SADDAM’I
SORGULAMAK VE SÖYLENTİLERİ GİDERMEK
John Nixon (Liderler
üzerine uzmanlaşan eski CIA yetkilisi (1998-2011); Saddam Hüseyin’in
yakalanmasının ardından onu ilk sorgulayan CIA ajanı ve “Debriefing The
President: The Interrogation of Saddam Hussein” kitabının yazarı)
The Cipher
Brief, 3.3.2017
Tercüme: Zahide
Tuba Kor
(…)
Saddam Hüseyin
mesela kitle imha silahları veya işlediği iddia edilen suçlar konusundaki
sorularınıza ne cevaplar verdi?
(…)
Kitle imha
silahları gibi konularda genel olarak söyledikleri doğruydu. En önemli
bilgilerden biri, 1988’de Halepçe’deki Kürtlere kimyasal silah kullanılmasıyla
ilgili olan. Bu, onun onayıyla gerçekleşmemiş, emri o vermemiş. Kararı veren,
savaş alanındaki generallermiş. Hatta bunu öğrendiğinde çok sinirlenmiş.
Dürüst olmam
gerekirse bunu bana ilk söylediğinde ona inanmadım. Ta ki diğer tutukluların
bazılarının ifadelerini inceleyene kadar. Onların söyledikleri de Saddam
Hüseyin’in ifadelerini doğrular nitelikteydi.
(…)
Peki, Irak’ta
kitle imha silahları bulunmadığını Washington’a kabul ettirmek ne ölçüde
zorluydu?
Büyük bir hayal
kırıklığı ve teslimiyetle, keşke bu gerçeği hiç bilmeseydik hissiyatıyla
karşılandı. Öyle zannediyorum ki CIA görevlileri bunun kariyerlerine mâl
olacağını hissettiler. Ve aslında bir ölçüde bu hislerinde de haklılardı.
(…)
Kitabınızda
diyorsunuz ki Saddam Hüseyin, yönetimde günlük işlerin çoğunu çoktan
yardımcılarına devretmiş ve bir roman yazmaktaydı. Bu doğru mu?
(…)
Yakalandığında yazdığı 700 sayfalık bir müsvedde ve şiirler vardı. Hayatımda
okuduğum en kötü yazılardı. (…)
CIA hep
Saddam’ın manipülatörlerin üstadı olduğuna inanmıştı. Hep bizimle aşık atıp
önümüzde olmaya çalışıyordu. Aslına bakarsanız, bizim Saddam’la ilgili bilgi
kaynaklarımız kurumuştu ve doğruluğu son derece şüphe götürür raporlara bağlı
haldeydik.
1980’lerin ve
hatta 1990’ların Saddam’ı 2002’nin, 2003’ün Saddam’ı değildi. Artık
yaşlanmıştı. Ülkesinin günlük işlerini çekip çevirmekle pek ilgilenmiyordu.
Vaktini daha ziyade ikinci eşiyle ve yazı yazarak geçirmek istiyordu. Bu, Bush
yönetiminin nükleer silah elde etmeye çalışan bir çılgın adam tasviriyle
tamamen çelişiyordu.
(…)
Saddam Hüseyin,
Amerikalılara nasihatlerde bulunmuş ve ABD’nin niçin Irak’ta başarısız
olacağını anlatmış. Size ne tür nasihatler verdi?
Dedi ki “Size
bir şey söylemek istiyorum. Burada başarısızlığa uğrayacaksınız. Irak’ta elde
etmeye çalıştıklarınıza ulaşamayacaksınız.”
“Ama Saddam, sen
burada karşımda oturup benimle konuşuyorsun. Rejimin artık yok. Ordun dağıldı
ve artık Irak’ta Amerikan ordusu var. Biz nasıl olup da başarısızlığa
uğrayacağız ki?” dediğimde cevabı şu oldu:
“Siz Iraklıların
zihniyetini bilmiyorsunuz. Arap aklını hiç anlamadınız. Tarih bilmiyorsunuz.
Dil bilmiyorsunuz. Bu yüzden başarısızlığınız mukadder.”
“Sana
katılıyorum” diyerek onu cesaretlendirmek istemedim; ama içimden “Bu konuda
haklısın” dedim kendi kendime. Zaten zaman içinde olayların gidişatı da onu
haklı çıkardı.
Saddam’ın
yargılanmasını ve idamını izlerken neler hissettiğinizi merak ediyorum.
Düzmece bir
mahkemede yargılandı. Yargılamadan sonra öğrendiğimiz bazı şeyler beni hayal
kırıklığına uğrattı. Zira Maliki yönetimi, Saddam’ın suçlu bulunup mahkûmiyet
kararı verilmesi ve cezasının da idam olması için hâkimlere baskı yapmış.
Bunu az da olsa
bekliyordum aslıda. Ama idamın infaz şekli beklemediğim bir şeydi.
Saddam’la
konuşurken aklımın bir kenarında “bu süreç idamla sonlanacak” düşüncesi hep
vardı. Saddam da aynı kanaatteydi. Bana dedi ki “Hayatıma son verileceğini
biliyorum. Yaptıklarım konusunda son derece müsterihim”.
İdam edildiği
takdirde belki de Irak halkının ülkelerinde hukuk devleti olduğunu görecekleri
düşüncesindeydim. Sanıyordum ki yöneticilerin yargılanıp da yaptıklarından
hesap sorulması iyi olacak, Irak’ın yeniden ayağa kalkmasını sağlayacak ve
böylelikle “Saddam yönetiminin kurbanları” devri kapanacaktı.
Ama zannedersem
Saddam’ın bu işin sonunun nereye varacağına dair değerlendirmeleri çok daha
doğruydu. Bu süreç Iraklılara özgü yolla halledildi, yani eşkıya adaletiyle.
(…)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder