YENİ-OSMANLICILIĞIN
DETAYLI KÜRESEL PLANI: FIRSATLAR VE MEYDAN OKUMALAR – III. Bölüm
Andrew Korybko (Rus siyaset bilimci, gazeteci, yazar; Rusya Halkların Kardeşliği
Üniversitesi Stratejik Araştırmalar ve Öngörüler Enstitüsü uzman konseyi üyesi)
Katehon, 3.3.2016
Tercüme: Zahide
Tuba Kor
NOT: Rus Avrasyacıların
internet sitesi Katehon'da yayınlanan aşağıda üçüncüsü yer alan üç bölümlük yazı
dizisi, ciddi problemler ve yanlış bilgiler içermekle birlikte Rusya’da ve
yurtdışında bir kesimin Türkiye’ye nasıl baktığını yansıtması bakımından
tercüme edilme ihtiyacı hissedilmiştir.
Yeni-Osmanlıcılığın Afro-Avrasya planı önceki
iki bölümde ifşa edilmişti; bu bölümde ise Türkiye’nin eli kulağındaki Büyük
Güç yayılması ve stratejik planlarını etkileyebilecek muhtemel fırsatlar ve
meydan okumalar incelenecek. (…)
Fırsatlar
*Suriye’nin “Federalleşmesi”: Eğer ki
Suriye Arap Cumhuriyeti kimlik temelli yarı bağımsız devletçiklere bölünürse
bu, Yeni-Osmanlıcı Türkiye’nin kendi muhtemel federal idari-siyasi kurumlarını
“Suriye Kürdistanı”nı ve “Sünnistan”ı da içine alacak şekilde genişletmesini
çok daha fazla kolaylaştıracaktır; tabii ki ilkinin KDP’ye benzer Türkiye
yanlısı bir liderle/partiyle yönetilmesi ve ikincisinin Irak’taki
mezhepdaşlarıyla sınır aşan bir siyasi bağlantı kurmayı veyahut Ürdün’ün
kapısına dayanacak kadar genişlemeyi başarması halinde.
*Kıbrıs’ın “Federalleşmesi”: Türkiye,
Kuzey Kıbrıslılara birleşik yapının ekonomisi üzerinde nüfuz sağlayacak bir
devletçik sunacak şekilde Ada’nın federal bir düzenlemeyle yeniden birleşmesi
için çaba sarf ediyor; bunun gerçekleşmesi, Ankara’nın Doğu Akdeniz Boru
Hattından bir pay kapmak için nüfuzunu fiilen bir koz olarak kullanmasına imkân
verecektir. Eğer ki Türkiye, ister Kuzey Kıbrıs üzerinden isterse bir başka
şekilde, bu projenin bir tarafı olabilirse bütün bölgede, hatta Yunanistan ve
Güney/Güneydoğu Avrupa’da dahi nüfuzunu inanılmaz şekilde genişletebilecektir.
* Üçlü:
Rusya-Türkiye-İran arasındaki üçlü stratejik koordinasyon, bu bağlamda Ankara
için avantajlı; zira böylece Tahran’la istikrarlı ilişkilerini koruyor ve
İran-Türkiye boru hattının günün birinde devreye girme şansını arttırıyor. Bu
boru hattının hayata geçirilmesi oldukça uzak bir ihtimal olsa da, Türkmen
gazına İran üzerinden erişim imkânı ve ardından bu gazın TANAP ve/ya Nabucco
üzerinden AB’ye ihracı bakımından bu güzergâhın muhafazası Türkiye için önem
taşıyor.
Meydan okumalar
* Suriye direnişi: Eğer ki
vatanseverler, Suriye üzerindeki terör savaşına direnmeye devam ederlerse ve
ülkelerinin tehlikeli bir şekilde fiilen “federalleşmesi”ne karşı direnirlerse
(ister kasten isterse çatışma çözümü sürecinin kasıtsız sonucu olarak), bu
durum “Suriye Kürdistanı” ve “Sünnistan”ın dirilen ve federasyona dönüşen
Hilafet tarafından yutulma ihtimalini iyice azaltarak Türkiye’nin
Yeni-Osmanlıcı planlarının önüne taş koyacaktır. Böylelikle Katar-Türkiye boru
hattı inşasında tek ümit, Irak olacak ve hat “Irak Kürdistanı” ile onun
“Sünnistan” versiyonundan transit geçecektir; ancak Türk-İran ilişkileri
limonileştiği takdirde bu proje İran yanlısı Şii güçler tarafından
bozulabilecektir.
* Üçlü’nün dağılması: Amerikalı ve
“İsrailli” müttefikleri Türkiye’ye İran’a desteğini kesmesi için baskı yapıyor
ve Rusya’yı Ankara ile Tahran arasında bir tercihte bulunmaya zorluyor; böyle
bir ikilemde Moskova’nın genel anlamda Tahran’la olumlu ilişkilerini bir derece
kadar korurken Suriye konusunda Ankara’nın yanında durmasını bekliyor. Bu
yöndeki herhangi bir ciddi adım, İran-Türkiye boru hattının TANAP ve/ya
Nabucco’yu besleme ihtimalini ortadan kaldıracaktır; öte yandan Ankara, PKK
isyanını tamamen bastırmanın uzunca bir süre alacağına inanırsa bunun “kabul
edilebilir bir fedakârlık” olacağını da düşünebilir.
Eğer bunu telafi etmek maksadıyla, ABD’nin ve
“İsrail”in Lefkoşa’yı Kıbrıs’ın federalleşmesini kabul etmeye zorlama sözü
vererek, fiilen Türkiye’nin Doğu Akdeniz Boru Hattına dahil olmasını sağlamak
için Ankara-Washington-Tel Aviv arasında bir anlaşma yapılırsa zaten bu yöne
doğru kanalize edilebilir.
* “Sünni İç/Soğuk Savaşı”: Yaklaşık altı
ay evvel kaleme aldığım bir araştırmamda [http://katehon.com/article/mideast-greater-eurasia-scenarios]
Türkiye ve Suudi Arabistan’ın Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesinde rakip haline
gelebileceği senaryosuna değinmiştim; her ne kadar Erdoğan’ın Körfez ülkelerine
son ziyaretinin ve Türkiye-İran ilişkilerindeki olumsuz gidişatın ardından
bugünlerde bu ihtimal çok daha düşük görünse de.
İki ülke arasında –muhtemelen Ankara’nın
İhvan’ı himayesiyle ve Katar’ın da bu ortak vekil gücü Riyad’a karşı yıkıcı bir
şekilde kullanmasıyla bağlantılı olarak– stratejik bir ikilemin gelişmesi
halinde, iki Büyük Güç dostane olmayan bir rekabete tutuşabilirler, hem de
Suudilerin Vehhabi cihatçıları Türkiye’ye karşı göndermeye kalkışabileceği
şekilde.
* Dağlık Karabağ’ın yeniden patlaması:
Gelecekte Ermenistan’ın başkenti Erivan’da Ermeni milliyetçilerinin
Yevromeydan’a benzer şekilde [Z.T.K. yani Ukrayna’da 2013 sonunda
başlayan gösteri dalgasını kastediyor] iktidarı ele geçirmesiyle muhtemel
bir uzatmalı savaşın Dağlık-Karabağ’da patlak vermesi, bir Rus-Türk krizini
tetikleyebilir; zira Rusya’nın Ermenistan’la, Türkiye’nin de Azerbaycan’la
ortak güvenlik taahhütleri sözkonusu. Dahası Ermeniler, tamirinin dahi çok uzun
bir vakit alacağı şekilde Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattını tahrip edebilirler ki
bu, Türkiye’nin enerji kavşağı bir süper güç olmaya çabaladığı Yeni-Osmanlıcı
ihtiraslarını tamamen baltalayacaktır.
* Anayasa değişikliğinin başarısızlığa
uğraması: Bu bölümde sunulan büyük senaryolar arasında gözden kaçsa da,
Türk halkının Erdoğan’ın önerdiği güçlü cumhurbaşkanlığı sistemini içeren
anayasa değişikliklerini reddetmesi halinde bu, içerideki Yeni-Osmanlıcılığın
bir anda önünü kesecek ve hükümeti bunu gerçekleştirmek için başka yollar bulma
mücadelesine sokacaktır. Her ne kadar pek muhtemel görünmese de bu ihtimal
tamamen göz ardı da edilemez.
* Darbe ve iç savaş: Eğer ki ABD
imkânsız sanılanı başarıp da Erdoğan’a karşı bir darbe yaparsa Türkiye
muhtemelen İslamcılarla laikler arasında bir iç savaşa sürüklenecek ve bu
durumda tüm Yeni-Osmanlıcı proje bir anda çökecektir. Erdoğan destekçilerinin,
geçtiğimiz 15 yılda kaydedildiğini düşündükleri ilerlemeleri bir darbe
hükümetinin tutup da geriye çevirmesine izin vereceği beklenmemeli; yaşanacak
çatışma sonunda Türk toplumunu her düzeyde kökten dönüştürecektir.
Benzer şekilde eğer ki PKK isyanı daha da
yoğunlaşır ve vahşice kontrolden çıkarsa bu, hem gelecekte İran-Türkiye boru
hattının inşasını engelleyecek hem de hiç hayal dahi edilemeyecek tehlikeli
yansımalarıyla ülkenin her yerinde istikrarsızlaştırıcı şoklar yaratacak,
böylelikle devletin altını daha da oyacak ve muhtemelen yukarıda bahsettiğim iç
savaş senaryosuna katkıda bulunacaktır.
* Somali misyonunun amacından sapması: Büyük
planda pek de önemli bir faktör olmamakla birlikte, Türkiye Somali’deki üssünün
farklı terör örgütlerinin hedefi haline gelmesinden kaçınması lazım; zira bu,
Ankara’yı ülkede on yıllar sürece bir bataklığa saplayabilir.
Ancak Türkiye’nin müttefiki Katar’ın eş-Şebab
örgütü üzerinde güçlü bir nüfuzu olduğu haberleri dikkate alındığında, bu pek
de muhtemel görünmüyor – tek istisna IŞİD’in Somali’nin bir kısmını kontrolü
altına alıp saldırılar düzenlemesi.
Bu durumda Türkiye ve onun Somalili ev
sahipleri, IŞİD karşıtı “iyi” eş-Şebab ile terör yanlısı “kötü”leri arasında
bir ayrım yapmak zorunda kendilerini hissedecekler ve açıkça, Ceyşu’l-İslam ve
Taliban’a karşı Suriye ve Afganistan’daki popüler eğilimi tekrarlayacaklardır.
* Yunan-Türk savaşı: İkili ilişkilerde
gerginliklerin savaşa varacak derecede tırmanması halinde her iki taraf da
TANAP projesini ilerletmekle ilgilenmeyecektir. Eğer ki Türkiye, o vakte kadar
Kıbrıs’ın federal bir devlete dönüşmesiyle Doğu Akdeniz Boru Hattı üzerinde bir
nüfuz hala daha kuramamış olursa, Yunanistan bunun gerçekleşmesini engellemek
için kinci bir şekilde elinden gelen her şeyi yapacaktır.
Farklı bir ihtimal de TANAP’ın güzergâhının
gelecekte Nabucco boru hattı üzerinden yeniden belirlenmesi ki bunun da inşası
her halükarda yıllar alacaktır. Ancak Sofya’nın, Atina’yla Ortodoks dayanışması
üzerinden aynı safta durması ve/ya Balkan/Türk Akımı’nı zayıflatabilecek
herhangi bir projeye karşı çıkacak derecede Rus nüfuzu altına girmesi halinde
bu da gerçekleşemeyebilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder