MUSUL’DA IŞİD’İN
NİHAİ YENİLGİSİ Mİ DEDİNİZ? KESİNLİKLE HAYIR
Hasan Ebu Heniyye (Ürdünlü IŞİD ve İslami hareketler uzmanı olup bu alanda çok önemli
isimlerdendir)
Middle East Eye,
13.7.2017
Tercüme: Zahide
Tuba Kor
Musul’da 8 ayı aşkın bir
süredir devam eden, şehrin mahallelerini yerle bir eden şiddetli bir savaşın
ardından 10 Temmuz’da Irak Başbakanı Haydar el-İbadi İslam Devleti (İD)’e karşı
zafer ilan etti.
10 Haziran 2014’te Irak ordu ve
polis gücünün bir anda çöküp geri çekilmesiyle İD, çok az bir savaşçıyla ve çok
az bir askeri ekipmanla Musul’u sadece 8 saatte ele geçirmişti.
(…)
Ancak realite, İbadi’nin
açıklamalarının inandırıcı olmadığının bir ispatı. İD’in Musul’da yenilgiye
uğratılıp bölgeden çıkartılması sona erdiği anlamına gelmez; ülke içindeki
şiddetli siyasi çekişme dikkat alındığında, İbadi’nin İD’in sonundan bahsetmesi
için henüz oldukça erken.
Ani baskınlar, patlamalar ve
intihar bombaları
Irak’ta İD’in sona erdiğini
söylemek, örgütün yapısını bilmemekten kaynaklanan cehaleti gözler önüne seren
bir hüsnükuruntudan ibaret.
Klasik savaş taktiklerine
dayalı bir askeri oluşumla kendi yönetim şeklini dayatarak Musul ve Rakka gibi
büyük şehir merkezlerini kontrolü altına alan, idari yapılara sahip bir
“devlet” olarak İD’in siyasi projesine geçici de olsa bir son verildiğinden
bahsetmek mümkün.
Ancak İD bundan böyle orijinal
şekline bürünecek ve bir ideolojisi, örgütlenme yapısı ve mali kaynakları olan,
gerilla ve yıpratma savaşı taktiklerine büyük ölçüde dayanan bir “örgüt” olarak
varlığını sürdürecek.
İD, savaş boyunca yeni şartlara
uyum sağlama maharetinin yanısıra hala daha geniş toprakların kontrolünü elinde
tutuyor. Musul savaşından sonra Irak kuvvetleri ve uluslararası koalisyon (…)
daha birçok savaşın hazırlığını yapıyor.
İD hala Irak’ta özellikle
Kerkük Vilayetine bağlı Hevice’yi, Selahaddin Vilayeti’nin eş-Şirkat’ı, Ninova
Vilayeti’nin batısındaki Tel Aferi’i ve Enbar’daki el-Kaim’i kontrolü altında
tutuyor.
Eğer ki bu toprakları da
kaybederse konvansiyonel olmayan savaş taktikleri uygulayan bir silahlı örgüt
şekline geri dönecek.
(…)
Örgütün yıpratma ve gerilla
savaşı stratejisi; sivillerle karışık gizli hücrelerde saklanan silahlı
saldırganlar, el yapımı patlayıcılar, bombalı araçlar ve intihar
saldırganlarıyla hızlı baskınlara dayanıyor. İD’in askeri konseyi, sahadaki
değişimlere hızlıca uyum sağlayabilecek bir hibrid savaş şekli geliştirdi.
Gerçek savaş
Taktiksel maharetiyle İD’in
kendi kendine yetebilir bir cihatçı örgüt olduğu söylenebilir. Ama İD’in asıl
gücü, çok büyük ölçüde, işgal sonrası Irak’ın siyasi şartlarından geliyor, yani
“Sünni Krizi”nden.
(…)
Dolayısıyla Irak’ta İD’in
geleceği, etnik ve mezhebi olarak bölünmüş bir ülkede siyasi sürecin başarısına
bağlı.
Gerçek meydan okuma, askeri
operasyonların bitmesiyle başlayacak ve Musul ve diğer Sünni şehirlerin nasıl
yönetileceğine dair siyasi vizyonsuzluk ve uygulamaya dönük planların,
kaynakların ve mali bölüşümün bulunmayışı yeniden inşa ve yerinden olanların
evlerine geri dönüşü meselelerini illaki masaya getirecek.
Irak hükümetinin, yerle bir
olmuş Sünni vilayetlerine dair sözlerini tutabilmesi mümkün görünmüyor ve bu
şartlar altında Sünnilerle Şiiler arasındaki güven krizi daha da şiddetlenecek.
Irak’ta İD’in sona ermesi henüz
uzak [bir ihtimal]. Gerçekte Irak’ın keskin tezatları, istikrarsızlığına
katkı sağlıyor; İD’in yükselişine ve geniş topraklarda kontrolüne yol açan
şartların aynısını tekrar tekrar üretebilir durumda.
Mesela Şii-Kürt çatışması bir
iç savaşa yol açabilir, özellikle de IKBY Başkanı Mesud Barzani’nin 25 Eylül’de
Kürt bağımsızlığı için referanduma gitme ısrarıyla.
Referandum, Kürdistan’ın [yani
IKBY’nin] sınırlarıyla sınırlı kalmayıp Kürtlerin de yaşadığı ve şu anda
Kürt milislerin kontrolü altında bulunan çatışma bölgelerini de içine alacak.
İran’a bağlı Şii Haşdi Şa’bi
milislerinin artan gücü mezhep çatışmasını kışkırtacak ve Irak-Suriye sınırında
yer alan Sünni bölgeleri kontrol altına alma ısrarları yüzünden Irak’taki
Amerikan birlikleriyle çatışmalara da yol açabilecek.
Mayıs ayı sonunda bu Şii
milisler, İran’ın desteğiyle, hiçbir Şii’nin yaşamadığı geniş bölgeleri kontrol
altına almak için aceleyle harekete geçtiler. Bu, Irak ile Suriye’deki çatışma
bölgelerini birbirine bağlamayı ve –İran’dan Lübnan’a kara bağlantısı kurma
hazırlıkları çerçevesinde– her iki ülkenin siyasi kaderini birleştirmeyi
hedefleyen Tahran’a ait planın bir parçasıydı.
Irak’taki bu karmaşık
problemler İD’in devamlılığını ve hayatta kalmasını sağlıyor. Nihayetinde
Irak’taki İD “Sünni krizi”nin bir sonucu. Sünnileri sisteme entegre edecek ve
haklı taleplerini hayata geçirecek bir siyasi süreç olmaksızın İD, çeşitli
şekillerde geri dönecek ve hatta bu halinden çok daha vahşi ve acımasız bir
hale bürünebilecek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder