9 Nisan 2017 Pazar

B.BEKDİL: TÜRKİYE, BİR SÜNNİ İRAN’A MI DÖNÜŞÜYOR?



TÜRKİYE, BİR SÜNNİ İRAN’A MI DÖNÜŞÜYOR?

Burak Bekdil (Ankara’da yaşayan gazeteci, Middle East Forum üyesi, Gatestone Institute ve Defense News için yazılar kaleme alıyor.)
Begin-Sedat Stratejik Araştırmalar Merkezi, Perspectives Paper No. 431, 22.3.2017

Tercüme: Zahide Tuba Kor

Teoride Sünni Türkiye ile Şii İran (…) yaklaşık 400 yıldır barış içinde olsa da, pratikte 1639’dan bu yana birbirlerinin bölgesel rakipleri, soğuk savaş hasımları, açık düşmanları ve birbirlerine yönelik birer güvenlik ve ideolojik tehdit. Bugünlerde ise sağduyusuz mezhepçi hasımlara dönüştüler.
(…)
Türkiye, hem İsrail’in hem de İran’ın nükleer kapasitesini bir tehdit olarak görüyor. Türkiye’nin saldırıya dönük gelişmiş askeri kapasiteye sahip olma hırsı aslında iki isteğinin bir yansıması: (i) bölgesel bir güç olmak, (ii) hızla değişen, yeniden şekillenen uzun düşmanlar listesine karşı caydırıcı bir güç inşa etmek.
(…)
Füze programı, sadece askeri teknoloji değil, aynı zamanda Türkiye’yi böyle bir girişime sevk eden siyasi mülahazalar bakımından da ilginç. (…)
(…)
Bu planların ilan edilmesi pek de akıllıca görünmüyor. (…) Türkiye gerçekçi olmayan yeni-Osmanlıcı hırslarıyla kudretli Osmanlı ordusunu yeniden canlandırmak istiyor, bu defa insan gücünü tamamlayıcı nitelikte sofistike teçhizatla... Peki ama füze üretimi gerçekten en iyi seçenek mi?
(…)
Türkiye acaba 2500 km menzil içindeki hangi ülkelerle önünde sonunda savaşa tutuşacağı düşüncesinde? 1000 km menzille yetinmeyip de 2500 km.ye genişletmek suretiyle bu menzil içindeki kimleri vurmak istiyor olabilir? Acaba gelecekteki savaşlarda beklenmedik durumlarla karşılaştığında biyolojik, kimyasal veya nükleer silahlar kullanma gibi bir planı da var mı?
Görünen o ki Türkiye, gerek yakındaki gerekse uzaktaki gerçek veya (çoğu) hayali düşmanlarınca kendisini tecrit ve tehdit altında hissettikçe hayatta kalmak (savunmacı hedef) ve saldırmak (saldırgan hedef) için mümkün olan azami askeri caydırıcılığa ihtiyaç duyuyor. Erdoğan Türkiye’sinin asıl istediği, füze elde etmekten çok daha fazlası.
Erdoğan’ın Batı’ya dönük sessiz savaşı, son dönemde dini akıl hocası olarak bilinen Hayrettin Karaman’ın, birçok Türk’ün düşündüğü ama açıkça dile getirmek istemediği şeyi 16 Mart’ta –cumhurbaşkanının hararetli savunucusu bir gazete olan– Yeni Şafak’taki köşesine taşımasıyla yeni ve çok daha saldırgan bir boyut kazandı. Karaman yazısında diyor ki “Bu silahları (yani kitle imha silahlarını) satın almak yerine kendimiz üretmeyi hiç zaman kaybetmeksizin düşünmeliyiz (…)” Bu da demek oluyor ki Batı bir düşman ve kitle imha silahları bu düşmanla savaşın bir aracı.
Osmanlı’nın Viyana’yı kuşatması 1683’te başarısızlığa uğramış olabilir. Ama görünen o ki yeni-Osmanlıcı Türkler bir kez daha Avrupa kapılarına dayanmaya kararlı, bu defa gökyüzünden. Veyahut en azından böyle bir hevesleri var.

Teknolojik ve siyasi engeller düşünüldüğünde hassas güdümlü uzun menzilli füzeler üretmek Türkiye için neredeyse imkânsız. Nükleer silah başlıkları ise katbekat imkân dışı. Türkiye’nin Batılı “dostları ve müttefikleri” için asıl problem, Ankara’nın füzeye ve nükleer kapasiteye erişimi riski değil, liderlerinin böyle bir hevesi açıkça veya gizlice beslemesini teşvik eden İslamcı ideolojileri.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder