IŞİD’E KARŞI TRUMP’IN İHTİYACI SİYASİ-ASKERİ BİR PLAN
James Jeffrey (ABD’nin eski Irak ve Türkiye
büyükelçisi; şu anda Washington Enstitüsü kıdemli üyesi) & Soner Çağaptay (Washington
Enstitüsü Türkiye Araştırmaları Programı Direktörü)
The Cipher Brief, 1.3.2017
Tercüme: Zahide
Tuba Kor
NOT: ABD’nin eski Irak ve Türkiye büyükelçisi James Jeffrey’nin bu
blogda yer alan 3 makalesinin tercümesini toplu olarak okumak için TIKLAYINIZ.
Soner Çağaptay’ın bu
blogda yer alan 4 makalesinin ve röportajının tercümesini toplu olarak okumak
için TIKLAYINIZ.
(…)
(…) Şu anda Washington’ın vereceği kararlar, Ortadoğu’nun gelecekteki on
yıllarını belirleyecek.
Önümüzdeki aylarda Musul IŞİD’den kurtarıldığında, 2017 yılı içinde
Rakka’daki son kalesinin de düşürülmesiyle birlikte, örgütlü askeri güce sahip
bir “devlet” olan IŞİD’e karşı zafer ilan edilebilir. Ancak bundan sonra
Ortadoğu’nun çok daha güvenli olacağının hiçbir garantisi yok.
“IŞİD sonrası” senaryosunu hazırlarken Washington, ABD’nin bölgede
kalmaya devam edeceği, yenilerle (Suriye Kürtleri) ve eskilerle (Türkiye ve
Irak) ilişkilerini muhafaza edeceği, İran’ı çevreleyeceği ve Rus varlığını
idare edeceği bir şekilde hem askeri hem de siyasi perspektifli bir IŞİD
stratejisi belirlemeli.
(…) Amerikan ordusunun Başkan Trump’a yeni önerisi, SDG’yi destekleme
politikasını bu defa ağır silahlarla, zırhlı araçlarla ve Rakka’ya hızlıca
ilerlemeyi “kolaylaştırıcı” daha fazla Amerikalı askerle sürdürmek şeklinde
olabilir.
Bu en iyi askeri plan olacaktır ama siyasi kusurlarına da dikkat çekmek
gerekir. SDG içindeki Arap unsur zayıf olup hâkim unsur Kürtlere ise Rakka gibi
Arap bölgelerinde destek sınırlı. Dahası, cihatçı IŞİD, Kürtlere karşı bir
“Arap milliyetçiliği”ni temsil ediyor. Öte yandan YPG’nin Suriye yönetimi,
Türkiye, İran veya Rusya’ya yönelik uzun vadeli hedeflerinin neler olduğunu
bilmiyoruz.
Bu stratejideki en büyük sorun Türkiye. Ankara doğru bir şekilde YPG’yi
(…) PKK’nın bir kolu olarak görüyor. (…)
Türkler, daha evvel yaptıkları gibi, ABD’nin İncirlik Üssü’nü ve diğer
askeri tesisleri kullanmasını zorlaştırabilir ki Washington’ın bunlarsız
bölgesel harekâtlarını desteklemesi güçleşecektir. Türkiye, Suriye’nin
kuzeyinde yerel Sünni Araplardan oluşan Özgür Suriye Ordusu’yla işbirliği
içindeki kendi kuvvetlerinin Rakka’ya saldırmasını istiyor. Ancak Türk-ÖSO
birlikleri, Suriye’nin kuzeyindeki el-Bab’da IŞİD’e karşı meşakkatli bir
çatışmayı henüz daha yeni bitirebildi ve Rakka’yı kendi başlarına ele
geçirebilecekleri şüpheli.
Bu yüzden Obama yönetiminin yaptığı gibi Türkiye’yi görmezden gelip
YPG’yle yola devam etmek Trump yönetimi için de çok daha cazip görünüyor. Ancak
SDG-YPG’yi desteklemenin yukarıda zikrettiğimiz sakıncaları dışında bir başka
boyut da Türkiye’yle bozuşmanın mantıksızlığı. Nitekim PKK-YPG’yle ilgili
varoluşsal güvenlik endişelerini ABD’nin göz ardı etmesine öfkelenecek ve
Batı’ya yönelimini büsbütün gözden geçirecek bir Türkiye, Trump yönetiminin
diğer bir bölgesel inisiyatifi olan İran’ın Arap dünyasındaki yayılmacılığını
frenleme politikasının altını oyarak Rusya ve İran’la işbirliği yapabilir.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın durumu ve PKK’nın tarihi dikkate
alındığında bir uzlaşma stratejisi oluşabilir. (…) Erdoğan, 16 Nisan’daki
başkanlık referandumunu kazanmak için Kürt karşıtı milliyetçiliği
alevlendiriyor ve dolaysıyla referandum öncesi Kürt meselesinde herhangi bir
adım atılamaz. Ama referandum sonrası Erdoğan, PKK ve YPG’ye karşı daha
uzlaşmacı bir pozisyon alabilir. Zira önünde sonunda Suriye’deki
istikrarsızlığa karşı bir güvenlik koridoru olarak Suriye Kürtlerine ihtiyaç
duyacaktır, tıpkı Irak’taki Kürt müttefikleri Irak’ın kaos ve kargaşasına karşı
ona bir kalkan olduğu gibi.
Dahası, Erdoğan’ın hasımlarıyla barışmaktansa onları istismar etme
sicili dikkate alındığında, yürütme yetkisine sahip bir cumhurbaşkanlığına
kavuştuğunda, uzun yıllardır hapisteki ve 2015’ten beri de hiç kimseyle
görüştürülmeyerek tecrit edilen PKK lideri Abdullah Öcalan’ın serbestçe
konuşmasına yine müsaade edebilir. Referandumu kazanmak için Erdoğan’ın Kürt
milliyetçilerin desteğine ihtiyacı var, ama sonrasında değil; daha evvel PKK ve
Öcalan’la anlaşma yapmıştı, yine yapabilir. Türkiye ve Suriye’de Kürt
milliyetçi hareketinin büyük saygı duyulan kült lideri olarak Öcalan’ın PKK ve
YPG üzerinde muazzam bir cazibesi ve daha evvel yaptığı gibi iki tarafı
müzakere masasında buluşturma isteği var, tabii bu defa hapisten çıkış kartı
karşılığında…
Referandumun sonuna kadar beklemek suretiyle ABD’nin, Rakka’da bir
kenara itilmiş ve Amerikan bölgesel politikasına destek vermeyen bir Türkiye
yerine, IŞİD’e karşı harekâtta hem YPG’yle hem de Türkiye ve ÖSO’nun askeri
desteğiyle ilerleme şansı çok daha yüksek.
Böylesi bir siyasi-askeri koalisyon, IŞİD’le savaşın çoğunu Ruslara,
İranlılara ve Suriye Cumhurbaşkanı Esed’e havale etme gibi bir kötü fikrin de
önüne taş koyabilir. Dahası bu, PKK-YPG-Türkiye arasında bir uzlaşmayı teşvik
edebilir ve –Suriye ateşkesi için Astana sürecini devam ettirme, İran’ın
Suriye, Irak ve diğer yerlerdeki maceralarını dizginleme ve Rusya’nın bölgeye
yeniden girişini idare etme gibi– meydan okumaların ertesinde ABD’ye daha güçlü
müttefikler kazandırır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder