOŞLUĞUNU DOLDURMASI İÇİN BİR FIRSAT
Washington Post Başyazısı,
7.4.2017
Tercüme: Zahide Tuba Kor
ABD’NİN ESED’E MESAJI: ARTIK OYUN DEĞİŞTİ
Robert Richer (CIA Operasyonlar Direktörlüğü başkan
yardımcılığından 2005’te emekli oldu; daha evvel Ortadoğu ve Güney Asya’da yürütülen
gizli operasyonlardan sorumlu CIA Yakın Doğu ve Güney Asya Departmanı
başkanıydı. Hâlihazırda Ortadoğu ve milli güvenlik konularında danışmanlık yapıyor
ve International Advisory Partners’ın ana ortaklarından biri.)
The Cipher Brief, 7.4.2016
Suriye’de
seçilen hedefin önemi nedir? Bu tür bir saldırı sahadaki dinamikleri
değiştirecek mi?
Öncelikle
bu, tastamam doğru bir hedef, kimyasal silah saldırısının kaynaklandığı iddia
edilen bir alan. (…)
Amerikan
yönetimi, oradaki askeri hedeflerin –yani uçakların ve hangarların– peşindeydi,
kışlaların değil. Bu, en uygun ve birçok bakımdan en az riskli hedefti.
Anladığım kadarıyla, en az bir saat evvelden Ruslara bildirim yapıldı ki
böylelikle Ruslar Suriyelilere haber verdi ve mümkün olan her savaş uçağını
bölgeden tahliye etti.
Genel
itibarıyla bu operasyon, sembolikti, ama Amerikan başkanı ve yönetimin kimyasal
silah kullanımını ciddiye aldığını gösterdi.
Esed
rejimine ne gibi bir mesaj verildi?
En
büyük mesaj, geçmiş yönetime kıyasla, artık oyunun değiştiğiydi. Bu siyasi bir
değerlendirme değil, sahada yaşananın ta kendisi. (…)
Bunu
yapanların peşini bırakmayacağımızın, ama (…) tepkimizde aşırıya da
kaçmayacağımızın bir mesajı.
Bu
adeta teröristleri kovalamak gibi. Bir teröristi yakalamak için tutup da bütün
bir köyü öldürmezsiniz, sadece teröristin peşinden gidersiniz. Ve yapılan tam
da bu. [Kimyasal silah saldırısının] kaynaklandığı yeri hedef
aldılar. Beyaz Saray’ın mesajı şuydu: Biz stratejik olacağız, biz taktik
olacağız ve [kaynağa] odaklanacağız.
Bununla
Rusya’ya yollanan mesaj nedir?
Görebildiğimiz
kadarıyla, Ruslar kuralların farkında. Dolayısıyla Rusların kasıtlı bir şekilde
bu tür bir operasyonu onaylayacağına inanmıyorum. Rusların bunu [Z.T.K. kimyasal silahla
saldırıyı kastediyor] bildiği kanaatinde değilim.
Aslına
bakarsanız, Suriye Cumhurbaşkanı Esed’in de şahsen [Z.T.K. kimyasal silah
kullanılacağını önceden] bilip bilmediği henüz net değil. Obama
yönetimi sırasında Suriye’de kimyasallar ilk kullanıldığında bunun emrini veren
bir saha komutanıydı. Esed’in böyle bir emir verdiğini hiçbir zaman
kanıtlayamadık. Suriye ordusu, hele de şimdilerde, birçok savaş bölgesi var
olduğundan emir-komuta zincirine sıkıca bağlı halde değil.
Rusların
“Evet, lütfen şu kimyasalları kullanın” diyebileceğini düşünmüyorum. Zira
Ruslar, şu anda havada uçakların çakışmasını önlemek için ABD’yle koordinasyon
içindeler ve dolayısıyla hangi uçağın nereden havalandığının bilgimiz dahilinde
olduğunun bilincindeler.
ABD
bundan sonra ne yapmalı?
IŞİD’den
kurtulmak için Ruslara ihtiyacımız var. Birkaç cephede IŞİD’le savaştayız; ama
Rusların da onlarla savaşmasına ihtiyacımız var. Onlar da bu savaşın bir
kısmını yürütüyorlar; bizimle koordinasyon içindeler ve aramızda temel bazı
istihbarat paylaşımları sözkonusu. Bu bağlamda Rusları tamamen yabancılaştırmak
istemiyoruz.
Ancak
bu adım [Z.T.K. ABD’nin Şayrat Hava Üssü’ne füze
saldırısını kastediyor], kimyasal saldırının bir oyun değiştirici olduğunu
cümle âleme ilan etmiş oldu. Yani mesaj şuydu: Eğer ki bu tür malzemeleri
tekrar kullanırsanız tepkisiz kalmayız. Artık kasabanın yeni bir şerifi
olduğunu cümle âleme gösterdik. Yine Suriyeliler kendi hava savunmalarıyla
ilgili her ne düşünürlerse düşünsünler, aslında saldırıya açık halde
olduklarını gözler önüne serdik.
Yaptığımız,
barbarca bir harekete karşı oldukça stratejik ve hedefe odaklı bir karşılık
vermekti. Dürüst olmak gerekirse dünyanın ekseriyeti de buna destek verdi.
Hatta Ruslar bile pek ses çıkarmadılar.
Peki
bu, bölgede nasıl karşılanacak?
(…)
Bölgedeki ülkeler bunun vuku bulmasından kesin mutlulardır diyemeyeceğim; ama
ABD’nin bu çatışmaya daha güçlü bir şekilde angaje olduğunu görmekten memnun
olmuşlardır. Zira böyle bir ABD, aslında hem IŞİD’e karşı hem de en temel
endişe kaynağı olan İran’a karşı bir tavır alınması başta olmak üzere bölgenin
diğer meselelerinde onlara yardımcı olabilir.
(…)
ABD, KUVVET KULLANMAYA İSTEKLİ OLDUĞUNU DOSTA DÜŞMANA GÖSTERDİ
James Stavridis (Halihazırda Tufts Üniversitesi
The Fletcher School’un dekanı; 2009-2013
yılları arasında NATO’nun Avrupa Müttefik Kuvvetler Yüksek Komutanı olan
amiral)
The Cipher Brief, 7.4.2017
Tercüme: Zahide
Tuba Kor
Trump yönetiminin Suriye’yi vurmakla oynadığı stratejik rol neydi?
Bu, sahadaki fiili gerçekleri değiştirmeyecek veya önemli taktik etkisi
olmayacak türden orantılı, meşru ve profesyonel bir saldırı. Ama üç muhatap kitleye
yönelik büyük bir stratejik mesaj: (i) müttefikler (NATO, Suudiler ve Körfez
ülkeleri), (ii) iç kamuoyu (içeriye, Trump yönetimi reaksiyonunda hızlı ve
kararlıdır mesajı verildi) ve (iii) daha da önemlisi muhalifler (Esed, Rusya,
İran, Kuzey Kore ve Çin). Tomahawklar havada uçarken (Çin) Devlet Başkanı Xi Jinping’in
tam da [Z.T.K. resmi ziyaret için ABD’de] olması bir tesadüf
olmasa gerek. İki devlet başkanının görüşmesinde, faydalı bir etki
bırakabilecek şekilde ABD’nin Kuzey Kore’ye karşı kuvvet kullanmaya istekli
olduğuna dair güçlü bir sinyal yollandı.
Peki, Esed rejimine ne gibi bir sinyal verildi?
Bir kez daha kimyasal silah kullanmaması konusunda rejime bir ikazdı; keza Esed’in
iktidarda kalmasına karşı duruşumuzu değiştirmediğimiz yönünde bir uyarıydı.
“Bunun arkası gelebilir” mesajı içeriyordu; umarım gerek Esed’in gerekse
Moskova’daki patronunun çok daha ihtiyatlı bir yaklaşım benimsemesini sağlar.
Suriye’nin müttefikleri Rusya ve İran’a ne mesaj verilmiş oldu?
ABD kuvvet kullanmaya istekli. Belirtilmiş kırmızı çizgileri zorla kabul
ettirmeye hazır. Küresel erişimi ve kapasitesi var olup Ortadoğu’yu öyle
kolayca Moskova-Tahran eksenine bırakmayacak. Mesaj işte buydu.
Bundan sonra ABD ne yapmalı?
Rusya’ya hükmünü icra etmesi veyahut Esed’i destekten vazgeçmesi konusunda
baskı yapmalı. Suriye’nin kuzeyinde ve doğusunda güvenli bölgeler kurmalı.
İnsani çabaları koruma noktasında gerçekten ağırlığını koymalı, ılımlı Suriyeli
direnişçilere desteği ve silah vermeyi artırmalı. Müzakereleri tekrar devreye
sokmalı ve tıpkı 1990’larda Balkanların problemlerini çözmek için yapıldığı
gibi, Suriye’yi parçalara ayırarak yeniden inşa etme ihtimalini tartışmaya
başlamalı.
TRUMP KİMYASAL
SİLAHLARA KARŞI ‘KIRMIZI ÇİZGİ’Yİ HAYATA GEÇİRİYOR
David Ignatius (Washington
Post gazetesi köşe yazarı, ödüllü gazeteci ve kitapları en çok satanlar
listesinde yer alan casusluk romanı yazarı)
Washington Post,
6.4.2017
Soğukkanlı
pragmatikliğini ilan etmiş bir başkan döneminde dahi liderliğin ahlaki
boyutları, Oval Ofis’in içine sızmanın yolunu bir şekilde bulur. Başkan Trump
örneğinde duygusal mesafe, Suriye’nin İdlib şehrinde acılar içinde kıvranan
çocukların zihinlerden silinmez fotoğraflarıyla yerle bir oldu.
(…)
Onaylama: Suriye
katliamı “artık benim sorumluluğum.” Ve itiraf: “Ben değiştim.”
Bu kanaate varan
Trump, perşembe gecesi [6 Nisan] bir Suriye hava üssüne
misilleme amaçlı füze saldırısı emri vererek askeri bir adım attı.
Amerikan
müdahaleciliği bizim hem en iyi hem de en kötü özelliğimiz. Tarihsel olarak
1941’e kadar ABD, yabancıların işlerine karışmaktan korkan isteksiz bir savaşçı
niteliğindeydi. Perşembe günü, aynı zamanda ABD’nin –anlamsızca ama görevine bağlı
şekilde adam öldürmelerin devam ettiği– Birinci Dünya Savaşı’na girmesinin 100.
yıldönümüydü. Avrupa’nın genç askerleri 1914’ten beri birbirini
boğazlamaktaydı; ama Atlantik’in öte tarafında Kongre, Amerikan Başkanı Woodrow
Wilson’ı destekleyip 6 Nisan 1917’de [Almanya’ya] savaş ilan
edene kadar “Amerika Öncelik” modundaydı.
Trump’ın Suriye
konusundaki ihtiyatı, tıpkı selefi Başkan Barack Obama’nınki gibiydi:
Geçtiğimiz altı yıl boyunca, bilhassa son seçim kampanyası süresince, ahlaken
belki acilen gerekli ama stratejik açıdan bulanık maceralara Amerikan ordusunun
bodoslama dalmasına karşı olduğunu tekrarlayıp durdu. Obama’nın Suriye’ye
müdahale isteksizliğine, Trump değil, Cumhuriyetçi şahinlerden Senatörler John
McCain ve Lindsey O. Graham adeta patlamıştı. Trump ise 2013’te Esed’in
kimyasal silah kullanmasına karşı misilleme olarak Suriye’yi bombalama
çağrılarına karşı çıkmıştı. Trump’ın Suriye’ye bakışının Obama’nınkine oldukça
benzediği dikkate alındığında, son kimyasal saldırılardan dolayı selefini sözde
zayıflıkla suçlaması özellikle kuşku doğurucu. Böylelikle aslında Trump,
savunma pozisyonundaki sıkışmış imajını gözler önüne seriyor: O, bir başkasının
kötü kararlarının kurbanı... Deniz komandosu William “Ryan” Owens, Yemen’de
Özel Harekât birliklerinin bir saldırısında öldüğünde [Z.T.K. Trump
başa geçtikten sonra ölen ilk Amerikan askeriymiş], Trump’ın benzer bir
acemice suçu başkasına atma hali yüzünden birçok askeri komutanın başı
ağrımıştı. (…)
Peki, Esed niçin
İdlib’de sinir gazı kullandı? Bunu bilmek imkânsız. Belki bu, gittikçe
saldırganlaşan İsrail’e karşı verdiği “Hala daha elimde kimyasal silahlar var”
mesajıydı veyahut Rusya’ya Trump’la büyük pazarlığında takas edilecek bir piyon
olmadığı uyarısıydı. Ama kuvvetle muhtemel olan, Amerikan Dışişleri Bakanı Rex
Tillerson’ın birkaç gün evvel Türkiye’ye gerçekleştirdiği ziyaret sırasında
Esed’in geleceğine “Suriye halkının karar vereceği”, yani ABD’nin Esed’in
görevi bırakmasını artık istemediği anlamına gelen bir açıklaması üzerine artık
elinin tamamen serbestleştiği zehabına kapılmasıydı.
[Z.T.K. Ignatius’un
tahminleri doğru olmakla birlikte bence bunun en temel sebebi, İdlib gibi
devasa bir toprak parçasını konvansiyonel savaşla ve silahlarla geri
alamayacağının farkında olması. Plan, sık sık ve farklı farklı alanları
kimyasal veya biyolojik silahlarla bombalayıp hem bir defada çok fazla can
kaybına yol açmak hem hayatta kalanların korkup Türkiye’ye kaçmasını sağlamak
hem de direniş azmini kırıp teslim olmaya zorlamak olmalı. Çünkü Esed rejimi kolay
kolay muhaliflerle göğüs göğüse çatışmalara girmedi. Muhaliflerin kontrolündeki
diğer şehirlerin veya ilçelerin etrafını aylarca kuşatıp insanları aç bırakarak
muhaliflerin direniş gücünü kırıp teslime zorlamıştı. İdlib gibi bir geniş
alanı, üstelik de Türkiye’yle upuzun sınırı varken, eski yöntemlerle geri
alması imkânsızdı. Rejimin en az zayiatla en kestirme “çözüm”ü kimyasallardı
kanaatimce. Şimdiye kadar direnecek gücü kalmayıp teslim olan ülkenin dört bir
yanındaki muhalifler yapılan anlaşmalarla hep İdlib’e taşındı; dolayısıyla
muhalifler burada güçlü durumda. Rejimin konvansiyonel yöntemlerle burayı geri
alması imkansız.]
Trump,
Obama’nın direndiği konuda kararlı bir adım attı; ama altı yıldır devam eden iç
savaşta yerle bir olan Suriye’ye siyasi değişimi nasıl getireceği konusunda
hala daha bir ikilemle yüz yüze. İronik olan şu ki Trump (…) tamamen aynı
kötü askeri seçeneklerle yüz yüze. Amerikan askeri komutanları Suriye’nin
doğusunda İslam Devleti’ne karşı savaşa odaklanmış durumda. Pentagon’un,
Suriyeli Kürt savaşçılar önderliğinde bir güçle Hilafetin fiili başkenti
durumundaki Rakka’nın görece hızlı bir şekilde geri alınmasına dönük bir planı
var. Amerikan birlikleri Rakkay’ya yönelik saldırıyı ağır topçu atışı, Apache
savaş helikopterleri ve ön cepheye konuşlu askeri danışmanlarla daha da
güçlendirecek. İslam Devleti terör tehdidini, -Türkiye’yi küstürme ve Esed ile
Şam’daki siyasi çamuru kendi kaderine terk etme riskine rağmen- hızlıca
bertaraf etmek pragmatik bir plan. Beyaz Saray’ın nihai onayı dışında bu planın
tüm parçaları hazır.
Ancak
Suriyeli çocukların malum fotoğrafları geldi. Perşembe geceki harekât kararıyla
Trump, aslında savaş ve barış kararlarının dayandığı, beklenmedik şekilde
bardağı taşıran o son damla anlarından biriyle karşı karşıya kalmıştı: [Z.T.K. Birinci
Dünya Savaşı’na girişi tetikleyen] 1915’te RMS Lusitania’nın
batması [Z.T.K. Alman denizaltılarının batırdığı İngiliz
transatlantik gemisi] ve 1917 “Zimmermann telgrafı”, [İkinci
Dünya Savaşı’na girişi tetikleyen] 1941 Pearl Harbor baskını, [Vietnam
Savaşı’na doğrudan girişi tetikleyen] 1964 Tonkin Körfezi saldırısı ve [Irak’ı
işgalin bahanesi olarak kullanılan] 2003 Irak’ın kitle imha silahları
yanılgısı. Savaşları tetikleyen bütün bu olayların ortak yönü, insanların
bunların vuku bulacağını önceden görememiş olması.
Biz
Trump’ın Suriye’de şu an yüz yüze olduğu seçenekleri düşünürken Birinci Dünya
Savaşı’nın 100. yıldönümü özellikle zihinlere musallat olmuş durumda. Bir
yüzyıl sonra o çatışma hala daha yerleşik bir anlatıdan ziyade akıl sır ermez
bir muamma. Perşembe günü Kansas City’deki Birinci Dünya Savaşı Milli Müzesi ve
Anıtı’ndan bir araya gelen tarihçiler, savaşın niçin başladığını ve çatışmaları
sonlandıran antlaşmanın neden son derece istikrarsız olduğunu tartıştılar.
Trump,
yüz yüze olduğu küresel sorumluluklar karşısında tamamen hazırlıksız şekilde
göreve gelen diğer bir Amerikan başkanı Harry S. Truman örneğini çalışmış
olabilir. Birinci Dünya Savaşı Truman’ı var etmişti. Argonne Ormanında bir
topçu bataryasına komuta ediyordu. Savaşa bir anda yakalanmış niceleri gibi, o
da sınanana kadar ne yapabileceğini bilmiyordu. Trump, Truman’ın o meşhur “Suçu
başkasına atma burada biter” sözünün hakikatini artık daha iyi kavrıyor.
TRUMP, GEÇEN
HAFTA SURİYE VE ÇİN KONUSUNDA DOĞRU YAPTI VE BU BİR BAŞLANGIÇ
David Ignatius (Washington
Post gazetesi köşe yazarı, ödüllü gazeteci ve kitapları en çok satanlar
listesinde yer alan casusluk romanı yazarı)
Washington Post,
11.4.2017
İlk üç ayında
Trump yönetiminin dış politikası, karışık mesajlar ve politika
değişiklikleriyle baş döndürücü bir manzara arz ediyordu. Ancak geçen haftanın
önemli imtihanlarında Başkan Trump, dengesiz yönetimini geleneksel Amerikan
politikasının temel direklerine biraz yaklaştırmak suretiyle Suriye, Rusya ve
Çin konusunda doğru kararlar verdi.
Üst düzey bir
yetkili konuyla ilgili dedi ki, Suriye hava üssünü vurma kararı, tecrübesiz ve
zaman zaman dik kafalı Beyaz Saray için güven tesis edici bir adımdı. Trump,
saldırı sonucu bir Rus’un öldürülmeyeceğinden veya başka tür acayip
aksiliklerin meydana gelmeyeceğinden emin olamazdı. Tercih ettiği askeri
seçeneğin iki önemli özelliği vardı: Birincisi, hızlılığı ki bu denli çabuk bir
mukabele beklemeyen Rusları şaşırttı. İkincisi, ölçülülüğü ki ucu açık bir
askeri müdahale yerine ölçülü bir mesaj yollandı.
Trump’ın
kazanmayı sevdiği herkesin malumu; kaotik gerilemelerle geçen haftaların
ardından muhtemelen bununla bir zafer iddiasında bulunacaktır. Sonuçta içte ve
dışta genel olarak övülen Suriye operasyonu, belki de mevcut Beyaz Saray
ekibinin siyasi dengesini değiştirebilecek şekilde, Trump’ın kilit dış politika
ekibinin gücünü konsolide etti.
Görüştüğüm
Cumhuriyetçi ve Demokrat eski en üst düzey yetkililerin uzlaştıkları nokta şu:
Milli Güvenlik Müsteşarı H.R. McMaster kurumlar arası süreci sıkı bir şekilde
yürüttü; Savunma Bakanı Jim Mattis de başkana net ve yönetilebilir seçenekler
sundu. Trump, twitterdan uzak durmak suretiyle ekibinin işini yürütmesini
teşvik etti.
Belki de bundan
en fazla istifade eden, görevine rahatsız edici şekilde yavaş bir başlangıç
yapan Dışişleri Bakanı Rex Tillerson oldu. Tillerson, hem Trump’ın güvenini
kazandı hem de mevcut Beyaz Saray yönetiminde işleri perde arkasından kararlı
bir şekilde yürüten müsteşar (ve Trump’ın damadı) Jared Kushner’le bir ittifak
kurdu.
Trump’ın baş
stratejisti olmaya çalışan, ancak şu sıralar Başkan’a yakın bazı isimler
tarafından bölücü, kendi kendini pazarlayan, günleri sayılı biri olarak
yaftalanan Stephen K. Bannon için kılıçlar çekildi. Yardımcılardan birinin
söylediğine göre, Trump ve onun iç halkasını öfkelendiren şey, “seçimlerden 72
gün evvel ekibe katılan birileri”nin üstünlük yarışına girmesi; “İnsanlar artık
Bannon’un oyunlarından bıkıp usanmış durumda.”
Trump, üç büyük
güç arasındaki oyunda Rusya’dan uzaklaşarak Çin’e doğru kaymış durumda; tıpkı
Kushner’in mentoru olan eski Dışişleri Bakanı Henry Kissinger gibi. Bu yeniden
dengeleme, Trump’ın seçim kampanyasında savunduğunun zıttı niteliğinde; zira
Çin’e sayıp sövmekte, Rusya’ya ise her fırsatta yaranmaya çalışmaktaydı. Ancak
bu, çok daha mantıklı ve sürdürülebilir bir yönelim.
Başkan Barack
Obama’nın milli güvenlik müsteşarı Tom Donilon, “Suriye’ye operasyonun tam
destekçisiyim” diyor ancak ekliyor: “Rusya, Çin ve Suriye politikasında
neredeyse travmatik değişiklikler meydana gelmekte.”
Geçen haftanın
ince manevrası, eşzamanlı olarak Suriye’nin bombalanması ve Çin Devlet Başkanı
Xi Jinping ile buluşmaydı. Trump, Çin konusunda 180 derecelik bir dönüş yaptı:
Göreve gelmeden evvel ilişkilerin temellerine meydan okurken şimdi de
Kissengervari bir işbirliği diline döndü. Yetkililerin dediğine göre
gerçekleştirilen zirve toplantısının amacı, kendinden menkul iki “büyük adam”ın
birbirini tanımasıydı. Kuzey Kore ve küresel ticaret gibi konulara bakışlarını
birbirleriyle paylaştıkları yüz yüze görüşme nerdeyse 4 saat sürdü.
Beyaz Saray bunu
“pürüzlü” bir görüşme olarak niteledi (…).
(…)
Tillerson bu
hafta Trump’ın mesajını Moskova’ya götürecek. Dışişleri Bakanı’nın Rus
yetkililere, Suriye lideri Beşşar Esed’le ittifaklarının boşuna olduğunu,
ABD’nin Rusya için kabul edilebilir bir başka kişinin Suriye’nin başa geçeceği
siyasi bir geçiş süreci için Moskova’yla çalışacağını söylemesi bekleniyor.
Görüştüğüm yetkili diyor ki “Karara varmak zorunda kalmalarını istiyoruz. Ya
birlikte çalışabiliriz ya da birbirimize karşı.”
Trump’ın ekibi,
kimyasal silah kullanma yasağını uygulatmak üzere geçen hafta Suriye’ye
saldırıdan sonra ABD’nin stratejik inisiyatifi Putin’den geri aldığı
kanaatinde. Üst düzey bir yetkiliye göre, “Rusya bir değişim teklifinde
bulunmak yerine gafil avlandı. Ruslar Trump tarafından şaşkına çevrilerek
köşeye sıkıştırıldılar.”
Putin’i
püskürtmek değerli bir hedef, her ne kadar bunun Trump’ın hedefi olması pek
muhtemel görünmese de. Eski Dışişleri Bakanı Bob Gates önemli bir şerh düşüyor:
“Siyaseten Rusya’yı dengelemek değerli; ancak askeri bakımdan öngörülemez
olmak, hele de Rus birlikleri doğrudan [Suriye’ye] müdahilken,
son derece riskli.”
TRUMP’IN KÜRESEL
LİDERLİK BOŞLUĞUNU DOLDURMASI İÇİN BİR FIRSAT
Washington Post
Başyazısı, 7.4.2017
Amerikan
Başkanı Donald Trump’ın Esed rejiminin kimyasal silah saldırısına karşı bir
Suriye hava üssünü vurma kararı, ahlaken doğru olup bir dizi pratik kazancı da
beraberinde getirebilir. Esed rejimi sivillere karşı ölümcül gazları tekrar
kullanmaktan caydırılabilir (…)
Rusya ve İran’ın
Şam’daki elleri kanlı diktatörü desteklemeyi sürdürüp sürdürmeme konusunu
düşünmek veyahut ondan kurtulmak için bir anlaşma yapma konusunda yeni
sebepleri olacaktır. Diğer haydut rejimler ve onların destekçileri,
provokasyonlarına ABD’nin ne tür bir karşılık verebileceğini hesaba katmak
zorunda kalacaktır. (…)
Çok daha
önemlisi, Amerikan müttefiklerinin Sayın Trump’ın Ortadoğu’da ve ötesinde (…)
Başkan Obama’nın bıraktığı liderlik boşluğunu doldurabileceğine ümit beslemesi
için artık nedenleri var. Sayın Trump’ın bu adımının İngiltere’den Almanya’ya,
İsrail’den Japonya’ya kadar dünyanın farklı ülkeleri ve Kongre’nin hem Demokrat
hem de Cumhuriyetçi üyeleri tarafından sevinçle karşılanması hiç de şaşırtıcı
değil. Hatta Putin’in Kremlin’inin öfkeyle sarf ettiği sözler dahi yüzeysel;
zira Pentagon, Suriye’deki Rus kuvvetlerini önceden uyarmayı ihmal etmedi.
Acaba Sayın
Trump’ın kararı, Amerikan dış politika çıkarları anlayışında bir değişimi mi
temsil ediyor, yoksa gazla boğulan çocukların ekranlara yansıyan içler acısı
görüntülerine karşı bir kereye mahsus bir mukabele mi, işte bu henüz
bilinmiyor. 2013’te Sayın Trump, Esed rejiminin çok daha fazla can kaybına yol
açan sarin gazı saldırısının akabinde bir Amerikan misillemesine hararetle
karşı çıkmıştı; daha salı günü yaptığı bir konuşmasında “Ben dünyanın başkanı
değilim, gelecekte de olmayacağım” demişti. Ama hemen ardından perşembe gecesi
Dışişleri Bakanı Rex Tillerson, kimyasal silahlar konusunda “uluslararası
normları” korumak için “uluslararası toplum” adına harekete geçtiklerinden
bahsetti (…).
Sayın Trump bu
haftaki operasyona uygun şekilde bir Suriye politikası geliştirmeli. Görünen o
ki Washington, (…) Esed rejimi başta kaldığı sürece iç savaşın asla sona
eremeyeceğini anladı. (…)
Bu arada
yönetim, Sayın Trump’ın gerektiğinde güç kullanmaya hazır olduğu kozunu
kullanarak, Rusya ile Suriye’nin komşularını ülkenin geleceğini müzakere etmek
için bir araya toplayacak bir girişimde daha bulunmalı. (…)
Sayın Trump,
Suriye’de hem ABD hem de kendi başkanlığı için bir fırsat yarattı. Bunun nihai
değeri, Trump’ın bunu ne denli iyi sürdürebileceğine bağlı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder