ALTINCI AYININ SONUNDA TRUMP’IN AMERİKAN BAŞKANLIĞI
George
Friedman (Amerikalı siyaset bilimci, Stratfor’un kurucusu
ve 2015 yılına kadar başkanı, Geopolitical Futures’ın kurucusu ve yöneticisi)
Geopolitical Futures,
17.7.2017
Tercüme: Zahide Tuba Kor
Donald Trump’ın yemin ederek göreve
başlamasından itibaren geçen altı ayda ABD’nin temel siyasi görünümü ciddi bir
şekilde değişmedi; bu durum, Trump’ın siyasi gücünü sınırlandırıyor ve kendi
gündemini uygulamasını zorlaştırıyor. Şu an için en önemli soru şu: ABD’nin
siyasi görünümü niçin değişmedi ve acaba Trump bunu değiştirebilecek mi? Bu,
–uluslararası gücün jeopolitik realiteleri değişmeden aynen dururken– salt bir
siyaset işi gibi görülebilir; ancak aşikâr ki zayıf bir Amerikan başkanı,
Amerikan gücü önündeki engelleri potansiyel olarak artırır. Başka hiçbir etken
olmasa bile salt zayıf bir başkanının varlığı, diğer ülkeleri, Amerikan
başkanının inisiyatiflerini oyalamaya veya ona direnç göstermeye sevk edebilir.
2016 seçimlerinde Demokratların
adayı Hillary Clinton oyların %48,2’sini, Cumhuriyetçi Trump ise %46,1’ini
almıştı. Clinton’a destek ülkenin sahil kesimlerinden geldi; Trump destekçileri
ise ülke geneline çok daha yayılmış olduğundan daha fazla delege çıkardılar.
Kampanya boyunca Trump, aslî tabanının ötesinde bir destek elde ederek bazı
bağımsız seçmenleri de etkisi altına aldı.
16 Temmuz’da yayınlanan ABC
News-Washington Post kamuoyu anketi, Trump’a desteğin şu an %36 olduğunu
gösteriyor. Bu da demek oluyor ki Trump, kendi tabanını korumakla birlikte
bağımsız seçmeni kaybetti ve siyasi muhaliflerinin safında bir gedik açamadı.
Farklı anket sonuçlarında küçük oynamalar olabilir tabii; ama temel nokta,
Trump’ın zemin kazanmayıp kaybettiği.
Siyasi realitenin mükemmel bir
sismografısi niteliğindeki Kongre’deki Cumhuriyetçilerin davranışları da bu tür
bir okunmanın doğruluğunu teyit ediyor. Nihayetinde siyasetçiler yeniden
seçilmek isterler. Eğer başkan popülerse kendi tabanlarını inşa etmek için onu
desteklerler. Zayıfsa kendi başlarının çaresine bakma eğilimine girerler.
Sağlık reformu yasa tasarısı Trump’ın zayıflığının bir ölçüsü oldu. Trump, hem
Temsilciler Meclisi’nde hem de Senato’da kanun tasarısının geçişini tehlikeye
atacak kadar bölünmüş haldeki Cumhuriyetçilerden destek almak için çabaladı.
Ancak sistem, halk desteği olan başkanların gücünü artırmak, diğerlerini ise
cezalandırmak üzere dizayn edilmiş durumda.
Trump, destekçilerini niçin
tutamadı?
Kilit soru şu: Trump, kendisine olan
bu desteği acaba niçin güçlü bir pozisyona dönüştüremedi? Çünkü seçimlerde elde
ettiği destek, bazı seçmenlerin Clinton’a olan içgüdüsel tepkisiyle
bağlantılıydı. Onu sevip beğenmelerinden değil, Clinton’a olan nefretlerinin
Trump’a karşı antipatilerini aşmasından kaynaklanıyordu.
Trump iki nedenle bu desteği
sürdüremedi: Birincisi, oy verenleri kendi safında tutmak için pek de çaba
harcamadı. (…) Bunun nedeni her ne olursa olsun, Trump’ın stratejisi, hırçın
sıradışı kişiliğini sürdürmek ve tali meseleler olarak gördüğü şeylere karşı
esnek davranarak tabanının duyarlı olduğu bir dizi politikanın arkasında
durmaktı. Ancak Trump, –bu stratejisine rağmen– kendisini desteklemiş seyyar
seçmenin kırılganlığını idrak etmekte başarısız oldu. Kendi tabanını tatmin
etmeyi seçti ve süreç içinde merkezde duranları kaybetti.
İkincisi, ana-akım medyanın
–Trump’ın kendi hasımlarına karşı uyguladığına benzer şekilde– dur durak
bilmeden insafsızca bir tür saldırı başlatmasıydı. Bu kısmen ABD’nin
jeopolitiğiyle alakalı olmalı. Amerikan Sol’unun kaleleri, Atlantik Okyanusu
kıyılarının kuzey kesimleri ile batıdaki Pasifik Okyanusu kıyı şeridi. Buralar
sadece nüfusu yoğun bölgeler olmakla kalmayıp aynı zamanda büyük medya
kuruluşlarının da coğrafi merkezleri. Bu kuruluşların okuyucuları Trump’a
keskin bir şekilde muhalifler. Tıpkı Trump gibi, medya da kendi okur kitlesini
tatmin etmek ile daha fazla insana erişmek arasında bir tercih yaptı ve kendi
okur kitlesine odaklanmayı seçti.
Bunun sonucundan Trump, –kendisine
hasım saydıklarına karşı yürüttüğü saldırıdan prensipte hiç de farklı olmayan–
bir sistematik saldırıyla karşı karşıya kaldı; her ne kadar hasımlarının elinde
çok daha fazla malzeme bulunsa da ve Demokrat siyasetçilerle işbirliği içinde
olsalar da... Medyadaki saldırılar, Kongre’deki saldırıları tamamlayıcı bir
işlev görerek daha da pekiştirdi ve Trump’ın inandırıcılığını baltalayan daimi
muhalefet dalgaları yarattı. Bu mücadele merkez[i etkilemek] içindi;
ancak Trump’ın stratejisi, zaten sahip olduğu desteği sürdürmek için savunmacı
bir pozisyona çekilmesine yol açtı. Trump’ın her yanlış adımı –ki bunlardan bir
dolu vardı– büyütüldükçe büyütüldü ve yanlış adımmış gibi sunulabilecek her
rutin adım da yanlışlar hanesine sokuldu.
Hücuma geçmek
Clinton’ın seçmenlerinden bazılarını
kendi safına çekebilmek için Trump’ın hücuma geçmesi gerekirdi. Kendi tabanının
konsolide olduğunu bilen Demokrat politikacılar ve ana-akım medya, Trump’ı ve
bütün çevresini gözden düşürmeye odaklandı. Trump’ın karşı-saldırısı, belki
tabanını cezbedebilir; ama hasımları üzerinde ya hiçbir etkisi yok ya da onları
kendisiden iyice tiksindirtiyor. Dolayısıyla Clinton’ın seçmenlerini kendi
safına çekmeyi hiç başaramadı.
Demokratların ve medyanın da kendi problemleri var.
Demokrat Partililer Trump’a muhalefet ediyorlar ve şu an için bu yeterli. Ancak
zaman ilerledikçe kendilerinin neyi temsil ettiğini, neyi savunduğunu da
tanımlamaları gerekecek; ülkenin tamamını değil, sadece sahilleri cezbedecek
programları destekliyor izlenimi vererek Demokratlar risk alıyorlar.
Medyaya gelince, CNN ve the Washington Post’un
Trump’a yönelik sürekli saldırıları, onların siyaseten tarafsız bir pozisyona
geri dönmelerini zorlaştıracak. Eğer ki tarafsızlığa dönmezlerse, ülkedeki
kutuplaşma azaldığında faaliyetlerini sürdürmekte zorlanacaklar. Zira ABD’de
hemen her kutuplaşma dönemini uzlaşma dönemi takip eder. Mesela Joseph
McCarthy’nin ardından Dwight Eisenhower gelmişti. Ana-akım medya, Trump karşıtı
suçlamalara öncülük etti; ama bu süreçte haber içeriklerini tüketen grupların
birer tutsağına dönüştü.
Trump’ın başkanlık yarışını kazanmak için izlediği plan,
–muhaliflerinin bilgisizliği de sağ olsun– harikuladeydi. Ancak başkanlığı kazanma
şekli, koltuğa oturduğunda ülkeyi yönetmesini aşırı derecede zorlaştırdı; zira
sadece kendi tabanına bel bağlayabilir hale geldi ki ülkeyi yönetmek için bu
yeterli değil. Şu an Trump bir kanun teklif ederken, başkanlık yönergesi
yayınlarken ve dış politikayı şekillendirirken tıpkı kendi tabanı kadar ateşli
bir muhalefetle yüzleşiyor ve bu muhalefet, kendisine karşı –bazen gerçek bazen
de ipe sapa gelmez absürt– suçlamalarda bir yankı odası gibi hareket ediyor.
Bu durumun sonucu, kanun tasarılarını geçirmekte
zorlanmak ve sürekli mahkemelerle başının derde girmesi oldu. Bu felç halini
önleyebilmek için Trump’ın kendisini kapana kıstıran yapısal problemleri
çözmesi lazım. Hâlihazırda yaptığını sürdürmesi işe yaramayacak. Geçtiğimizi
altı ayda başarısızlığa uğrayan şeylerin gelecek altı ayda başarılı olması
mümkün görünmüyor.
Mesele, Trump’ın savaş alanını değiştiremeyecek denli hem
bireysel hem de kurumsal olarak mevcut yönetim kültürüne kilitlenip
kilitlenmediği. Başkanlar, eğer kaybetmekte olduklarını fark ederlerse, her
zaman için oyunu yeniden tanımlama imkanına sahiptirler. Ama bazı başkanlar
için bunu yapmak zordur.
Aynı zamanda Trump’ın muhalifleri de kendi kendilerini
kendi kapanlarına kıstırıyorlar. Trump’a karşı başarılı bir saldırı, sahil kesimleri
için bir zafer; ancak Demokratların ülkenin geri kalan kısmının da desteğini
alması lazım. Medya, Trump karşıtı kampanyasında puan toplayabilir; ama onun da
uzun vadeli bir stratejisi yok. Sonuç olarak görünen o ki Trump ve hasımları,
bir tür “karşılıklı kesin imha”ya girişmiş durumdalar [Z.T.K. Yazar,
Soğuk Savaş’ta süper güçlerin nükleer dehşet dengesine dayalı MAD stratejisine
atıfta bulunuyor!].
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder