2 Ağustos 2017 Çarşamba

G.FRIEDMAN: 6. AYINDA TRUMP’IN AMERİKAN BAŞKANLIĞI


ALTINCI AYININ SONUNDA TRUMP’IN AMERİKAN BAŞKANLIĞI

George Friedman (Amerikalı siyaset bilimci, Stratfor’un kurucusu ve 2015 yılına kadar başkanı, Geopolitical Futures’ın kurucusu ve yöneticisi)
Geopolitical Futures, 17.7.2017

Tercüme: Zahide Tuba Kor

Donald Trump’ın yemin ederek göreve başlamasından itibaren geçen altı ayda ABD’nin temel siyasi görünümü ciddi bir şekilde değişmedi; bu durum, Trump’ın siyasi gücünü sınırlandırıyor ve kendi gündemini uygulamasını zorlaştırıyor. Şu an için en önemli soru şu: ABD’nin siyasi görünümü niçin değişmedi ve acaba Trump bunu değiştirebilecek mi? Bu, –uluslararası gücün jeopolitik realiteleri değişmeden aynen dururken– salt bir siyaset işi gibi görülebilir; ancak aşikâr ki zayıf bir Amerikan başkanı, Amerikan gücü önündeki engelleri potansiyel olarak artırır. Başka hiçbir etken olmasa bile salt zayıf bir başkanının varlığı, diğer ülkeleri, Amerikan başkanının inisiyatiflerini oyalamaya veya ona direnç göstermeye sevk edebilir.
2016 seçimlerinde Demokratların adayı Hillary Clinton oyların %48,2’sini, Cumhuriyetçi Trump ise %46,1’ini almıştı. Clinton’a destek ülkenin sahil kesimlerinden geldi; Trump destekçileri ise ülke geneline çok daha yayılmış olduğundan daha fazla delege çıkardılar. Kampanya boyunca Trump, aslî tabanının ötesinde bir destek elde ederek bazı bağımsız seçmenleri de etkisi altına aldı.
16 Temmuz’da yayınlanan ABC News-Washington Post kamuoyu anketi, Trump’a desteğin şu an %36 olduğunu gösteriyor. Bu da demek oluyor ki Trump, kendi tabanını korumakla birlikte bağımsız seçmeni kaybetti ve siyasi muhaliflerinin safında bir gedik açamadı. Farklı anket sonuçlarında küçük oynamalar olabilir tabii; ama temel nokta, Trump’ın zemin kazanmayıp kaybettiği.
Siyasi realitenin mükemmel bir sismografısi niteliğindeki Kongre’deki Cumhuriyetçilerin davranışları da bu tür bir okunmanın doğruluğunu teyit ediyor. Nihayetinde siyasetçiler yeniden seçilmek isterler. Eğer başkan popülerse kendi tabanlarını inşa etmek için onu desteklerler. Zayıfsa kendi başlarının çaresine bakma eğilimine girerler. Sağlık reformu yasa tasarısı Trump’ın zayıflığının bir ölçüsü oldu. Trump, hem Temsilciler Meclisi’nde hem de Senato’da kanun tasarısının geçişini tehlikeye atacak kadar bölünmüş haldeki Cumhuriyetçilerden destek almak için çabaladı. Ancak sistem, halk desteği olan başkanların gücünü artırmak, diğerlerini ise cezalandırmak üzere dizayn edilmiş durumda.

Trump, destekçilerini niçin tutamadı?
Kilit soru şu: Trump, kendisine olan bu desteği acaba niçin güçlü bir pozisyona dönüştüremedi? Çünkü seçimlerde elde ettiği destek, bazı seçmenlerin Clinton’a olan içgüdüsel tepkisiyle bağlantılıydı. Onu sevip beğenmelerinden değil, Clinton’a olan nefretlerinin Trump’a karşı antipatilerini aşmasından kaynaklanıyordu.
Trump iki nedenle bu desteği sürdüremedi: Birincisi, oy verenleri kendi safında tutmak için pek de çaba harcamadı. (…) Bunun nedeni her ne olursa olsun, Trump’ın stratejisi, hırçın sıradışı kişiliğini sürdürmek ve tali meseleler olarak gördüğü şeylere karşı esnek davranarak tabanının duyarlı olduğu bir dizi politikanın arkasında durmaktı. Ancak Trump, –bu stratejisine rağmen– kendisini desteklemiş seyyar seçmenin kırılganlığını idrak etmekte başarısız oldu. Kendi tabanını tatmin etmeyi seçti ve süreç içinde merkezde duranları kaybetti.
İkincisi, ana-akım medyanın –Trump’ın kendi hasımlarına karşı uyguladığına benzer şekilde– dur durak bilmeden insafsızca bir tür saldırı başlatmasıydı. Bu kısmen ABD’nin jeopolitiğiyle alakalı olmalı. Amerikan Sol’unun kaleleri, Atlantik Okyanusu kıyılarının kuzey kesimleri ile batıdaki Pasifik Okyanusu kıyı şeridi. Buralar sadece nüfusu yoğun bölgeler olmakla kalmayıp aynı zamanda büyük medya kuruluşlarının da coğrafi merkezleri. Bu kuruluşların okuyucuları Trump’a keskin bir şekilde muhalifler. Tıpkı Trump gibi, medya da kendi okur kitlesini tatmin etmek ile daha fazla insana erişmek arasında bir tercih yaptı ve kendi okur kitlesine odaklanmayı seçti.
Bunun sonucundan Trump, –kendisine hasım saydıklarına karşı yürüttüğü saldırıdan prensipte hiç de farklı olmayan– bir sistematik saldırıyla karşı karşıya kaldı; her ne kadar hasımlarının elinde çok daha fazla malzeme bulunsa da ve Demokrat siyasetçilerle işbirliği içinde olsalar da... Medyadaki saldırılar, Kongre’deki saldırıları tamamlayıcı bir işlev görerek daha da pekiştirdi ve Trump’ın inandırıcılığını baltalayan daimi muhalefet dalgaları yarattı. Bu mücadele merkez[i etkilemek] içindi; ancak Trump’ın stratejisi, zaten sahip olduğu desteği sürdürmek için savunmacı bir pozisyona çekilmesine yol açtı. Trump’ın her yanlış adımı –ki bunlardan bir dolu vardı– büyütüldükçe büyütüldü ve yanlış adımmış gibi sunulabilecek her rutin adım da yanlışlar hanesine sokuldu.

Hücuma geçmek
Clinton’ın seçmenlerinden bazılarını kendi safına çekebilmek için Trump’ın hücuma geçmesi gerekirdi. Kendi tabanının konsolide olduğunu bilen Demokrat politikacılar ve ana-akım medya, Trump’ı ve bütün çevresini gözden düşürmeye odaklandı. Trump’ın karşı-saldırısı, belki tabanını cezbedebilir; ama hasımları üzerinde ya hiçbir etkisi yok ya da onları kendisiden iyice tiksindirtiyor. Dolayısıyla Clinton’ın seçmenlerini kendi safına çekmeyi hiç başaramadı.
Demokratların ve medyanın da kendi problemleri var. Demokrat Partililer Trump’a muhalefet ediyorlar ve şu an için bu yeterli. Ancak zaman ilerledikçe kendilerinin neyi temsil ettiğini, neyi savunduğunu da tanımlamaları gerekecek; ülkenin tamamını değil, sadece sahilleri cezbedecek programları destekliyor izlenimi vererek Demokratlar risk alıyorlar. 
Medyaya gelince, CNN ve the Washington Post’un Trump’a yönelik sürekli saldırıları, onların siyaseten tarafsız bir pozisyona geri dönmelerini zorlaştıracak. Eğer ki tarafsızlığa dönmezlerse, ülkedeki kutuplaşma azaldığında faaliyetlerini sürdürmekte zorlanacaklar. Zira ABD’de hemen her kutuplaşma dönemini uzlaşma dönemi takip eder. Mesela Joseph McCarthy’nin ardından Dwight Eisenhower gelmişti. Ana-akım medya, Trump karşıtı suçlamalara öncülük etti; ama bu süreçte haber içeriklerini tüketen grupların birer tutsağına dönüştü.
Trump’ın başkanlık yarışını kazanmak için izlediği plan, –muhaliflerinin bilgisizliği de sağ olsun– harikuladeydi. Ancak başkanlığı kazanma şekli, koltuğa oturduğunda ülkeyi yönetmesini aşırı derecede zorlaştırdı; zira sadece kendi tabanına bel bağlayabilir hale geldi ki ülkeyi yönetmek için bu yeterli değil. Şu an Trump bir kanun teklif ederken, başkanlık yönergesi yayınlarken ve dış politikayı şekillendirirken tıpkı kendi tabanı kadar ateşli bir muhalefetle yüzleşiyor ve bu muhalefet, kendisine karşı –bazen gerçek bazen de ipe sapa gelmez absürt– suçlamalarda bir yankı odası gibi hareket ediyor.
Bu durumun sonucu, kanun tasarılarını geçirmekte zorlanmak ve sürekli mahkemelerle başının derde girmesi oldu. Bu felç halini önleyebilmek için Trump’ın kendisini kapana kıstıran yapısal problemleri çözmesi lazım. Hâlihazırda yaptığını sürdürmesi işe yaramayacak. Geçtiğimizi altı ayda başarısızlığa uğrayan şeylerin gelecek altı ayda başarılı olması mümkün görünmüyor.
Mesele, Trump’ın savaş alanını değiştiremeyecek denli hem bireysel hem de kurumsal olarak mevcut yönetim kültürüne kilitlenip kilitlenmediği. Başkanlar, eğer kaybetmekte olduklarını fark ederlerse, her zaman için oyunu yeniden tanımlama imkanına sahiptirler. Ama bazı başkanlar için bunu yapmak zordur.

Aynı zamanda Trump’ın muhalifleri de kendi kendilerini kendi kapanlarına kıstırıyorlar. Trump’a karşı başarılı bir saldırı, sahil kesimleri için bir zafer; ancak Demokratların ülkenin geri kalan kısmının da desteğini alması lazım. Medya, Trump karşıtı kampanyasında puan toplayabilir; ama onun da uzun vadeli bir stratejisi yok. Sonuç olarak görünen o ki Trump ve hasımları, bir tür “karşılıklı kesin imha”ya girişmiş durumdalar [Z.T.K. Yazar, Soğuk Savaş’ta süper güçlerin nükleer dehşet dengesine dayalı MAD stratejisine atıfta bulunuyor!].

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder