2 Ağustos 2017 Çarşamba

M.DEBBAĞ: MUSUL ‘KURTULDU’ AMA AİLEM NELERE KATLANDI



MUSUL ‘KURTULDU’: AİLEM NELERE KATLANDI VE ARTIK NEYE ÜMİTLENEBİLİRİZ?

Mustafa ed-Dabbağ (Irak ve İngiliz vatandaşı Ortadoğu uzmanı serbest yazar)
Middle East Eye, 11.7.2017

Tercüme: Zahide Tuba Kor

Uzun ve zorlu bir savaşın ardından Irak Başbakanı, Musul’da İslam Devleti (İD)’e karşı zafer ilan etti – ki aslında Ekim 2016’da savaş başladığından bu yana neredeyse her ay benzer bir açıklama yapıyor.
Bu sözde “kurtuluş” muazzam bir maliyetle geldi. BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne göre en az 1.040.460 sivil –diğer bir deyişle Musul nüfusunun aşağı yukarı yarısı– yerlerinden oldu. Bunlardan tahminen 827.628’i hala (…) kendi ülkelerinde mülteci konumunda.
Geçen kasım ayında savaşın başlamasından sadece birkaç hafta sonra insani yardım için Musul’a gitmiştim. Gördüğüm manzara,  Hollywood’un kıyamet filmlerindeki sahnelere çok benziyordu. Sokaklar kurşunlar ve roket parçacıklarıyla doluydu ve gördüğüm her evde hasarın işaretleri ve yıkım vardı.
2017’nin şubat ve mart aylarında Musul’a bir kez daha gittim. Birkaç ay evvel şehrin kurtarılan doğu kısmında hayata yavaş yavaş da olsa normale dönmeye başlamıştı. (…)

Yıkımın ortasında ümit
(…)
Altyapı hizmeti namına hükümetin yürüttüğü hiçbir şey yoktu. Feci bir susuzluk şehir sakinlerini sarmıştı, UNICEF ve diğer uluslararası STK’ların getirdiği tankerlerle ancak su temin edilebiliyordu. İşsizlik yaygındı ve elektrik, sadece ve sadece akaryakıt almaya gücü yeten veya jeneratörü olanların erişebildiği bir lükstü.
Şu an şehrin doğusu her ne kadar kötü olsa da, sınırsız derecede berbat vaziyetteki batı kısmıyla kıyas götürmez. Çok daha yoğun nüfusu ve daracık sokaklarıyla batı kısmında Irak birliklerinin ilerlemesi daha zordu. Buna bir de koalisyon güçlerinin ayrım gözetmeksizin bombardımanı ve hava saldırılarının eşlik etmesi, birçoğu hala daha enkazların altında kalan, binlerce sivilin hayatını kaybetmesine yol açtı.
Eski Şehir bölgesi Halep’tekine benzer bir yıkıma uğradı. Neredeyse bütün tarihi eserler yok edildi ve şehrin kadim kimliğinden geriye hiçbir şey kalmadı.
Uzmanlar yeniden inşanın devasa bir iş olduğunu söylüyorlar. İngiltere merkezli bir düşünce kuruluşu olan Cordoba Vakfı CEO’su Irak kökenli İngiliz vatandaşı Anas et-Tikriti bana dedi ki “şehrin normale dönmesi onlarca yıl olmasa da uzun yıllar alacak.” Tahminine göre bunun için on milyarlarca dolara ihtiyaç var.
(…)

“Cehennemi yaşamak”
Savaşın bireyler ve aileler üzerindeki maliyeti devasa. Şehrin batısında kapana kısılan yakın akrabalarım için hayat, çatışmaların başlamasından bu yana “tam bir cehennem”miş.
“Başımızın üzerinden geçen roket seslerini duyuyorduk, hayatta kalıp kalmayacağımızı bile bilmiyorduk” diyorlar.
Bitmek bilmez yaylım ateşinden hayatta kalmak için evlerin bodrumlarına doluştukları zamanlar olmuş. Bu gayet iyi bir seçenek, ta ki –tıpkı annemin çocukluğunda yaşadığı ev gibi– evleri yerle bir olana kadar… Nesillerdir aileme ait olan ve büyük zorluklarla inşa edilen ev, bir anda enkaza dönmüş.
Diğer aile bireylerim, bölge temizlendiğinde geri dönme niyetiyle güvenlikleri için can havliyle kaçtıkları evlerini altüst olmuş ve ev eşyalarını Irak askerleri ve milislerce yağmalanmış halde bulduklarını bana anlattılar.
Amcamın evini ise Irak askerleri işgal etmiş. Onlara karşı çıkıp evini terk etmelerini istemesi üzerine amcama denmişler ki “Sizi IŞİD’den biz kurtardık, burası artık bizim.”

Bir işgalden diğerine
Bunlar tekil olaylar değil, birçok yakın akrabam ve arkadaşım da benzer tecrübeler ve zorluklar yaşamış. Görünen o ki [Musullular] İD’in işgalinden çıkıp Irak ordusu ve Şii milislerin işgali altına girmişler.
Yine görünen o ki Musul’da olaylar tamamen tekerrür ediyor. İktidardakilerin bu gibi davranışları, Irak’ta Sünnilerin marjinalleşmesine ve yönetimden duyulan nefretle İD için mükemmel bir adam devşirme zeminine yol açmıştı.
Buna bir de Anas et-Tikriti’nin deyimiyle “utanç verici” bir şekilde binlerce Irak askerinin “ayak takımı” İD savaşçıları karşısında –bizzat görüştüğüm görgü tanıklarının anlattıklarına göre– silahlarını bırakıp sivil kıyafetler içinde kaçması da eklenmişti. Bugüne kadar hiç kimse görevden kaçtığı için herhangi bir kovuşturma ve yargılamaya uğramadı.
Savaş meydanında İD’in yenilgiye uğratılması sadece bir başlangıç. Sorulması gereken soru şu: Bağdat’taki yönetimin bahsettiği o binlerce İD savaşçısına acaba ne oldu?
Ortada bunlara ait hiçbir ceset yok; sadece bir avuç savaşçı esir edilerek gözaltına alındı, o kadar. Acaba bu, yeraltına inip ileride yeni bir isyan başlatacakları anlamına mı gelir? Bazılarının dediği gibi, “İD 2.0” olarak yeniden ortaya çıkmak için bekleyip uygun fırsatı mı kollayacaklar?
Bir sonraki aşamanın sorumluluğu doğrudan Irak hükümetinin omuzlarında. Irak ordusunu ve Şii milisleri kontrol altında tutmaya çalışmalı ve Tiktir, Felluce ve Diyala’nın “kurtarılması” sırasında şahit olunan insan hakları ihlallerini ve işlenen savaş suçlarını cezalandırmalılar.
Arap Sünni nüfusun bundan böyle marjinalleştirilmeyeceğinin ve onların seslerinin ve endişelerinin duyulacağının teminatını vermeliler. Bu kanlı çatışma yüzünden evsiz kalan milyonlara yeniden ev temin etmek için bir an evvel harekete geçmeliler.
Bu oldukça büyük bir beklenti/talep ve bazıları haklı bir şekilde pek de iyimser değiller. Exeter Üniversitesi’nden Irak uzmanı Talha Abdürrezzak bana dedi ki “Mezhepçi Bağdat rejimi gerçek rengini defalarca gösterdi. Belki de IŞİD’den daha da beterinin ortaya çıkması an meselesi.”

(…)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder