DÖRT HARİTAYLA İRAN’IN
ORTADOĞU’DAKİ KONUMU
George
Friedman (Amerikalı siyaset bilimci, Stratfor’un kurucusu
ve 2015 yılına kadar başkanı, Geopolitical Futures’ın kurucusu ve yöneticisi)
Mauldin
Economics, 17.10.2016
Tercüme: Zahide
Tuba Kor
İnsanoğlunun
gelişimini en fazla etkileyen medeniyetleri sıralarsanız Persler neredeyse liste
başı olur. Oysa bunu çoktan unutup gittik. Zira son yüzyıllarda İran’ı yöneten
devletler ya zayıftı ya da dünyanın geri kalanından tecrit olmuştu.
1979
İran Devrimi’nden bu yana durum değişti. Hatta İran’ın Ortadoğu’ya az kalsın
hâkim olacağı kısa bir dönem dahi yaşandı. Biraz sonra açıklayacağım gibi bu
dönem, Suriye İç Savaşı’nın patlak vermesinden hemen önceki ana denk düşüyor.
Ama bu fırsat çöktü ve İran yakın gelecekte ikincil bir bölgesel güç olmaya
mahkûm. Aşağıdaki dört harita bunun nedenlerini açıklıyor.
Coğrafi sınırlamalar
Coğrafyası
İran için hem bir avantaj hem de bir dezavantaj. Yüzölçümü ve nüfus bakımından
Ortadoğu’nun en büyük, dünyanınsa 17. en büyük ülkesi.
İran’ın
büyük şehirlerinin etrafı dağlarla ve çöllerle kuşatılmış halde. Bu aslında hem
kadim Pers stratejisini hem de İran’ın günümüzdeki taktiklerini açıklıyor. İran
coğrafyasının dışarıdan fethedilmesini son derece zorlaştırıyor; ama aynı
zamanda İran’ın dışa doğru kolayca genişlemesine de set çekiyor.
İran’ın
güç projeksiyonu için en uygun mekan ülkenin batısı. Diğer tüm yönlerden dışa
açılması ise çok daha zorlu. Doğusundaki Afganistan’da güçlü bir nüfuzu var;
ama bu ülke çok daha fazla dağlık olup istifade edilmeye daha elverişsiz bir
aşiretler bölgesi.
Orta
Asya, İran nüfuzunun yayıldığı diğer bir bölge; ancak burası da arazi
bakımından fethedilmeye değer bir coğrafya değil. Kafkaslar ise umutsuz vaka.
Zira arazi yapısı itibarıyla herhangi bir ordunun Kafkasları istilası son
derece zor.
Dolayısıyla
İran ancak ve ancak batıya doğru genişleyebilir.
İran,
Körfez bölgesinde yer alsa da hiçbir zaman güçlü bir donanma sahibi olamadı. [Z.T.K.
Körfez’in Hint Okyanus’una açıldığı] Hürmüz Boğazı o kadar dar ki İran’ı
büyük ölçüde bloke edici mahiyette. Ne tür bir kuvvetle ortaya çıkarlarsa
çıksınlar kolayca kuşatılabilir durumdalar.
Petrol
son dönemde kilit önemi haiz bir kaynak haline geldi ve bu, Hürmüz Boğazı’nı
çok daha önemli bir ulaşım rotasına dönüştürdü. İran boğaza deniz mayınları
döşemekle tehdit ediyor. Ama bu da savunmaya dönük bir adım. Bunu hayata
geçirmeye kalkışması İran için son derece tehlikeli olacaktır. Zira İran bir
kara gücüdür.
Etnik
ve dini bölünmüşlük
İran’da
çok fazla etnik grup bulunuyor ve bu da dağlık coğrafyasının bir ürünü. Dağlar
insanları birbirinden ayırıyor ve hareketi zorlaştırıyor. Birbirinden izole
alanların kendinine mahsus kültürleri var.
Nüfusunun
kabaca %60’ı Fars. Farsça resmi dil olmakla birlikte en az 7 dil daha bölgesel
düzeyde tanınıyor. Ülkenin tamamında konuşulan onlarca dil bulunuyor.
Yukarıdaki
harita İran’ın ne denli karmaşık etnik, dilsel ve hatta dinsel bir yapıya sahip
olduğunu gösteriyor. Farsî merkez hemen göze çarpıyor. Ama ülkenin dört bir
yanına dağılmış halde bulunan hiç de azımsanmayacak Araplar, Kürtler, Azeriler,
Türkmenler, Beluciler ve diğer gruplar mevcut.
Nüfusun
%90’ı Şii, ama Sünni bölgeler de var. Yani mezhebi bakımdan dahi İran karmaşık.
Bütün
bunların anlamı şu: Her kim ülkeyi Tahran’dan yönetirse bu karmaşık nüfus
yapısını bir arada tutmak zorunda. Bu da tarihsel olarak, halka kendi
emrini/iradesini dayatacak şekilde, esaslı bir zorlayıcı güce ve kurumsal
kapasiteye sahip merkezî hükümetleri zorunlu kılıyor.
Sınırlı
Dış Güç
Zağros
Dağları, İran’ı muhtemel meydan okuyucularından koruyor. Aynı zamanda onları
sıkıştırıyor. Eğer ki İran Irak’a nüfuzunu yaymak isterse ortada mutlaka iki
şarttan bir olması lazım: ya İran son derece zengin ve askeri bakımdan da
kuvvetli olacak ya da Irak’ın zayıflığından istifade edecek.
Persler
bu zayıflıktan tarih boyunca defalarca istifade ettiler. Sonrasında da bu
bölgenin İranlıların ilerlemesine direnemeyecek kadar zayıf olduğu nice
dönemler geldi geçti.
2011’den
öncesini ele alalım. Irak, İran’ın baş rakibiydi. Bağdat, 1980-1988 arasında
İran’a karşı inanılmaz derecede kanlı bir savaş verebilmişti. Hem de nüfusu
İran’ınkinin dörtte biri kadar olmasına rağmen. Ama ABD’nin 2003 işgali bu
tehdidi ortadan kaldırdı. [Z.T.K. aynı zamanda Tahran’ın doğusundaki baş
rakibi Taliban rejimin de devirdi]
İşte
bundan sonra İran, Ortadoğu’da bir Şii hilali inşa edebildi. Suriye
Cumhurbaşkanı Esed’in Alevi rejimi zaten İran’ın bir müttefikiydi ve
Hizbullah’ın Lübnan’daki hegemonyası sayesinde İran ta Akdeniz’e kadar gücünü
yayabilirdi.
Suriye
İç Savaşı bu rüyaya darbe vurdu. İslam Devleti’nin yükselişi de İran için bir
tehditti. Ve Ortadoğu’nun kalbinde kuvvetli bir Sünni Arap güce müsamaha
gösterilemezdi. İşte bu durum ABD ile İran’ı endişeli ama istikrarlı bir
ortaklığa soktu.
İran,
Irak’ı nüfuzu altına almak istiyor. Öte yandan ülkedeki birçok Şii milis
grubuna para aktarıyor. Amacı, Irak’ın Sünni azınlığını Bağdat’taki yönetimi
tehdit edemez hale getirmek.
Esed
rejimi zayıfladı. İran artık Suriye üzerinden Akdeniz’e kadar nüfuz kurmaya bel
bağlayamaz.
Arap
dünyası kaos içinde. İsrail’in tuzu kuru. Türkiye yükselen bir güç. Türkiye’nin
nüfusu neredeyse İran’ınki kadar; coğrafi bakımdan çok daha avantajlı bir
konumda, ekonomisi ve ordusu da daha gelişmiş durumda. [Z.T.K. Türkiye’nin
ordusu güçlü olmakla birlikte İran’ın 1980’lerden bu yana gayrinizami harp ve yabancı
ülkelerin içine sızıp operasyon düzenleme konusunda son derece tecrübeli olduğunu
bir not olarak düşmek isteriz.]
Önümüzdeki
süreçte Ortadoğu’daki egemen güç Türkiye olacak. İran bölgesel bir güç olmayı
kabullenmek zorunda kalacak. Bölge ülkelerini etkileyebilir, ama daha ötesine
geçemez.
Pers
yayılmasının sınırları
Nüfus
çeşitliliğine ve güç projeksiyonundaki meydan okumalara rağmen dünyanın bu
bölgesinden büyük imparatorluklar yükseldi ve Ortadoğu’nun kahir ekseriyetini
egemenliği altına aldı. Bu imparatorlukların sınırları hep birbiriyle oldukça
tutarlıydı.
Pers
İmparatorluğu’nun ulaştığı azami sınırlar, doğuda Hindikuş’tan başlayıp güneyde
Kahire’ye ve kuzeyde İstanbul’a kadardı. Sadece antik Pers Ahameniş Hanedanı [MÖ550-330]
bu sınırları aşabildi ve Karadeniz’in kuzeye
doğru sahil bölgelerine kadar yayıldı.
Bunun
nedeni Ortadoğu’nun o dönemde paramparça halde olmasıydı. Ne İran civarında ne
de Avrupa’da Perslerin bu ilerlemesine karşı herhangi bir direniş vardı.
Karşılaştıkları tek direniş, günümüz Yunanistan coğrafyasından geldi. Perslerin
ordusu Yunanlardan daha büyük olsa da burada yenilgiye uğratıldılar. Persler
bir daha Avrupa kıtasını ciddi şekilde tehdit edemediler.
İran’ın
merkez coğrafyası dışında kurduğu nüfuzu, açıkça boyun eğdirme veya kontrol
etme yerine hep gizlice/sinsiceydi. Coğrafi sınırlılıkları çok fazla olduğundan
yönetmeyi ümit ettiği topraklarda yerel gruplarla işbirliği yapmak zorunda
kaldı. Bu da kültürlerin ve fikirlerin harmanlanmasına yol açtı. İslam’ın
yükselişinden evvel Pers coğrafyasındaki hâkim din, –ilkeleri günümüz
Hristiyanlığında ve Yahudiliğinde hala daha varlığını sürdüren– Zerdüştlüktü.
Perslerin
İslam’ı benimsemesi, farklı kültürlerin ve dinlerin unsurlarını harmanlamakta
ne denli başarılı olduklarının bir göstergesi. Tarih boyunca bugünkü İran
coğrafyasını dışarıdan bütünüyle fethedebilmiş, İslam gibi, çok az dış güç var
oldu. İslam kökeni itibarıyla bir Arap hareketi. Bugün Farsçanın Arap
alfabesiyle yazılması İslam’ın Fars kültüründeki etkisinin bir yansıması.
Ancak
Farslar kendi dillerini koruyabildiler. Farsça Orta Asya, Kafkaslar, Afganistan
ve Güney Asya’daki Türk kökenli halkların ortak dili oldu. Hatta Urduca,
Hintçe, Bengalce ve Osmanlı Türkçesini de etkiledi.
Farslar,
kendi kültürlerinin büyük kısmını kaybetmeksizin İslam’ı benimsediler. Bugüne
kadar İran’da İslam nev-i şahsına münhasır şekilde toplumun içine karıştı.
Farslar 1501’de Şiileştiler. Haritanın da gösterdiği gibi bugün İran, Müslüman
dünyada heybetli tek Şii güç.
Sonuç
Dört
haritanın da gösterdiği üzere İran, gurur verici bir tarihi, kültürü ve iş
tutma biçimiyle kendi çapında etkili bir güç. Sınırları dışındaki etkisine
rağmen bu gücü oldukça sınırlı. Kültürel nüfuzu Kuzey Afrika, Ortadoğu ve Orta
ve Güney Asya’ya yayılmış durumda.
İran,
temel bölgesel güçlerden biri ve dünyanın en etkili medeniyetlerinden birinin
de tarihsel olarak ev sahibi. Ama İran’ın bir bölgesel güçten daha fazlası
olabilmesi için belirli bazı şartları karşılaması lazım. Bunun kısa sürede gerçekleşeceğine
dair ortada pek de fazla bir gösterge yok.
İran
günümüzde ve gelecekte zorlu bir jeopolitik güç olmaya devam edecek. Ancak gücü
coğrafyasıyla sınırlı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder