2 Ağustos 2017 Çarşamba

D.IGNATIUS: ON YILDIR DÜNYANIN TARTIŞTIĞI İSLAM SORUSU



ON YILDIR DÜNYANIN TARTIŞTIĞI İSLAM SORUSU

David Ignatius (Washington Post gazetesi köşe yazarı, ödüllü gazeteci ve kitapları en çok satanlar listesinde yer alan casusluk romanı yazarı)
Washington Post, 13.7.2017

Tercüme: Zahide Tuba Kor

(…) ancak Suud-BAE-Katar ardındaki kavga, yaklaşık yedi sene evvel başlayan Arap Baharı’ndan bu yana Ortadoğu’da devam eden savaşları vurgular nitelikte.
(…) Amerikan Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’ın Körfez’deki bu çatışmayı, kavgalı tüm taraflara zarar verip ortak düşmanları İran’a yarayacak şekilde ters tepecek bir süreç olarak gördüğü söyleniyor.
Tillerson bunu müzakerelerle çözülmesi gereken bir kardeş kavgası olarak görmekte haklı. Katar’ın teröre destek verdiğine ilişkin ithamlar zayıf; hele de Doha’nın salı günü ABD’yle ortaklaşa terörle mücadele etmeyi taahhüt eden bir mutabakata imza koymasından sonra. Ayrıca Katar’dan el-Cezire’yi kapatmasını istemek de ölçüyü aşan çirkin bir talep; bölgenin ihtiyacı olan şey daha özgür bir medya, daha fazla sansür değil.
Suudilerin ve BAE’lilerin temel problemi, Katar’ı her şeye burnunu sokan, güvenilmez bir komşu olarak görmeleri. Ancak bu aile kavgasını iyice tırmandırarak kendi canlarını yakıyorlar. Bu savaşın uzaması Körfez’in Washington’la ilişkilerine, bölge istikrarına ve belki de en önemlisi Suudi Arabistan’daki modernleşme ve reform ümitlerine daha fazla zarar verecek.
Eğer ki Tillerson bu ihtilafı çözmek istiyorsa bunu tetikleyen öfkenin yoğunluğunu hesaba katmalı. Krizin fitili 2013’te ateşlense de kökenleri, yönetici es-Sânî ailesi içinden Suudilerin sevmediği bir kliğin [Z.T.K. yani o dönemki mevcut emirin oğlunun] Riyad’ın arzu ve isteği hilafına iktidarı ele geçirdiği ta 1996’ya kadar geri gidiyor. Suudi Arabistan ve BAE’ye göre Katar bir baş belası, tıpkı 50 yıldır Küba’nın ABD için bir baş belası olduğu gibi…
Bu gizli tarih bu hafta içinde CNN’in yayınladığı gizli belgelerden ortaya çıktı. CNN kanalı Suudi Arabistan, Katar ve Kuveyt hükümdarları tarafından 23 Kasım 2013’te imzalanmış el yazısı bir anlaşmanın nüshasını elde etmiş. Sözkonusu anlaşma, temelde birbirinin iç işlerine karışmama paktı olup ek maddede hiçbir imzacının Yemen’i istikrarsızlaştırmayacağı veya Müslüman Kardeşler’e destek vermeyeceği taahhüdü yer alıyor.
Sıkıntının en büyüğüne yol açan şey Müslüman Kardeşler meselesi. Katar’a göre, Müslüman Kardeşler’in siyasete girmesi radikalliği körüklemek yerine törpüleyip etkisizleştirecektir. Obama yönetimi, Şubat 2011’de Mısır’da Mübarek’in devrilmesinin ardından Müslüman Kardeşler’le temasa geçerken de Türkiye’de Recep Tayyip Erdoğan yönetimine destek verirken de benzer bir görüşteydi. Şimdilerde Obama’nın her iki politikasının da büyük ölçüde başarısızlığa uğradığı değerlendirmesi yapılıyor.
Barack Obama’nın Müslüman Kardeşler yanlısı icraatları Suudiler ve BAE’liler için zehirleyici nitelikte olup 2011’de Hüsnü Mübarek’in görevini bırakmasının ardından [Körfez’le ABD arasında] gelişen derin çatlağın nedenini de açıklıyor. [Washington yönetimi] Körfez Araplarının diğer baş düşmanı olan İran’la nükleer anlaşma için müzakere yürütürken Obama’ya öfke iyice arttı.
Körfez Arapları kendi cenahlarını korumak için Katar’ı sıkıştırarak karşılık verdiler. Kasım 2013 tarihli bu gizli anlaşma, Mısır’da Müslüman Kardeşler mensubu Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’yi alaşağı eden darbeden 5 ay sonra ve İran’ın nükleer çerçeve anlaşmasına imza koymasının akabinde geldi.
Suudi kaynakların anlattığına göre, Katar’ı bölgesel aktivizmini sonlandırmaya zorlayacağı ümidiyle Körfez ülkeleri, 16 Kasım 2014’te “ilk anlaşmayı kurtarma” olarak tanımladıkları ikinci bir pakt imzaladılar. Bu defa Bahreyn ve BAE hükümdarlarının da dahil edilmesiyle anlaşmanın tarafları genişletildi. (Müslüman Kardeşler’in bastırılmasına yardımcı olma anlamına gelen) Mısır’ın istikrarını koruma ortak taahhüdü de pakta eklendi.
Katar yöneticileri, anlaşmada yer alan başkalarının iç işlerine karışmama maddelerine uydukları, el-Cezire ve diğer medya kuruluşlarının bağımsız hareket ettiği iddiasında. Yine 2014 paktı[nı ihlal] ile ilgili herhangi bir şikâyetin Körfez İşbirliği Konseyi (KİK)’ne havale edilmesi gerektiğini vurgulayarak yapılanı protesto etmekte. Suudiler, özel konuşmalarda, KİK içinde bir uzlaşma olmadığından tek taraflı hareket ettiklerini itiraf ediyorlar.
Bu kavgayı daha da karmaşıklaştıran, neredeyse her aktörün tribünlerin iki tarafına da oynamaları. Katarlılar, Taliban ve Suriye’deki el-Kaide koluyla temaslarını sürdürürken sözkonusu faaliyetlerinin bir kısmını CIA’yle işbirliği içinde yürütüyorlar. Yine Katarlılar, bazı radikal İslamcı söylemleri yayınlıyorlar; ama aynı zamanda bölgedeki en büyük Amerikan hava üssüne de ev sahipliği yapıyorlar. Suudiler ve BAE’liler, ABD’nin en yakın dostu olmak istiyorlar, ama çıkarlarının tek taraflı hareketi gerektirdiğine karar kıldıkları haller dışında…

Katar kavgası, bir kaşık suda fırtına koparmaya benziyor. Ancak özünde on yıldır dünyayı meşgul eden bir soru yatıyor: Modern dünyada acaba siyasal İslam’ın bir rolü olabilir mi? Katar bu soruya evet diyor. BAE ise buna karşı çıkarak İslamcı provokatörlerin hoşgörü ve modernite düşmanı olduğunu savunuyor. Bu iki uç bakış açısı arasında bir orta yol olup olmadığını tespit etme görevi Dışişleri Bakanı Tillerson’a düşüyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder