ORTADOĞU’NUN BİR SONRAKİ SAVAŞI
Joschka Fischer (Almanya eski dışişleri
bakanı ve başbakan yardımcısı (1998-2005); Alman Yeşiller Partisi’nin
kurucularından ve liderlerinden)
Project Syndicate, 21.7.2017
Tercüme: Zahide Tuba Kor
Musul’un geri alınmasıyla
İslam Devleti (IŞİD) kısa bir sürede tarih olabilirdi. Ama IŞİD’in yenilgiye
uğratılması ve kendi kendini hilafet eden yapının çöküşü Ortadoğu’ya barış
getirmeyeceği gibi Suriye trajedisini de sona erdirmeyecek. Aksine bunun,
bölgenin kanlı ve kaotik tarihinde yeni bir fasıl açması çok daha muhtemel; hem
de Birinci Dünya Savaşı sonunda Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasından bu yana
yaşanmış eski fasılların daha tehlikelisi…
Bu şiddet döngüsünün devam
etmesi neredeyse kesin gibi; zira bölge, iç çatışmalarını kendi kendine
çözmekten veya barış için dayanıklı bir çerçeve üretmekten hala daha aciz olup
19. ve 20. yüzyıllar arasında bir yerlere takılıp kalmış durumda.
Ortadoğu’nun acılarında
Batılı güçler hiç de suçsuz sayılmaz. (…) [Z.T.K. Batı’nın suçlarını
anlatan kısımları bilindik olduğundan atladım.]
İslam Devleti’nin çöküşünden
sonra Ortadoğu tarihinin yeni faslı, Sünni Suudi Arabistan ile Şii İran’ın
bölgesel hâkimiyet için verecekleri açık ve doğrudan çatışmayla belirlenecek.
Şimdiye kadar uzun süredir için için yanan bu çatışma, örtülü bir şekilde ve
ekseriyetle vekil güçler üzerinden yürütülmüştü. Bölgede aktif iki küresel
güçten ABD Suudi Arabistan’ın ve Rusya İran’ın safında durmak suretiyle bu
çatışmadaki konumlarını çoktan açıkça belirlemiş durumdalar.
Mevcut “terörle savaş”ın
yerini giderek bu hegemonya çatışması alacak. Suudi Arabistan’la dört Sünni
müttefikinin –kısmen Doha’nın İran’la yakın ilişkileri nedeniyle– Katar’ı
tecrit altına almasıyla birlikte bu çatışma, bölgenin tam da merkezi olan
Körfez bölgesinde ilk muhtemel taşma noktasına ulaştı.
İran’la herhangi bir
doğrudan çatışma, hiç şüphesiz geçmişteki tüm Ortadoğu savaşlarını açık ara
geride bırakarak bölgeyi ateşe verecek. Dahası, Suriye’nin için için yanmaya
devam etmesi ve Irak’ın mezhepçi iktidar mücadelesiyle zayıflaması yüzünden
IŞİD’in veya onun halefi olacak örgütün faaliyetlerini sürdürmesi muhtemel
görünüyor.
Diğer bir
istikrarsızlaştırıcı faktör, “Kürt meselesi”nin yeniden açılması. Devletsiz bir
halk olan Kürtler, IŞİD’e karşı güvenilir bir müttefik olduklarını ispatladılar
ve bu yeni siyasi ve askeri nüfuzlarını özerkliğe veya hatta bağımsız bir
devlete erişmek için kullanmak istiyorlar. Bundan etkilenecek en başta Türkiye
ve ayrıca Suriye, Irak ve İran için sözkonusu mesele, toprak bütünlüklerini
etkileyeceğinden muhtemel bir savaş nedeni.
Bu çözülmemiş sorunlar
yumağını ve İran ile Suudi Arabistan arasındaki hegemonya çatışmasının
tırmanmasını dikkate alırsak, bölge tarihinde önümüzdeki fasıl, barıştan başka
her şeyi vaat ediyor. Evet, ABD, Irak felaketinden Ortadoğu’da bir kara
savaşını kazanamayacağını anlamış olabilir, hem de muazzam askeri güç
üstünlüğüne rağmen. Başkan Obama Amerikan birliklerini bölgeden geri çekmeye
çalıştı, ama siyasi ve askeri olarak bunu başarmanın zorluğunu da kanıtlamış
oldu. Bu yüzden Suriye İç Savaşı’nda havadan dahi olsa bir askeri müdahaleyi
reddederek –malum sonuçlarıyla– Rusya’ya hızlıca dolduracağı bir boşluk
bıraktı.
Obama’nın halefi Donald
Trump da seçim kampanyasında bölgeden geri çekilmeyi vaat etmişti. Ama
başkanlık koltuğunu oturmasından bu yana Suriye’yi füzelerle vurdu, Suudi
Arabistan ve müttefikleriyle çok daha kapsamlı taahhütlere girişti ve ABD’nin
İran’a karşı çatışmacı söylemini tırmandırdı.
Aşikâr ki konu
Ortadoğu olduğunda Trump’ın işleri kısa sürede öğrenmekten başka çaresi yok;
zira bölge onun tam olarak öğrenip de işlere hâkim olmasını bekleyecek durumda
değil. İyimser olmak için ortada hiçbir neden yok.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder