9 Nisan 2017 Pazar

A.KORYBKO: YENİ-OSMANLICILIĞIN FIRSAT VE MEYDAN OKUMALARI



YENİ-OSMANLICILIĞIN DETAYLI KÜRESEL PLANI: FIRSATLAR VE MEYDAN OKUMALAR – III. Bölüm

Andrew Korybko (Rus siyaset bilimci, gazeteci, yazar; Rusya Halkların Kardeşliği Üniversitesi Stratejik Araştırmalar ve Öngörüler Enstitüsü uzman konseyi üyesi)
Katehon, 3.3.2016

Tercüme: Zahide Tuba Kor

NOT: Rus Avrasyacıların internet sitesi Katehon'da yayınlanan aşağıda üçüncüsü yer alan üç bölümlük yazı dizisi, ciddi problemler ve yanlış bilgiler içermekle birlikte Rusya’da ve yurtdışında bir kesimin Türkiye’ye nasıl baktığını yansıtması bakımından tercüme edilme ihtiyacı hissedilmiştir.

Yeni-Osmanlıcılığın Afro-Avrasya planı önceki iki bölümde ifşa edilmişti; bu bölümde ise Türkiye’nin eli kulağındaki Büyük Güç yayılması ve stratejik planlarını etkileyebilecek muhtemel fırsatlar ve meydan okumalar incelenecek. (…)

Fırsatlar
*Suriye’nin “Federalleşmesi”: Eğer ki Suriye Arap Cumhuriyeti kimlik temelli yarı bağımsız devletçiklere bölünürse bu, Yeni-Osmanlıcı Türkiye’nin kendi muhtemel federal idari-siyasi kurumlarını “Suriye Kürdistanı”nı ve “Sünnistan”ı da içine alacak şekilde genişletmesini çok daha fazla kolaylaştıracaktır; tabii ki ilkinin KDP’ye benzer Türkiye yanlısı bir liderle/partiyle yönetilmesi ve ikincisinin Irak’taki mezhepdaşlarıyla sınır aşan bir siyasi bağlantı kurmayı veyahut Ürdün’ün kapısına dayanacak kadar genişlemeyi başarması halinde. 
*Kıbrıs’ın “Federalleşmesi”: Türkiye, Kuzey Kıbrıslılara birleşik yapının ekonomisi üzerinde nüfuz sağlayacak bir devletçik sunacak şekilde Ada’nın federal bir düzenlemeyle yeniden birleşmesi için çaba sarf ediyor; bunun gerçekleşmesi, Ankara’nın Doğu Akdeniz Boru Hattından bir pay kapmak için nüfuzunu fiilen bir koz olarak kullanmasına imkân verecektir. Eğer ki Türkiye, ister Kuzey Kıbrıs üzerinden isterse bir başka şekilde, bu projenin bir tarafı olabilirse bütün bölgede, hatta Yunanistan ve Güney/Güneydoğu Avrupa’da dahi nüfuzunu inanılmaz şekilde genişletebilecektir.
* Üçlü: Rusya-Türkiye-İran arasındaki üçlü stratejik koordinasyon, bu bağlamda Ankara için avantajlı; zira böylece Tahran’la istikrarlı ilişkilerini koruyor ve İran-Türkiye boru hattının günün birinde devreye girme şansını arttırıyor. Bu boru hattının hayata geçirilmesi oldukça uzak bir ihtimal olsa da, Türkmen gazına İran üzerinden erişim imkânı ve ardından bu gazın TANAP ve/ya Nabucco üzerinden AB’ye ihracı bakımından bu güzergâhın muhafazası Türkiye için önem taşıyor.

Meydan okumalar
* Suriye direnişi: Eğer ki vatanseverler, Suriye üzerindeki terör savaşına direnmeye devam ederlerse ve ülkelerinin tehlikeli bir şekilde fiilen “federalleşmesi”ne karşı direnirlerse (ister kasten isterse çatışma çözümü sürecinin kasıtsız sonucu olarak), bu durum “Suriye Kürdistanı” ve “Sünnistan”ın dirilen ve federasyona dönüşen Hilafet tarafından yutulma ihtimalini iyice azaltarak Türkiye’nin Yeni-Osmanlıcı planlarının önüne taş koyacaktır. Böylelikle Katar-Türkiye boru hattı inşasında tek ümit, Irak olacak ve hat “Irak Kürdistanı” ile onun “Sünnistan” versiyonundan transit geçecektir; ancak Türk-İran ilişkileri limonileştiği takdirde bu proje İran yanlısı Şii güçler tarafından bozulabilecektir.
* Üçlü’nün dağılması: Amerikalı ve “İsrailli” müttefikleri Türkiye’ye İran’a desteğini kesmesi için baskı yapıyor ve Rusya’yı Ankara ile Tahran arasında bir tercihte bulunmaya zorluyor; böyle bir ikilemde Moskova’nın genel anlamda Tahran’la olumlu ilişkilerini bir derece kadar korurken Suriye konusunda Ankara’nın yanında durmasını bekliyor. Bu yöndeki herhangi bir ciddi adım, İran-Türkiye boru hattının TANAP ve/ya Nabucco’yu besleme ihtimalini ortadan kaldıracaktır; öte yandan Ankara, PKK isyanını tamamen bastırmanın uzunca bir süre alacağına inanırsa bunun “kabul edilebilir bir fedakârlık” olacağını da düşünebilir.
Eğer bunu telafi etmek maksadıyla, ABD’nin ve “İsrail”in Lefkoşa’yı Kıbrıs’ın federalleşmesini kabul etmeye zorlama sözü vererek, fiilen Türkiye’nin Doğu Akdeniz Boru Hattına dahil olmasını sağlamak için Ankara-Washington-Tel Aviv arasında bir anlaşma yapılırsa zaten bu yöne doğru kanalize edilebilir.
* “Sünni İç/Soğuk Savaşı”: Yaklaşık altı ay evvel kaleme aldığım bir araştırmamda [http://katehon.com/article/mideast-greater-eurasia-scenarios] Türkiye ve Suudi Arabistan’ın Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesinde rakip haline gelebileceği senaryosuna değinmiştim; her ne kadar Erdoğan’ın Körfez ülkelerine son ziyaretinin ve Türkiye-İran ilişkilerindeki olumsuz gidişatın ardından bugünlerde bu ihtimal çok daha düşük görünse de.
İki ülke arasında –muhtemelen Ankara’nın İhvan’ı himayesiyle ve Katar’ın da bu ortak vekil gücü Riyad’a karşı yıkıcı bir şekilde kullanmasıyla bağlantılı olarak– stratejik bir ikilemin gelişmesi halinde, iki Büyük Güç dostane olmayan bir rekabete tutuşabilirler, hem de Suudilerin Vehhabi cihatçıları Türkiye’ye karşı göndermeye kalkışabileceği şekilde.
* Dağlık Karabağ’ın yeniden patlaması: Gelecekte Ermenistan’ın başkenti Erivan’da Ermeni milliyetçilerinin Yevromeydan’a benzer şekilde [Z.T.K. yani Ukrayna’da 2013 sonunda başlayan gösteri dalgasını kastediyor] iktidarı ele geçirmesiyle muhtemel bir uzatmalı savaşın Dağlık-Karabağ’da patlak vermesi, bir Rus-Türk krizini tetikleyebilir; zira Rusya’nın Ermenistan’la, Türkiye’nin de Azerbaycan’la ortak güvenlik taahhütleri sözkonusu. Dahası Ermeniler, tamirinin dahi çok uzun bir vakit alacağı şekilde Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattını tahrip edebilirler ki bu, Türkiye’nin enerji kavşağı bir süper güç olmaya çabaladığı Yeni-Osmanlıcı ihtiraslarını tamamen baltalayacaktır.
* Anayasa değişikliğinin başarısızlığa uğraması: Bu bölümde sunulan büyük senaryolar arasında gözden kaçsa da, Türk halkının Erdoğan’ın önerdiği güçlü cumhurbaşkanlığı sistemini içeren anayasa değişikliklerini reddetmesi halinde bu, içerideki Yeni-Osmanlıcılığın bir anda önünü kesecek ve hükümeti bunu gerçekleştirmek için başka yollar bulma mücadelesine sokacaktır. Her ne kadar pek muhtemel görünmese de bu ihtimal tamamen göz ardı da edilemez.
* Darbe ve iç savaş: Eğer ki ABD imkânsız sanılanı başarıp da Erdoğan’a karşı bir darbe yaparsa Türkiye muhtemelen İslamcılarla laikler arasında bir iç savaşa sürüklenecek ve bu durumda tüm Yeni-Osmanlıcı proje bir anda çökecektir. Erdoğan destekçilerinin, geçtiğimiz 15 yılda kaydedildiğini düşündükleri ilerlemeleri bir darbe hükümetinin tutup da geriye çevirmesine izin vereceği beklenmemeli; yaşanacak çatışma sonunda Türk toplumunu her düzeyde kökten dönüştürecektir.
Benzer şekilde eğer ki PKK isyanı daha da yoğunlaşır ve vahşice kontrolden çıkarsa bu, hem gelecekte İran-Türkiye boru hattının inşasını engelleyecek hem de hiç hayal dahi edilemeyecek tehlikeli yansımalarıyla ülkenin her yerinde istikrarsızlaştırıcı şoklar yaratacak, böylelikle devletin altını daha da oyacak ve muhtemelen yukarıda bahsettiğim iç savaş senaryosuna katkıda bulunacaktır.
* Somali misyonunun amacından sapması: Büyük planda pek de önemli bir faktör olmamakla birlikte, Türkiye Somali’deki üssünün farklı terör örgütlerinin hedefi haline gelmesinden kaçınması lazım; zira bu, Ankara’yı ülkede on yıllar sürece bir bataklığa saplayabilir.
Ancak Türkiye’nin müttefiki Katar’ın eş-Şebab örgütü üzerinde güçlü bir nüfuzu olduğu haberleri dikkate alındığında, bu pek de muhtemel görünmüyor – tek istisna IŞİD’in Somali’nin bir kısmını kontrolü altına alıp saldırılar düzenlemesi.
Bu durumda Türkiye ve onun Somalili ev sahipleri, IŞİD karşıtı “iyi” eş-Şebab ile terör yanlısı “kötü”leri arasında bir ayrım yapmak zorunda kendilerini hissedecekler ve açıkça, Ceyşu’l-İslam ve Taliban’a karşı Suriye ve Afganistan’daki popüler eğilimi tekrarlayacaklardır.
* Yunan-Türk savaşı: İkili ilişkilerde gerginliklerin savaşa varacak derecede tırmanması halinde her iki taraf da TANAP projesini ilerletmekle ilgilenmeyecektir. Eğer ki Türkiye, o vakte kadar Kıbrıs’ın federal bir devlete dönüşmesiyle Doğu Akdeniz Boru Hattı üzerinde bir nüfuz hala daha kuramamış olursa, Yunanistan bunun gerçekleşmesini engellemek için kinci bir şekilde elinden gelen her şeyi yapacaktır.

Farklı bir ihtimal de TANAP’ın güzergâhının gelecekte Nabucco boru hattı üzerinden yeniden belirlenmesi ki bunun da inşası her halükarda yıllar alacaktır. Ancak Sofya’nın, Atina’yla Ortodoks dayanışması üzerinden aynı safta durması ve/ya Balkan/Türk Akımı’nı zayıflatabilecek herhangi bir projeye karşı çıkacak derecede Rus nüfuzu altına girmesi halinde bu da gerçekleşemeyebilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder